Merhaba tekrardan. Normalde yazmayacaktım ama Canım Ailem'i bitirip öyle ara vermeye karar verdim. Son yaşananları özet geçeyim.
Özet: Ali'nin kuzeni Yağmur. Babasının memleketi olan Diyarbakırdan üniversitesini değiştirip İstanbula gelmişti. Yağmur, anne ve babasını trafik kazasında kaybetti. Ali, annesine yakınlaşmaya çalıştı. Annesi tarafından sert bir dille uyarılınca temiz bir hava almak için arabasına atlayıp gezinmeye başladı.
Özet bu kadardı. Şimdi sırada Canım Ailem 19. Bölüm. Umarım severek okursunuz. Uzun bir bölüm olacak gibi. Yavaşça ve sindirerek okursanız daha güzel olur. Güneş tepede.
Arabayı, kapalı bir otoparka sürüp park ettim. Biraz yürümenin iyi geleceğini düşündüm. 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra bir parka denk geldim. Seyrek ağaçların arasına dalıp yürüdüm. Parkta yavaşça ve düşünceli bir sekilde iki tur attım. Çok sessizdi. Herkes, kendi köşesine çekilmiş birileriyle muhabbet ediyordu. Arabaların gürültüsünden uzak bir parktı. Yürüyüşümün bitmesi yorulduğumu anlamamla oldu. Kendimi bir banka attım. Elimi dizlerime koyup kafamı ellerimin arasına soktum. Öylece oturdum biraz. Yaklaşık olarak geçen 5 dakikadan sonra birinin geçtiğini duydum. Geçip gitmesi gereken ayak sesleri, önümde aniden kesildi. Biraz daha bekledim. Sonra kafamı kaldırıp baktım önümde duran kişiye. Bir kadındı. Gülen gözlerle bana bakıyordu.
B: "Bir şey mi oldu?"
Kadın: "Oturabilir miyim?"
O an fark ettim bankı işgal ettiğimi. Hemen sola kaydım. Kadın sağıma oturdu. Biraz sessiz kaldık. İlk konuşan o oldu.
Kadın: "Merhaba, ben Zübeyde."
Ben: "Ben de Ali. Tanıştığıma memnun oldum." Elini uzatmış sıkmamı bekliyordu. Elini sıktıktan sonra tekrar konuştu.
Zübeyde: "Uzaktan seni izliyordum. Yarım saattir yürüyorsun. Buraya oturduğunu görünce gelmek istedim. Yani çok dertli görünüyordun da onun için geldim. Rahatsızlık verdiysem kalkabilirim."
B: "Önemli değil. Oturabilirsin. Bazı ailevi ve kişisel meseleler varda. Onları düşünüyordum."
Z: "Yardımcı olabilir miyim?"
Kafamı çevirip gözlerine baktım.
B: "Bilmem. Olabilir misin?"
Z: "Aslında psikoloğum. Normalde ücretsiz yapmam ama seni görünce konuşmak istedim. İstersen derdini aç dinleyeyim."
B: "Sana güvenebilir miyim?" Zübeyde, sorduğum soruya karşı kafasını usulca yukarı aşağı yaptı.
Z: "Benden sır çıkmaz."
B: "Sana da güveniyorum o zaman. Kendimle ilgili problemlerim var. Her zaman istediğim şeylerin olmasını istiyorum. Her istediğime sahip olmak istiyorum. Sevmediğim şeyler, bakmaya değmez benim için. Bir şey benim olmamışsa zaten güzel değildir falan. Hep böyleyim. Dış aleme pek yansıtmasamda içimde böyleyim. Bunlar, artık beni ve ailemi rahatsız etmeye başladı."
Z: "Sen, her şeyi bulmuşsun. Bana sadece adını koymak kalmış."
B: "Adını söyler misin, tedavisi varsa nerede olabilirim?"
Z: "Adı Narsistlik, hayatın boyunca kendini çok sevdin. İstediğin her şeye sahip oldun. Bu sahip olduğun şeyler seni havalara çıkardı. Tabiri caizse götünü kaldırdı."
B: "Parasını vermeyince böyle mi oluyor?"
Z: "Hahahaha pardon. Daha düzgün konuşmaya çalışırım."
B: "Böyle daha iyi."
Z: "Tedavisine gelecek olursak farkındasın her şeyin. Bundan dolayı tam bir hasta olduğun söylenemez. Yine de tedavisi yok bunun. Belki çok uzun sürede minimize edilebilir. Düzenli seanslarla düzeltebilirsin bunu."
B: "O zaman burada senin yardımına ihtiyaç duyuyorum."
Z: "Sana yardımcı olurum. Para istemiyorum. Bir arkadaş olarak düşün beni."
B: "Bu arkadaşa nasıl ulaşacağım peki?" Zübeyde'nin numarasını kaydettim telefonuma. O da benimkini aldı. "Nerelisin, yaşın kaç, kaç yıldır psikologsun?"
Z: "İstanbul'luyum. 27 yaşındayım. Yaklaşık olarak 5 yıl oldu. 6 da olabilir. Emin değilim. Neyse seni tanıyalım."
B: "Ben mi? Ben de buralıyım. 18 yaşındayım."
Z: "Yaşına göre olgun duruyorsun."
B: "Sen de genç duruyorsun."
Z: "İşin ne?"
B: "Girişimciyim."
Z: "Hmm İşsizsin yani?"
B: "Herkes niye aynı şeyi anlıyor? İşsiz değilm. Girişimciyim. Girişimci demek işsiz demek değil. Bir uygulama çıkardım."
Z: "Adı ne?"
B: "Önemsiz bir şey."
O sırada telefonum çaldı. Çıkarıp arayana baktım. Arayan annemdi. Geri soktum cebime.
Z: "Ailevi sorunlarını anlatmak ister misin?"
B: "Anlatamam. Güvenebileceğim kimse yok çünkü. Annem bile bilmiyor desem yeridir."
Z: "Hmm. Bir tahminde bulunanayım. annene karşı ilgi mi duyuyorsun?"
B: "Ne! Ne alaka?"
Z: "Çok nadir olduğunu mu sanıyorsun? Sadece bilinen toplumun %10'u ensest ilişkiye girmiş. Bir de dağ başında yaşayan kendi içine kapanık yüz binlerce aile var. Onları da dahil etsen ohooo. O kadar da utanılacak ve nadir bir şey değil yani."
B: "Se- Sen hiç istedin mi öyle bir şeyi?"
Z: "Benim erkek kardeşim yok. Babamda zaten hırbonun teki. Öyle ilgi duyabileceğim kimse yok yani."
B: "Kuzenin yok mu ya da başka bir akraba?"
Z: "Var ama sanırım hiç ilgi duymadım."
B: "Demek ki ben normal değilim."
Z: "Denebilir ama bu duyduğun ilginin sebebi bir sürü şeyden olabilir. Yani kafası kırık deli değilsin. Belki de onlarla olan aile bağının zayıflığı seni buna itmiştir."
B: "Zayıflık mı? Ben annemle hep çok yakındım. İyi anlaşırdık."
Z: "Fazla yakınlık da bu ilgiye sebep olabilir. İçini biraz daha dök. Rahatlarsın."
B: "İlk başta ergenlikten kalan şeyler diye düşünmüştüm ama hâlâ aynı şeyleri hissediyorum. Anneme ve ablama karşı bir çekim duyuyorum. Bir de kuzenime. Bir de diğer kadınlara."
Z: "Ohooo sen de herkesi düşünmüşsün. Hahahaha" Gözlerinin içine birkaç boş bakış attım. "Tamam be şaka yaptım. Bu çok normal. Şu an gençsin ve büyük ihtimalle dişi sineğe bile sikin kalkıyor. Burada yapman gereken kendini dizginlemek. Çok fazla düşünürsen hayatın bok yoluna gider benden demesi. Kafanı başka işlere vermeye çalış. Mesala bir işe gir."
B: "İşim var zaten."
Z: "Tamam başka şeyler.... Mesela bir hobi; Yüzme, arkadaşlarla arada bir halısaya git. Sonra spor yapabilirsin. Bunlar, seni başka şeyler düşünmekten uzak tutar."
B: "Spor yapıyorum, işim var ama vaktim yine boş desem."
Z: "O zaman arkadaşlarınla takıl."
B: "Kalmadı."
Z: "Hiç mi?"
B: "Biraz düşüneyim.... Yok."
Z: "O zaman sana bir köpek alalım. Arada gezdirirsin."
B: "Köpek zor olmaz mı?"
Z: "İstersen kedi."
B: "Kedi, daha iyi olur. Hem daha tatlı gibi."
Z: "Ben de kediciyim. Hatta 4 tane var."
B: "Adları ne?" Konuşmamız yaklaşık olarak 30 dakika boyunca Zübeyde'nin kedileri üzerinden gitti. Biri böyle yaptı biri şöyle yaptı gibi. Konuştukça dertlerimden uzaklaştığımı fark ettim. Demekki ihtiyacım olan şey, biraz muhabbetmiş. "Hahahahaha. Eee sonra ne oldu?"
Z: "Fareyi öldürdü. Sonra bana getiriyo bir de gerizekalı. Hahahaha."
B: "Hahahaha. Bir tane alasım geldi şimdi."
Z: "Şimdi bakmak ister misin?"
B: "Olabilir aslında. Hem bizimkilere sürpriz yapmış olurum. Tahmini ne kadara alırız?" Sanırım yanlış bir soru sordum. Ölümcül bir bakış attı bana. Para ile ilgili sorunum yoktu ama merak etmiştim sadece. Öfkeli bir sesle konuştu.
Z: "Satın almayacağız, sahipleneceğiz."
B: "Tamam. Niye o kadar kızdın? Nereden sahipleneceğiz peki?" Ani bir ruh hâli değişimi geçirdi. Az önceki tatlı kadın geri gelmişti.
Z: "Yakın arkadaşım bir veteriner. Ondan alacağız."
B: "Umarım yakındır. Yürümek istiyorum."
Z: "Yakın yakın. Burası benim evime de yakın. Hatta kliniğime de yakın. Ondan hep bu parka geliyorum. İstersen gidelim."
B: "Olur." Birlikte veterinere kadar yürüdük. Yaklaşık olarak 10 dakikalık bir mesafeydi. Yolda bana kediler hakkında bir şeyler anlattı. Nasıl bakmalısın nasıl beslemelisin gibi şeyler.
Z: "İlk başta bilmen gerekenler bunlar. Sıkıntı oldukça ararsın. Veterinere de geldik zaten." Küçük kuytu bir dükkandı. Üstünde kocaman "Veteriner Asya" yazıyordu.
B: "Arkadaşının adı Asya herhalde."
Z: "Anlaması zor olmasa gerek." Veterinere girince Zübeyde ve Asya birbirlerini sanki 40 yıldır görmüyormuş gibi çığlık atıp sarıldılar. Asya, sarılırken beni görünce sarılmaları olması gerekenden uzun sürdü. Bir şeyler konuşuyorlardı. Yanlarına doğru yaklaştım. Sarılmaları bitince Asya, tahmini 150 boyuyla bana baktı. Elimi uzatıp ilk teması gerçekleştirdim.
B: "Merhaba, ben Ali." Asya, elimi sıktı.
Asya: "Merhaba ben de Asya."
Z: "Şimdi, aşkım bu benim arkadaşım Ali. Kendisi kedi sahiplenmek istiyor. Şu an hiç yavru kedin var mı?"
Asya: "Kedim var aslında. 5 aylık." Kafasını bana dönüp konuşmasına devam etti. "Eviniz büyükse 2 tane almanızı öneririm. Zaten iki kardeş var. Annelerinin cesedinin yanında bulduk. Bir tane şerefsiz ezip kaçmış. Neyse isterseniz bir bakın." Kafamı onay verecek şekilde salladım. Dükkanın arka odasına geçtik. Kocaman bir oda. Etrafta hayvanlar için oyuncaklar ve kocaman kafesler vardı. İçerisi tamamiyle kedi kokuyordu Biraz da dışkı. İçeri girince Asya, ilerleyip bir kafesin önünde durdu. Ben ve Zübeyde onun arkasındaydık. Asya, ikimize döndü. "Bu ikili. Şu an çok küçükler ama babaları olarak siz büyütürseniz daha iyi olur. Hem kediler küçüklükten sahiplenilince daha çok bağlanıyor sahibine. İsterseniz bir bakın kedilere." Eğilip yavru kedilerin kafesine baktım. İkiside çok tatlıydı. Biri siyah çizgili beyaz bir kedi diğer ise kahverengi renkli siyah ve beyaz noktalı bir kediydi. İkiside güzellik uykusuna yattıkları için şu anlık rahatsız etmek istemedim. Geri ayağa kalkınca tüm yüzümle istemsiz olarak güldüğümü fark ettim.
B: "Çok tatlılar. Cinsiyetleri ne, bir de cinsleri?"
A: "İkiside tekir. Biri erkek biri dişi. "
B: "Hemen sahiplenebilir miyim?" Asya, ilgim karşısında mutlu olduğunu belli eden bir gülümseme yaydı.
A: "Evet. İkisinide sahipleceksiniz değil mi?"
B: "Evet. Bir de başka eşyaları da almak istiyorum. Ne varsa. Kum, oyuncak, kutusu ne varsa alabilir miyim?" Asya, ilerleyip odadan çıktı. Biz de peşindeydik. İhtiyacım olan her şeyi aldım. Kocaman bir alışveriş sepetini dolduracak kadar şey vardı.
A: "Araban var mı?"
B: "Hemen bu otoparkta."
A: "Güzel. O zaman kedileri box'larına alabiliriz. Gelin." Tekrar kedilerin odasına girip kafesten çıkardık kedileri. İkiside birbirinden tatlı ve yumuşak iki kediydi.
Z: "İsim düşündün mü?" Biraz düşündüm o an aklıma gelen iki ismi söyledim.
B: "Beyazlı olan Pamuk diğeride Duman olsun?"
Z: "Çok klasik bir isim seçimi oldu."
B: "Tavsiyeniz var mı?"
Z: "Kötü değil. Sadece sıradan. İsimleri Duman ve Pamuk olsun o zaman." İki kediyi de kutularına koyup havaya kaldırdım. İki elimde iki kutuyla kapıya kadar geldim. Kapının önünde diğer poşetleri fark edince bir an duraksadım. "Yardım lazım mı?" Dönüp tatlı olduğunu süşündüğüm bir gülümseme attım.
B: "Zahmet olacak."
Z: "Ne zahmeti be. Elim kopmaz ya."
B: "Sana da teşekkür ederim Asya. Görüşürüz."
A: "Görüşürüz." Hafif olan parçaları Zübeydeye verip ağır olan diğer şeyleri ben aldım. Beraber yürümeye başladık.
Z: "Eee nasıl hissediyorsun?"
B: "Heyecanlı. Sanırım aklımı meşgul etmeye çoktan başladı." Zübeyde gülerek konuştu.
Z: "Plan başarılı o zaman." Çok da uzun sürmeyen bir yürüyüşten sonra otoparka vardık. İçeri girmeden durup Zübeyde'ye döndüm.
B: "Teşekkür ederim. Ben kalanını götürürüm."
Z: "Önemli değil."
B: "Cidden gerek yok. Sana yük oldum."
Z: "İki adım daha atsam ölmem ya."
B: "Hemen şurası sen bırak ben götürürüm."
Z: "Sen bir şey mi saklıyorsun?"
B: "Yok ya. Seni yormak istemedim."
Z: "Yürü hadi yürü." Arabamı görmesini istemediğim için böyle yapmıştım. Niye bilmiyorum ama sanırım değişim ancak böyle olacaktı. Bilinçli bir şekilde başlayan bir kaç hareket sonrası insanlara kurmak istediğim bu üstünlük hissi giderek azalacaktı. Belki de karakterim değişecekti. Otoparka girip arabaya doğru yürüdük. Yürürken konuştum.
B: "Teşekkür ederim. Sana da buralara kadar zahmet verdim." Zübeydeyi eve bırakma teklifini, çok düşündüm. Bana yardım etmek isteyen bir kadını eve bırakmam gerekir gibiydi. "Seni de eve bırakayım istersen."
Z: "Zahmet olmazsa."
B: "Sen, benim için o kadar şey yaptın. Bıraksam ölmem ya." Hafifçe gülümseyerek söylemiştim. Bunun üzerine Zübeyde de gülümsedi. Arabaya yaklaşınca kilidini açtım. Zübeyde, ilk başta biraz şaşırmıştı. Arkasına baktı. Kimseyi görmeyince bana döndü.
Z: "Ben de araban eski diye çekiniyorsun sandım. Güzel, kendini düzeltmeye çalışman hoşuma gitti." Bu söylemleri üzerine mutlu olmuştum. Arabaya bindiğimizde eşyalarla birlikte tıkış pıkıştık. Kapıları kapatıp kendimizi ayarladığımızda Zübeyde komuştu. "Bunlar da zengin derdi ya." Söylediği sözü es geçip konuştum.
B: "Evin neredeydi?"
Z: "Veterinerin ilerisinde." Zübeyde'yi eve bırakmak için evinin kapısına geldim. "Teşekkür ederim bıraktığın için."
B: "Asıl ben teşekkür ederim. Destek olduğun için." Sıradan iki arkadaş gibi sarılıp vedalaştık. Ben de dönüşü alıp eve yol aldım.Işıkta bir telefonuma bakayım dedim. Annem 12 kez ablam 6 kez Yağmurda 2 kez aramıştı. Eve gidip konuşmak en iyisi diye düşündüm. Bahanem de sürpriz yapmak için çıktım olacaktı. Ablam ya da Yağmur'un anlayacağını sanmıyorum. Eve girişi yaptığımda annem evin kapısını açtı. Arabayı park edip eşyaları çıkarmaya başladım. Kedileri bilerek çıkarmadım. Annem, arkamdan hızlı adımlarla geliyordu. Terliğinin sürtme sesi tüm bahçede yankılanıyordu. Arkamı döndüğümde yüzüme, hayatım boyunca yemediğim sertlikte bir tokat yedim. Sanki beynim içeri tarafta sallanmıştı. Annemin yüzüne bakınca. Güneşin yaydığı sıcak ışığıyla aydınlanan gözlerini gördüm. Ağlamıştı. Belkide defalarca. Hâlâ ağlıyordu. Hıçkırarak konuşmaya başladı.
E: "Senin bana bunu yaşatmaya hakkın yok Ali. Aklıma bin türlü şey geldi. İnsan bir telefonu açar iyiyim der. Ya da bir mesaj atar. Paşamız çekip gidiyor. Başına Allah bilir ne geldi diye burada çıldıracaktım. Yaptığın şey çok kötü. Sadece kendini düşünüyorsun. Sadece kendini. Annem ne düşünür. Kız kardeşlerim ne düşünür. Hiç bir şey yok. Sen eskiden böyle değildin Ali. Bu iş seni çok bozdu." Annem, sözlerini söyleyip eve doğru geri gitti. Kaldım orada elimde poşetlerle öylece kalakaldım. Sonuna kadar haklıydı. Yine bencilce davranmıştım. Kedi aldım desem beni affetmez miydi acaba?
B: "Hediye aldım." Annem, sözlerimi duymamış gibi içeri geçti. Ardından ablam ve Yağmur evden çıktı. İkiside ne olduğunu bilmeyen ama endişeli bir hâlde yanıma geldiler. Ablam söze girdi.
A: "Yine ne yaptın?"
B: "Sürpriz yapmak istedim."
A: "Ali, kadın 2 saattir ağlıyor. Ne yaptın kadına?"
B: "Biraz tartıştık. Bende dışarı çıktım. Biraz gezdim."
Y: "Telefonlarına niye cevap vermedin?"
B: "İlk başta biraz tripliydim ama sonra sürpriz yapmak istedim. Gelmeden haber vermek istemedim."
A: "Yazık."
B: "Ben, bir şey yapmadım. Sadece sürpriz yapmak istemiştim." İkiside bir şey demeden çekip gitti. Tek başıma kalmıştım orada. Arabadaki kediler miyavlamaya başlamıştı. İlk önce eşyaları kapıya kadar götürdüm. Sonra kedileri götürdüm. tüm eşyaları yavşça içeri taşıdım. Hepsi içeride tek bir koltukta oturup annemi teselli ediyordu. Sanki savaşa girmişte oğlunu kaybetmiş gibi bir hâli vardı. Tüm her şeyi eve taşıdım. Yavaşça üst kata çıkarmaya başladım. Hiç biri yardıma gelmemişti. Eşyaları yukarı taşıyınca kumlarını kendi odama koydum. Tüm her şeyi oradaydı. Kapıyı kapatıp biraz kedilerin yanlarına oturdum. İkiside tüm odayı koklaya koklaya geziyordu. Sonra annemi düşünmeye başladım. Ben, bir şey yapmamıştım. Sadece biraz bakmıştım hem o da uzun süredir bir erkekle ilgilenmiyor. İkimiz içinde kazançlı bir şey. Kimseye söylemediğimiz sürece anlaşılmaz da. O kadarda anne-oğul bağını düşünmeye gerek yok. Kediler odayı koklarken bende bilgisayarı açıp bu konu hakkında biraz araştırma yaptım. Biraz araştırdıktan sonra çok bilinen bir şeye denk geldim. Oedipus Kompleksi diye bir şey buldum. Her çocuk doğduğunda karşı cinsten olan ebeveynine karşı bir çekim hisseder. Diğer ebeveyn üstünlüğü kurup çocuğa aslında gördüğü kadının kendisine ait olduğunu hissettirir. Böylece çocuğun hissettiği bu romantik hisler azalıp biter. Benim durumumda; eğer bir baba, eşine karşı yeterince sahiplenici değilse doğan erkek çocuğun anneye karşı olan hisleri büyümeye ve aşka dönüşmeye başlıyor. Olan durum tam olarak buydu. Aptal babam hayatı boyunca anneme hiç yaklaşmamış ya da bana hissettirememiş. Ben de anneme karşı bir şeyler hissetmeye başlamışım. Biraz daha araştırma yaptıktan sonra bilgisayarı kapatıp kendimi yatağa attım. Biraz bu durum hakkında düşünürken kedilerden biri yanıma sıçradı. Gelen, beyaz tüyleri ve siyah fırça darbeleriyle Pamuktu. Kendini bana sürtüp mırıldanmaya başladı. Pamuk'u severken merdivenlerden çıkma sesi geldi. Sonra kapım çalınmadan açıldı. İçeri ablam girmişti. Kapıyı kapatıp bana baktı. İlk başta gördüklerinden emin olmamıştı sanırım. Gözünü açıp kapatıyordu. Sonra ağzı aralandı.
A: "Sen kedi mi aldın?"
B: "Gördüğün gibi."
A: "Kim izin verdi?"
B: "Ben"
A: "Bu evde tek yaşamıyorsun Ali!"
B: "Tek yaşadığımı söylemedim. Evin reisi ben değil miyim? İstediğimi alıyorum. Hem sen ne için geldin. Bu sefer sen mi tokat atacaksın?"
A: "Kadın, aşağıda ağlamaktan beter oldu. Bir gel bak diye geldim."
B: "Sen kedilere bak. Ben aşağı iniyorum." Ayağa kalkıp kapıya yöneldim.
A: "Ben korkarım bunlardan. Tırmalamasın beni."
B: "Senden daha uysallar merak etme." Kapıyı açıp ardınan kapattım. Merdivenlerden indim. Yağmur, annemin yanındaydı. Yanlarına yaklaştım. "Yağmur, ablam seni çağırıyor. Bir git bak istersen." Yağmur, bir şey demeden kalkıp yukarı doğru çıktı. Gittiğini gördükten sonra ağlaması bitmiş annemin yanına oturdum. Yanına oturunca kalkmaya çalıştı. Elini tutup oturttum. "Anne lütfen bırak konuşalım biraz."
E: "İşim var hızlı söyle."
B: "İlk öncelikle senden özür diliyorum. Yaptığım şey kabul edilemez. Biliyorum. Amacım sürpriz yapmaktı. Onun için aramana dönmedim."
E: "Burada neler yaşadığımdan haberin var mı senin?" Bir daha ağlamaya başladı. Kafasını alıp göğsüme yasladım.
B: "Annem." Başının üstünü öpüp kokusunu içime çektim. "Haklısın ama beni de düşün. Hayatım boyunca yakınımda olan bir kadındın. Seni ve ablamı hayatımda hiç kimse kadar sevmedim. İkinizde bana hep destek oldunuz. Arada yakınlaşmalarda olunca ister istemez anlık bir şeyler oldu."
E:.....
B: "Seni hep sevdim. Korumak istedim. Sen de bana kızınca kendimi kötü hissettim ve biraz gezmek istedim. İlk başta sana trip attım ama sonra bir sürprizle belki barışırız diye düşündüm. Hem bana iyi gelecek bir şey hem de size."
E: "Ne?"
B: "Kendin görmek ister misin?" Başını salladı. Kolundan tutup ayağa kaldırdım. Üstündeki kısa kollu elbisesinin bitiminden koluna girdim. Yavaşça yukarı çıkardım. İçeriden sesler geliyordu. Odanın kapısını açtığımda Duman dışarı fırladı. Pamuk da arkasından uçtu. Kediler, merdivenlerden aşağı fırlamıştı. Anneme baktım. Yüzünde ona özgü olan gülümsemesini buruk bir şekilde takındı. Odanın kapısı ardına kadar açıldı. Yağmur, bizi görünce biraz şaşırsada bizi es geçip kedilerin peşinden aşağı koştu. Ablam da odadan çıktı.
Azra: "Barıştınız mı?"
Ben: "Anneme sor." İkimiz de ona bakıyorduk. Başını hafifçe yukarı aşağı salladı. "Canım annem benim." Hemen sarılıp yanağına birkaç öpücük kondurdum. Ablamda annemin arkasından gelip anneme sarıldı.
Azra: "Bir daha böyle şeyler yapma Ali. Ne yaptığını bilmiyorum ama iyi bir şey olmadığı kesin."
Ben: "Sus be. Zor barıştım kadınla zaten." Annem, tatlı bir şekilde gülümsedi. Görmüyordum ama ağzından çıkan gülümsemenin sesini duyuyordum. Biraz sonra hep birlikte geri çekildik. Annemin yüzünü iki elimle tutup alnımı alnına dayadım. "İkinizide çok seviyorum. Lütfen birbirimizi üzmeyelim. Siz benim her şeyimsiniz. En değerlimsiniz. Bunu biliyorsun annem değil mi?" Geri çekildiğimde ablama baktım. Gözü ıslanmıştı.
Azra: "Hemen de duygusallaştırmaya çalışıyorsun sende." Küçük bir sesli gülüşten sonra beraber aşağı doğru indik. İki kedi de etrafata fırıl fırıl koşuyordu.
Eylül: "Bunları ne yapacağız?"
Ben: "İstemiyorsan geri göndereyim. Sen bilirsin. Bizim için aldım."
Eylül: "Gerek yok ama etrafa çişini yaparsa senden bilirim."
Ben: "Tamam, sıkıntı yok. Ben bakarım." O gün akşama kadar kedilerle ilgilendik. Biraz da muhabbet ettik. Yatma vakti gelince herkes odalarına dağıldı. Ben, tek başıma oturup kaldım öylece. Televizyon açık düşünüyordum. Uykum hiç yoktu. TV'yi kapatıp kendimi dışarı attım. Arabaya atlayıp haritadan bulduğum bir tekele sürdüm. Arabadan çıkıp tekele girdim. "Merhaba"
Tekelci: "Merhaba. Ne isterdiniz?"
Ben: "Bira alayım."
Tekelci: "Kaç tane?"
Ben: "15 tane."
Tekelci: "Çok olmasın."
Ben: "Eve götüreceğim." Adam 15 birayı poşetlere sıkıştırıp bana uzattı. Parasını ödeyip çıktım. Eve geri gittim. Kapıyı açtığımda mutfaktan sesler gelliyordu. İlk başta hırsız sandım ama mutfağa girince Yağmur olduğunu anladım. Dolabı açmış bir şeyler arıyordu. "Ne arıyorsun?"
Yağmur: "Ayhhh Ödümü kopardın be. Uyku tutmadı. Biraz susadım da hiç bir şey yok." Elimdeki poşeti havaya kaldırıp konuştum.
Ben: "Bira mı şarap mı?"
Y: "Şarap içecek kadar da düşmedik yani."
Ben: "Ben seviyorum. Niye öyle dedin?" Konuşurken elimdeki şişelerle dolu poşetleri tezgaha doğru bıraktım.
Y: "Neyini seviyorsun tam olarak?"
B: "Bilmem. Şarap, daha iyi bence. Tabi çok bira içtiğim söylenemez. Aslında pek bir şeyler içtiğim de söylenemez. Bugün bir farklılık olsun istedim." Yağmur elini biraların üsttüne atıp ısısına baktı.
Y: "Soğuk. Ne sıklıkla içiyorsun?"
B: "En son ne zaman içtiğimi hatırlamıyorum bile."
Y: "O kadar." Yağmur, iki şişe açtı. Bende kalanları dolaba yerleştirmekle meşguldüm. İşim bitince geri çekildim. Tezgahtaki birayı alıp balkona çıktık. İki sandalye çekip görünmeyen yıldızları izlemeye başladık. O sırada biradan bir yudum aldım. Tadı, acı olsa bile dayanamayacağım kadar değildi. Yüzüm biraz ekşidi ama içmeye devam ettim. "Eeee anlat bakalım. Uyku niye tutmadı?"
B: "Sabah olan meseleyi düşünüyordum. Sen?"
Y: "Hiç. Mazide kaldı aklım. Uykum kaçtı sonra."
B: "Anlat istersen."
Y: "Ailemle ilgili."
B: "Çok açıklayıcı oldun." İkimizde güldük. Yağmur, anlatmak istiyordu ama onu iten bir şey var gibiydi. Biraz sessiz kaldıktan sonra ağzı açıldı.
Y: "Sizi görünce ailem aklıma geldi. Eskiden beraber vakit geçirirdik. Onlar geldi aklıma."
B: "Biz de senin aileniz. Öyle kendini soyutlamana gerek yok. İstediğin kadar kalabilirsin bu evde."
Y: "Teşekkür ederim." Biraz sessizlik oldu. "Ya Ali, sabah olanları unutabilir misin? O an çok azmıştım. Ne yaptığımın farkında değildim."
B: "Sen nasıl istersen." Yağmur, son yudumu alıp bana döndü.
Y: "Ben, bir tane daha alacağım. İster misin?"
B: "Bu bana yeter." Yağmur, içeri gitti. Birkaç dakika sonra birayla geri gelip oturdu. Benim çeyrek kalmıştı.
B: "Ev aramana gerek yok."
Y: "Yok ya. Şimdi size de yük oluyorum."
B: "Benim için sıkıntı değil. Fazladan bir odamız var zaten. İstediğin kadar kalabilirsin."
Y: "Teşekkür ederim. Sizinkilere de sorayım onlar da izin verirse olabilir aslında." Elimdeki şişeden son yudumu alıp yere koydum.
B: "Onlarda gelip bana soracak zaten." Yağmur'a döndüm. Tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Sonra gülmeye başladı. Ben de küçük bir gülümseyip ayağa kalktım. "Bir tane daha alacağım."
Y: "Bana da bir tane."
B: "Çok olmaz mı?"
Y: "Çok mu? 7 şişe içmişliğim var."
B: Hiç bir fikrim yok. İkinci bira içişim." İçeri geçip iki şişeyi dolaptan çıkardım. Açacağı da cebime indirdim. Balkona geri döndüğümde bir şişeyi masaya koydum. Diğerini açıp küçük bir yudum aldım. Sonra Yağmur'a döndüm. O zaten bana bakıyordu. Kafamı "Ne oldu?" Der gibi salladım.
Y: "Hiçç. Şeyi merak ettim. Sizinkilerin içtiğini hiç görmedim de. Ablan içtiğini söyledi ama anneni hiç duymadım. Niye?"
B: "Onu ben de anneme sormuştum. Bana şey demişti. Benim baba tarafında annemin sevdiği tek kişi babamın babasıymış. O da çok içermiş. Yine çok içtiği bir gün kaza yapmış, rahmetli. Annem, daha yeni evlendiği zamanlar olmuş bu. O günden beri içmiyor. Öncesinde de çok içmezmiş ama o gün kendine bir yemin etmiş."
Y: "He o mesele. Kazayı duymuştum ama sebebinin bu olduğunu bilmiyordum." Derin bir nefes aldım. Sonra elimdeki biradan büyükçe bir yudum aldım.
B: "Öhö öhö öhö" Yağmur, belime vurmaya başladı. "Öhö öhö öhö ayhh o neydi ya."
Y: "Daha dikkatli ol lütfen."
B: "Teşekkür ederim."
Y: "Masadakini versene." Masadaki birayı açıp Yağmur'a uzattım. Sessizilik tekrardan hüküm sürmeye başladı. Biraz geçtikten sonra bu sefer ben bozdum bu sessizliği.
B: "Eski hâlinden eser yok gibi. Yoksa bir iki güne gerçek yüzünü mü göreceğiz?"
Y: "Aşkolsun. Eskide kaldı o şeyler. Hem sen de az çektirmedin bana."
B: "Peşinde dolaşmak dışında hiç bir şey yapmadım."
Y: "Daha ne olsun. Senin yüzünden kısmetim kapandı benim." Gülerek konuştum.
B: "13 yaşında ne kısmeti olabilir?"
Y: "Öyle deme. Benim bir arkadaş, ilkokul da sevdiği çocukla evlendi geçen."
B: "O kadar da eskiye gitmeye gerek yok bence. Hayat sana yeni fırsatlar sunuyor hep. Senin yapman gereken tek şey. Kalbini dinlemek. Ya da aklını."
Y: "Sence hangisini dinlemeliyim?"
B: "Hangisini istiyorsan. Mantıklı olan her zaman beyindir. Tabi kim ne yapsın mantığı!"
Y: "Sen hangisini seçiyorsun genel olarak?"
B: "Ben mi? Hiç bir fikrim yok.... Sanırım ikisinide dinlemiyorum. Kafama göre takılıyorum. Çok sıkıntısını yaşıyorum orası ayrı tabi."
Y: "Ben, hayatım boyunca hep aklımı dinlemeye çalıştım. Beni güzel yerlere de getirdi aslında.... Ama hep canım sıkkın yaşadım. En son ne zaman böyle tamamiyle güzel bir gün geçirdiğimi hatırlamıyorum bile."
B: "Yarın gezelim istersen."
Y: "Olabilir." Biramdan son yudumu alıp konuştum.
B: "Kediler nerede?"
Y: "Annen, odana kapattı ikisini de."
B: "Ben çıkıyorum. Sen de geç olmadan yat."
Y: "Yardım etsene." Yağmur'un elinden tutup kaldırdım. Elimi çekmeye çalıştım ama bırakmadı.
B: "Bırakmayacak mısın?"
Y: "Pardon. Uzun süredir şeyim de. Biraz şey oldum." Elimi çekip konuştum.
B: "Aradaki "şey"leri biz mi dolduruyoruz." Yağmur, hiç beklemediğim bir yükseklikte kahkaha attı.
Y: "HAHAHAHAHA Hiç beklemiyordum. Hahahaha" Kahkahası, beni de gülümsetmişti.
B: Sessiz bir şekilde güldüm. "Ben yatıyorum."
Y: "Ben de." Ben, önden giderken Yağmur arkamdan gelmeye başladı. Balkondan oturma odasına geçtiğimizde. Götümde bir şaplak hissettim.
Y: "Oyyy götün güzelmiş." Yağmura omzumun üstünden bir bakış attım.
B: "Kaşınıyorsun!"
Y: "Kaşıyabilir misin?"
B: "Yok ben kaşımıyorum canım. Tabi çok istersen başka şeyler yapabilirim."
Y: "Çok isterim."
B: "Sanki 7 tane içip sarhoş olmadığını söylemiştin."
Y: "Şu an sarhoş değilim ki. Hatta çok iyiyim. Sadece nereyi dinlemem gerektiğine karar verdim." Yürümeye devam edip mutfağa geçtim. Yağmur, orada kaldı. Şişeleri çöpe atıp arkamı döndüğümde Yağmur, daha yeni mutfağa giriyordu. Elindeki tek şişeyi ortadaki tezgaha bırakıp mutfaktan çıktı. Yüzü asık görünüyordu. Arkasından gittim.
B: "Yağmur!"
Y:......
B: "Yağmur, bana bak! Senin derdin ne, Kuzen olduğumuzu unutuyorsun herhalde?" Yağmur'un elini tutup kendime çektim.
Y: "Kuzen olmamız bir engel değil ki."
B: "Nasıl engel değil?"
Y: "Bizim orada kuzenler evleniyor."
B: "Birileri yapıyor diye herkes yapmak zorunda mı?" Yağmur, tutmadığım eliyle boştaki elimi tuttu. Kafasını göğsüme yasladı. Ellerimi bırakıp kollarımla vücudunu sardım. Tüm sıcaklığımı vücudumda hissetmeye başlamıştım. "Biz, kardeş gibi yetiştik. Böyle bir şeyin olması hiç normal değil." Ablamla ilişkiye girmemiş gibi konuşuyordum. Oysaki ben ablamı sikmiştim defalarca. Hatta ikimizde birbirimize aşıktık. Ablamın sevgisini bilmiyorum ama benimkinden fazla olduğunu umuyorum.
Y: "Özür dilerim."
B: "Hadi yatalım. Sabah her şey güzel olacak. Beraber gezeriz tozarız. Senin de kafan rahatlar." Yağmur'u saran kollarımı gevşetip çıkmasını bekledim. Biraz daha sarıldıktan sonra ayrılıp merdivenlere yöneldi. Ben de arkasından geldim. Merdivenlere çıkarken götü yüzümün önündeydi resmen. Daha önce dikkat etmediğimi ama götünün epey iyi olduğunu fark ettim. Önümde sallanıp bana şov yapıyor gibiydi. Az önce olan şeyin intikamını ne kadar almak istesemde yanlış yerlere gidebileceğini düşündüğüm için kendimi frenledim. Lavaboya girip işlerimi hallettim. Sonra odama geçtim. Pamuk, yatağın üstünde uyuyordu. Dumanı ortalıkta görememiştim. Kapıyı kapatıp etrafa bakındım. Birkaç dakika sonra odamdaki dolabın üstünden miyavlama sesi geldi. Kafamı çevirdiğimde dolabın üstünde bana bakıyordu. "Nasıl çıktın oraya sen? Şimdi de inemiyor musun Hahahaha" Duman'ı dolabın üstünden alıp yere koydum. Yatağın içine girip uykuya daldım. Sabah uyandığımda Duman, patisiyle üstümü kazıyordu. "Heee. Ne yapıyorsun?" Duman'ı üstümden atıp elbisemi kontrol ettim. Üstüme çişini yapmıştı. "Duman, yapacığın işi ben senin." Yataktan kalkıp temiz bir şeyler alıp duşa girdim. Duşumu alıp çıktım. Saate baktığımda 7 olduğunu gördüm. Kedinin tuvaleti hakkında danışmak için Zübeyde'yi aramak istemiştim ama saat çok erkendi. Biraz çalışmak için masama oturdum. Kedileri odamda tutuyordum. Yaklaşık olarak 1 saat sonra çalışmayı bıraktım. Bizimkiler yeni uyanmış kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Sandalyeden kalkıp camın önüne geldim. Telefonumu çıkarıp Zübeyde'ye mesaj attım.
B- "Müsait misin?"
Z- "Evet."
B- "Arıyorum."
Z- ?
Aradığımda hemen açtı.
B: "Alo"
Z: "Alo bir şey mi oldu?"
B: "Duman üstüme çiş yaptı ya."
Z: "Hahahaha o normal ya. Kedilerin annesi erken öldüğü için tuvalet eğitimi tam almamış olabilirler."
B: "Ben mi vericem?"
Z: "Yani. Hem anneleri hem babaları olarak sen vereceksin."
B: "Hiç bir şey bilmiyorum."
Z: "Beni alabilirsen ben yardım edeyim."
B: "Hazırlan geliyorum." Altıma pantolonumu giyip hızlıca aşağı indim. Kapıyı açtığımda mutfaktan ses geldi.
E: "Oğlum nereye?"
B: "Bir arkadaşı alacağım. Hemen geliyorum." Arabaya atlayıp yola çıktım. Yaklaşık olarak 10 dakika sonra mesaj attım.
B- "Hemen in 3 dakikaya oradayım."
Z- "İniyorum."
Zübeydenin binasına vardığımda aşağıda beni bekliyordu. Onu bu arabayla almam büyük ihtimalle onunda hoşuna gitmişti. Etrafına bakınıyordu. Birinin görmüş olmasını dilediğine eminim. Hemen arabadan inip Zübeyde'nin yanına koşar adımlarla gittim.
B: "Günaydın."
Z: "Günaydın." Küçük bir sarılmadan sonra geri çekilip kapısını açtım.
Z: "Centilmenmişsinde. Seni alan yaşadı valla."
B: Küçük bir piç gülüşüyle konuştum. "Kısmet." Arabaya bindiğinde kapısını kapatıp sürücü koltuğunda geçtim. Sonra dönüşü alıp sürmeye başladım.
Z: "Nasılsın?"
B: "İyiyim, sen nasılsın?"
Z: "Ben de iyiyim. Kediler başka yaramazlık yaptılar mı?"
B: "Etrafta koşturuyorlar o kadar."
Z: "Duman'ın yaptığı şey çok normal. Kediler anneden eğitim alamayınca böyle oluyor. Ben yardım etmeye çalışırım."
B: "Tam olarak ne yapmak gerekiyor?"
Z: "Öyle çok bir şeye gerek yok. Ben daha çok ortamlarını görmek için geliyorum." Kafamı salladım. Sürmeye devam ettim. Caddeler boştu. Eve gelince arabayı garaja park ettim. Yine arabadan hızlıca fırlayıp Zübeyde'nin kapısını açtım. "Böyle yapma. Alışırım şimdi hahaha."
B: "Normalde de böyleyim zaten. Sıkıntı olmaz." Zübeyde, arabadan çıkınca kapıyı kapatıp evin kapısına doğru ilerledim. Arkamdan geliyordu. Kapıyı tıklatıp bekledim. Biraz bekledikten sonra kapıyı annem açtı.
E: Hoş geldin oğlum." Anneme sarıldım ama gözlerinin beni görmediğine eminim. "Bu güzel hanımefendi kim?"
B: "Tanıştırayım. Bu arkadaşım Zübeyde. Zübeyde, bu annem Eylül."
Z: "Tanıştığıma memnun oldum efendim."
E: "Ben de memnun oldum kızım. Hoş geldiniz geçin içeri." İçeri geçtik. Annem, hızlıca mutfağa gitmişti. Girişteki dolabın önünde ayakkabılarımızı çıkardık. Zübeyde, etrafa bakıyordu.
Z: "Eviniz güzelmiş."
B: "Teşekkürler. Kedilere bakalım istersen."
Z: "Neredeler?"
B: "Odamdalar."
Z: "Aslında eviniz büyük gezip dolaşabilirler. Odanda kalırsa pis kokuturlar." Üst kata çıkarken konuştum.
B: "Bir tane küçük oda var aslında ama oraya koymak istemedim. İlk başta benimle kalırlarsa daha iyi olur diye düşünmüştüm." Odamın kapısını açınca ikiside direkt yanımıza geldiler. Kaçmasınlar diye ikisinide elime alıp odaya geçtik. Zübeyde, arkamdan kapıyı kapattı. Biraz odanın içine baktı, etrafı gezdi.
Z: "Odan geniş ama yakında kokar burası. Bence sen bunları başka bir odaya al. Benim evimde 2 oda var. Biri komple kedilere ayrı."
B: "Öyle mi diyorsun?"
Z: "Öyle diyorum."
B: "Tuvalet alışkanlığı nasıl olacak?" Ben yatakta otururken Zübeyde bana ne yapmam gerektiğini anlattı. Biraz kedileri sevdikten sonra o da kendini yatağa attı.
Z: "Çok tatlılar yaa. Doyamıyorum kedilere."
B: "Senin kedileri de görmek isterim."
Z: "Olur." Beraber kedileri izledik biraz. Sonra sabahtan beridir aklımda kalan soruyu, dayanamayıp sordum.
B: "Şey, bir şey soracaktım da. Sanırım soramazsam meraktan öleceğim Sen niye evlenmedin?"
Z: "Doğru kişiyi bulamadım."
B: "Bulamazsan?"
Z: "O zaman evlenmem."
B: "O kadar basit mi?"
Z: "Niye olmasın canım. Sevgili yaparım, gezerim, tozarım. Hem benim 4 tane çocuğum var."
B: "HAHAHAHHA"
Z: "Niye o kadar güldün be!?"
B: "Komik geldi. Gülemez miyim?"
Z: "Yok. Gülmek sana yakışıyor." Gelen ani iltifat, yüzümü kızarttı. Kafamı eğip kedileri tekrar izlemeye koyuldum. Yüzüm ısınmıştı. Zübeyde, konuyu dağıtıp başka bir şeylerden bahsetti. Biraz konuştuktan sonra kapım aniden açıldı. Açan ablamdı. Birkaç saniye odayı süzdü.
A: "Pardon. Misafirin mi vardı." Kapıyı hızlıca geri kapattı. Zübeyde, anlamsız ama bir şeyleri anlamış gibi sesler çıkarmaya başladı. Sonra konuştu.
Z: "Ablan da çıtırmış." Neyi kastettiğini anlamaya çalıştığımı belli edecek birkaç bakış attım. "İşin zor. Bu 2 güzele karşı sıkıntılı olacak."
B: "Kuzenimi dahil etmedin. 3 kişi var."
Z: "Onu daha görmedim. Neyse kedilerin eşyalarını taşıyalım istersen."
B: "Olur." Eşyaları, üst kattaki boş olan küçük odaya taşıdık. Ne odası olduğunu bilmiyorum ama küçük bir odaydı. Belki çamaşır odasıdır. Bir camı da vardı. Tüm her şeyi yerleştirdikten sonra küçük odanın kapısı açıldı. Gelen Yağmur'du.
Y: "Günaydın."
B: "Günaydın." Yağmur, yanımda olan. Yerde oturmuş olan Zübeyde'yi süzdü.
Y: "Sevgilin mi?"
B: "Arkadaşım Zübeyde. Zübeyde bu kuzenim Yağmur."
Z: "Merhaba."
Y: "Merhaba. Ali şey diyecektim dün bahsettiğin şey. Uygunsun değil mi?"
B: "Evet evet." Yağmur çıkıp kapıyı çekince farkında olmadan Zübeyde'ye baktım. O da bana bakıp kaş göz yaptı. "Bugün biraz gezeceğiz de. İstersen sen de gel."
Z: "Benim saat 1'de bir hastam var. Bu arada kuzenin de iyiymiş."
B: "Ayıptır sorması sen lezbiyen misin?"
Z: "Cinsellik gibi bir şeyi böyle tabirlerin içinde kullanmayı sevmiyorum. Canım ne isterse onu yapıyorum. Bazen erkek bazen kadın."
B: "İki tarafta da bezim var diyorsun."
Z: "O, tarak değil miydi?"
B: "Artık böyle." İkimizde gülüp konuşmaya devam ettik. Konuşmamız biraz daha sürdü. Genellikle işi hakkında konuşuyorduk. Bana yaptığım uygulamayı 5, 6 kere sorsa da söylememekte kararlıydım.
Z: "Ben çıkayım o zaman."
B: "Kahvaltı yapsaydın."
Z: "Size rahatsızlık vermeyeyim."
B: "Bana vermiyorsun. Bence bizimkiler de sorun etmez." Zübeyde, omuzlarını silkip dudaklarını buruşturdu. Hemen ayağa kalkıp odadan çıktım. Merdivenlerden indikçe sucuk ve börek kokusu artmaya başlıyordu. Annem ile ablam mutaktaydı. Mutfağa gidip seslendim. "Günaydın, güzellerim." İksinden de günyadın sesi geldi ama ablamın ki biraz kin dolu hissetirdi. İlk önce mutfağın girişine yakın olan ablamın yanına gidip ona arkasından sarıldım. "Nasılsın güzellik." Kafasıyla beni kovmaya çalıştı. Bu kıskançlığını çok seviyordum. Yanağına bir öpücük kondurup annemin yanına gittim. Kollarımı açtım. Biraz sarıldık. "Sen nasılsın annem? Ablam regl olmuş herhalde."
A: "Gerizekalı." Ayağındaki terliği çıkarıp bana doğru attı. Tabi ben eskiden gelen üstün souls-like oyun becerilerim sayesinde küçük bir hareketle dodgeladım.
B: "Kolaydı. Ben bunların yüz katı zorluktaki bir bossu tekte kestim. Üstüne üstlük onlar regl değildi."
A: Ayağındaki diğer terliği çıkarıp kaçmaya çalışan benim popoma isabet ettirdi. "Öyle adam ol."
B: "Uff acıdı ya."
A: "Getir terliğimi." Annem, gülümseyerek önüne dönüp işini yapmaya devam etti. Ben de terliği alıp havaya kaldırdım. "Getirsene!" Göreceği şekilde burnumu içinie sokup kokladım. Midesi bulanmıştı ama o kokusu yok mu. Uzun süredir tatmadığım kokusu. Bu his çok iyiydi. Terliği götürüp ayaklarının önüne bıraktım. Midesi bulanmış olduğu kesindi. Yüzünü ekşitmiş hâlâ şaşkınlıkla bana bakıyordu.
B: "İkinizide bir şey sormam lazım. Yukarıdaki KIZ arkadaşım, Zübeyde'yi kahvaltıya çağırsam sizin için sorun olur mu?"
E: "Sıkıntı olmaz. Çağır oğlum."
B: Ablama bakıp cevabını bekledim. "Ne diyorsun?"
A: "Banane be." Öfkeyle önüne dönüp işini yapmaya devam etti.
B: "İşim bundan sonra zor gibi. Üçünüzde aynı anda âdet olursanız yanan ben olacağım gibi." Deyip hızlıca mutfaktan sıvıştım. Çıkmasaydım 3. terlik gelecekti. Hemen Yağmur'un yanına gittim. Televizyonun karşısındaydı.
B: "Yağmur, arkadaşım kahvaltıya katılsa sorun olmaz değil mi?"
Y: "Sorun olmaz." Yanağından makas alıp merdivenlere yöneldim. Hızlıca çıkıp kedilerin odaına girdim. Zübeyde içeride oturmuş boş gözlerle bana arkası dönük duvarı izliyordu. Geldiğimi fark etmemişti bile. Sinsice yanına yaklaşıp korkuttum. "Bööö"
Z: "Ayyh. O ne be! İnsan gibi gelsene!" Biraz fazla tepki vermiş gibi geldi.
B: "Pardon. Bizimkiler tamam dedi." Kapıya geri yöneldim.
Z: "Biraz fazla tepki verdim herhalde. Kusura bakma." Siyah gözleriyle bana baktı. Ayağa kalkınca boyunun 170 civarında olduğunu söyleyebilirim. "Çıkalım mı?"
B: "Gel." Beraber odadan çıktık.