**Hakan…**
Benimle iletişimi tamamen minimuma indirmişti Gökçe, aynı yatakta yatmayı bırakmıştı zaten ama hiçbir şekilde konuşmuyordu, çocuklar hakkında soru sorarsam ya da zaruri bir şey görürse mümkün olan en kısa cümleyle derdini anlatıyor, ne yüzümü bakıyor ne de yanımdan yurdumdan geçiyordu. Yemeği hazırladığında masaya davet etmiyordu ama yine masada tabak oluyordu, yine bulaşıklar yıkanıyordu, bana bırakmıştı sanırım, ben de mesafe koyarsam o mesafeyi kapatmıyordu.
Öğleden sonra düğün için hazırlamaya başladığını fark ediyordum, bir yandan etrafı topluyor, bir yandan çamaşır makinesiyle falan uğraşıyor, diğer yandan hem çocukların hem de kendisinin giyeceklerini falan ayarlıyordu.
Saçları çok güzel olmuştu ama bunu ona söylemedim tabi ki, ne yapmamı bekliyordu ki, yatak odasını geçtim, selam bile vermeye canı istemiyordu. Yine de gözüm üstündeydi, dedikleri beynimde yer etmişti, o benim karımdı, öyle de kalmaya devam etmesini istiyordum, ilişkimizin adı ne olursa olsun başka bir erkeğin hayatına girme ihtimali bile çileden çıkarırdı beni. Çocuklarımın annesi başkası ile, hele benimle evliyken birlikte olamazdı. Düğüne gitmeye karar verdim.
**Gökçe…**
” Gelmek zorunda olmadığını söylemiştim,” dedim yatak odasına gelip kıyafet dolabına bakınmaya başlamıştı. Uyuz oluyordum onunla aynı ortamda olduğum için, çocukların kıyafetlerini giydirmiştim ve kendim de hazırlanmaya başlamıştım. Üstümdekileri çıkarmak üzereyken odaya girince önce biraz şaşırır gibi oldum ama sonra tavrımı koymam gerekiyordu.
” Girmeden önce odaya haber vermen gerekiyor.”
Bu sözlerimi yine yüzüne bakmadan söylemiştim yatağa yerleştirirken düğün için hazırladığım kıyafeti, ben ona bakmasam da onun bana nasıl baktığını adım gibi biliyordum, şimdi başlayacaktı.
” Efendim? Kendi evimde kendi yatak odama girmeden önce izin mi alacağım?” dedi.
Sesimi çıkarmadan sustum yine. ” Sana diyorum? Ne zamana kadar uzatacaksın bunu? Ne yani, bir daha dokunamayacak mıyım sana? Canımı sıkmaya başlıyorsun!”
” Hem suçlu hem güçlü dedikleri bu olsa gerek. Yaşadıklarımı sindirebilmek için ne kadar zamana ihtiyacım olduğuna kendim karar veremem mi?” dedim sakin biçimde.
” Sindirene kadar yabancı biri gibi mi davranacaksın bana?”
” Sindirebileceğimi söylemedim. Senin derdin ne peki? Yemeğin mi yapılmıyor yoksa giysilerin mi yıkanmıyor? Benden uzak olmak bu kadar koyuyorduysa kendine hakim olsaydın. Şu an tartışmak falan da istemiyorum, çocukların yanında sesini yükseltme bana, sonra iki saat ben açıklamak zorunda kalıyorum neden benimle öyle konuştuğunu. İşin bittiyse çıkar mısın?” dedim ve gözlerimi üstüne diktim. Benimle uğraşmaması gerektiğini biliyordu.
” Dünyanın en inatçı kadınısın. Gidiyorum bakalım, yanlış yapıyorsun ama anlayacaksın,” dedi söylene söylene ve kısa kollu gömleğinin düğmelerini ilikleye ilikleye odadan çıktı.
Yatağa oturup aynada kendime baktım, yüzüm, saçım, fiziğim ne kadar güzel olsa da içim çürümeye başlamıştı sanki, yıllardır sorgulamadığım şeyleri şimdi sorgulamak zorunda kalıyordum, sevildiğime inanarak evlendikten sonra asla aklıma bu kadar ciddi anlamda düşmemişti bu kuruntu. Artık beni sevdiğine ikna etse bile ben onu kocam olarak sevecek miydim? O gün o lafı derken başıma geleceğini ummamıştım. İkinci kadın olmayı asla kabul edemeyeceğimi biliyordum ama bunu tecrübe edeceğimi gerçekten düşünmemiştim. Bir hata yapıp dersini almış olabilir miydi?
Düğün için hazırlanmaya başladım. Bir süre sonra kendimi yine aynı noktada buldum. Bu kadar güzel olmaya çalışmamın sebebi, Emre’nin de mi gelecek olmasıydı.
**Emre…**
Millet yangından mal kaçırır gibi evleniyordu, beraber rahat rahat takıldığım adamlar evlendikten sonra evden çıkmaya izin ister hale geliyordu ama sanırım bir yaştan sonra evde kaldık korkusu kadınlardan çok erkeklerde vardı artık.
Normalde bu düğüne gelmemin tek sebebi acaba birini düşürebilir miyim diye etrafa göz atmak olurdu, ne de olsa sağlıklı ve bekar bir erkektim, benim de ihtiyaçlarım vardı, iki tarafın da rızası olduktan sonra ne one night standlerden kaçardım ne de ilişkinin başından niyetimin ne olduğunu belli etmemezlik. Çoğu aşık olup arkamdan sövmüştür, gerçi yüzüme de çemkiren kızlar oldu ama dediğim gibi, benim bir ilişkiden beklentilerim farklıydı.
Ta ki Gökçe ile tanışana kadar.
Belki piçlikti benim yaptığım, kendimce ahlak kurallarım vardı, evli biriyle birlikte olmuyordum, kendi kendine kaşınıp bana niyetini belli etmeye çalışan da çok olmuştu, kendim bile isteye baştan çıkarana kadar uğraşıp sonra yüz üstü bıraktıklarım da. Ama Gökçe asla aramızdaki mesafeyi kapamama izin vermezdi.
Bu kadar güzel gelmeseydi bana bu kadar üstüne de düşmezdim açıkçası, iki çocuk annesi kadınım demesine şaşırıyordum çünkü fiziği tam istediğim gibiydi, ne zayıf ne kiloluydu, yüz güzelliği insanın içini yakan cinstendi ama o bakışların altında yatan olgun kadına da bayılıyordum. En baştan kendime koyduğum evli kadınları yatağa atmama kuralını çiğnemem için bana sebepler veriyordu, muhabbeti harikaydı, asla sıkmıyordu, espri anlayışımız çok uyuşuyordu, biraz düşündüğümde, kadınlardan bir süre sonra sıkılma nedenlerimden en büyüğü buydu sanırım, muhabbet edemiyorsun. Erkek arkadaşınla ettiğin muhabbetin zevki başka oluyordu ama bunu aslında tam olarak bilemeyeceğim kendim evlenmeden ya da aynı evde uzun süre aynı kadınla yaşamadan.
Uzun süre etrafında dolandıktan sonra açık açık reddedilme ihtimali ile gururumu kırmamak için üstüne düşmemeye karar vermiştim ama son bir haftadır bir değişiklik vardı onda. Hem o kalkanı indirmiş gibiydi, hem de kimseye söyleyemediği bir derdi var gibiydi.
Bunu öğrenmemin tek yolu ona yakın olabilmekti.
Salona gelince içeriye göz atıp kafa dengi olduğum iş arkadaşlarımın masasına geçtim, herkes iki dirhem bir çekirdek olmuştu, hem erkekler hem de kadınlar gerçekten sanki kendi düğününe gelmiş gibiydi. Cansu’yla adı çıkan her erkeğin salonda olması gözlerimi yaşartmıştı doğrusu, ahde vefa artık kaybetmeye başladığımız davranışlardandı ne de olsa.
” Selam millet,” denildiğini duyunca kafamı çevirdim ve Gökçe ile ailesinin masamıza geldiğini gördüm, kızının elinden tutuyordu, kocası da oğlunun elinden tutmuştu. ” Yer var mı?”
Hemen biraz yana kayıp yanımdaki sandalyeye rahat oturması için kenara çekildim.
” Var tabi ki, istersen yerimi verebilirim, çocuklar otursun.”
” Ay yok, onlar şimdi etrafta koşuşturmaya başlar,” dedi ve yanıma oturdu kızını kucağına alıp.
” Selam,” dedi eşi ve o da yanındaki sandalyeye oturdu. Yüzü asıktı, gerçi Gökçe de öyle çok mutlu gözükmüyordu ama bunu şu an soramazdım yanında kocası varken. Laf atmamayı tercih ettim, sadece gözleri ile bana bakıyordu ve kafalarmızı kullanarak işaret diliyle anlaştık nasıl olduğumuz konusunda, ikimiz de idare ediyorduk sanırım.
**Gökçe…**
Masaya oturunca herkesle göz göze ya da ağızla selamlaştık, herkes ne kadar da güzel görünüyordu şaşırmıştım, tabi ki sadece kendimi özene bezene gelir diye umuyordum ama herkesi bu kadar şık beklemiyordum, özellikle de Cansu ile adı çıkan herkesin adeta saygı duruşu yapar gibi jilet gibi olması komiğime gitmişti.
Ortamda tek ayrık otu Hakan’ın benim burada ne işim var dercesine herkese bakıp bakıp durmasıydı.
Çocuklar sağa sola koşturmaya başlamıştı bile, bir ara gözden kaybolur gibi oldular ve ben de endişeli biçimde onları aramaya başladım gözlerimle.
” Ben bi çocuklara bakayım, ” dedi ve kalktı Hakan.
Emre’nin beni izlediğini biliyordum.
” Adamlar neredeyse ağlayacak Cansu’yu kaçırdıkları için, şunlara bak nasıl da dört gözle izliyorlar gelinle damadı, ” dedim eski sevgililerini kastederek.
” E ağlamak güzeldir. Ağlamayana meme vermezler biliyorsun. Bunlara bi meme ver gözyaşlarıyla yıkarlar burayı.”
” Gerçekten mi? Bi memeye mi? Çiftine ne yaparlar acaba o zaman, ” diye güldüm.
” Yine yıkarlar ama.. Başka şeyle.” Gülmeye ihtiyacım vardı gerçekten. İyi geliyordu bana, bir süre yine sessiz oturduk içerideki müzik sesi yükselince. Yanında olmak iyi hissettiriyordu garip biçimde.
Kulağıma yaklaştı ve ” Sana birşey söyleyeyim mi?” diye fısıldadı. Gözlerine bakıp devam et der gibi onayladım.
” Bunu söylemeden duramazdım. Bir içim su olmuşsun, fena halde çekicisin biliyor musun? ”
Bir yandan hoşuma gitmişti, bir yandan da yanaklarım al al olmuştu ondan bu lafları duyunca, sanki içten içe onun için hazırlandığımın mükafatı gibiydi ama bunu ne ona ne kendime itiraf edebilirdim. Birşey diyemedim.
” Abart istersen.”
” Abart istersem desen olabilir çünkü ben ne desem abartmış olmam, sen istersen abartırım ama. ”
Bana olan yaklaşımı hoşuma gidiyordu. İlk günden beri gidiyordu ama o zaman uzak durmam gerektiğinin farkındaydım, şimdiyse öyle hissetmiyordum.
Düşüncelerimi mi okuyordu yoksa yüzüme mi yansıyordu, adam herşeyimi biliyor, anlıyor gibiydi.
” Niye bu kadar mutsuzsun?” diye sordu Emre.
Gözlerimi devirir gibi yapıp ona doğru baktım, gözbebekleri benimkilerle buluştu. ” Sana mutsuz olduğumu düşündüren şey ne?”
” Bu,” derken elini uzattı ve baş parmağı gözümün hemen altına, diğer parmakları ise yanağıma değecek biçimde yüzüme dokundu, neredeyse hissetmedim bile bir damla gözyaşımı silerken. Tüylerim diken diken olmuştu bir anda, önce hemen önümden kendine doğru çektiği eline, sonra tekrar gözlerine baktım.
” Sen demedin mi düğünlerde ağlamak normaldir diye. Mutluluk gözyaşları onlar.” diye yalan konuştum.
” Mutluluk gözyaşı diye bir şeye inanmıyorum ben. Düğünlerde ya da romantik film izlerken falan ağlayan insan kendine ağlıyordur, başkası için değil, ben neden bunlara sahip değilim ya da ben neden bu kadar mutlu olamıyorum diyorlar eminim.”
” Sen ağlamaz mısın yani?”
” Belki. Daha otuz yaşımda bile değilim. Bayan Doğru’yu bulmak için vaktim var,” dedi gülümseyerek.
” Bayan Doğru demek,” derken meraklanmıştım. ” Nasıl biriymiş bu Bayan Doğru?”
” Normal biri..”
” Normal biri mi?”
” Evet. Normal, sıradan biri.”
Yüzümde istemdışı bir sırıtma ifadesi oluşmuştu. ” Tarif et de bilelim normal kadın nasıl oluyormuş.”
” Peki. Fiziksel özelliklerine girmeyeceğim. Aklımda belli bir kadın tipi var ama illa öyle olacak diye bir şey yok. Oturmasını kalkmasını bilen..”
Araya girdim hemen. ” Heh..Klasik..”
” Sıradan olduğunu söylemiştim, ne bekliyordun ki?” dedi hemen. ” İzin verirsen..”
” Peki, devam et..”
” Oturmasını kalkmasını bilen, ne zaman eğleneceğimizi, ne zaman dertleşeceğimizi kestirebilen, maddi beklentileri imkanımız dahilinde olan, ki bu benim için önemli, ne zaman kot pantolon, ne zaman mini etek giymesi gerektiğinin farkında olabilen, ne zaman şarap, ne zaman bira içeceğini, konsere gittiğimizde beline dolanıp ben avaz avaz bağırırken bana eşlik etmesini bilen, ama evde netflix izlemek zorunda kaldığımızda da sorun etmeyen, sıradan bir kadın arıyorum…”
” Hmmm.. Yani.. Aslında sıradan ama dediğin gibi, doğru yerde aramıyorsan bulmak zor olabilir,” dedim.
” İki çocuğumuz olsun, biri kız biri erkek, bir ev bir araba yeter.”
” Bu kadar mı?”
Sağına soluna baktı ve gülerek kulağıma doğru hafif yaklaştı, gerçi içerideki müzik sesinden başkalarının bizi duymasına pek mümkün değildi ama ” Kısacası, sokakta hanımefendi, mutfakta aşçı, yatakta da..”
” Yatakta da?”
” Yatakta da orospu olacak tabi ki.” diye fısıldadı.
İkimiz de birbirimize bakıp gülüyorduk. ”Bayan Doğru kulağa hiç sıradan gelmiyor, gayet mükemmeli tarif ettin sen.”
Gözlerini üstümden hiç ayırmıyordu. ”Yani, bayan mükemmelle ilgili kafamdaki imajın oluşmasını sağlayan birini ta..” diyordu ki, sözlerini tamamlayamadı.
” Anne, babam bana dondurma almıyor, terlemişim, hasta olurmuşum. Sen alır mısın?” diye kolumdan çekiştirmeye başladı Kaan. ” Lütfen anne, hadi n’olur!”
Kafamı çevirip oğlumdan tarafa döndüm ve Hakan, Öykü’nün elinden tutmuş yanıma geliyordu söylenerek. Çocukların ikisi de yüzüme bakıp yalvarıyorlardı şimdi, Hakan’la yan yana olmaktansa hava almak iyi gelir diyerek masadan kalkmaya karar verdim.
Ayağa kalkıp çocukların ellerinden tutmadan önce arkadaşlarıma gülümsedim ve salondan dışarıya çıkmak için yürümeye başladım, biraz yürüme mesafesinde bir market görmüştüm gelirken. Çantamı omzuma takmıştım ama içeriden vızıltısını hissediyordum titreşirken, artık illallah dedirtiyordu Şeyma’nın aramaları ama dünden beri aramayı ya da mesaj atmayı kesmişti. Acaba annem mi arıyor diye baktım ama ekranda Kadir yazıyordu. Numaralarını da silemiyordum ki hayatımdan, aradıklarında açmamam gerektiğini anlamamın tek yolu buydu.
” Hayır yaa, onlar buzlu, onlardan alamazsınız. Külahlı olanlardan alalım mı? Kornet mi çubuklu mu kızım?” diye sordum dondurma dolabının kapağını açınca.
En azından benim sözümü dinlemeleri gerektiğini biliyorlardı, babalarına kalsa ne kadar yoz yetişeceklerini tahmin bile edemiyordum. Parasını ödedikten sonra salona geri döndük ve masaya doğru ilerleyecektim ki Kadir yine çaldırmaya başladı.
” Çocuklar, siz babanızın yanına geçin hadi, ben bir telefonla konuşup geliyorum,” dedim içerideki müzik sesi yüksekti, birazdan Kadir’i haşlayacaktım ve zaten bağıracağım için inandına sesimi yükseltmek istemiyordum.
**Hakan…**
Birkaç sefer şirketin düzenlediği aile toplantılarında görüşmüştük ama Gökçe iş yerinden kimseyle ailecek görüşmüyordu, etrafıma baktığımda gördüğüm simalar tanıdık gelmiyordu. İsimlerini bilsem de büyük ihtimal hatırlamayacaktım çünkü ortak birşeyler paylaşmadığın insanı simaen tanısan da ismen aklında tutmak zor geliyordu.
Herkes kendi yanındaki ile birşeyler konuşuyordu ama ben masada tek kalmıştım, solumda bir erkek kendi yanındaki çocukla birşeyler konuşuyordu, gelinle damatın dedikodusunu yapıyorlardı sanırım, Gökçe kalkınca boşalan sandalyenin yanında da ismini hatırlayamadığım başka bir çocuk oturuyordu. O da kızın biri ile sohbet ediyordu. Adı Emre mi neydi sanırım, kız çocuğun içine düşecek gibiydi ama eleman cool takılıyordu. En azından damattan yakışıklı olduğunu kesindi, at ağızlı bu gelini nasıl bağlamıştı acaba.
Şeyma mesaj atıp duruyordu. Normalde olsa çekinirdim ama zaten Gökçe yanıma bile yaklaşmıyordu, telefonumu kontrol edecek değildi. Belki ileride aramızı düzelince watsaptan değil de başka bir programdan yazışmam gerekecekti. Masadan kalkmasını fırsat bilip telefonu kontrol ettim.
*+ Neden gittin ki o düğüne, tek gitseydi o. Sana soğuk davranmıyor muydu ki, neden gelmene izin verdi.*
*- Çocuklar da gitmek istedi, ben de mecbur götürdüm hepsini, çocuklarla baş edemeyeceğini söyledi.*
Yalan konuşuyordum tabi ki. Daha şimdiden hesap sormaya başlamıştı bu da, karı milletinden rahat yoktu anlaşılan, yetinmeyi asla bilmiyorlar.
+ Peki, öyle olsun. Ama ben çok sıkılıyorum haberin olsun. Ne zaman görüşeceğiz tekrar?
– En kısa zamanda. Haftaya işe başlıyorsun tekrar değil mi? Gerekirse işten izin alacaksın, günübirlik ev falan kiralarım
+ Bunu yapalım! Off.. Çok özledim… ❤️
Çocukların sesini duyunca telefonu cebime attım hemen. ” Baba! Bak annem bize ne aldı! ” diye masaya koştular ama anneleri yanlarında değildi.
” Anneniz nerede Kaan? ” diye sordum.
” Birazdan gelecekmiş baba, siz babanızın yanına gidin dedi, ” diye cevap verdiler. Çocukları bırakıp onu arayacak değildim. Masada oturup etrafa bakınmaya devam ettim.
**Gökçe…**
Telefonumun ekranına bakıp Kadir’i arayacaktım ki ondan bir mesaj geldi. Bir hışımla açıp cevap vermek istedim ama gönderdiği mesaj bir fotoğraftı aslında. Uzaktan Hakan’ın arabasına benziyordu. Sonra fotoğraflar peşpeşe gelmeye başladı. Şeyma arabanın arka kapısından çıkıp ön kapıyı açıp içeri giriyordu. En sonunda bir video geldi. Arabaya zoom yapıyordu ve arabanın içinde Şeyma ile Hakan konuşuyorlardı samimi biçimde. Hakan’ın Şeyma’ya sarılıp öpmesiyle kapamam bir oldu videoyu.
Hemen telefona sarıldım.
” Bu ne demek oluyor Kadir? ”
” Ne mi demek oluyor? Gayet açık değil mi? Dün evden çıkınca tüm gün Şeyma’yı gözledim benden habersiz ne yapacak diye. Sonunda Hakan’la buluşup öpüştüler. Hala görüşüyorlar işte. ”
Bütün kan beynime sıçrıyordu artık. Unutmaya çalıştıkça peşimden geliyordu adamın sadakatsizliği.
” Ya! Bananeeee! Sen neden karınla konuşup halletmiyorsun derdini? ” dedim ve etrafıma bir göz gezdirip devam ettim. ” Karın orospuluk yapıyorsa o senin problemin Kadir. Ya git dava aç, ya da söv, döv, ne haliniz varsa görün. Yeter artık ya! ”
” Ama Hakan.. ” diyecek oldu.
” Ama Hakan ne? Benim yeni fotoğraflara ihtiyacım yok ki, ben zaten ne yapacaksam yapacağım ona. Sen beni hangi yüzle arayabiliyorsun ki? Bıraksam o gün…” derken yine temkinli davranıp etrafıma baktım. ” O gün yaptığın şeyi de unuttum sanma. Tacizci şerefsiz. Beni daha da arama. Karınla çöz meseleni. Hakan’la derdin varsa da arabanın başına gidip iki tane çaksaydın ağzına. Ne değişik adamsın sen ya? Hoşuna gidiyor sanırım karını izlemek başkalarıyla.”
Telefonu kaparken birşey diyecek gibi oldu ama suratına suratına kapadım gitti. Arkamı döndüğüm anda onu karşımda görünce yüreğim ağzıma gelmişti.
**Emre…**
Adamın masada olmasından rahatsız olmaya başlamıştım, sanki suçumu yüzüme vuruyor gibi dibimde duruyordu, senin karına karşı hislerim var dercesine bakıyordum adama belki de ve olmuyordu bu.
Çocuklar gelip Gökçe gelmeyince dışarıya doğru hareketlenmek istedim belki onunla karşılaşırım diye. Salonun kapısından çıkıp tuvalet kısmına doğru yürüyordum ki Gökçe’yi fark ettim. Hararetli hararetli biriyle konuşuyordu. Kocası ve neredeyse bütün iş arkadaşları salonda olduğuna göre bir akrabası olmalı diye düşünerek ona doğru yaklaştım.
‘Tacizci şerefsiz’ diye birşeyler duyunca hemen arkasına varınca, endişelenmedim dersem yalan olurdu. Tam omzuna dokunup ona haber verecektim ki arkasını döndü.
” Emre! Aklımı aldın! Ne zamandır buradasın sen? ” diye sordu.
” Tacizci şerefsizin kim olduğunu merak edecek kadar oldu canım gelişim, hayırdır, birşey mi oldu? Biri rahatsız mı ediyor seni?” diye sordum heyecanla.
**Gökçe…**
İçime atmaktan yorulmuştum artık. Kimseyle derdimi paylaşamamaktan yorulmuştum, eşimi kaybetmiş olmaktan yorulmuştum, en yakın arkadaşımı kaybetmiş olmaktan yorulmuştum, aptal yerine konmaktan, değer görmemekten, gerçekten en son ne zaman samimi bir sevgi kırıntısı gördüğümü hatırlamamaktan, yüreğimi birine açamamaktan yorulmuştum.
Her yerde karşıma çıkan bu adama karşı koymaktan da yorulmuştum.
” Kimse… Herkes… Herşey… ”
” Hey? Neyin var senin? Bak, ben olmam çok önemli değil ama içinde ne varsa biriyle paylaşman gerekiyor. Yardıma ihtiyacın varsa yardım etmeye hazırım. Yardım edebilecek birini bulmaya yardım etmeye de. Yeter ki izin ver. ”
Artık kendime karşı gelemiyordum.
” Pazartesi işten sonra… Hala kahve ısmarlamak istiyor musun? ” diye sordum.
” Seve seve,” dedi. Gözlerinden samimiyet akıyordu.
Seve seve.