YARDIM TALEBİ Serisi - Toplam 24 bölüm +

YARDIM TALEBİ 27

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 ARKADAŞ

----------------FİNAL---------------

Bölüm 27

Emre…

” Peynirli çubuktan başka bir şey yoktu,” dedim karton bardaktaki çayı uzatırken Gökçe’ye.

” Canım istemiyor..”

” Canının istemediğini biliyorum, sabahtan beri boğazından bir şey geçmedi, çayla birlikte yemeye çalışır mısın?” derken elimdeki çubukları alması için sabırla bekliyordum kımıldamadan, bir süre göz göze bakıştık, sonunda yüzünde küçük de olsa bir gülümseme ile uzandı ve aldı. ” Teşekkür ederim, kolum kopmadan aldığın için.”

” Anlamsız bir inattı sanırım. Acıkmışım gerçekten. Biraz daha verir misin?”

Bu sefer benim yüzümde bir gülümseme oldu. ” İstersen ellerimle besleyebilirim seni. Aç bakalım ağzını?”

” Salak,” dedi gülerek. Şakalarıma tepki vermesi içimi rahatlatmıştı.

” Şeyma’dan haber var mı? Doktorlar bir şey dedi mi?”

” Sakinleştirici vermişler, uyuyormuş. Baya kan kaybetmiş ama hastanede olduğu için şanslı, birkaç gün yoğun bakımda kalacak,” diye cevap verdi.

” Bebek?” diye sordum.

Gözlerini önüne dikti ve üzgün biçimde bir süre bekledi. Bebeği kurtaramadıklarını anlamıştım, bütün bu hengamenin belki de tek nedeni, dünyaya gelme şansı bulamadan maalesef hayatını kaybetmişti. Olayı doğru anladığımdan bile şüpheliydim aslında, anne rahmine düşer düşmez canlı mı sayılıyordu ki? Cenin mi denirdi yoksa bebek mi? Olaya bu kadar uzaktım sanırım, tek bildiğim Gökçe’nin Şeyma için mi yoksa bebek için mi üzüldüğünü anlayamamaktı. Eski dosttan düşman olmuyor muydu? Yoksa nefret bile etse eski kocası ve eski en iyi arkadaşı için içinde kalan son insani duyguları zorlayarak bu hastanede beklemeye devam edecek kadar güzel kalpli miydi? Bence ikincisiydi.

Çoğu insanın yapacağı şey ne halleri varsa görsünler demek olabilirdi belki de. Ya da Gökçe kendisine de pay çıkarıyordu bu trajediden, sadece çok az insanın bildiği, bu hikayenin bu kadar mutsuz bir sonla bitmesine neden olan yardım talebine olumlu cevap verdiği için kendisini avutuyordu elinden geleni yapıp yanlarında durarak.

Adı ne olursa olsun, benim için, doğru insanı sevdiğimin kanıtıydı bunlar. Gökçe gerçekten üzülüyordu. Hakan için üzülmesini kıskanmıyordum. Beni sevdiğini biliyordum. Aşıktı hatta. Çocuklarının babası için üzülmesine laf edemezdim.

” Biraz hava almak ister misin? Kapının önüne çıkalım mı?” diye sordum.

” Olur,” dedi. ” Elimizden başka bir şey gelmiyor.”

” Hakan’ın da anne babası rahmetli miydi? Hiç konuşmadık,” dedim. Bunu sorarken biraz çekinmiştim aslında, sanki senden başka bekleyecek yok mu der gibi olmuştu.

” Aynen. Almanya’daki ablasını aradım. Bir dünya laf etti bana. Sanki oğlunu ben bıçakladım. Sanırım Hakan’la konuşmuş bu olaydan önce, boşanmak istediğimi falan biliyordu. Bir sürü çemkirdi bana.”

” Gerçekten mi? Sen ne dedin peki?”

” Ne diyeceğim ki, dinledim sadece. Başka zaman olsa sıçardım ağzına da, yeri değildi. Hiç uğraşamam Emre ya, bıktım zaten, gelince üst üste geliyor diye boşuna dememişler.”

Onunla yan yana yürürken bile mutlu olduğumu hissediyordum. İnsanın kendine bile açıklayamadığı duygular oluyor. Evli biriyle asla olmaz diye düşünmemin sebebi bunlardı, kadın ya da erkek fark etmeksizin, hayatına aldığın insanın eski resmi hayat arkadaşı bir şekilde hep insanın kafasının bir köşesinde takılı kalacak gibi geliyordu bana ve şimdi bunu yaşayarak görüyordum.

Ama şunu da biliyordu ki, Gökçe ile tanışıp ondan hoşlanmaya başladığımda, ondan neden bu kadar etkilendiğimi de şimdi yaşayarak anlıyordum. Ben Gökçe’nin kocasına sadık olduğu için beni kendisinden uzaklaştırmasıyla ona büyük saygı duymaya başlamıştım, bu saygı da sonradan tekrar içimdeki sevgi ile birlikte harman olmuştu. Sadece közlenmiş olduğunu bana geldiğinde keşfettim, ben Gökçe bir gün boşanırsa onun hayatına girip onunla bu sıkıntılı gözüken hayatı paylaşmak isteyecek kadar ona takılı kalmışım. Bunu öğreniyordum kendi içimde. Sürekli kafamda yoruyordum. Çocuklarına babalık yapmak istiyordum yoğun biçimde, acaba benimle aynı evde yaşamak isteyecekler miydi? Hakan Gökçe’nin hayatına hala müdahale etmek istediğinde karşısına geçmek, arada ona set çekmek gibi garip savunmacı hayallere kapılıyordum. Onu koruyup kollamak, benim daha iyi olduğumu ona göstermek gibi belki de saçma düşüncelere sahiptim. Seni gerçekten ve hakkını vererek sevecek olan erkek benim.

” Efendim?” dedim dalgın biçimde.

” Yarın geliyormuş diyorum.”

” Kim?” diye sordum.

Gülerek bana bakıyordu. ” Sen iyi misin? Daldın gittin. Ablası diyorum, kocasıyla beraber geliyormuş. Ben de eve gidip üstümü falan değişirim. Çocuklara da söylemem gerek. Yoğun bakımdan çıkınca ziyaretine ancak getirebilirim onları.”

” Bizi düşünüyordum,” diyebildim.

” Bizi mi?”

” Bizi.. Geleceğimizi.. Şimdi Hakan iyileşebilecek mi, ayağa kalkabilecek mi, çocuklar babalarından ayrılmak ister mi falan.. Yersiz oluyor biraz ama ne yapayım, seni kendime isterken bunları düşünmeden edemiyorum.”

” Biliyorum. Aynılarını ben de düşünüyorum. Kolay olmayacak ama geri adım atacak bir durum yok. Beni gerçekten bu kadar çok mu seviyorsun?”

Emre bana baktı ve elimi tuttu, gözlerimin içine bakıyordu yine.

” Şu adamdan bugün boşan, yarın evlenmeye hazırım seninle.”

Gökçe…

Ne demek istediğini anlıyordum ve bu çok hoşuma gidiyordu ama boşandıktan sonra Emre ile hemen evlenmeye hazır değildim, erkeksiz kalamıyor gibi görünmek isteyeceğim en son şeydi. Evet ona çok güveniyordum, beni çok sevdiğini görüyordum, çok da inanıyordum ama gerçekten de yaşayıp anlamadan bu cümleleri söylemesine gerek yoktu.

” İnanıyorum Emre. Ama bana bu kadar büyük cümleler kurmak zorunda değilsin. Seni seviyorum demen bile yetiyor bana.”

Birbirimizi daha iyi tanımalıydık, aynı evin içinde yaşamanın ne demek olduğunu bildiğini hiç sanmıyordum, kendine güvendiği belliydi, bana katlanabileceğine kendini ikna da edebilirdi ama bu saatten sonra bana herşey biraz macera gibi geliyordu. Daha doğrusu onu sevdiğim için, içine gireceği yumaklar sorununu deneyimlemeden evlenelim gibi laflar biraz hayal geliyordu bana.

” Bana hayal satıyorsun gibi bir düşüncem yok, beni yanlış anlama ama ben sana şu kadarını söyleyeyim, Hakan’dan sonra biri olacaksa bu zaten sen olacaksın ve senden de hemen evlenelim gibi bir beklentim yok. Beni anladığını biliyorum. Seninle mutlu olmam için sana ve hayatına daha az sorun sokmam gerekiyor.”

” Üstelemeyeceğim Gökçe. Haklısın. Ara sıra buluşup, sürekli kavuşma ateş ile yanan bir kalbin yoğun sevgisi, aynı evde yaşamaya başlayıp, eski koca, iki tane arada kalmış çocuk ve acaba bir daha başarısız bir evliliğim olur mu diye çekinen bir kadın için belki daha temkinli adımlar atmasına engel olmaz, ama benim korkum yok. Seni alacağım kendime.”

Şu sözlerin üstüne hayallere dalmamak ne mümkündü ki. Göz göze gelmiştik. Ya aşk dolu sözlerine devam edecekti ya da ben işi şakaya vuracaktım.

” Al beni..” dedim. ” Albeni demişken. Çikolata mı alsak?”

” Ne yapacağız senin bu top çevirmelerini acaba,” dedi gülerek. ” Çikolata demişken, nutellalı fantezi haklarımı saklı tutuyorum haberin olsun.”

” Sana daha önce ne kadar kışkırtıcı olduğunu söylemiş miydim?”

” Hayır?”

” Tamam o zaman. Kışkırtıcı pisliğin tekisin,” dedim gülerek.

Geceyi hastanede geçirdik, koltuk köşelerinde de olsa uyuyabilmiştim, neden beklediğimi ben de bilmiyordum, belki de adama son görevimi yapıyor gibi hissediyordum. Ertesi sabah Emre işe gidecekti, ben yine izin yazdırmıştım, beni eve götürdü işe gitmeden önce, üstümü değiştirdim bir duş alıp, sağolsun beni bekledi ve geri götürdü hastaneye. Vedalaşmadan önce bana sarılması o kadar iyi gelmişti ki bütün uykusuzluğumu ve yorgunluğumu almıştı.

Geri döndüğümde doktorlar Hakan’ın durumunun stabil olduğunu ve tehlikeyi atlattığını söylediler, yaşayacaktı, beklediklerinden daha iyiydi durumu ama yine de bir böbreğini kurtaramamışlardı, bunun hayatına olumsuz yansımaları olacaktı. En azından öyle tahmin ediyorlardı.

Kapının önünde beklerken Kadir’in ara ara kendisini göstermesinden nefret ediyordum, bok varmış gibi gelip gidiyordu benim olduğum tarafa, ama daha kötüsü sonunda Şeyma’nın ailesi gelince yaşandı, onlarla yaşanan bağırışmaları bana kadar gelmişti, o da artık orada bekleyemeyeceğini anlayınca hepten benim olduğum tarafa geldi.

” Benden nefret ettiğini biliyorum ama şu an gidecek daha iyi bir yerim yok,” dedi.

” Gram umurumda değilsin Kadir. Git bile demiyorum sana, ne yaparsan yap, bana laf atma da,” dedim.

Sanırım Allah’ın gücüne gitmişti ki bir süre sonra da Hakan’ın ablası ve eniştesi göründü koridorun başında. Hızlı adımlarla ve acele ile bizim olduğumuz yere geliyorlardı.

” Hakan’ım! Kardeşim nerde? Senin yüzünden oluyor hep bunlar, senin yüzünden!”

” N’oluyor ya! İçeride kardeşin, yaşayacak. Yemedik kardeşini. İyileşince kendin sorarsın ama ne neyin yüzünden, kim kimin yüzünden. Çok da meraklı değilim beklemeye, gel biraz da sen bekle!”

” Terbiyesiz! İnsan kocasının başında bekledim diye erinir mi? Çok da meraklı değilmiş, sana mı kaldı benim kardeşim!”

Üstüme yürü gibi hareketler yapmaya başlayınca sinirim tepeme çıktı, neredeyse birbirimize girecektik ki, onu eniştem beni de Kadir tutup çekti. Biraz geriye doğru gidip birbirimizden ayrılmıştı ki, Kadir’in ellerini üstümde görünce sinirle ellerine vurdum. ” Bırak beni be! Uzak dur benden diye kaç kere diyeceğim gerizekalı sapık!”

” Eninde sonunda herşey benim üstüme kalıyor ya ben de bunu anlamıyorum,” dedi arkamdan gelirken. Laf kavgamız devam ediyordu, bu kez de Şeyma’nın odasının önünden geçmemiz yani onun ailesini görmemiz gerekiyordu hastaneden çıkmak için ki karşıdan gelen polisleri fark ettim.

” Kadir Fidan?” dedi soğuk bir ses tonuyla polis.

” Efendim?”

” Bizimle emniyete gelmeniz gerekiyor. Hakkınızda yakalama kararı var.”

” Benim mi? Nasıl yani? Neden ki?” diye sordu Kadir.

” Onu emniyette savcı beye anlatırsınız. Zor kullanmak istemiyoruz, buyurun.”

” Allah Allah. Ama karım ne olacak? Onu burada yalnız bırakamam ki?” dedi Kadir.

” Beyefendi emniyete kadar gelmeniz gerekiyor. Bunlar karınızın akrabası değil mi? Onlar başında bekler, doktoru var hemşiresi var. Arkadaşlar, alalım beyefendiyi,” dedi ve diğer iki polis Kadir’in koluna girdiler ve götürmeye başladılar.

” Tamam.. Tamam.. Geliyorum.”

Şeyma’nın annesi ve kız kardeşi bakışlarıyla bile Kadir’in gitmesine seviniyorlar gibiydiler, bir oh olsun demedikleri kalmıştı, aralarında ne konuştuklarını tahmin edebiliyordum.

” Sorun ne acaba?” diye sordu Emre.

” Umurumda bile değil,” dedim.

Kadir…

Emniyetteki sorgu odasına girdiğimde soğukkanlılığımı korumaya çalışıyordum, filmlerdeki gibi bir duvarı cam olan bir odadaydım, büyük ihtimalle arkasında beni izleyen başka polisler vardı. Beni masaya oturtan polis çıktıktan sonra bir süre bekledim. Aklımdan geçen sorulara cevaplar arıyordum. Keşke sigara içiyor olsaydım diye düşündüm çünkü yakmak için tam zamanıydı. Bir süre sonra kapı açıldı ve iki tane polis odaya girdi.

Uzun boylu olanı ayakta dikilirlen, biraz daha kısa boylu ve göbekli olanı karşıma oturdu, sanırım daha tecrübeli olan da buydu.

” Evet Kadir efendi, söyle bakalım, neden burada olduğunla ilgili bir fikrin var mı?” diye sordu polis.

” Valla ben de bunu sizden öğrenmek istiyordum, beni neden tutup getirdiniz ki buraya?”

” Zevk için getirmediğimiz belli, öyle değil mi Onur komiserim?”

” Doğrudur komiserim,” dedi uzun boylu ve yakışıklı olan.

” Hakan beyle yakın arkadaşmışsınız, doğru mudur?” diye sordu.

Eskiden öyleydik diyecektim az daha ama kendimi tuttum. ” Eşlerimiz daha yakındır ama evet, ailecek görüşürüz. Çok talihsiz bir olay,” dedim üzülerek.

” Öyle mi gerçekten? Aranızda bir problem yok muydu diyorsunuz? Tartışma, alacak verecek meselesi falan? Ailevi problemler?”

” Neden olsun ki? Öyle olsak ailecek görüşüyoruz demezdim,” dedim.

” Tabii. Öyle olması lazım. Ama yakın çevrenizden duyduğumuza göre yakın zamanda aranız açılmış, bu konuda birşey söylemek ister misiniz?”

Bunlar gerçekten de teknik takiple bizi mi dinliyorlardı ki? Hangi arkadaşımdan duyabilirlerdi bunu? İnkar etmek fayda etmezdi belki ama olayın vahametini biraz düşürmeye çalışmak istedim. ” Her ailede olabilecek problemler dışında bir sorunumuz olduğunu düşünmüyorum,” dedim.

” Sizce Hakan beyin bir düşmanı var mıydı? Onu neden bıçaklamak istesinler?”

” Bilmem, benim bildiğim bir düşmanı yoktu, hem.. Olay kapkaç meselesi değil mi? Herkesin başına gelebilir,” diye kendimi savundum.

” Herkesin gelebilir tabi ki, büyük şehir, it kopuk dolu. Aslına bakarsanız arkadaşlar şüpheliyi yakaladılar bugün. Arapça tercüman bekliyoruz, söylediği enteresan şeyler var, yeminli tercüman ve avukat bulup ifadesini savcıya teslim edeceğiz. Gerçekten söylemek istediğiniz bir şey yok mu?” diye devam etti.

Terlemeye başlamıştım.

” Ya ne söyleyebilirim ki? Ne biliyorsanız onu biliyorum sayenizde, ekstra bir bilgim yok,” diye atıldım.

” Sakin! Kadir bey. Karınız sizi Hakan beyle aldatıyormuş, bundan haberiniz yok mu?” dedi ayakta duran polis.

Ona doğru döndüm ve sinirli bir bakış attım. ” Karımın ne yaptığı sizi ilgilendirmez!”

” Karınla beraber oluyor diye adam kiralayıp bıçaklatmaya çalışırsan ilgilendirir lan!”

” Hooppp. Onur komiserim. Arkadaş bence biraz düşünmek istiyor aklı başına gelene kadar. Sizi adam öldürmeye azmettirmek şüphesiyle gözaltına alıyoruz, savcının kesin emri var. Kaçma şüphenizi göz önünde bulundurup yasal süre bitene kadar nezarete atacağız. Kendine bir avukat ayarlamanı tavsiye ederim.

” Nasıl yani? Ben birşey yapmadım, bunu ispatlayamazsınız. Hayır!”

” Hepsini ispatlarız. Arkadaşlar geriye doğru mobese kayıtlarına bakıyor. Adamla seni yanyana gösterecek kamera görüntüsünü de ekledik mi dosyaya boku yedin sen. Alın şunu,” dedi kapıyı açarken cama doğru bakarak.

Duvarın arkasından bizi izlediklerini biliyordum.

Şeyma…

” Kızım? İyi misin? Ay meraktan öldük, ağlamaktan harap olduk. Canım kızım,” diye bana doğru hızlı adımlarla yürüyordu annem. Bense boş gözlerle ona doğru bakıyordum.

” Ablaa!! Ohh, çok şükür iyisin. Çok korktuk!”

Kız kardeşim bir tarafıma annem diğer tarafıma geçmişti. İkisi de ellerimden tutuyordu, damar yolu açılmış, serum yerken hiçbir acı hissetmiyordum, normalde olsa derime kıymık batsa kıyameti koparırdım.

” Kızım? Çok mu bitkin düştün sen? Ah kıyamam, zaten bir lokmaydın iyice süzülmüşsün. Nasıl oldu kızım? Birden mi oldu?”

Soruları umurumda bile değildi. İçimde büyük bir boşluk olduğunu hissedebiliyordum, nasıl ki bebek karnıma düştüğünde hissettiysem, şimdi de tersi söz konusuydu. İçim acıyordu. İçim yanıyordu. Hayallerim, umutlarım, hepsi yok olmuştu. Ne yemek yemek, ne bir şey konuşmak, ne de duymak istiyordum, bana verecekleri morale ihtiyacım yoktu, bu öyle tedavi edilecek bir yara da değildi. Anne olmak istiyordum, Hakan’a eş olmak istiyordum ama her şey tepetaklaktı.

” Kızım? Vah yavrum, gözleri boş boş bakıyor. Ama böyle olmaz ki, sen güçlü olmalısın, hadi canım benim, şu çorbadan biraz içsen?”

” Hep o boynu devrilesice eniştem yüzünden, ablama sahip çıkamadı ki, bir çocuk bile veremedi yıllardır, tam mutlu olacaktın şimdi de..”

Sadece yüzlerine bakıyordum konuşurken. Umurumda değildi hiç biri. Başımı yastığa koyup gözlerimi kapadım.

Hakan…

Gözlerimi açtığımda başımda sarı saçlı, güzel bir kız vardı. Gülümsemesi melekleri andırıyordu. İlk başlarda bulanık gibi görüyordum ama sonunda etrafımı daha iyi görmeye başladım. ” Ne zamandır uyuyorum?”

” Üç gündür Hakan bey. Ama sonunda kendinize gelebildiniz çok şükür,” dedi hemşire. Hastanedeydim.

Telefonumu aramak için etrafıma bakındım, yanı başımdaki komodine uzanmak için o tarafa dönmeye çalıştım ama müthiş bir sızıyla canım yandı.

” Ahh, hayır, sol tarafınızda dikişleriniz var, lütfen sabit yatın. Bana söyleyin ben yardımcı olayım,” dedi kadın.

” Telefonum lazım. Kimsem var mı şu an bekleyen?” diye sordum.

” Telefonunuzu eşinizden alıp getirebilirim. Eşiniz ve ablanız sanırım dışarıdalardı. Haber vermemi ister misiniz?”

” Gökçe burada mı gerçekten?”

” Evet. İlk günden beri bekliyorlar, ablanız olan da sanırım dün geldi. Gerçi. Pek anlaşamıyorlar sanırım,” dedi hemşire.

Ne demek istediğini anlamıştım, ablamla konuşmuştuk, Gökçe ile aramda olan sorunlardan bahsettiğimde köpürmüştü, oldum olası Gökçe’den hoşlanmazdı, akıllı, güzel ve yumuşak huylu halleriyle onu ezdiğini düşünürdü, fazla pratik zekalıydı ona göre. Düşündüklerinin hepsi de doğruydu.

” Şey.. Şeyma olacaktı bir de. O beklemiyor mu?”

” Şeyma hanım mı? O.. O koridorun sonundaki odada yatıyor,” dedi kadın.

” Nasıl yani? Neden yatıyor?”

” Şeyma hanım, sizin ilk yatış yaptığınız gün rahatsızlandı.”

” Nasıl rahatsızlık?”

” Şeyma hanım düşük yaptı Hakan bey. Çocuğunu kaybettik..”

Çocuğu kaybettik.

Bu sözler beynimde yankılanıyordu, kalbimden doğru bütün sinir sistemime yayılan o acıyı tarif etmem imkansızdı, her yanım bir anda uyuşmaya başladı, makinanın kalp atışlarımı dinleyen sesi birden hızlanmaya başladı. Bebeği daha kucağına alamadan kaybetmişti, bütün bu saçmalıkların sebebi, Şeyma’nın tek istediği şey olan anne olma arzusu, hepsi yok olmuştu demek ki.

” Doktor izin verirse eşinizi ve ablanızı görmek ister misiniz yanınızda Hakan bey?”

” Olabilir,” dedim.

Düşüncelere dalmışken ne kadar süre geçti bilmiyorum ama odanın kapısı açıldı ve ablam içeri girdi.

” Ablacım! Çok şükür gözlerini açtın, Allah’ım seni bize bağışladı. Ohhh, yüreğime iniyordu ilk duyduğumda,” diyerek içeri girdi ablam yanında eniştemle birlikte.

” Hakan, geçmiş olsun birader. Verilmiş sadakan varmış. İyisin inşallah.”

” Gördüğün gibi enişte. Ölümden dönmüşüz haberimiz yok. Gökçe nerede? O yok mu?” diye sordum.

Ablam yüzünü ekşiterek cevap verdi. ” Dışarıda. Yanında adamın biri. Terbiyesiz, bir hoşgeldin demeye eriniyor.”

” Adamın biri mi? Nasıl yani?” diye sordum.

” Basbayağı, adamın biri var yanında, çay içmeye gidiyorlar, sohbet ediyorlar, neden boşanmak istediği belli.”

Neden boşanmak istediği belliydi evet, ölmeden önce bile başka bir kadınla buluşup sevişme hayalleri kuran bendim boşanmak isteme sebebi. Ama hala evliydik ve kast ettiği kişi Emre’ydi sanırım.

” Telefonum nerede ya? Abla arasana beni bi, telefonunu ver bana.”

” Alo?”

” Alo? Telefonumu arıyordum da, siz kimsiniz?”

” Hakan bey ben hastane danışma bölümünde duruyorum, Gökçe hanım telefonunuzu bıraktı kendine gelirse verin diye, hemen yolluyorum efendim.”

Telefonum geldikten sonra Gökçe’yi kaç kere aradıysam da telefona bakmadı. Sonunda gelen mesaj netti.

” Seninle bir daha konuşmak istemiyorum. Sevdiğin kadın koridorun sonunda seni bekliyor, düşük yapmış, iyileşince git yanında dur bari. Avukatlarımız gerisini halleder. Bye!”

Bölüm 28

1 yıl kadar sonra…

Akşam işten döndüğümde yorgunluktan geberiyordum. Ağrılarım yine çoğalmaya başlamıştı, apartman kapısından girdikten sonra gözüm posta kutusuna takıldı, ismimin yazdığı kutudan zarfları aldım ve eve çıktım. Kapıyı açıp içeri girdim. Mutfakta yemek hazırlıyordu. ” Kolay gelsin,” dedim.

” Kolaysa başına gelsin,” diye cevap verdi.

” Tövbe estağfurullah,” derken yüzüm asılmıştı bile. Mutfak masasına oturup zarflara bakmaya başladım, kredi kartı ekstreleriyle doluydu masanın üstü. Ameliyattan sonra altı ay boyunca işe gidemediğim için maaşım asgariden yatmıştı. Boşanma işlemleri için avukata da bir sürü para bayılınca ekonomik olarak sıkıntıya düşmüştüm. Hakim denilen herif de çocukların velayetini annelerine verince bir de iştirak nafakası çıkmıştı başıma. Maaşın dörtte biri de oraya gidiyordu.

” Bu ne ya? Kadir yine mektup yazmış sana. Hangi devirdeyiz amına koyayım, adam ayda bir mektup yolluyor. Sana kaç kere dedim istemiyorum mektup falan bu adamdan, siz boşandınız artık Şeyma. Benim karım oldun farkındasın değil mi?” diye çıkıştım.

” Farkındayım maalesef. Her gün farkında daha iyi varıyorum merak etme,” dedi elindekileri sesli sesli kullanmaya başlayarak, tencereyi tavayı kafama atacak gibiydi. ” Senin karın mıyım hizmetçin mi bilmiyorum gerçekten!”

” Allah Allah, o ne demek şimdi? Zorla iş mi yaptırıyorum ben sana. Yemek yapıyorsan kendine de yapıyorsun, iş yapıyorsan kendine de yapıyorsun. Daha toparlanamadım, üstüme gelip durma tamam mı. Hem cevap versene Kadir sana neden yazıyor?”

Şeyma arkasını döndü işini bıraktı ve vites yükseltmeye başladı.

” Ben nereden bileyim ya? Yazma diyorum yazıyor, posta kutusunun başında mı bekleyeceğim bunca iş güç arasında? Adam eski kocam, yazmak istiyor işte. Sen Gökçe ile görüşünce ben bir şey diyor muyum?”

” Ben Gökçe ile boşanma aşamasında mecburen görüşüyordum, şimdi de çocukları görmek için falan görüşüyorum, aynı şey mi?” dedim.

” Aynı mı değil mi bilmem Hakan, ama ben sıkıldım! Bunaldım! Benim aklımdaki beraberlik bu değildi tamam mı, biz böyle mi konuşuyorduk seninle? Romantizm adına ne vaadediyor bu ilişki? Ben yuvamı yıktım senin için ama ne geçinebiliyoruz, ne anlaşabiliyoruz, ne de çocuk yapabiliyoruz. Gerçi çocuk yapmayı geçtim, sevişmeyi bile zor beceriyoruz da, neyse..”

Damarıma basıyordu yine, şeytan diyordu kalk çak iki tane tokat, siktirsin gitsin, ama yalnız kalmaya hazır değildim. Köpek gibi pişman olmuştuk ikimiz de, beklediğimiz gibi çıkmamıştı hiçbir şey ama bunun için zaman lazımdı, elimin en darda olduğu zamana denk gelmişti.

” Belaltı vuruyorsun yine, seni havalara uçuran adamı çabuk unutmuşsun bakıyorum, senin gibi kimse sikemiyor diyordunuz Şeyma hanım, şimdi tıbbi sıkıntılar yaşıyor olabilirim ama düzelecek, iyileşiyorum. Çocuk yapmayalım mı dedik sana? Biraz süre ver dedik, üstüme gelme yaa..”

” Üstüne gelme… Bu kadar basit..”

” Evin birini de kaybettim, hakim sıçtı ağzıma. Ama en azından kira vermiyoruz. Çift maaş olsaydık en azından ekonomik olarak biraz daha iyi durumda olurduk,” dedim kendimi savunarak.

” Oldu canım, başka? Gökçe ile evli kalsaydın o zaman, sen benim ne kadar zor bir süreçten geçtiğimi bilmiyor musun? Bebeğimi düşürdükten sonra kalkıp hemen çalışmayı mı düşünseydim? Ama merak etme, istesem en büyük şirketlerde yarın başlarım. Ama çalışmayacağım, senin karının nafakasını ödemene yardımcı olacak değilim!”

” Lan! Benim karım sensin, farkında mısın?”

” Farkındayım!”

” O zaman insanı çileden çıkarma, çalışmazsan da çalışma, hepsini halledeceğim,” dedim ses tonumu düşürerek. Bunca tartışma üstüne hafta sonu çocukların bana geleceğini söylemek yersiz olacaktı ama bu sefer de neden haber vermiyorsun diyecekti.

” Cuma akşamı çocukları alacağım. İki gün bende kalacaklar…”

Yemeği hazırlamış, tabakları masanın üstüne, önüme koyarken neredeyse başıma çalacak gibi bırakmıştı. ” Sonra hizmetçi deyince zoruna gidiyor. Ben hafta sonu işlerime bakacağım, sen bakarsın çocuklarına,” diye cevap verdi.

” Nasıl yani? Beraber oluruz diye düşünmüştüm?”

” Ben de saçımı yaptırırım diye düşünmüştüm canım, pazar günü de arkadaşlarla bruncha davetliyim, Gökçe hanımın çocuklarına bakıcılık yapacak hali yok her seferinde!”

” Şeyma, bak ileri gidiyorsun artık!” Sinirlerimi yeniden zıplatmıştı. ” İnsanı çileden çıkarma be!”

” Üff.. Çıkarsan çık be, bundan sonra böyle, işine gelirse!”

Masadan kalktım ve salona geçtim, en uzak koltuğa oturup telefona bakmaya başladım. Foto albümünü açıp, çocuklarımın fotoğraflarına bakıyordum. Geriye gittikçe anılar gözümde canlanmaya başladı. Gökçe ile olan aile fotoğraflarımız, baş başa fotoğraflarımız, onu tek çektiğim ve sonra watsaptan geri attığım insta storysi olarak kullanabileceği fotolar.. Hayatım film şeridi gibi önümden geçiyordu. Ben ne yapmıştım böyle? Sikimin dikine gitmiş, bütün ailemi yıkmıştım, şimdi o sik de beni yüz üstü bırakıyordu. Herşeyi haketmiştim.

***

1 yıl kadardan birkaç gün daha sonra…

Bikinimin iplerini son kez kontrol edip düzelttikten sonra çadırdan çıktım ve temiz havayı içime çekerek deniz kenarına doğru ilerledim, şemsiyenin altında iki tane katlanabilir sandalye kurulu halde bekliyordu bile, soğutucuda içeceklerimiz hazırdı, çantamı koluma takıp yanına doğru ilerledim ve sandalyeme oturdum.

” Ya, harika bir yer burası, gerçekten çok güzel. İlk defa mı geliyorsun şimdi sen buraya?” diye sordum.

” Evet. Daha önce yakınlardaki bir koyda kamp yapmıştık, buralarda bir sürü irili ufaklı koy var, genelde insanlardan uzak oluyor, huzur dolu yerler. Deniz de muhteşemdir tabi,” diye cevap verdi.

” Evet ya, çarşaf gibi görünüyor, uzun zamandır bu kadar ihtiyacım olmamıştı tatile, ne iyi yaptık gelerek. Çocuklar olmayınca kendime biraz zaman ayırabildim, sana teşekkür etmem gerekiyor Emre,” derken ona doğru uzanıp kollarımı boynuna doladım.

” Aynen, çocuklarla da tatile çıkarız ama şimdi baş başa zaman geçirme vakti, çok zorlu bir yıl oldu, hayatımızda ne çok değişiklik oldu farkındasın değil mi? Biraz dünyadan kopmak iyi gelecek,” diye cevap verdi.

” Gel buraya,” dedim güneş kreminin kapağını açınca. ” Yanmak istemeyiz.” Sırtını bana döndü ve yavaşça sürmeye başladım. Teni gerçekten çok güzeldi, kaslı bedenini okşamak çok zevkliydi, yüzümde bir gülümseme oluşmasına yetiyordu. Ayağa kalkıp önüne geçtim ve göğsüne, alnına, burnuna da sürdüm. ” Sen de bana sürer misin?” diye sordum bitirince.

” Sormana gerek bile olmadığını biliyorsun değil mi?” dedi ayağa kalkıp plaj havlumu yere sermeden önce.

” N’apıyorsun?” diye sordum gülerek.

” Ne mi yapıyorum? Bu süt gibi teni kültür varlıklarını koruma müdürlüğü olarak koruma altına aldık. Her santimine krem sürmem gerekiyor hanımefendi, buyurunuz,” dedi elimden tutup beni havluya uzanmam için yönlendirirken.

Sırtıma krem sürmeye başladı, ellerinin bedenimde gezmesi çok seksi hissettiriyordu çünkü adamın her dokunuşu hem yumuşak gibiydi hem de güçlü ve sahiplenici hissettiriyordu. Yanlara doğru inerken memelerimin kenarlarına daha bir zevkle dokunduğunu biliyordum. Belimden kalçama indiğinde de aynısı olmuştu, bikinimin alt kısmının kenarlarından parmak uçlarını az da olsa sokarak iyice kremledi ve bacaklarıma indi en son. İşini bitirdikten sonra sırtımdan öptü ve ”Biraz suya girelim mi yavrum?” diye sordu.

” Oluuur,” dedim mayışmış bir halde. Ellerinin gezintisi içimi bir hoş yapmıştı, neredeyse bir yıldır beraberdik ama hala ilk günkü gibi içimi ürpertmeyi başarıyordu.

” Yaa.. Su soğuk mu?” dedim ayağımı değer değmez.

” Hayır, harika bence, senin için ısınmış ondandır o, alışırsın şimdi. İstersen kucağıma alabilirim,” dedi belime dolanarak.

” Ondan şüphem yok canım, izin versem yedi yirmidört kucaktan indirmezsin,” dedim.

” E tabi, yanımda sen varken fazla mesai yapıyor olduğum bir gerçek. Hadi biraz çabuk ol, zaten denize girelim deme sebebim ne sandın ki sen? Krem sürmekten kazık gibi oldum, gel bakalım sen şöyle, belimizi geçsin şu deniz..”

Önden önden giderken eliyle elimden tutmuş beni de çekiyordu, bel seviyesine gelmek için epeyi açılmak gerekiyordu, deniz sığdı, etrafta da kimseler yoktu. Sonunda başbaşa ve denizin ortasında, göğüs hizamızda neredeyse suyun içindeydik.

” Gel bakalım yavrusu,” dedi beni kendine çekip. Bana sarılmasını çok seviyordum, ellerini kalçama götürüp beni kendisine bastırdığında ne demek istediğini anlamıştım, önü kabarmıştı. ”Emre!”

” N’ooldu?”

” E batıyor!”

” E batar! Azdırırsan batar. Sen şöyle bi kucağıma gel bakayım,” derken beni kaldırıp kucağına almıştı bile, bacaklarımı beline doladım, çok iyi yüzme biliyordu ve suyun kaldırma kuvvetinden de kolayca faydalanıyordu, bacaklarımın arasında sikini hissetmek çok hoştu, suyun serinliği ile ancak dengeleniyordu amımın ateşi.

” Ne kadar seksi olduğunu söylemiş miydim sana?”

” Bilmem, söylemiş miydin?”

” Söylemiş olmam lazım. Seni çok beğendiğimi ve hemen şurada denizin ortasında seni sikmemek için zor durduğumu söylememişimdir ama, daha önce yaşanmadı da bu,” derken gözlerimin içine bakarken çok güzel gülümsüyordu, biraz arsız biraz da yaramaz.

” Deniz kısmı hariç diğerlerini sürekli söylüyorsun ama bilemedim..” diye cevap verdim. Bacalarımın arasındaki his harikaydı, güçlü kollarıyla beni sarıp sarmalaması da, dudaklarıma yaklaştı ve öpmeye başladı. Küçük küçük öpüp, iltifatlar ediyordu. Her öpücükten sonra, bebeğim, gülüm, tatlım, aşkım, yavrum, birtanem, güzelim, balım, hayatımın anlamı, canımın taaa içi.. derken beni mest ediyordu.

” Seni hemen burada sikmemek için tek kaçışın birazdan çadırda amını yiyerek başlangıç yapmam, sonra da evire çevire seni sevmeme izin vermen, bunu da biliyor musun?” dedi.

” Hmm. Başka kaçış yolum yok mu?” dedim.

” I ıhh..”

” Sanırım bunu kabul edeceğim,” dedim gülerek. ” Ama biraz daha suda kalsak?”

” Seni mi kıracağım yavrum, suda kalmaya devam. Ama ellerimin suyun içinde yaramazlık yapmayacağına söz veremem,” dedi beni indirip ters çevirip arkama geçerken. Arkamdan sarılıp ellerini göbeğimde birleştirmişti, adam her yerimdeydi resmen, temas etmeyi bu kadar sevmesi çok hoşuma gidiyordu çünkü ben de tam bir temas bağımlısıydım aslında.

” Beni bu kadar arzulaman o kadar hoşuma gidiyor ki..”

” Seni deli gibi istiyorum çünkü deli gibi seviyorum. Kadınım benim..” dedi Emre ensemden öperken. ” Seninle şu an suyun içinde çırılçıplak olmak isterdim biliyor musun?”

” Hmmm.. Aslında.. Bunu gece ay ışığında deneyebiliriz biliyor musun?” dedim artık ben de gaza gelmiştim sanırım.

” Gökçem.. Sen benim iyikimsin, bunu biliyorsun değil mi?”

” Sen de benim. Çok mutlu ediyorsun beni Emre..”

” Evlenme teklifimi kabul ederek sen beni dünyanın en mutlu erkeği yaptın zaten. Sana söz, çocuklarınla beraber çok güzel bir aile olacağız. Seni çok sevmekten başka bir şey yapmayacağım.”

İkimiz de ufka doğru dönmüş, mutluluktan uçarken manzarayı izliyorduk. Sonsuzluğa bakar gibi. Sonsuzluğu olsun istediğim adamın kollarında, belki de hiç olmadığım kadar huzurlu ve gelecekten umutluydum. Hayat her şeye rağmen güzeldi.

← Önceki Hikaye
YARDIM TALEBİ 25-26
Sonraki Hikaye →
DERİN VE SESSİZ 1
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar