Öncelikle merhaba. Adım Mert. Hikayem, 11. sınıfın yazında başıma gelen olaylar ve bazı gerçekleri anlatmamla başlayacak. Önce, kabaca ailemden bahsedeyim. Ben tek çocuğum. Annem Berna, 165 boyunda, 61 kilo, 85/B göğüs bedeni olan, 37 numara ayaklara sahip, siyah uzun saçlı bir kadın. Babam Orhan da aynı şekilde öğretmen. Küçüklükten beri her zaman Akdeniz’de otellerde tatil yapan, yaşadığı yerde ise anormal bir yaşantısı olmayan üç kişilik bir aileyiz.
Küçüklükten beri ailemle gerçekten çok iyi anlaşan ve tek çocuk olmanın verdiği özgüvenle çoğu şeyi elde eden bir çocukluğa sahiptim. Bundan dolayı hemen hemen hiçbir zaman annemin davranışlarını yadırgamadım. Hep onunla büyüdüğüm ve her an onunla olduğum için aramızdaki mahremiyet bile neredeyse kalmamıştı.
Annem evde iç çamaşırıyla dolaştığında bana anormal gelmezdi. Ben de evde boxersız bir şekilde şort giydiğimde annem bana laf etmezdi. Tatile gittiğimiz oteller, annem için bir kaçış alanıydı. Çünkü normalde yaşadığımız yer, diğer yerlere göre daha muhafazakâr sayılacak bir yer olduğu için, annem istediği gibi giyinemiyordu. Birlikte eve dönerken birkaç kez taciz vakasıyla bile karşılaşmıştık. Düşünün; sadece İspanyol paça, basenlere doğru daralan bir eşofman ve tişört giydiği için bir Şahin tarafından uzun süre takip edildiğimiz olmuştu. O zamanlar kendimi evin erkeği olarak gördüğüm için, hep korumacı bir tavrım vardı. Mesela sahilde annemin arkasında yürürken başkalarının onun dolgun kalçasına bakmasını engellediğimi düşünürdüm. Tatillerden önce olan bazı şeyleri anlatmam, eminim annemi daha iyi anlamanızı sağlayacak.
Hepimiz annemizle ayakkabı alışverişine çıkmışızdır ama benimki hep biraz abartılı geçerdi. Annem genelde alışverişe gitmeden önce açık giyinirdi. Sonuçta arabaya binip uzak bir AVM’ye gideceğiz ve orada bizi kimse tanımayacak. Gittiğimiz yerde, giydiği kıyafetle ayakkabı denerken oturduğu ve frikik verdiği için mağazadaki görevliler her zaman peşimizde fır dönerdi. Bir başka örnek ise, benzinliklerde yapılan alışverişlerdi. Babam benzin aldığında ödemeye annem giderdi ve ben ne zaman camdan baktıysam, alışveriş yaparken kasadaki görevlinin göreceği şekilde eğilir ve bazı abur cuburlar alıp, parayı ödeyip öyle gelirdi. Bunlar ben çocukken masum şeylerdi. Çok anlamadığım için rahatsız olmaz ve pek takmazdım.
Tatiller ise benim için hep aşırı eğlenceli geçti. Ortaokul ve lisede tatillerde hep otele giderdik. Beş yıldızlı oteller benim için cennet gibiydi; tabii ki annem için de öyleydi. İnanılmaz şeyler giydiği, aşırı rahat olduğu özel bir alandı sanki otel. Ultra mini etekler, aşırı makyaj, değişik tarz mayo ve bikiniler gerçekten benim dahi gözlerimin kaymasına sebep olurdu. O zamanlar kendi eğlenceme bakar ve hiç karışmazdım. Fakat otellere gitmeyi bırakıp apart otele gitmeye başladığımız seneden hemen önce bir olay yaşamıştık. O otelin içinde kendine ait lunapark ve disko vardı.
Ben zaten o lunaparka bayılırdım, bizimkiler ise genelde diskoda takılırdı. Lunapark kapanınca, disko yakınlarında dolaşıp bazen içeriye göz atmaya çalışırdım. Tatilin son gününden bir gün önce yine disko civarında arkadaşlarımla takılırken, içeriden annem ile animatör Koray abinin kollarında, babamın ise kötü bir şekilde dışarı çıktığını gördüm. Babam da, annem de çok alkol alan kişiler değildir, fakat babam ilk kez bu kadar sarhoş olmuştu. O gün annemin üzerinde kırmızı bir mini vardı. Altında aynı renk topuklu ayakkabı ve müthiş bir parfüm kokusu, kırmızı ojeler… Ben yardımcı olmaya çalıştım ve babamı otel odasına kadar götürüp yatağa yatırdık. O sırada Koray abi dışarıda beklerken annem bana dönüp;
A: Mert, baban biraz kötü durumda. Ben gelene kadar babana göz kulak olmanı istiyorum. Eğer acil bir durum olursa beni aramanı istiyorum. Çantamı unuttum, onu almaya gideceğim.
M: Nasıl yani, kötü bir şey mi oldu anne? Babama bir şey olmaz değil mi?
A: (Yanaklarımdan tutarak) Hiçbir şey olmaz. Sadece biraz fazla alkol aldı, o kadar. Hemen döneceğim.
Bu konuşmadan sonra annem dışarı çıktı. Saate baktığımda gece 1.30’a geliyordu. O dönemde Dünya Kupası veya Euro bilmem ne elemeleri vardı. Televizyonda o maçı izlemeye koyuldum ben de. Babam üstünü çıkarmadan o şekilde horlayarak uyumuştu. Yaklaşık 1 saat geçmesine rağmen annem hâlâ ortalıkta yoktu ve ben meraklanmaya başlamıştım. Bir kere aradım fakat çalmasına rağmen açmamıştı. Hafif uyuklarken kapının açıldığını duydum. Ayakta olduğumu görürse kızar diye hemen gözümü kapatıp uyuyor numarası yaptım. Ayağındaki topukluları adım atarken çıkardı ve kenara doğru itip direkt duşa girdi. Suyun sesleri gelirken saate göz ucuyla baktığımda saat 2.50’yi bulmuştu. Bir süre sonra duştan havluyla çıkıp, küpelerini kulağından çıkardı. Üstüne bir askılı body ve altına şort giyerek kendini yatağa attı. Göz ucuyla izlerken acaba sorsam mı diye düşünceler aklımdan geçiyordu ama cesaret edemiyordum. Derin düşüncelere dalmışken uyuya kalmışım. Kalktığımda odada kimse yoktu; ikisi de erkenden kalkıp kahvaltıya gitmiş ve bana bir not bırakmışlardı.
“Kahvaltıdayız. Geç kalkarsan direkt havuz kenarına gel” yazan bir nottu. Gözlerimi ovuşturup saate baktım, saat 12’yi bulmuştu. Bu saatte zaten kahvaltı falan kalmamıştır deyip altıma deniz şortumu giymek için valize eğildiğimde yerdeki kırmızı topukluları gördüm. Aklıma dün gece olanlar geldi ve hafifçe kalbim hızlandı. Otel odasında çamaşır makinesi olmadığı için annem kirli olan şeyleri hep küçük valize tıkar ve eve gidince yıkardı. Ben de hemen o valize ilerleyip içini açtım. Karşıma dün veya ondan önce giyilen şeyler ve annemin kırmızı elbisesi çıktı. Elbise kırış kırıştı ve anormal bir şey yoktu, fakat benim aradığım bu değildi. Hemen çorap ve iç çamaşırlarının atıldığı bölmeyi açtım ve karşımda bir mücevher gibi parlayan kırmızı dantelli kilotu buldum. İki elimle yanlara gerdirdim ve incelemeye başladım.
Tam vajinaya temas eden bölgede belli belirsiz lekeler vardı ve ben bunları kendimden tanıyordum. Ne zaman evde mastürbasyon yapsam, peçete bulamadığımda yatağıma boşalırdım ve annem de bu izleri görünce beni rencide etmemek için “Bu şey ne ya?” diyerek bilmiyormuş gibi yapar, temiz olmam için beni uyarırdı. O lekeler ile bu leke birebir uyuşuyordu. Hemen kilodu yerine koyup, valizi kapattım ve üstümü giyip aklımda yine düşüncelerle bizimkilerin yanına doğru yola koyuldum. Genelde aşırı erken kalkmadığımız için tüm şezlonglar sabahın köründe kalkan tatilciler tarafından kapıldığı için biz animatörlerin şarkı ayarladığı ve eşyalarının bulunduğu yerin yanındaki, masaların orada olurduk. Orada 6-7 masa ve etrafında sandalyeler olurdu; annemler oraya eşyalarını koyar, üstü kapalı diye gölgenin keyfini çıkarırlardı.
Oraya vardığımda her zamanki yerlerinde onları buldum ve yanlarına oturup otelin öğlen verdiği, benim için aldıkları tantuniyi yedim. Bu arada şunu da belirteyim: Bu dediğim otele yaklaşık dört senedir geliyorduk ve bizi tanımayan personel resmen kalmamıştı. Ben de çocuk animatörlerinden Batur abiyi yakından tanıyordum. Otelde çoğunlukla Rus olduğu için, birkaç Türk olarak bizimle daha iyi anlaşıyordu Batur abi. O samimiyet sayesinde kimsenin giremediği o animatör odasına girebiliyordum. Öğlene doğru otel etkinlikleri başlayacağı için yemeği yiyip hemen o odaya doğru gittim ve kapının aralık olduğunu, Batur abiyle başka bir animatörün konuştuğunu duydum. Başta içeri girmedim çünkü tam ben annemlerin yanından kalktığımda, annemler de üstünü çıkarıp denize gitmeye hazırlanıyordu ve içerden şu cümleyi duydum:
Animatör: Şuradaki kadını tanıyor musun?
Batur: Hangisi, orada dolu kadın var.
Animatör: Şurada üstünü çıkaran, kafasında güneş gözlüğü olan, siyah bikinili hatun.
Batur: Berna abla mı, biliyorum tabii yıllardır geliyorlar. Sen yeni olduğun için ilk kez gördün herhalde, ben başkasını diyorsun sandım. Ne olmuş ona?
Animatör: Yıllardır geldiklerini biliyorum amk. Dün o hatun Koray’la bizim odadaydı. Abla derken dikkat ederdim yerinde olsam.
Bunları duyduğumda başımdan aşağı kaynar sular döküldü resmen. Hafifçe arkadaki sörf tahtalarının oraya bir şey düşmüş gibi yaparak dinlemeye çalışıyordum.
Batur: Saçmalama amk, götünden uydurma.
Animatör: Kamera kayıtlarında her şey var. Akşam gel, göstereyim. Bizim kaldığımız ucube yerin tek güzel özelliği; odalara kamera koymaları. Bütün her şeyi sonradan izleyebiliyorsun.
Batur: Vay amk ya, Koray’la demek he.
Animatör: Ben de vardım oğlum, nereden bileceğim yoksa. Kadının zamanı yoktu. 1 saate gitmese o gece dümdüz olurdu da, gitmem lazım deyip durdu.
Batur: Akşama göster, merak ettim; bize de malzeme çıkar belki. Benim su topu başlıyor, gidiyorum. Az piç değilsiniz oğlum siz.
Bunu söyledikten sonra çıkacaklarını anlayıp hemen kapının diğer tarafına geçtim ve yeni geliyormuş izlenimi vererek yürüdüm. Beni görüp:
Batur: Ooo, milli gurur gelmiş. Geliyoruz değil mi su topuna?
Ben: (Hafif yüzüm asıktı duyduklarımdan) Çok tadım yok gibi Batur abi. Biraz kendim takılacağım, sonra gelirim belki.
Batur: Ne oldu, biri canını mı sıktı? Gel ya, kafa dağıtırsın.
Ben: Yok yok, sağ ol abi, görüşürüz.
Oradan ayrılırken aklımda, “Bu videoyu nasıl ele geçirebilirim ve en azından sildirebilirim?” vardı. Eminim annem oradaki kameradan haberdar değildi ve kaçamak yapacak zamanı da yanlış seçmişti. Fakat o kadar da tedirgin değildi. Rahat bir şekilde oturup aynı tavırlarına devam ediyordu ve işte beni şaşırtan şey de buydu.