**Emre…**
” Her taraf ne kadar da düzenli böyle.. Benden daha temiz tutuyorsun evini, ” dedi saçlarımı okşarken. İlk defa geliyordu.
”Kendime viski koyuyorum. Sen ne alırsın?” diye sordum.
”Varsa kırmızı şarap olur.”
Dolabı açıp bir kadeh aldım, daha önceden açtığım cabarnet savignonun tıpasını çıkarıp biraz şarap doldurdum, viskime buz atmak için buzluğu açtım ve ona seslendim.
”Televizyondan beğendiğin bir radyoyu açabilirsin, şarabını getiriyorum,”
İçkileri hazırladım ve elime alıp yanına gitmek için yürümeye başladım, sesi tanıyordum, Phil Collins in the air tonight’ı söylüyordu.
Kanepede yanına oturdum şarap kadehini eline uzattıktan sonra.
”Haftada bir temizlikçi geliyor. Genelde dışarıdan söylüyorum ama yemek yaparsam da temiz çalışırım. Biraz simetri hastalığı falan var bende. Düzgün olmalı her taraf.”
Sekiz yaşından sonra annem babam ayrıldığı için, annem beni yetiştirme yurduna vermişti. Bir iki sefer koruyucu aile yanında yaşasam da şansım yaver gitmedi hiç. Sonunda yurda geri dönüyordum. Aslına bakarsak belki de şansım yaver gitmişti. Psikolojik travmalar yaşamadım, hep iyi müdürlere ve memurlara denk geldim diyebilirim, başarılı bir öğrenciydim, sakatlanana kadar basketbol takımındaydım, en iyisi olmasa da iyi bir üniversitede okudum. Görüştüğüm bir ailem olmasa da yeterince arkadaşım vardı. İşimden de memnundum.
Yakışıklı olduğumun farkına varmam uzun sürmedi, gittiğim her okulda kızlarla iletişimde problem yaşamıyordum. Üniversitede uzun soluklu bir ilişkim olmuştu ama kızın ailesi beni tanımadan önyargılı yaklaşmıştı bana karşı, yetiştirme yurdunda büyümüş olmamı, bir ailem olmamasını sorun ettiler ve ayrıldık. Aslında benim miladım da o oldu. Kadınlarla ciddi düşünemiyordum. Bir psikoloğa gitsem Freudien bir bakış açısıyla anne sevgisinden yoksun kalmama bağlayabilirdi bunu ama benim bunun altında yatan nedeni önemsediğim söylenemezdi. Sevişmeye değer bulduklarımla sevişiyordum sadece.
”Yetiştirme yurdundan kalma bir alışkanlık diyelim, etrafı dağıttığımızda cezası büyük olabiliyordu,” dedim. ”Ortalığı dağıtmak gibi bir niyetin mi var yoksa?”
”Bilmem, beni evine neden davet ettiğine bağlı.”
Şarabından bir yudum daha aldıktan sonra kadehini hemen yanı başındaki sehpaya koydu. ”Senin neden kabul ettiğine de bağlı değil mi?” dedim ve ben de viskimi aynı yere koymak için uzandım, uzanırken de üstüne doğru eğilmem gerekiyordu, ben ilerlemeye çalıştıkça o da arkasına doğru yaslandı, bardağımı bırakıp biraz daha üstüne kapaklandım, boşta kalan elimle kalçasından baldırına doğru kayıp bacaklarını kanepeye uzatmasına yardımcı oldum. Üstünde çok dar bir kot pantalon vardı.
”Kibar versiyonunu mu duymak istersin yoksa daha amiyane bir tabir mi?” diye sordum.
Dudaklarını dudaklarımla aralayıp ağzının içine girmeye çalıştım, şarabın tadını alabiliyordum, bacağımın birini bacak arasına yerleştirmiştim şimdi, sürtündükçe ateşini hissedebiliyordum, baldırımla inadına baskı yapıyordum apış arasına, yanıyordu.
” Kibar olanı duyayım..” diyebildi.
Kulağının arkasında dilimle gezinmeden önce fısıldadım. ”Tutkulu bir sevişmeye ne dersin?”
Elini kalçama doğru uzatıp kendine bastırırken yine sordu. ”Hmm..Yeterince kibar. Amiyane tabirle deseydin?”
Elimi kot pantalonunun içine sokarken devam ettim. ”O zaman şey demek zorunda kalırdım. Sabaha kadar evire çevire sikip, amını götünü bir etmek istiyorum.”
”Ahhh,” derken nefesini ensemde hissettim.
Artık başka söze gerek yoktu. O da ellerini belimden içeri sokup kalçalarımı sıkıyordu, parmaklarımla külotunun içine girdim, ortadaki üç parmağımla oynuyordum onunla, ikisi ile dudaklarını ayırıyor, ortadaki ile yarığı boyunca geziniyordum, yiyiştikçe daha da ıslanıyordu, kolayca giriyordu parmağım içine artık. Boynunda, koynunda öpmediğim yer kalmamıştı, dilimle gezdikçe teni parlıyordu ağız sıvılarımla, üstünden biraz olsun kalktım, pantolonunu çıkarmak için çalışırken ben o da üstündekileri çıkarıyordu, sonunda sadece külotu ve sütyeni kalmıştı üstünde. Ayağa kalkıp bacaklarını havaya kaldırdım ve altından külotunu sıyırdım bir hışımla. Hemen önüme eğilip bacaklarını dizlerinin arkasına gelen kısmından tutup geriye doğru ittirdim, önümde ikiye katlanmıştı resmen, hala ellerimle geriye iterken bacaklarını amı yarma şeftali gibi önüme serilmişti. Kanepede iki büklüm haldeydi resmen, itiraf etmeliyim ki çok iştah açıcı bir görüntüydü, temiz kadınlara bayılıyordum. Ağzımı kocaman açıp hepsini yutarcasına aldım, yememek için zor duruyordum ama zaten durmadım, susuz kalmış bir köpek nasıl diliyle içiyorsa öyle yalaya yalaya içiyordum onu. Ara ara dilim diğer deliğine değdikçe irkilmesi de hoşuma gidiyordu. Göl olup akıyordu ağzıma, onu getirmek istiyordum, hala yalarken uzanıp meme uçlarını buldum, iki elimin işaret ve baş parmakları ile fındık tanesi gibi dikilen uçlarını çekip sıkıyor, oynuyordum. Artık dayanamıyordu, bacaklarını tutmayı bıraktığım için ikisini de uzatmış, kasılmaya başlamıştı, sonunda dilimi kullanmayı bıraktım, küçük küçük öperek bacak arasından ayrıldım.
” Bitirdin beni,” diyebildi ellerini saçlarına götürürken.
” Daha yeni başlıyorum,” dedim ve iki bacağından tutup sırtını kanepeye dikine yerleştirip bacak arasına geçtim, bu sefer gerçekten ikiye katlamıştım onu. Sikimi sapından tutup elimle kafasını amına vurmaya başladım, çıkan ses çok kışkırtıcıydı, kafasını yarığının girişinde gezdirip onunla oynuyordum, sonunda tek seferde köküne kadar soktum, bacakları aramızda kalıyordu şimdi, zayıf olduğu için zorluk çekmiyordu, yüzlerimiz karşı karşıya kalan kadar abandım ve ellerimle arkasına dolandım, tamamen hakimdim ona. Tempomu yavaş yavaş arttırarak kalça darbeleriyle amına girip çıkmaya başladım. Üstüne abanmam hoşuna gidiyordu, kendini tamamen bana bırakmıştı, tekrar öpüşmeye başladık, dudaklarını bırakmıştım, dilimle dilini okşuyor, emiyor, yutuyordum, french kiss konusunda başarılıydı, resmen emişiyorduk.
Bir süre daha bu şekilde devam ettim, ben de çok zevk alıyordum, en dibine kadar zorladıkça kafası rahminin duvarlarına vuruyordu sanki, çok sıkı olmasa da çok kaygandı deliği, kendime hakim olmaya çalışarak tempoyu ayarlıyordum.
”Dizlerinin üstüne geç,” dedim sonra. ”Prezervatif alıp geliyorum.”
Odaya geçip koyduğum yerden bir tane alıp geliyordum ki, telefonum çaldı.
” Telefonun çalıyor,” dedi. ” İhsan bey patron.”
” Boşver çalsın,” dedim.
Sikime geçirirken ben şapkayı, o da dediğimi yapmış dizlerinin üstüne geçip başını kanepeye eğmişti. Arkasına geçtim iki elimle kalça yanaklarını ikiye ayırıp birkaç kere daha yaladım onu ve sonra kendimi hizalayıp, içine girdim tekrar. ”Çok güzel sikiyorsun,” dedi.
Cevap vermeden kalçalarının hemen üstünde başlayan kemiklerinden destek alıp gel git yapmaya başladım, prezervatif taktığım için aldığım zevk biraz azalmıştı, daha geç boşalacağımı bildiğim için daha kolay abanıyordum artık, altımda zevkten inliyordu, nefes alışlarındaki ritmi kasıklarımın kıçına vuruş hızı belirliyordu, her temasta nefes alışı çıkardığı ıh sesini kalınlaştırıyordu.
Uzanıp saçlarını elimle topladım, at kuyruğu yapıp tek elimle tutup kendime çektim, başı geriye doğru gelmişti şimdi, bir elimle kuyruk sokumuna yerleştirdiğim elimin ayası, diğerinde saçları, ata biner gibi sikiyordum şimdi onu. İkimiz de kıvama gelmiştik ki, telefon yine çaldı. Anın şiddetiyle önüme odaklanmıştım.
”Gökçe arıyor,” dedi mayışmış ses tonuyla, yüzü sehpaya yakın olduğu için görebilmişti. Gökçe’nin aradığını duyunca içinden çıktım ve telefonu aldım, bir süre ekrana baktım.
”Nasıl yani? Patronun aradı bakmadın, Gökçe aradı ve beni bırakıyorsun. Kim bu? Sevgilin mi?” dedi bana bozularak. En ateşli anında kızı bırakmıştım öylece.
”Az müsaade eder misin?” dedim ve arkamdan serzenişlerini duymayarak lavaboya geçtim, kapıyı kapatıp telefonu açtım.
”Gökçe?”
**Gökçe…**
Aynaya baktığımda gördüğüm bedenden nefret etmeye başlamıştım. Denediğim hiçbir elbiseyi kendime yakıştıramıyordum, üstümdeki kırmızı elbiseyi bir kere bile giymek nasip olmamıştı ama arkama uzanıp fermuarını bile çekmeye gerek duymadan çıkarmaya karar verdim, kendimi yaşlı hissettirmişti bana. Saçlarım berbat görünüyordu, dip boyam gelmişti. Kuaförüme gidip saçımı başımı düzeltmeye karar verdim, klasik değişiklik isteyen kadın triplerine girmiştim sanırım, ilk aklıma gelen saçlarımdı.
Cansu’nun düğününe davetliydim ama giyecek birşey bulamıyordum. Aslında onu da hiç sevmezdim ama iş arkadaşıydık, davetiye bırakmıştı, gitmemek olmazdı. İhtiyacım olan en son şey bir düğüne katılmaktı şu an.
Telefonum titreşince bir an oraya baktım ama sonra neden titrediğini hatırlayınca ilgimi kestim. Şeyma watsaptan mesaj atıp duruyordu, kaç mesaj oldu saymamıştım bile, son görüldüyü kapattım, mavi tık olmuyordu artık. Aramalarına da çıkmıyordum, onu affetmemin hiçbir yolu yoktu, bunu en iyi onun bilmesi gerekiyordu arkadaşım olarak, inadım inat biriydim, ki Hakan da bundan nasibini alacaktı.
Elbiseler dağ olmuştu neredeyse yatağın üstünde, işin içinden çıkamıyordum, telefon yine çalmaya başlayınca artık kızdım ve sessize almak için gidip baktım ama arayan patronumdu.
” Efendim İhsan bey?”
” Gökçe hanım iyi akşamlar, Emre’yi aradım ama açmadı, ithal ettiğimiz makinenin ödemesi için deadline hangi tarihti? Yarın değildir umarım, aklıma takıldı da.”
”İhsan bey, ödemesi haftaya çarşamba, ondan sonra iki taksit daha var, ama biz son görüşmemizde kuru bu ayki taksitin günündeki kurdan sabitledik kur dalgalanmasından korunmak için. Sağolsun kabul ettiler,” diye detaylıca açıkladım.
İhsan bey çok memnun kalmıştı açıklamalarımdan. ” Harika. Teşekkürler Gökçe hanım, rahat uyuyabilirim şimdi. Kusura bakmayın, rahatsız ettim.”
”Estağfurullah İhsan bey. Emre de aynı cevabı verirdi açabilseydi. İyi akşamlar.”
Aslında kendi işim olmamasına rağmen konuyu bildiğim için kolayca cevap vermiştim. Normalde hiç huyum değildi ama Emre’yi aramak istedim laf sokmak için.
İsminin üstüne dokundum ve çalmaya başladı. Açmıyordu. Saate baktım, onbire geliyordu. Bu saatte aradığıma pişman oldum, tam kapatıyordum ki, ses geldi.
” Gökçe?” Nefes nefese kalmış gibiydi.
”Başkasını mı bekliyordun ki?”
”Hayır tabi ki. Şaşırdım aramana.”
”Ama ben şaşırmadım senin işini yapmamış olmana. İhsan bey aramış açmamışsın, makinenin deadlineı sordu.”
”Gerçekten deadline mı dedi bizim ihtiyar. O bile plaza diline geçtiyse helal olsun.”
”Adamın neyi eksik, der tabi. Sen iyi misin? Nefes nefese kalmışsın?”
” Spor yapıyordum ya, o yüzdendir.”
” Bu saatte mi? Gerçekten azmine hayran kaldım, ben yorgunluktan geberiyorum bu saatlerde, ” dedim.
” Ben bekar ve genç bir erkeğim, formumu korumam gerekiyor biliyorsun. Etkilemem gereken kadınlar var.”
”Sana etkileyici yaşantında başarılar diliyorum o zaman, ben de evli ve ortayaşlı bir kadınım maalesef, etkilemem gereken bir patronum var sadece,” diye takıldım.
” Orta yaşlı olmaktan mı yakınıyorsun yoksa evli olmaktan mı anlayamadım. Evli olmanla ilgili yapabileceğim birşey yok ama ortayaşlı falan değilsin. Taş gibi kadınsın emin ol. Bunu etkilemesi gereken kadınlar olan genç ve bekar bir erkek olarak söylüyorum,” dedi.
Flörtöz konuşmalara yeniden başlamıştı ama sanırım bunun sebebi bendim, ona yüz veriyordum, bundan da rahatsız olmuyordum açıkçası.
” Yarın görüşürüz Emre,” dedim yoksa sohbet bitmiyordu.
” İple çekiyorum” dedi.
**Emre…**
” İple çekiyorum,” derken sonunda kendi halimi fark edebildim. Çırılçıplak duruyordum banyoda, elimde telefon, önümdeyse kazık gibi tam karşıya bakan prezervatif takılmış yarağım. Gökçe ile konuştuğum süre boyunca gram yumuşamamıştı. Hani nasıl desem, ergenlikte olur, sesini bile duysan karşı cinsin, kan yürür ya bi yerlerine, aynen o şekildi halim.
Kızı içeride bekletmiştim, geri yanına geçtiğimde tişörtünü giymiş şarabından içiyordu, doğal olarak bozuk atıyordu şimdi bana. Yanına geçip dudağından öpmek istedim ama naz yaparak geri çekildi. ”Neydi şimdi bu? Sevgilin varsa ve ondan çekiniyorsan neden eve kız atıyorsun ki?”
”Sevgilim falan yok. Açmam gerekiyordu sadece,” dedim.
”Tabi. Patronun telefonunu açmayıp Gökçe’yi açıyorsun ve ben de buna inanacağım.”
” Gökçe ile aynı yerde çalışıyoruz, patrondan sonra o arayınca önemli olduğunu anladım ve açtım, bu kadar. Hem daha seninle işim bitmedi,” dedikten sonra tekrar şansımı denedim. ”Evirme ve çevirme kısmını yerine getirdim bence, şimdi amını ve..” öpüşmeye başladık, elini tutup aletime götürdüm, aklım hala Gökçe’deydi ama hala parmağındaki yüzüğe sadakatsizlik yapmıyordu, belki de beni ona çeken buydu. Ona saygı duyuyordum.
**Hakan…**
Yatak odasından bir saattir çıkmamıştı Gökçe, bana kızgınlığı bir türlü geçmiyordu, bunu anlıyordum ama gerçekten ağır sözler söylemişti, onun beni aldatabileceğine asla ihtimal veremiyordum, bu onun karakteri değildi, ona bu sözleri söyletecek kadar çileden çıkarmıştım. Televizyonu kapatıp yatak odasına geçtim.
” Şeyma mesaj atıp duruyor, telefonlarına bakmıyormuşsun,” dedim ağzından iki çift laf duymak için.
” Ne yapabilirim?” dedi soğuk bir ses tonuyla.
” Sen cevap vermediğin için beni arıyor!”
” Aç da konuş o zaman, belki sana vermek istediği iyi bir haber vardır.”
Karı inadı diye birşey vardı gerçekten de, bunu kırmanın tek yolu zamana bırakmak mıydı emin olamıyordum.
” Saçmalama. Sana bir söz verdim,” dedim.
” Bana verdiğin sözler umurumda bile değil inan.”
” Peki ya dediklerin? Sinirle söyledin değil mi hepsini?”
” Ağzımdan çıkan bütün sözlerin arkasındayım, yapamayacağım hiçbir şey söylemedim ben,” dedi yatağın üstündeki yorganı kaldırıp içine girdi ve yattı. Diğerleri sikimde bile değildi ama zehri atmıştı bir kere ortaya, seni aldatacağım dediğinde yapamayacağı şeyi dememiş miydi yani? Peşinden ben de yatağa girip elimle omzuna dokundum. ”En son dediğinde ciddi değildin ama değil mi?”
Birden yataktan doğruldu ve yastığını alıp ayağa kalktı.
” N’apıyorsun?” diye sordum.
” Salona gidiyorum, orada yatacağım.”
Ben de yerimden kalktım bu kez. ” Ya gerçekten saçmalıyorsun Gökçe. Geç yat yerine, ben geçerim salona,” dedim ve ondan önce odadan çıktım. Kızmaya başlıyordum bu kadar inat olmasına. Telefonumu da alıp salona geçtim. Şeyma yine mesaj atmıştı.
*-Sen neden bakmıyorsun ki? Hadi Gökçe kızgın! Ama İKİMİZE KIZGIN!!! Sen ve ben yaptıklarımızı göze alarak yaptık, sonuçlarına katlanacaktık! Kadir’le beni yalnız bırakıyorsun, herkesle mücadele edemem Hakan! Sana ihtiyacım var!*
Televizyonu açtım. Şeyma haklıydı. Gökçe de haklıydı. Kadir bile haklı sayılırdı amına koyduğumun yerinde. Ama salonda tek yatan bendim. Telefonu elime aldım tekrar.
*- Seni yalnız bırakmayacağım. Az sabret. Yarın konuşalım. Seni istiyorum.*