GENÇLİK ÖFKESİ S Serisi - Toplam 54 bölüm +

GENÇLİK ÖFKESİ S2 B4

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 GENÇLİK ÖFKESİ (ÖZEL)

Nezarthane de beklerken, diğer bölmedeki insanlar beni işaret ederek konuşuyordu.

Bir yandan da yanımda İlsa bekliyordu. Anlamadığım kısım, onu niye aldıklarıydı? Sonuçta o kimseye bir şey yapmamıştı?

Bir süre sonra, bu saatte İtalya'da bizlere çalışan bir avukat gelmişti. Ne olacak diye beklerken, ikimiz de yani İlsa ve ben çıkmıştık.

“Avukat sağ ol ama nasıl?”

İl: Benim avukatım yok ki?

Av: Sizin birlikte geldiğinizi düşündüm, çünkü bazı görseller internete düşmüş. Milyonlarca beğeni var "Şura Holding'in genç sahibi İtalyan mafyası'nın çocuğunu dövdü!" diyorlar.

“Hm Mafya demek? İyi güzel davrandık en azından arkadaşa bence.”

İl: Sen çıldırdın mı? Peşine düşecekler! Bu rahatlık nereden geliyor sana?

“Zamanında yaşadıklarımdan sonra, pek de sorun değil bu olanlar İlsa.”

Av: Aras Bey! Ben böyle adamları burada çok gördüm, özellikle bu adam ve babası boş durmazlar. Acilen İtalya'yı terk etmeniz gerekiyor. Hatta uzun bir süre korunmalı, en iyi şekilde saklanmalısınız.

“Yok, yok! Hallederim ben!”

Bunu dedikten sonra İlsa bana sarıldı ve "Ne olursun git kurtar kendini, benim yüzümden düştün bu hallere!" demişti.

Av: Kadın haklı Aras Bey!

“Avukat, teşekkür ederim! Yardımların için minnettarım. Ben buradayım kalacağım!”

Av: Peki Aras Bey! İyi günler...

Avukat gidince İlsa bana sıkıca sarılıp ağlamaya başladı. Saçlarını okşayarak "şşh sakin ol! Bunların suçlusu sen değilsin!" dedim.

İl: Benim yüzümden başın yansın istemiyorum. Herkesi kaybettim, bana iyilik yapan kim varsa hepsini kaybettim. Beni savundun teşekkür ederim ama ölmeni istemiyorum.

“İlsa beni dinl-...”

İl: Annem öldü, babam öldü, kardeşim, abim herkes gitti. Sen de iyilik yaptın, sen de ölemezsin... (ağlaması artar, artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordur)

Elimi yüzüne attım ve gözünün kenarından akan yaşları silmeye çalıştım. Sonrasında nedensizce dudaklarım alnına gitti ve bir buse kondurdum.

“Hadi gel sakin bir yere gidip konuşalım!”

İl: Ah... T-Tamam...

İlsa koluma girdi ve kafasını omzuma yaslayarak yürümeye başladık. Yolda ben de ona kendimi anlatmak istedim fakat acaba bu ne kadar doğru bilmiyordum, belki yanlış olabilirdi?

Biraz yürüdükten sonra kordon gibi bir yere gelmiştik. İlsa eliyle karşıdaki bankı işaret etti.

Banka oturduk ve derin sessizlik eşliğinde, pasparlak ay'ın bizlere vuran ışığı altında, denizin kayalara çarpma sesiyle birlikte oturuyorduk.

İl: Şey avukat'ın getirdiği şeyi giymen iyi oldu üşümüyorsun değil mi?

“Yok, yok! Soğuk değil zaten!”

İl: Değil mi? Ben üşüyorum resmen!

“Dur o zaman!”

Üstümdekini. Çıkarınca yarı çıplak kalmıştım. İlsa hemen eliyle olmaz yapsa bile giydirdim ve kolumu omzuna attım.

“Endişe etme! Ben üşümem!”

İl: Ben Alman bir kadınım, soğuk bana daha normal gelir ama sen, sen daha normal hissediyorsun?

“Zamanında yaşadıklarım yüzünden!”

İl: Şey merakımı mazur gör, ben çok merak ettim. Bunlar sana nasıl oldu?

“Bunun için psikolojik tedavi alıyorum, hatta tam bitmiş sayılmaz! Anlatmak istiyorum ama olmuyor bazen, yani cidden anlatmak istiyorum İlsa ama...”

Elini yanağıma attı ve okşayıp "sorun değil, ne zaman istersen dinlerim!" dedi.

Tekrardan birbirimize yaslandık ve güneşin doğuşunu izlemeye başladık. Güneş doğarken, telefonum çalmaya başladı. Arayan kişi belli değildi? Zaten bilerek de açmamıştım.

Sonra tekrar bir arama daha olmuştu ama bu sefer telefonu sessize aldım ve İlsa ile günün başlayışına tanık olmak için bekliyorduk.

(1 saat sonra)

Güneş perdenin arasından aralanır gibi gösteriyordu kendisini, eşsiz ve pırıl pırıldı. Sonrasında İlsa'nın eli bacağıma kaymıştı. Nefes alış verişi artmıştı...

İl: A-Aras...

“Efend-...”

Cevabım yarıda kesilmişti İlsa'nın tatlı dudakları, dudaklarıma kapılmıştı. Karşılık vermiştim ben de, sonra ayağa kalktık öpüşerek. Bir elimi beline attıktan sonra, diğer elim otomatik olarak kalçasına kaymıştı.

Dudaklarımız birbirine mühürlenmiş gibiydi ayrılmaya çok uzaktı bizler için. Dilim ağzının içine kaymış, dilinin üstünde dolaşıyordu. Biraz öpüştükten sonra, elleri göğsüme kaydı ve okşamaya başladı.

Yumuşacık ve güzeldi elleri, tenimde sanki bir kuş tüyü dolaşıyor gibiydi.

İl: Mhm! Aras...

“Söyle İlsa!”

İl: Senden etkileniyorum...

“Ben de sizden etkileniyorum matmazel...”

İl: Eğer ki bu hafta yaşarsak, seninle güzel ve sıcak anlar yaşamak istiyorum...

Elim dudaklarına gitti ve alnını öptükten sonra kendisine "merak etme tatlım! Bu son değil, seninle daha çok güzel şeyler yaşayabiliriz ve ben buna eminim...” dedim.

İl: Yaşayacağız değil mi...

“Söz.”

Yüzünde tatlı bir gülümseme oluştu o an, işte o gülümseme için yaşamaya bile değerdi. Bir sriw sorma koluma girdi ve bana sanki süt görmüş kedi gibi" şey beni evime bırakır mısın?" demişti.

“Hay hay...”

Birlikte sakin adımlarla yeni ışığın vurduğu Sicilya'da palermo sokaklarında sakince yürüyorduk. Yaklaşık 5 dakika sonra evin önüne gelince kısa bir veda konuşması geçmişti aramızda.

Yanından ayrıldıktan sonra sakin sakin yürüdüm. Belki başımda bir dert vardı ama bu benim için çok kötü değildi. Yani bana öyle gelmiyordu.

[20 dakika sonra eve varır]

Sessizce merdivenleri çıktım ve odaya girdiğim gibi kısa bir duş aldım. Ilık su beni biraz da olsa rahatlatmıştı. Duştan çıkınca ecza dolabına yöneldim. Kendime bir pansuman yapıp, yaramın üstünü temizleyip kapattım.

Hemen telefonu açıp, güvenlik şirketine bir mail attım ve ailemi koruması için sivil tarzda kişiler görevlendirilmesini talep ettim. Sonra da telefonu kapattım koydum.

Yatağa uzandığımda bunca sıkıntıya ve olaya rağmen bir ferahlık vardı içimde.

İlsa ile olanlar bizimkiler ile yaşadıklarım ve karşılaştığım insanlar, yeni arkadaşlıklar...

Bunları düşündükçe bu yaşanılan tatsız hadise, beni aslında etkilemiyordu bile.

Bu güzel ve yüzümü güldüren şeyler aklımda dönerken, gözlerim ağırlığa dayanamamış kapanmıştı. O an uykuya kendimi bırakıp, rüyalara daldım...

[Saatler sonra]

Birkaç saat sonra bir dokunuşla uykum bölünmüştü. Annem ve Ayla gözleri yaşlı şekilde ne olduğunu sormaya çalışıyor, bir yandan da "polisi arayalım!" diyordu.

“Hanımlar!”

An: Ne oldu hemen gidelim polise!

Ay: Aras burası cidden sana kötü geldi, başına gelenlere baksana...

“Şşh, sessiz olun biraz!”

An: Ama baksana yaralanmışsın.

“Arzu, bir sakin ol!”

Ay: A-Aras... Na-nasıl olalım?

Sakince ayağa kalkmıştım ama yine bağıra bağıra "Polise gidelim!" dedikleri an kendi kendime "bu böyle olmayacak galiba!" dedim ve dominant bir tavır sergiledim.

“Ya yeter be! Bir bıçak yarası sadece! Gitmiyoruz diyorsam gitmiyoruz! Bu konuda lafımı ikiletmeyin tamam mı?”

Ay: A-Ama böyle de olur mu ki?

“Düşünmeyin böyle şeyleri siz lütfen, tamam mı? Anne, abla? Hem ne bakıyorsunuz siz öyle? Sanki eskiden yaptıklarınızdan sonra kendinizi polise şikayet mi ediyordunuz?”

An: O zaman başkaydı!

“Hayır o zaman da acı çekiyordum, işkence görüyordum. Bu da sıradan bir olay! Bakıyor musun hiç vücuduma? Bakıyor musun hiç yaralarıma anne?”

“Suratıma bak anne!”

An: Ba-bakamıyorum...

“Sen peki Ayla?”

Ay: Her zaman değil...

An: B-Bunu yapan nerede şimdi?

“Hastanede yatıyor! Ölü gibi hem de...”

Ay: Anne! B-Bak...

Annemle ablam haberi görmüş olmalıydı. Kısık sesle Ayla haberi okumuştu ve gözlerime bakıp "S-Sen, adamı bu hale mi getirdin?” diyerek şaşırmıştı.

“Ne bekliyorsun? Çelenk mi taksaydım adama, ne yapsaydım?”

An: Bu çok fazla olmamış mı?

“Saçını mı okşasaydım? Ölse miydim ya da? Ne istiyorsunuz ki?”

An: Öyle demiy-...

“Siz bir şey demeyeceksiniz!”

Ay: Ya adamı mahvetmişsin...

“Ahhahahaha! Ne yapsaydım? Ölebilirdim ve ölsem ne yapardın söylesene?”

Ay: Biraz insan gibi davranabilirdin. Ya da olaya girmeyip güven içinde hareket edip, bizleri endişeye sokmayabilirdin.

“Ayla, sen hiç dayak yemek nedir bilir misin?”

Ay: Bilirim sen eziyet ettiğin için!

An: O nasıl söz Ayla? Bunca şeye rağmen yine de iyi davranıyor.

“Dur, dur... Demek eziyet ettim sana! Öyle mi?”

Ay: Öyle tabii k-...

Elimi Ayla'nın boğazına attım ve duvara yasladım yüzü kızarmıştı ve ayakları biraz yere değmekte sorun yaşıyordu.

“Anne, çekmeceyi aç. Bana bant, kemer bul şimdi!”

An: Hemen oğlum!

Annemin uzattığı gibi aldım bantı ve ellerini bağladım. Sonra yavaşça onu yatağın üstüne doğru uzattım.

Ayla biraz, endişeli biraz da tedirgin olmuştu. Hatta itiraz ediyordu ama umrumda değildi! Bu sefer annem bana yardım ediyordu ve Ayla altımdaydı...

Ayla'nın üstündeki t-shirt'e elimi attım. Yaka kısmından iki elimle tuttum ve iki yana doğru çektirmeye başladım.

Üstü yırtılınca dar t-shirtin tuttuğu memeler, sanki özgürlüğe kavuşmuştu. Bir anda kendini salmışlardı.

Yavaşça elimi şortunun içine soktuğumda amının sıcak ve ıslaklığı, parmağımı da ıslatmıştı. Orta parmağımı gözlerine bakarak amının çevresinde dolaştırdım.

Daha sonra parmağı içine soktum ve ileri geri yapmaya başladım. Parmak içinde kaydıkça, Ayla kendinden geçiyor ve o suratındaki iddialı ama endişeli ifade, yerini daha masum, sevecen ve tatlıya bıraktı.

Ay: Ka-kardeşim...

“Ablacığım benim, sen beni mi istiyorsun?”

Sertçe yutkundu, ağzı açıldı ama bir şey diyemedi, sözler ağzından çıkamadı.

Ellerimi iki yana attım ve altını tamamen çıkarttım. Sadece külotuyla kalmıştı. Yavaşça parmağımı külotunun üstünde gezdirdim.

Gözlerine bakarak biraz da külotun üstünden amına tokatlar attıktan sonra sertçe çekip bildiğin paçavrayı yırttım.

Ablamın narin suratına bakarak, elimin arasındaki külotunu burnuma doğru getirdim. Külot amcığının kokusuyla harmanlanmıştı.

Hafif ama etkileyici bir kokuydu. Kötü değildi, zaten böyle kendisine dikkat eden bir sürtükten, kötü bir koku yayılamazdı...

Ayla böyleyken annem de boş durmadı ve de hemen soyundu, sonra Ayla'nın kafası'nın hizasına oturdu. Memelerini avuçlayıp bana baktı ve "hadi oğlum, kız kardeşini kendine getir lütfe..." demişti.

Külotu elimden bıraktım ve Ayla'nın ayaklarını omzuma aldım. Ayakları, tatlı küçük ve pembemsiydi hatta gerçekten mis gibi kokuyordu...

Ayak parmaklarının arasında ilk baş burnumu gezdirdim ve sonra da ayak baş parmağını emmek için ağzımı araladım. Dilim dışarı çıktı ve ayak parmakları arasında kaymaya başladı!

Ayla gözlerini kısmış "A-Aras... B-ben sadece şey... Off! B-ben...” demişti.

Gözlerine baka baka dilim ayak parmakları arasında kıvrak dokunuşlar yapa yapa gezerken, sikim vajinasının üstünde yukarı-aşağı küçük hamleler yapıyordu.

Sikim amının üstünde bir süpürge edasıyla gezinirken Ayla hafiften iniltiler çıkartmaya başlamıştı...

Ay: Ihm... Uuuuf! A-Aras... Be-beni baştan çıkartıyorsun a-ama... Oooğh!

Ayak parmaklarını yaladıktan sonra, yavaşça ayak bileğine öperek geçmiştim. Zarif, ince ve güzel bir şekle sahipti.

Tüysüz bacaklarında dilim her tarafına kayarken, Ayla'mın gözleri bazen gözlerime ve bazen de sikime doğru kayıyordu.

Sonra iki bacağını da sağ omzuma aldım. Anneme bakarak "Bunun amı çok sıcak anne, kızının ateşine ne iyi gelir?" dedim.

An: Amının üstündeki o erkeklik ona yeter de artar oğlum! Ablanı doyur hadi...

“Yok, yok, yok! Sikimi istiyorsa, önce olması gerekenler var!”

Bacaklarını omzumdan indirdim ve iki yana açtırdım. Annem ablamın saçlarından tuttu ve Ayla'yı beni göreceği şekilde kafasını ayarlamıştı.

Bir elimin parmaklarını o muhteşem zevk noktasına ve diğer elimin işaret ile orta parmağını da sulu amcığının, etli dudakları arasından içeri daldırdım...

← Önceki Hikaye
GENÇLİK ÖFKESİ S2 B3
Sonraki Hikaye →
GENÇLİK ÖFKESİ S2 B5
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar