KÖYLÜ ANNEMİN MODERN HAYATA GEÇİŞİ Serisi - Toplam 10 bölüm +

KÖYLÜ ANNEMİN MODERN HAYATA GEÇİŞİ 5

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 ENSEST

Askerlik kampındaki rutinler yavaş yavaş alışkanlık halini almış, ancak Ali ve arkadaşlarının hayatında farklı bir renk belirmişti. Kadınlardan aldıkları numaralar sayesinde askerler, şehirde izinli oldukları hafta sonlarında onlarla buluşmaya başlamışlardı. Telefonlaşmalar, mesajlar ve hatta bazen tarlada birlikte geçirilen birkaç saat, herkesin moralini yükseltiyordu.

Bir cuma akşamı, Mehmet, Serkan, Burak ve Tolga koğuşta toplanmış, hafta sonu izninden ve kadınlarla yaşadıkları sohbetlerden bahsediyorlardı. Gülüşmeler, hafif muhabbetler arasında konu sürekli o olgun kadınlara geliyordu.

Serkan espriyle:

— Abi, bu kadınlar hiç öyle liseli kızlar gibi değil. Hepsi ayrı bir duruş, ayrı bir çekicilik. Tam olgunluk dönemi. İnanın, aralarında en az bir-iki tane buralarda kalmayıp da şehre yerleşmek isteyen var.

Burak da ekledi:

— Valla ben de öyle düşünüyorum. Kendi hayatlarını kurmuşlar, yaşıyorlar; ama yine de bizi görmeye geliyorlar. Bence bizim gibi gençlere biraz da onların ihtiyacı var.

Mehmet gülümseyerek:

— Bizimkiler de bu yüzden onlarla çok ilgileniyor. Anlatacak, paylaşacak bir sürü şey var.

Ali sessizce dinliyordu, o an içinde başka düşünceler vardı. Sohbet ilerlerken kendi annesini düşündü.

Ali’nin aklında annesinin o dolgun, şehvetli hatları, kapalı ama her erkeğin hayalindeki o cilveli hali canlanıyordu. Aynı kadınların tarlada nasıl özgürce çalıştığını ve nasıl gülümseyerek onlara destek verdiğini düşünüyordu. Bu düşünceler onu hem hüzünlendirmişti.

Serkan, Ali’nin dalgın bakışlarını fark edip hafifçe omzuna dokundu:

— Gel hadi, konuşmaya katıl. Bizim de seni dinlemeye ihtiyacımız var.

Ali gülümsedi, arkadaşlarının yanında, köyünün ve ailesinin sıcaklığıyla yeni bir dayanışma hissetti.

Bir akşam koğuşta…

Ali, Mehmet, Serkan, Burak, Tolga ve Hakan yine yorgun ama neşeli bir sohbet içindeydiler. Konular, izin günleri ve kadınlarla olan ilişkilerden açılmıştı. Herkes birbirine küçük anılarını anlatıyor, zaman zaman gülüyorlardı.

Serkan, hafifçe gülümseyerek Ali’ye takıldı:

— Ulan Ali, sen ne yapıyorsun? Biz hafta sonları şehirde ablalarla buluşuyoruz, sen neden bir araya gelmiyorsun?

Ali, omuz silkerek cevap verdi:

— İmkan olmadı daha, işte.

Burak kıkırdadı:

— Yoksa Ali hala bakir misin? Şaka mı bu?

Mehmet göz kırptı:

— Evet, evet, Ali bizim bakiremiz çıktı. Tam bir Anadolu çocuğuymuş meğer.

Tolga esprili bir şekilde patladı:

— Valla helal olsun, dayı. Bizim gibi kurşun askerler var ortalıkta, Ali ise namusunu koruyor.

Ali’nın yüzü kızardı, biraz rahatsız oldu ama susmayı tercih etti. O an sessizlik çöktü ama hemen ardından Serkan bir adım ileriye gidip gülerek ekledi:

— Hadi Ali, biz seninleyiz. Ne zaman isterse, beraber çalışırız, destek oluruz. Ama biraz acele etsen iyi olur, askerlik uzun değil.

Hakan da katıldı:

— Doğru, baksana Mehmet’in haline. Ama merak etme, kimseyi zorlamıyoruz.

Ali, bir an düşündü. İçten içe arkadaşlarının bu takılmalarından rahatsız olsa da, onların gerçek dost olmadığını biliyordu. Bu yüzden bir gülümseme ile karşılık verdi:

— Sağ olun çocuklar, ama benim yolum farklı. Acelem yok.

Mehmet araya girip sessizliği bozdu:

— Bak Ali, önemli olan saygı. Hem kendine hem de karşındaki kişiye. Kimse seni yargılamaz burada. Biz buradayız.

Sohbet tekrar eğlenceli bir havaya büründü. Ali’nin yüreğinde ise karışık duygular vardı; arkadaşlarının takılmaları ona hem hafifçe sıkıntı verse de, bir yandan onların ne bok olduklarını biliyordu.

Ali, arkadaşlarının sürekli takılmalarından giderek rahatsız olmaya başlamıştı. Geceleri uyuyamıyor, gündüzleri ise kendini daha yalnız hissediyordu. Onların neşeli muhabbetleri içinde kendini dışlanmış gibi hissediyordu.

Bir akşam, Mehmet yanına yaklaştı ve hafifçe omzuna dokundu:

— Ali, seni görüyorum. Bir şeyler seni rahatsız ediyor. İstersen konuşabilirsin.

Ali derin bir nefes aldı:

— Mehmet abi… Artık bunlardan bıktım. Sürekli takılmaları, esprileri… Anlamıyorlar belki ama ben hazır değilim. Kendi halimde olmak istiyorum.

Mehmet başını salladı, anlayışla karşıladı:

— Anladım kardeşim. Zor bir durum ama burada en önemli şey senin rahat etmen. Ne yapalım o zaman?

Ali gözlerini kaçırmadan:

— O tarlada numarasını aldığın kadınlardan birini ayarlar mısın? Belki ilk seferimde bana yardımcı olur.

Mehmet hafifçe gülümsedi:

— Tamam, tamam. Ama Hangisi

Mehmet cebinden telefonunu çıkardı, kadınların resmini ali’ye göstermeye başladı.

— Bu. Sadece sen arayıp selam ver, bana mesaj at. Arkadaş ortamında biraz yardımcı olmanı istiyorum.

Mehmet kafasını salladı:

— Tamam, hallederim. Hem biraz da ben ilgilenirim, belki o kadın seni biraz rahatlatır. Merak etme, arkadaşlara da haber veririz; kimse seni rahatsız etmez artık.

Ali yüzünde hafif bir rahatlama hissetti:

— Sağ ol abi, gerçekten teşekkür ederim.

Mehmet gülerek:

— Ne demek kardeşim, biz buradayız. Sen rahat ol yeter.

Ali, Mehmet’in ayarladığı buluşma için küçük bir köy evine doğru yola çıktı. Biraz heyecanlıydı, içinde yeni bir şeyler yaşayacak olmanın merakı vardı.

Kapı açıldığında karşısında 42 yaşlarında ama gençliğini korumuş, adeta ay parçası gibi bembeyaz ve parlak bir teni olan Nazlı Hanım duruyordu. Yüzünde hiç kırışıklık yoktu, pürüzsüz ve canlıydı. Üstünde ince beyaz bir dantel bluz vardı, içten hafifçe bele oturuyor, omuzlarını zarifçe sarıyordu. Altında açık krem renginde hafif dökümlü bir etek vardı, adımlarını sessizce ve zarifçe attıkça hareketiyle dikkat çekiyordu. Saçları omuzlarına dökülen parlak kahverengiydi, hafif dalgalı ve bakımlıydı.

Nazlı Hanım gülümseyerek kapıyı araladı ve Ali’yi içeri davet etti:

— Hoş geldin Ali, dedi sıcak bir sesle.

— Sağ olun Nazlı Hanım, dedi Ali, biraz mahcup ama samimi.

Evin içi tertemiz, yeni dekore edilmişti. Geniş pencerelerden gün ışığı süzülüyor, oda hafifçe lavanta kokuyordu. Ali, nazikçe gösterilen yere oturdu.

Nazlı Hanım mutfağa yöneldi, kısa sürede masayı donattı: ev yapımı taze ekmek, zeytinyağlılar, mis gibi domates ve biberler… Yanında limonlu soğuk ayran vardı. Ali yemeğe dalarken, Nazlı Hanım köy hayatından, gençliğinden ve şehirdeki anılarından bahsetmeye başladı.

Ali dinlerken, onun annesine olan benzerliğini düşündü:

“Gözlerindeki o sıcaklık, nazik tavrı… Annemin yerini almasa da, biraz olsun ona yakın gibi.”

Öğleden sonra Nazlı Hanım hafifçe Ali’nin koluna dokundu:

— Yorgun görünüyorsun, biraz dinlen, dedi.

Ali bu dokunuştan etkilenmişti. Kendini rahat ve değerli hissettiği bu an, ona güç veriyordu.

Nazlı Hanım, minderde oturan Ali’nin yanına iyice yanaştı. “Çok heybetli duruyorsun” diyerek Ali’nin boynunu öpmeye başladı. Ali acemi olduğu için ne yapacağını bilmiyordu. Sonrasında Nazlı Hanım, Ali’nin üstündeki tişörtünü çıkardı ve hemen kemerini çözüp pantolonunu çıkarmayı hedefledi. Ali biraz şaşkındı ama azıcık cesaretlenmek istiyordu. Ali, Nazlı Hanım’ın beline elini attı.

—Ne o, öyle ürkek davranıyorsun? Al, bunlar meme. Elle, korkma.

Üstündeki ince beyaz dantel bluzu çıkardı. Ali, karşısında duran büyük memeleri görünce şaşkınlığı devam ediyordu. Ali, Nazlı Hanım’ın memelerine elini attığında o yumuşaklığı hayatında ilk defa tatmıştı. İçinden “Demek ki kadın memesi böyleymiş” diye düşündü. Nazlı Hanım, Ali’nin kalkan sikini eline almasıyla üstüne patlaması bir oldu. Ali çok utandı; Nazlı Hanım ise bu duruma kahkaha atarak karşılık verdi: “Ne o öyle, memelerimi çok mu beğendin?” Ali, aşırı utanmış, ilk seferi olduğu için heyecandan ne yapacağını şaşırmıştı. Nazlı Hanım, bluzu ile göbeğine ve memelerine gelen dölleri sildi, kenara attı. Ali’nin siki boşalmıştı ama hiç inmemişti. Bu durum Nazlı Hanım’ın hoşuna gitmişti.

← Önceki Hikaye
KÖYLÜ ANNEMİN MODERN HAYATA GEÇİŞİ 4
Sonraki Hikaye →
KÖYLÜ ANNEMİN MODERN HAYATA GEÇİŞİ 6
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar