← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
MİLLİ PİYANGO Serisi - Toplam 28 bölüm

MİLLİ PİYANGO 27

📌 MİLLİ PİYANGO (ÖZEL)

Hafize abla tangayı giymişti. Personel odasına sokup Hafize ablayı zor bela ikna ederek fotoğraflarını çektim. Birkaç fotoğrafda, sikim kilodunun üstündeydi. Olay şu: Kilot Münevver'in ama Hafize giyiniyor. Ben de üstünde sikimi sürtüyorum, öyle fotoğraf. Hafize ablanın da kilotunu alıp Münevver hanımın odasına gittim.

Münevver Hanım'ın odasına gittim, fanteziyi anlattım, resimleri gösterdim. Münevver Hanım ilk başta Hafize'nin kendi kilodunu giydiğine inanamadı; sonrasında onun da çok hoşuna gitti.

-Münevver: Evet, gerçekten çok etkileyici bir fantezi, İbrahim, hoşuma gitti.

-O zaman sen de bu kilodu giyinip aynısını yapabilirsin, değil mi?

-Münevver: Bu Hafize'nin kilodu mu?

-Evet, onun.

-Münevver: Tamam, yapalım o zaman; bu çok hoşuma gitmeye başladı.

Aynı şekilde fotoğrafları çekip Münevver Hanım'ın yanından ayrıldım, Hafize Abla'nın yanına gittim. Bu sefer de ona Münevver Hanım'ın resimlerini gösterdim. Hafize Abla, Münevver Hanım'ın kendi kilotunu giydiğini görünce onun da hoşuna gitti.

- "Bakıyorum senin de hoşuna gitti Hafize Abla."

- Hafize: "Evet, ne yalan söyleyeyim, benim de hoşuma gitti."

O zaman "Gel benimle." diyip Hafize Abla'nın kolundan tutup Münevver Hanım'ın yanına gittim. Hafize Abla, istemeye istemeye de olsa rica minnet benimle geldi. İçeriye girince Münevver Hanım şaşırdı, ikisi de anlık olarak utandılar.

- "Evet, hanımla boşuna utanmaya gerek yok, bir fantezi yaptık, ikiniz de her şeyi biliyorsunuz. Bu arada Hafize Abla, seninle olan her şeyi Münevver Hanım da biliyor, sen de onu biliyorsun zaten. Gücenip utanmaya gerek yok. Şimdi, eğer her ikiniz de beni seviyorsanız ve beni istiyorsanız, birbirinize karşı kilotlarınızı gösterin bakalım." Zor bela olsa utana sıkıla ikisi de birbirine gösterdi.

- Münevver: "Hafize, sana çok yakışmış tanga."

- Hafize: "Belki benim giydiğim kilot pek sizin tarzınız değil ama size de çok yakışmış Münevver Abla."

- Münevver: "Yaa sorma canım, rahatmış aslında bu da."

- Hafize: "Sizin kilodunuz da rahatmış."

O zaman benim çok güzel bir fikrim var. Madem o kadar beğendiniz, kilotlarınızı ben de o güzel kilotlarınızı sizin götünüzde parçalamak istiyorum.

-Münevver: O nasıl olacak İbrahim?

-Şimdi üçümüz beraber çıkalım. Senin evin zaten boş, beraber gidelim, şu işi halledelim. Sen de yanıyorsun, Hafize abla da yanıyor, ben de yanıyorum. Üçlü olsun, güçlü olsun, ne diyorsunuz?

-Münevver: Bana uyar, her türlü fanteziye açığım.

-Hafize abla, ya sen?

-Hafize: Bilmem, ben utanırım.

-Utanılacak bir şey yok abla, eve girince zaten alışırsın.

-Hafize: Benim az işim vardı, onu halledeyim. O zaman müdür hanım izin verirse çıkabilirim ancak.

-Münevver: Ben de gerekli evrakları imzalayayım, çıkalım. Tabii Hafize, sen de hazırla kendini, beraber çıkalım.

30 dakika sonra ikisi de hazırdı. Münevver Hanım'ın arabasına bindik, ve birlikte evine girdik. Eve girdiğimiz gibi direkt kadınlara yapıştım, ikisini birden soymaya başladım. Ortalığı iyice alevlendirdim. Sevişe sevişe Münevver Hanım'ın yatak odasına gittik. Ben Münevver Hanım ile öpüşüyordum, Hafize Abla ise bana sakso çekiyordu.

Yatağa doğru uzandım.

-Münevver: Bir fikrim var benim.

-Nedir?

Münevver, Hafize'nin kolundan tuttu.

-Münevver: Gel canım, benimle.

Münevver dolabı açtı, bir sürü fantezi kıyafeti vardı. İçlerinden en güzellerini seçiyordu. İkisi de bir takım aldı eline. Münevver, ilk başta Hafize'ye takımı giydirdi, sonra kendisi giydi. İki tane eskort gibi kadınlar olmuştu karşımda.

-Münevver: Çok yakıştı bu sana, bu senin olsun.

Tekrar iki kadın üstüme geldi. Münevver yatağın başına çıkarak, götüyle yüzüme oturdu. Amcığı ağzımdaydı, amını yalıyordum. Hafize ise saksoya devam ediyordu.

2 dakika sonra Hafize kucağıma çıktıve zıplamaya başladı. Bu sırada ikisi birlikte dudak dudağa öpüşüyorlardı. Hafize yorulduktan sonra Münevver Hanım ile yer değiştirdi. Bu sefer Hafize'nin o sulu amcığını ağzıma dayamıştı.

Yerimden kalkıp Münevver'i yatağa doğru domalttım. Hafize'den Münevver'in önüne geçmesini istedim. Hafize de Münevver'in önüne domaldı. Münevver'e emir vererek Hafize'nin götünü yalamasını istedim. Münevver, Hafize'nin götünü yalıyordu. İki dakika sonra dayanamadım, Münevver'in içine patladım.

Sikim halen taş gibiydi. Yer değiştirmelerini istedim. Önümde bu sefer Hafize vardı. Sikimi kökünden tutup Hafize'nin göt deliğine dayadım.

Sikimi löp diye içine geçirdim. Hafizeden büyük bir ahlamayla karışık oh sesi çıktı. Münevver iyi yalamış hafizenin götünü sulu sulu rahat girmişti.

Seri halde hafizenin götünü pompalıyordum, patlamak üzereydim ama münevverin de götünün tadına bakmak istiyordum.

Tekrar yer değiştirdim ve bu sefer Münevver'i önüme aldım. Aynı şekilde ona da tek hamlede löp diye geçirdim. Şak şak odada ses yankılanıyordu. Çok geçmeden içine oluk oluk boşaldım; döllerim götünden taşıyordu. Hafize Abla, Münevver'in götünü yalıyordu. Üçümüz de alev alev yanıyorduk, kan ter içinde kalmıştık. Yatağa uzanıp birer sigara yaktık; hâlâ şokun etkisindeydik. Nasıl bir anda böyle olabildik?

Yarım saat yatakta dinlendikten sonra hazırlanıp evden çıkmamız gerekiyordu. En azından Hafize abla ile ben, Münevver Hanım ayağa kalkıp duşa gitti. Hafize abla da üstünü giymeye başladı.

- Duş almayacak mısın abla?

- Hafize: Eve gidince alırım, İbrahim. Şimdi duşa girersem eve gidene kadar hasta eder beni.

Münevver abladan sonra ben de duşa girdim. Duştan çıktığımda Münevver abla üstünü giymişti, hazırdı. Hafize abla da hazırlanmış, beni bekliyordu. Münevver'in arabasıyla geldiğimiz için:

- Münevver: Dur, ben sizi eve kadar bırakayım.

Üçümüz beraber evden çıktık. Sohbet ediyorduk; Hafize abla ile Münevver Hanım olayın şokundaydı. Özellikle de Hafize abla, iki kadın da birbirine övgü dolu sözler söylüyordu. İkisi de bu durumdan hoşlanmıştı ama benim Ankara'ya geri dönmem gerekiyordu. Okulun son haftasıydı, vermem gereken dersler vardı; bütlere kalamazdım. Hafize ablanın evine geldikten sonra üçümüz birbirimizle vedalaştık. Ben hiç eve girmeden kendi arabama binip Ankara yoluna düştüm.

İki saatlik sürüşten sonra Ankara'ya, evime vardım. Eve girdiğim gibi üstümü değiştirip koltuğa uzandım. Çok yorulmuştum zaten. Erken saatlerde yatağıma geçip uyumaya başladım. Güne erken saatinde kalktım. İyi bir uyku aldığım için enerjiktim. Sabah Esma'ya mesaj attım. Esma ile planlaşıp bir kahvaltıcıda beraber kahvaltı yaptık. Okulum öğlene doğru başlıyordu.

Esma ile sohbet muhabbet iyi geçti. Beni özlediğini söyledi, ben de onu özlemiştim. Her kadının teni tadı farklıydı; ilk orospum Esma'ydı.

Esmaya tane tane başımdan geçen olayları bilmesi gerektiği kadarını anlattım. 1-2 ay olamayacağımı üstüne basa basa belirttim. Yüz yüze konuşunca gazını ve tribini almıştım. Esma'nın yanından ayrılıp okuluma gittim. Akşam okuldan çıktım, bu sefer de Esma'nın kız kardeşi Esra ile buluştum. Aynı şekilde bir kafede oturduk. Esra'nın da bilmesi gerektiği kadar olayları anlattım. Artık Esra ile Esma tarafından başım ağrımayacaktı; rahat bir şekilde 1-2 ay takılacaktım. Cafeden çıktıktan sonra evime uğradım. Yine biraz erken saatlerde yatıp, erken saatlerde kalktım. Son 1 haftam böyle geçmişti. Erken yatıp erken kalktıkça güne daha enerjik başlıyordum. Artık okullar kapanmıştı, ara tatile girmiştik. Yarın sabah Ankara'ya Kenan abi geliyordu.

Kenan abi çoktan mesaj atmıştı; benden valizimi hazırlamamı, yarın sabahtan beraber yola çıkıp İstanbul'a gideceğimizi söyledi. Hayatımda İstanbul'a hiç gitmemiştim; bu, ilk gitme fırsatım olacaktı. Aslında biraz heyecanlanmıştım. İstanbul'a gitmek için çok fırsatım oldu ama gidip görmek bugüne nasipmiş. Valizimi hazırladım, sabah söylediği saatte ofisine gittim, beraber yola çıktık. İstanbul yolculuğu başlamıştı. Yol boyunca bana birkaç şey anlatıyordu; ben de sadece dinliyordum. Kenan abi uyuşturucu, alkol ve silah kaçakçılığı yapmıyordu; bu üçü hariç geri kalan her şeyde ticareti vardı. Örnek olarak gayrimenkul, dükkan işletme, giyim kuşam, kozmetik ürünler, parfüm veya takı, ayakkabı. Ayrıca rent a car, araç kiralama yapıyordu ama özellikle inşaat sektöründe iyiydi. İnşaat sektörünü %51 kullanıyorsa, diğerlerinin hepsini %49 olarak kullanıyordu. Diğerleri zaten onun için kara para aklamada kullandığı paravan şirketlerdi.

İstanbul'a varmıştık. İstanbul'da Mall of İstanbul diye bir yere geldik. İstanbul oldukça kalabalıktı ve yaşadığım yere göre biraz garip gelmişti. Herkes bir curcuna içindeydi. Kenan abinin burada ofisi vardı.

-Kenan: İstanbul'daki ana ofislerimden bir tanesi burası. İbrahim, aklına burayı iyi yaz.

-Tamam abi.

Kenan abi, Mall of İstanbul AVM içinde Beymen mağazasına götürdü beni.

-Kenan: Eğer bu camiada saygınlık kazanacaksan, ilk önce kendine saygı duyacaksın. İbrahim, bu dediklerim kulağına küpe olsun.

Beymen mağazasında çok güzel takım elbiseleri seçtik Kenan abi hem kendine hemde bana almıştı.

Üstümü değiştirip çok şık bir takım elbise ile dışarı çıktığımda dışarıdan rahatça fark ediliyordum. İnsanlar göz ucuyla da olsa bana bakıyorlardı, bu hoşuma gitmişti. Siyah bir takım içinde güç zehirlenmesi yaşıyordum; kendimi daha özgüvenli, daha kuvvetli hissetmeye başladım. Yaklaşık bir hafta boyunca işten işe koştuk. Adam gerçekten çok yoğun çalışıyordu. Yaptığı işten korktum; amına koyayım, demek ki zengin adamlar parasını bu şekilde iyi yönetiyorlardı.

İstanbul'da artık Kadıköy ile Beylikdüzü'nü çok rahat biliyordum. Bir gün o tarafa gidiyorduk, bir gün diğer tarafa. Arada uğradığımız bazı yerler de vardı tabii. İki hafta geçti, Kenan abi nereye ben oraya gidiyordum, artık peşinde takılmaktan sıkılmıştım. En son dayanamayıp:

- Kenan abi, bir şey soracağım, kızmazsan eğer.

- Kenan: Buyur İbrahim.

- Abi, bunları hep sen mi yapacaksın?

- Kenan: Neleri İbrahim?

- İşte abi, sürekli geziyoruz ya, artık gezmekten sıkıldım. Elinin altında bayağı fazla adamın var, onlar senin yerine yapabilir bence.

- Kenan: İşte öğrenmen gereken bir ders daha. Ne demişler, bilir misin? İtin hatrı yoksa sahibinin hatrı var. Yani bu zamana kadar gördüğün herkes birer aç köpek. Eğer sen bu insanların tasmasını elinde tutmazsan, ilk fırsatta ısıracakları sahipleri olur. Eğer büyük adam olacaksan, meydanlarda sürekli kendini göstereceksin, burada patron benim diye. Eğer iki gün kenara çekilip ara vereyim dersen, anında yutarlar. Bu benden sana abi tavsiyesi, unutma. El elden üstündür. Sana verdiğim değerin kıymetini iyi bil, ona göre adımlarını at, yüzümü kara çıkarma. Senden umutluyum İbrahim.

- Tamam abi, ne demek istediğini iyi anladım.

Aradan bir iki gün geçmişti, sıkıntıdan patlamak üzereydim ama ne yapalım, el mecbur, amele gibi adamın peşine takılıp geziyorduk. En son dayanamayıp tekrar bir soru sormak istedim.

- Kenan abi

- Kenan: Buyur İbrahim

- Abi, Ankara'dayken sanki biraz daha farklıydın.

- Kenan: Ne gibi?

- Abi, hani kumarhaneye gitmiştik ya, oyun falan oynuyorduk, burada onu yapmıyorsun herhalde, burada yok mu?

Kenan abi yüksek sesle bir kahkaha patlattı.

- Kenan: Ulan İbrahim, aklın fikrin onda değil mi? Valla seni nasıl adam edicem, hala şüpheliyim.

- Yok abi, estağfurullah, onun için demedim, sadece merak ettim, acaba İstanbul'da öyle bir mekan yok mu diye.

- Kenan: Var, var oğlum, olmaz mı? Hatta İstanbul'da daha da fazlası var. Sen İstanbul'u ne sandın? Bakma öyle durduğuna, kocaman şehir burası, ne gecesi var ne gündüzü.

- Kenan: Çok merak ettiysen oraya da götürürüm, zaten aklımda vardı seni İstanbul'un geceleriyle tanıştırmaya. Ankara'dan biraz farklı olur burası ama İstanbul'a ben iş için geliyorum, öyle Ankara'daki gibi keyif yapamıyorum. Burada geçirdiğim boş vakit bana zarar, asıl evim zaten Ankara'da, yengenin yanına bile doğru dürüst uğrayamıyorum, sen de biliyorsun zaten.

← Önceki Hikaye
MİLLİ PİYANGO 26
Sonraki Hikaye →
MİLLİ PİYANGO 28
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar