Yatarken uykum gelmeyince:
Ben: Anne, uyudun mu?
Annem: Ne var, yat uyu işte, gene neyin peşindesin?
Ben: Anne, senin şu daha iyi olanlar var ya?
Annem: Off, neymiş o daha iyi olanlar?
Ben: Külotlu çorapların, hatırlasana, demiştin ya, lazım onlar şimdi.
Annem: Off be, yarına sabret, zaten bazanın altında var, onlarla ne bok yiyorsan!
Elim sikimde, ayağa kalkıp annemin başucuna geçtim.
Ben: Sabaha kadar böyle sallarım, istersen uyu. Salonun kapısından illaki biri geçer, Almanya işi de tümden bok olur, görürsün o zaman!
Annem: Allah’ın belası, tamam, çekil, diyerek kalktı. Götünü sallaya sallaya gidip çorap, külot ve eşarp getirdi. Ben sadece çorap istemişken.
Ben: Canım annem benim.
Annem: Sululuk yapma, geç yerine, ne yapıyorsan sessizce yap! Getirdiği birden fazlaydı. Ya ne istiyorsa onunla yapsın diye düşündü –sanki çok düşünürdü– ya da birini kullanırken diğerini fantezi için getirdi.
Ben: Anne, pijamanın altını çıkarıp şunu giysene, diye çorabı attım üzerine.
Annem: Sapıtma iyice, oğlum, anamı sürtüncen!
Annem resmen yol gösteriyordu, off, amk karısı yanıyordu belki de.
Ben: Münakaşa falan yok. Bu iş hemen hallolsun istiyorsan, külotlu çorabı giy, eşarbı bağla, arkanı dön, bu kadar! Derin derin gözlerime bakarak pijamayı sıyırdı, yavaşça külotlu çorabı geçirdi, eşarbı özenle bağladı, yatar gibi arkasını döndü. Bir elim sikimde, diğer elimle eşarbını okşayarak:
Ben: Tam sana anlattığım gibi, günlük seni nasıl izliyor ve beğeniyorsam, şu koca milf kaseye nasıl iştahlıysam, diyerek kalçasına tokat atıp yoğururken.
Annem: Oğlum, sessiz ol! dedi. Sadece bu kadar mıydı tepkin? Sikim açıkta, seni okşuyor, götünü şaplatıyorken. Ne kadar oyun da oynasa, naz da yapsa, Almanya hayali için bile olsa fazlaydı be anne. Sen bu kadar izin veriyorsan, ben de sınırlarını zorlayacağım. Verdiği külodu alıp sikimi sıvazladım, sonra, “Sürtün, sürtün oğlum, ben sana bu kadar izin veriyorum, sikini götüme sürt,” fikri aklımda dolanmaya başladı.
Ben: Anne, aç ağzını!
Annem: Hı, ne? derken külodu ağzına dayayıp:
Ben: Aç şu ağzını, sakın çıkarma, ben alana kadar!
Ellerimle göbeğini, memelerini okşarken, arada amına el atıp götüne hızlı hızlı sürtmeye başladım. Sikim yanacak gibiydi, penyeden ama değmişti. Boşalmaya yakındım. Ağzındaki külodu alınca derin nefes aldı. Üzerine yığılıp eşarbından nefis kokusunu çekerken küloduna boşaldım.
Ben: Tekrar aç! Çat diye döl kaplı külodu ağzına soktum. İkimiz de zangır zangır titriyorduk. Evet, bunu yapmalıydım, patronun kim olduğunu göstermeliydim. Sırtüstü çevirip göğsüne çıktım, sikimi elimle sallayarak:
Ben: Külot öyle döllenip kirlilere atılmaz, böyle ağza sokulur, anladın mı, ha? Annem korkuyla kafasını sallayınca pişman oldum. Ne yapıyorum ben, kendimi kaybettim amk. Aceleyle yatağıma geçtim, annem şokla öylece kalmıştı. Kapının ardından bir gölge geçti sanki. Aha, boku yemiştik. Annem toparlanıp üzerini değiştirip banyoya geçti. Gelince:
Ben: Biri var mıydı?
Annem: Yok, kimse yok, hadi uyumana bak. Sevecen söyleyince anladım ki dışarıda dominanttı, ama yatakta sert seviyordu, kesin amk karısı. Son hareketim, onun çaresiz yüzü ve benim engelsiz, özgürce, “Bak, bu sikim ve sana kaldırdım, söz hakkı benim,” rahatlığı; tam bir rahatlık. Sikmişim her şeyi, bana ne be, ohh, ve derin bir uyku.
Sabah annemin dürtmesiyle uyandım, ekmek almamı istiyordu. Elini tutup:
Ben: Akşamki gibi, ha, avuçlarsan alırım!
Annem pijamadan sertçe sıkarak: Kahvaltılık olarak keser, milletin önüne koyarım, çabuk defol git bakkala!
Sabahı ayrı, gecesi farklıydı karının. Uyuşuk uyuşuk marketten istediklerini alıp geldim. Sofraya kurulduk, salak muhabbetler, hoca efendi dedikoduları... Adam komşu ilden gelmiş, burada bile değilmiş. Aziz amca be dedirtti bana. Öğleden sonra, “Hadi nikâh!” deyip yüzünü görmediğim kızla nikâhlanacaktım. Hoca efendi nikâhı kıydı, dualar okundu. Hiranur Hanım göz ucuyla farklı bakıyordu, dünkü halinden eser yoktu.
Ben: E, karımın yüzünü görseydim bari, deyince Rabia babasına baktı, onayı alınca peçeyi indirdi. Evet, Rabia aman aman güzel değildi, ama çirkin de değildi. “Ya Rab, sen büyüksün!” diye haykırmak istiyordum.
Misafirlerle vedalaştık, onları havalimanına götürdük, uçaklarına binip gittiler. Daha sonra Almanya’ya gidip nikâhı resmi kılacaktık, kayınpeder öyle istemişti. Bana, “Biletini alınca doğru bana, tamam mı?” derken, cebinden kimse görmeden bir zarf çıkarıp verdi.
Odamda bunları düşünürken zarfı açtım, euroları saydım. Tam 10 bin! “Bu ney lan! Değil annem, ben bile bu paraya iç çamaşırıma attırsam rahatsız olmadan giyerim, amk!” Kur çevirince rakamları görünce, “Lan, ananı avradını, sahte mi bunlar?” diye düşünürken kapı açıldı.
Annem: Canım oğlum, bunlar ne?
Ben: Kapa kapıyı! Aziz amca kimse yokken verdi. Adam bahşiş gibi bu kadar para verdi resmen. Babam ne vermiş?
Annem: Bana anlatmadı, yalnız kalmadı, zannetmiyorum. Acaba sana mı verdi hepsini? Hımm, ben bi darlayayım şunu!
Ben: Benden bahsetme sakın!
Annem babama bahsetmiş, ama vermemiş. “Unuttu herhalde,” deyip üstelememiş. Nasılsa daha büyük miktar yakında avucunda olacaktı.
Annem: Demek seni sevdi, yoksa hepsini sana niye versin? Ellerini paraya atarken kaçırdım.
Ben: Bunlar benim!
Annem: Ya benim payım!
Ben: Cık, senin payın olmamak. Bir yüzlük gösterip, sarılalım istersen, kutlama için, dedim.
Annem: Sen, ben, soyum değil, şeytanın dölüsün kesin! Off.
Ben: Sadece sarılacağız, bu da mı sapıklık? Yüz euroya oğlunla sarılıyorsun, birine anlatsan vicdansız der, haha.
Annem: Tamam, hadi sarıl, diyerek kollarını açtı.
Ben: Yo, öyle değil. Nikâhtaki kıyafetlerini ve eşarbını giyip geleceksin.
Annem: Lan, babana ne diyecem, görürse?
Ben: Valla, anne, orası senin sanatın. Hadi, yap şovunu, al yüzlüğü, memnun kalırsam dahası yolda.
Annem 15 dakika sonra geldi. Rabia ile nikâh kıyılırkenki haliyleydi: Desenli, parlak altın rengi eşarp, az bacak yırtmacından siyah ince çoraplarının göründüğü, açık gri, taş süslemeli elbise. Endamını sergiliyordu. Şov sırası bendeydi. Altımda, üstümde ne varsa çıkarmaya başladım. Bir yandan beni süzüyor, diğer yandan:
Annem: Sapıklığının sınırı yok, şerefsiz adi!
Ben: Özgürsün, anne. İster gelir sarılırsın, ister çıkarsın gidersin!
Annem başını öne eğip geldi. Boğazındaki eşarbı kaldırıp:
Ben: Düşündüğüm gibi, dekolteli eşarbından belli olmuyor, ama çatal memeler efsane. Başka elbise mi bulamadın, orospum!
Annem: Dişlerini sıkarak, babandan isteyince iade gelmiş, bunu giyer misin dedi, kabul ettim, ne var? Sarılıyorsan sarıl!
Memelere kafamı gömüp, sikimle göbeğine bastıra bastıra kalçalarını avuçladım. İstediğimi almıştım, bu para her kuruşuna değecekti. Memeleri yalaya yalaya boğazına çıkınca:
Annem: Yeter bu kadar oyun, ver parayı!
Parasını verip yolcu ettim. 10 cm’lik kâğıt için kendini ezdirmesi acınası ve keyifliydi. Bu küçük denemeden sonra sınırlarını görmek istiyordum!