MÜZİK ÖĞRETMENİM SUNA Serisi - Toplam 8 bölüm +

MÜZİK ÖĞRETMENİM SUNA 5

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 FANTEZİ

Suna, “tamam tamam buradayım, sana içecek bir şeyler getireceğim” dedi. Mutfağa geçti, içinde 3 parça buz olan kalın tabanlı bir bardakta nar suyu getirdi.

“Anlatacak mısın ne olduğunu? Neler oluyor? Nedir bu Eminönü’ndeki Asaduryan Han? Ne işi var Japon mu Koreli mi her neyse bir kadının orada? Kim bu insanlar? Beni neyin içine çekiyorsun bilmek istiyorum.

Sana güveniyorum ama burada olan biten şeyler günlük hayatın akışına ters şeyler. Hiçbir ticari işlevi olmayan koskoca bir han, acayip kıyafetli insanlar, ritüel benzeri şeyler, semboller filan, nedir bunlar Suna?” diye hafif sitemli hafif kızgın bir şekilde hislerimi ifade ettim.

Tebessüm edip yüzüme baktı, “gel buraya” dedi, başıma sarıldı, kafamın üstünden öptü, yüzümü okşadı: “anlatacağım şimdi” dedi.

Kendime gelmeye başlıyordum artık. Zihnimin yaşadığı şoklar vücuduma fazla gelmişti belki de.

“Sana haz’ların ancak geciktirildiğinde değerli olduğundan bahsetmiştim. Aslında her şey tam 10 yıl önce buradan ortaya çıktı, kendi bedenimi keşif yolculuğumda.

Mutlu değildim. Denemediğim hiçbir şey kalmamış, mutsuzluğum giderek katlanmıştı. Ağır bir depresyona girmiştim yaşadıklarımdan.

Kendimi araştırmaya vermiştim çünkü artık cinsellik yaşayamaz hale gelmiştim. Ne ıslanıyordum ne de iştah hissediyordum. Yalnız kaldığımda arzularım tavan yapıyor, bir erkeğin yanında hiçbir şey hissetmiyordum.

Kadınlara mı ilgi duruyorum acaba diye onu da denedim, sonuç aynıydı. Sanki cinsiyetim lanetlenmiş gibiydi. Arzum çok yüksekti ama ilişkiye giremiyordum özetle. Bunun çözümü neredeydi diye uzun uzun düşündüm. Farklı felsefi düşünceleri araştırdım ama nafile, hiç birisi işe yaramadı. Bir şekilde bir nokta tıkanmış olmalıydı hayatımda.

Doktorlar, fiziki olarak hiçbir şeyim olmadığını söylüyorlardı. Diğer yandan bu durum hayallerimin ve fantezilerimin inanılmaz şekilde farklılaşmasına sebep olmuştu.

Orkestra flütü çalmak için davet edildiğim bir bağış gecesinde onunla tanıştım. Kendi yazdığım flüt konçertomu icra edecektim. Bu benim için de ilk defa olacak bir şeydi.

Her şeyiyle lüksün en üst katmanında yer aldığı belli olan, geniş ve nizami bahçeli, devasa bir villanın bahçesinde verdiğim mini konser bitince yanıma geldi.

Davetin sahibiydi anlaşılan. Gizli zenginlerden demişti işi ayarlayan arkadaşımın çalıştığı ajans. Elini uzattı: “Müziğinizin tınısına hayranlıklarımı bildirmek istiyorum. Ama yanınıza gelmemi sağlayan şey, altındaki hayal gücüne merakımdan” dedi. Şaşırmıştım. “Size balkonumda bir içki ısmarlamam izin verin ve davetimi lütfen geri çevirmeyin” dedi ben daha bir şey söylemeden.

Çok kibar, şeytan tüyü olan, belli ki çok da çapkın ve son derece yakışıklı bir adamdı. 50’li yaşlarında olmalıydı. Geniş omuzlarıyla halen atletik bir vücudu vardı. Oldukça derinden gelen, dinleyeni etkisi altına alan kalın bir ses tonu vardı.

“Elbette, yolu gösterin” dedim, tablolar ve antika eşyalar arasındaki holden geçerek üst kata çıktık, çalışma odasından balkona geçtik. Bu balkondan bakan dışarıyı görebiliyor ama dışarıdakilerin balkonu görmesi imkansızdı. İnanılmaz bir mimarisi vardı.

Balkonda iki hizmetçi bekliyordu. Biri kırmızı, diğeri siyah, arka kısmı oldukça uzun ancak oturması oldukça rahat iki koltuk vardı. Taht gibiydiler adeta. Hizmetlilerden birisi beni kırmızı koltuğa buyur etti, kendisi siyah koltuğa geçti, parmağıyla 2 işareti yaptı, hizmetçiler yanımızdan ayrıldı.

Birkaç dakika sonra, üzerinde Goût de Diamants yazan altın renginde bir şişe getirdiler, nazikçe açtılar. Bir tür şampanyaydı ve inanılmaz lezzetliydi. İlk kadehi hızlıca içmiştim, flüt çalmanın verdiği susuzlukla.

Kadehimi hizmetlilerden birisine doğru kaldırdım, ikinci kadehi istediğimi belirtmek için, “tadı her ne kadar zarif bir içki olsa da, ağırlığı da o derece çarpıcıdır” dedi. İkinci kadehi de içtim, bir şey konuşmuyorduk, yıldızları izliyorduk.

Yüzünü dönüp bana sorduğu ilk soru şuydu: “Konçertonu yazarken, dünyaya notalarla ifade ettiğin ama kimseye itiraf edemediğin şey nedir?”

Şaşırmıştım. Nasıl olur da anlayabilirdi boyle bir şeyi? Çok fazla hayat tecrübesi olan birisinin kurabileceği bir cümleydi bu.

Mutsuzluğumdan bahsettim, çekinmeden. “Hayal gücümün ve fantezilerimin inanılmaz şekilde farklılaşmasına sebep olmuştu bu mutsuzluk” dedikten sonra gözlerinin parıldadığını gördüm.

Koltuklarımız yanyana olduğu için, omzuma dokunuyordu. Şampanyanın da etkisiyle hafifçe şuh haller gelmişti üzerime. O anda dudaklarıma yapışsa kendimi kollarına bırakmaya hazırdım ama korkuyordum tekrardan mutsuz olacağım endişesiyle.

“Benim yaşam tarzım, fantezilerimin ölümüne sebep oldu Suna. Dilediğim her şeye sahibim ama hayal bile kuramıyorum fantezilerimle ilgili. Yoklar artık. Görünen o ki birbirimizin ihtiyacı olan şeylere sahibiz” dedi.

İlk etapta “Beni odasına götürüp sikmek istiyordur herhalde” diye düşünürken, böyle bir şeyle karşılaşmış olmam beni çok şaşırmıştı.

Haksız da sayılmazdı. Onun fantezilere, benim fantezilerimi gerçek dünyada görmeye ihtiyacım vardı. Bu bana da çok iyi gelebilirdi.

Bana dönüp: “Bir fantezi yarat, hadi!” dedi. Hiç zorlanmadan zihnimden şu cümleler dile geldi:

“Beni boynumda kırmızı çiçekli bir fular, kırmızı parlak topuklu ayakkabı, diz üstüne gelen transparan bir çorapla hayal et. Üzerimde beyaz bir gömlek ve altımda beyaz sıkı bir tayt ile. Külot giymediğimi düşün.

Çalışma odana geliyorum. Üzerindeki ve kasandaki bütün mücevherleri ve saatleri avuçlarının içinde tutup, ellerini göğsünde birleştirerek makam koltuğunun hemen önünde uzanmanı istediğimi düşün.

Koltuğundayım, yüzüm pencerey dönük, yıldızları izliyorum dizlerimin üstünde dururken. Masanın üstünde duran kitaptaki işaretli paragrafı okuyorum. “Ölmedim, ama diri de değilim” diye başlayan kısma geldiğimde hafif eğiliyorum ve tam göğsüne, yani bütün o parıltılı takıların, saatlerin, altın ve mücevherleri tuttuğun göğsünün orta noktasına çişimi yapıyorum, “İşte şimdi yıkandın varlığın katranından/ölüm bir endişe değil” dizlerini okuyup koltuktan iniyorum.

Üzerini peçeteyle silip kuruluyorum, ağzının kenarlarını suyla temizliyorum, dudağının kenarından usulca öpüyorum ve “öldün, şimdi dirildin, dünyaya dair her şey senden bağımsız artık. Ve ben yanındayım” diyorum sana…

Bunları anlatırken inanılmaz haz almıştım, onun da hoşuna gittiği belliydi.

Elimi tuttu, beni yerimden kaldırdı, çatı katına çıktık. Yuvarlak ve son derece geniş bir yatak vardı. Karşılıklı bağdaş kurarak oturduk. Gözlerinde hazine bulmuş korsan gibi bir parıltı vardı. Alınlarımızı birbirine dayadık, sessizce durduk.

Bir süre sonra doğruldu: “Yorgunsun biliyorum. Bir an önce Kyoto’ya, oradan Osaka’ya geçmemiz lazım” dedi. Ne olduğunu anlamamıştım. Kendimi akışa bırakmanın iyi bir fikir olduğu düşüncesine kapılmıştım. “Tamam” dedim.

Saat gecenin 2’si olmuştu. Telefonla birkaç yeri aradı. Sonra dahili telefondan hizmetlilerle konuştu.

Uykusuzluktan gözlerim kapanıyordu. “Hadi duşa gir, yola çıkıyoruz. 11 saat sürecek yolculuk. Özel jeti hazırlıyorlar. Uçakta uyursun.” dedi.

Hizmetlilerden birisini bana eşlik etmesi için yanıma verdi, devasa villanın Türk hamamı, sauna ve özel masaj salonu olan bölümü hazırlamıştı bile.

Direkt hamama geçtim vaktimiz olmadığı için, kendime geldim, uykum açılmıştı. Rahat eşofmanlar da hazırdı. Kadın parfümü olarak daha önce sadece adını duyduğum Thameen Palace Amber, yüz kremi olarak La Prairie Skin Caviar hazırlanmıştı. Giyindim, hazırlandım. “Umarım güzel geçmiştir” dedi, çok beğendiğimi söyledim.

Araç hızla bizi havaalanına götürdü, VIP girişten hangara geçtik. Hangarda bir kahve içtik, kaptan pilot yanımıza gelerek bizi uçağa davet etti. Gözleri parlıyordu. “Nihayet” dedi, “Umalım” diye cevap verdim onun aklından geçenleri düşünmeden.

Hâlen bir şey anlamaktan uzaktım. Kendimi hayatımda ilk defa bu kadar serbest düşüş halinde bırakmıştım. Uçakta uyuya kalmışım yorgunluktan. Uçak inişe geçerken hostes gelip uyandırdı.

Evimden 9000 km uzakta, daha önce hiç bulunmadığım bir kıtada, bambaşka bir ülkedeydim.

← Önceki Hikaye
MÜZİK ÖĞRETMENİM SUNA 4
Sonraki Hikaye →
MÜZİK ÖĞRETMENİM SUNA 6
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar