TEŞVİK PRİMİ Serisi - Toplam 15 bölüm +

TEŞVİK PRİMİ 1

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 FANTEZİ

” Kolej gol gol gol! Kolej gol gol gol!”

Tribünleri dolduran öğrenciler takımlarından gol bekliyorlardı. Liselerarası turnuvada her sene kötü sonuçlar alıyorlardı çünkü okuldakilerin hepsi zengin bebeleriydi, sportif açıdan basketbolda falan bazı başarıları vardı ama futbolda sokak aralarında yetişmiş düz liselilerin borusu ötüyordu ve bu seneki ilk maçta gerçekten berbat oynuyorlardı. Burak saha kenarına geldiğinde maçın son on dakikasına girilmişti. Üç senedir lise takımının yedek forvetiydi ve gol bile atamıyordu ama aynı zamanda beden öğretmeni de olan Ufuk hoca ona yine son dakikalarda süre veriyordu.

Yedek kulübesinde oyuna alacak başka da yapılı kimse kalmamıştı, belki fizik gücü ile birşeyler yapabilirdi ama Burak futboldan soğuyalı çok olmuştu.

Yine de tirübünde oturan babası oğlunun oyuna girmesi ile heyecanla ayağa kalkıp tezahürata başlamıştı.

” Hele şükür! Hadi gir şu oyuna da yaz golünü! Bir işe yara sonunda!”

Babasının sesi kulağına gelince iyice gerilmeye başladı Burak. Babası ondan nefret ediyordu belki de, hayatı boyunca ona yaranamadığını biliyordu, ne yapsa, ne denese, babasının yergileri ile sonlanıyordu. ” Zaten bir boku da becersen şaşardım. Amına kodumun salağı!”

Küfür edilmesine alışmıştı. Bazen annesinin ölümünden bile kendisini sorumlu tutuyor hissine kapılıyordu. Ortaokulu yeni bitirmişti annesini kanserden kaybettiğinde ve o zamana kadar bayıla bayıla oynadığı futboldan da okuldan da soğumuştu. Hayatta tek tutunduğu dalı annesi olmuştu. Onu kaybettikten üç sene sonra babasının başka bir kadınla evlenmesi ise kalbini kırmıştı.

Annesini bu kadar çabuk unutabilmesine şaşırmıyordu aslında, babasının duygusal zekasında problem olduğunu küçüklüğünden beri biliyordu. Yine de annesinin hatırasının daha uzun sürmesini beklerdi.

Şanslı sayılırdı bir bakıma. Duygu annesi, bir yıldır aynı evde yaşamalarına rağmen ona hiç yabancılık çektirmiyordu, bunu bilerek mi yapıyordu yoksa gerçekten iyi birimiydi anlaması uzun sürmemişti, babası gibi bir öküzle nasıl olup da evlenmişti anlam veremiyordu ama üvey annesi iyi biriydi. Gerçi parası için evlendiğini tahmin edebiliyordu, babası bok gibi para kazanıyordu, Duygu da para harcamayı çok seviyordu, babası güzelliği ve bakımlı olması nedeniyle bu halinden memnundu, yanında çekici bir kadın olması kendisini güçlü hissettiriyordu, tek derdi de buydu, sürekli işten ve para kazanmaktan bahsederdi, bir de futbol delisiydi. Babasını memnun etmek için ya başarılı bir futbolcu olmalı ya da iyi bir iş adamı olmalıydı.

Çok da güzel.

On sekiz yaşına yeni girmiş bir ergen için otuzlu yaşlarının sonlarındaki bu kadın çok ilgi çekici olabiliyordu. Şımarık halleri çoktu, kendini bilerek aptal sarışın gibi gösterdiğini düşünüyordu Burak, normalde çok daha zeki olabiliyordu ama babasının yanında konuşması bile değişiyordu. Evde babası yokken Burak ile daha iyi iletişim kuruyorlardı. Bu da Burak’a iyi geliyordu. Üvey annesinin güzel olduğunu düşündüğü için kendinden utandığı anlar olmuştu ama artık alışmıştı bu duruma ikisi de, Duygu da farkındaydı genç delikanlının kanının kaynadığının.

Üç sıfır gerideydiler ve rakip takım artık top çeviriyordu. Ortasahadan arkadaşı uzun bir top yolladı ve Burak’ı hareketlendirdi, defansın arkasına sıyrılıp topa yetişti, ayağından açmamayı başararak ilerlediğinde bir gol şansı doğmuştu. Tirübünler ayağa kalktı, babası deli gibi bağırıyordu. ” Hadi lan! At şunu! Hadi bee!”

Kulağında çınlayan seslerle Burak heyecanlanmaya başladı, ceza sahasına soldan girdi, artık sadece kaleci kalmıştı karşısında, ayağının dışıyla topa abandı! Top zımba gibi ilerliyordu, kaleciyi geçti veee…

Kaleciyi geçen top taca gitti.

Ayak içiyle vurmalıydım diye düşündü Burak. Kafasını kaldırıp tirübünlere baktığında dizlerini döven babasını görebiliyordu.

” Hay amına koyduğumun malı! Vurduğu yere bak!”

Soyunma odasında ölüm sessizliği vardı, zaten farklı yenilmişlerdi ama bütün arkadaşlarının o gölü nasıl atamazsın der gibi onu izlediğini düşünüyordu, özgüveni yerlerdeydi. Hoca da söylenip duruyordu, bunca gerizekalıyı nasıl bulup bir araya getiriyorlar diye.

Burak’ın asıl canını acıtan babasıyla arabaya binip eve gidene kadar geçecek olan süreydi. Eşyalarını toplayıp spor çantasına koydu ve soyunma odasından çıktı, babası sinirli biçimde onu bekliyordu.

” Ulan eşşoğlusu, o golü de atar insan be! Bir kere de birşeyi becerdiğini görmek nasip olsun, geç hadi geç!”

Arabada ağzını bıçak açmıyordu Burak’ın ama babası yol boyu söylenip durmuştu, şu kapıyı açıp atlasam mı diye düşünmüyor değildi Burak.

Evin önüne gelince babası arabayı garaja park etti ve arabadan inip önden önden yürümeye başladı. Duygu kapıda bekliyordu.

” Maç nasıldı?” diye sordu.

” Siktirtme maçını şimdi,” diye cevapladı Ünal bey.

Alışmıştı Duygu kocasının kaba saba hallerine, pek de umursamıyordu, bu saatten sonra onun değişmesini de beklemiyordu zaten. Ünal’dan beklediği şeyler maddiydi, ne duygusal anlamda ne de cinsel anlamda ona birşey vaat etmiyordu adam. Evlenmeden önce yeterince ilişki yaşamıştı, hayatta daha önemli öncelikleri vardı artık. Otuzlu yaşları da bittiğinde güzelliğinin de pek önemi kalmayabilirdi, mantık evliliği yapmıştı.

” Hey! Selam vermek yok mu?” diye eliyle önünü kapadı Burak kapıdan girmek üzereyken.

Burak kafasını kaldırdı ve üvey annesini gördü. Her zamanki gibi muhteşem görünüyordu, evde de kalsa o gün, dışarı çıkma planı olmasa bile hep bakımlı, hep makyajlıydı. Elbise giymek çok yakışıyordu. Açık saçık giyinmezdi ama üzerine hep tam oturan, hatlarını belli eden kıyafetler seçiyordu. Nadiren de olsa diz üstü etek giydiğinde muhteşem bacakları gözlerini ondan almasına engel olurdu Burak’ın ama bu düşünceleri aklına getirmemeye çalışırdı.

” Selam,” dedi sessizce.

” Baban yine kalbini kırdı değil mi?”

Burak kafasını kaldırdı ve büyük, kahverengi gözlerine baktı kadının.

” Sarılmak yok mu?” diye fısıldadı.

Burak’ın tam da ihtiyacı olan buydu, anne şefkati. Duygu ona doğru hamle yapıp kollarını açtı ve sarıldı, Burak da tek eliyle fazla abartmadan karşılık verdi. Duygu’nun büyük memeleri omzuna değdikçe Burak iç geçiriyordu. Rüya gibiydi.

Duygu salak değildi. Üvey oğlunun dikkatli gözlerle onu takip ettiğini yakalıyordu ara sıra, onu biraz olsun içinde bulunduğu hayal kırıklığından çıkarmak için sevgiyle kucaklıyordu şimdi. Gerçi sevgiden biraz daha kuvvetli duygular besliyor olabilirdi Burak ama bu ilgi hoşuna gidiyordu.

Burak yemekten sonra odasına çıktı akşam boyunca hiç konuşmadan, bilgisayarının başında oyun oynayarak stresini atmayı tercih ediyordu.

Alt kattaki salonda Ünal bey futbol maçı izliyordu. Duygu da mutfakta telefondaydı, kız kardeşiyle her akşam konuşuyorlardı, evli kadınlar anneleriyle konuşurdu saatlerce ama Duygu ve kardeşi Esra anneleri öldükten sonra her gün konuşu olmuşlardı, zaten aralarından su da sızmıyordu.

” Bilmiyorum Esra ya, çocuk için çok üzülüyorum. Eskiden futbolu çok seviyormuş, annesi ölünce soğumuş sanırım, Ünal da çok üstüne gidiyor, çocuktan imkansız şeyler bekliyor. Neymiş, takım şampiyon olmalıymış, o da gol kralı. Ünal Karadeniz’in oğluna bu yakışırmış, çocuğu bir görsen, omuzlarında dünyanın yükü var sanki.”

” Hmm. Belki de biraz motive olsa üstesinden gelebilir. Yani, ben futboldan anlamam ama, gol atmak çok zor bir şey değildir herhalde. Kısa vadede olmasa bile uzun vadede başarılı olması için ödüllendirilmesi gerekebilir,” dedi Esra.

” Aslında deneyebiliriz bunu ama bilgisayar oyunu falan mı hediye etsem bilemedim ki, herşeyi var, kafasını bilgisayardan kaldırmıyor.”

” Deneyebileceğin başka bir şey yok mu ki?” diye sordu Esra.

” Yani. Hala ergen sayılır. Seksi bir kız arkadaş ayarlayabilecek olsaydık ona kesinlikle çok motive olabilirdi,” dedi kahkaha atarak Duygu.

” Ya! Ha ha ha! Ama gerçekten, komik ama doğru diyorsun. O zaman git ona de ki, sonraki maçta gol atarsan sana iç çamaşırımı gösteririm falan, eminim aklı giderdi çocuğun!”

” Saçmalama be! Ciddi olamazsın, o benim oğlum,” diye itiraz etti Duygu.

” Hayır, üvey oğlun. Hormonları tavan yapmış bir lise son öğrencisi ve onsekiz yaşından da büyük artık. Gözlerini memelerinden alamıyor diye sen kendin söyledin bana canım.”

” Evet söyledim, çünkü yanlışlıkla yatak odasının önünden geçerken beni gördü üstümü giyinirken, ben nereden bilebilirdim ki kapının aralandığını. Aynı evde yaşamaya alışma sürecindeydi o bir kere.”

” Aman be! Çocuk yiyecek mi sanki göğüslerini. Hem fikir soruyorsun hem de beğenmiyorsun,” diye güldü Esra. ” Çocuğun geleceğini kurtaracaksın belki de, öyle bir ödül için çocuk gol kralı olmazsa ben de bir şey bilmiyorum!”

” Geleceğini kurtarmak mı? Ben de istiyorum tabi ki babasını mutlu etsin, ama kendi mutluluğu daha önemli.”

” O zaman benden söylemesi. Şaka bir yana, onun yaşında hangi çocuk olsa, gerçi hangi erkek olsa, seni iç çamaşırlarınla görmek için neler vermezdi. Tamam neyse, babası düşünsün o zaman. Eskiden babaları çocuklarını erkek olsun diye geneleve götürüyormuş,” derken yine gülmeye başladı Esra.

” Üff.. Sana fikrini soranda kabahat zaten. Ben hallederim canım, sen kendi işine bak.”

” İyi. Sen bilirsin,” dedi ve vedalaşıp telefonu kapadılar.

← Önceki Hikaye
EKSENDEKİ DEĞİŞİM 8
Sonraki Hikaye →
TEŞVİK PRİMİ 2
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar