YARDIM TALEBİ Serisi - Toplam 24 bölüm +

YARDIM TALEBİ 25-26

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 ARKADAŞ

Bölüm 25

Gökçe…

İnsanın içi aşkla nasıl dolup taşıyorsa öyle işte. Emre ile yakaladığım uyum tarifsizdi, aklımızın, espri anlayışımızın, gönüllerimizin uyuşmasının üstüne ten uyumu yaşıyor oluşumuz alev alev sarıyordu beni. Onunla hiç olmadığım kadar özgür ve istekli hissediyordum kendimi, açılmıştım, ne istediğimi söyleyebiliyordum, daha fazlasının olabileceğini görebiliyordum. İki kere daha getirmiştim onu, ama o beni kaç kere doruğa çıkardı sayamamıştım bile. Beraber duş almayı çok istiyordum ama herşeyi bir akşama sıkıştırmak gereksizdi.

Yatakta kararlaştırmıştık, ertesi gün avukata gidecektik. Beni evden almak istediğini söylediğinde bu çok hoşuma gitti, işten çıkınca avukata da onun arabasıyla gidecektik, ve beni yine eve bırakacaktı. Kimseye açıklama borcum yoktu ama arabadan inip çıkarken dikkatli olsam yeter diye düşünüyordum.

Ertesi gün işyerinde her karşılaştığımızda onu öpmemek için zor duruyordum, aynısı onun için de geçerliydi çünkü beni güzel mesajlara boğuyordu.

İşten beraber çıktık ve avukata gittik. Avukat Emre’nin bir tanıdığı idi.

” Merhaba Oğuz. Sana bahsetmiştim, Gökçe hanım,” diye beni takdim etti avukatın ofisine gidiğimizde.

” Merhaba, hoşgeldiniz, buyurun, şöyle geçin.”

Oğuz bey masasına oturunca biz de önündeki iki deri koltuğa yerleştik.

” Oğuz’cum, Gökçe iyi bir arkadaşım, zaten iş arkadaşım olduğunu sana söylemiştim. Eşiyle aralarında büyük sıkıntılar var ve devam etmek istemiyor. Ben sözü ona bırakayım da o sana anlatsın,” dedi Emre.

” Tabi ki, sizi dinliyorum Gökçe hanım,” diye devam etti Oğuz Bey.

Kafamda konuşacaklarımı tasarlamıştım ama zaten ne diyeceğim belliydi, eminim onun da ilk davası değildi, olduğu gibi yaşananları anlatacaktım, tabi ki Şeyma’yı hamile bırakma kısmını törpüleyerek. Birşey atlamamaya çalışarak başımdan geçenleri anlattım. Emre ve Oğuz bey dikkatle beni dinliyorlardı, Emre hepsini bilmesine rağmen bir an olsun ilgisini kaybetmedi.

” Sonuç olarak, benim kafamda bu evlilik bitti Oğuz bey. Kağıt üstünde de bitmesini istiyorum,” dedim mutsuz biçimde.

” Anladım Gökçe hanım. Eşinizin sadakatsizlik yaptığını iddia ediyorsunuz ve anladığım kadarıyla elinizde bununla ilgili bir görüntü de var. Bu şartlar altında hakimin işi uzatmadan sizi boşayacağı açık ama şuna karar vermemiz gerekiyor. Hakan beyle bir uzlaşma sağladınız mı?”

” Ona söyledim boşanmak istediğimi,” diye cevap verdim.

” Evet, demek istediğim, boşanma gerçekleşecekse anlaşmalı ya da çekişmeli olacak, eğer Hakan beyle boşanma, ortak çocukların velayeti, eşe ödenecek nafaka gibi boşanmanın hukuki sonuçlarına ilişkin anlaşmaya varmamış veya varamamışsanız bu çekişmeli bir boşanma olacaktır. Yok biz aramızda anlaşıp o şekilde duruşmaya çıkacağız diyorsanız o zaman da anlaşmalı boşanma gerçekleşiyor. Zaten boşanma davaları duruşmalı olmak zorunda. Bunu konuştunuz mu Hakan beyle?” diye sordu avukat.

” Yani.. Bu kadar detaylı bir şekilde konuşmadık. Aslında ben sizden bilgi almak için geldim ve avukatım da olmanızı isteyeceğim,” dedim.

” O kolay. Bana vekaletinizi vermeniz gerekecek onun için. Şimdi Gökçe hanım, açık ki burada bir aldatma söz konusu, evlilik birliğinin taraflardan biri için, yani sizin için çekilemez derecede temelinden sarsıldığı belli, gerçi Hakan bey de bu iddialarda bulunabilir, anlaşamazsak o da bir avukat tutacaktır diye düşünüyorum. Yani burada benim size diyebileceğim, vekaletinizi alayım ben, sizi temsile yetkili olayım, isterseniz sizin adınıza kocanızla ben de konuşabilirim ama aranız ne kadar bozuk bilemiyorum, eğer bir anlaşma ihtimaliniz varsa siz de konuşabilirsiniz,” dedi avukat.

” Sanırım ben onunla önce bir konuşsam daha iyi olur. Çocukların velayeti kimde kalır bu durumda avukat bey?” diye sordum.

” Hakan beyin gelir durumu nedir? Aslında bütün bunlar anlaşmaya bağlı. Maddi durumunuz çalıştığınız için yeterli diye düşünüyorum, Hakan bey de çalışıyor. Ondan iştirak nafakası isteyeceğiz, ayrıca maddi ve manevi tazminat da almak isteyeceğiz sizi aldattığı için. Evlilik sonrası edinilen taşınılmaz var mı?”

” Şu an oturduğumuz ev, benim üstüme ama beraber ödedik taksitlerini,” dedim.

” Güzel. Evlendikten sonra yapılan ödemeler yarı yarıya pay edilir zaten. Ama Hakan bey kusurlu olduğu için bu evi ondan talep edebiliriz mesela. Çocukların velayetini istiyorsunuz anladığım kadarıyla. Ortak çocuklarla huzurlu bir gelecek için bunları talep edeceğiz. Bütün bunlardan önce tabi ki onunla konuşmalıyız,” dedi avukatım.

Kafamdaki bütün soruları sordum ve içim daha rahat bir halde oradan ayrılmak üzere kalktım.

Arabaya varana kadar Emre pek birşey söylemedi.

” İyi misin?” diye sordu.

” Daha iyiyim,” dedim.

” Onu arayacak mısın?” diye sordu.

” Sence aramalı mıyım?” dedim.

” Ne kadar erken ararsan o kadar iyi.”

Telefonu elime aldım ve son kez Emre’ye bakıp ekrana dokundum.

” Konuşmamız gerekiyor,” dedim.

”Konuş o zaman.”

” Bugün avukata gittim. Anlaşmalı mı yoksa çekişmeli mi boşanacaksınız diye sordu. Beraber geçen yılların ve çocukların hatırına bu işi uzatmayalım.”

” Allah Allah, hatırım var yine hala, Allah razı olsun çok düşüncelisin. Ama o işler öyle telefon ederek olmaz. Ben çocuklarımı görmeden duramam.”

” Çocuklarını senden saklayacak değilim diye kaç kere söyledim. Senden bir beklentim yok, sadece oturduğum evde yaşamaya devam etmek istiyorum çocuklarla.”

” O evi beraber aldık.”

” Ben bunu inkar mı ettim? Evi bana bırak mı diyorum yahu? Yaşamaya devam etmek istiyorum dedim.”

” Ne kadar kolay konuşuyorsun be. Vallahi pes, bu kadar kolay siliyorsun herşeyi. Telefonda olmaz, eve gelirim konuşuruz, hem çocuklarımı özledim.”

” Haber verirsin o zaman, bu işi bitirelim,” dedim ve kapattım suratına.

Emre arabayı sürmeye başlamıştı, başımı cama yaslayıp koltuğa gömüldüm iyice, sıkıntı basıyordu yine, ne zaman daha iyisi olacak desem moralimi bozacak birşey çıkıyordu.

Elini uzatıp elimi sardı beni sahiplenir gibi. ” Üzülme, bu bir süreç, herşey bittiğinde daha mutlu olacağına inanmalısın,” dedi.

” Daha mutlu olacağımıza inansam olmaz mı?” dedim.

” Harika olur. Mutluluğun için elimden geleni yapacağımı biliyorsun Gökçe. Senin için herşeyi yaparım. Seni seviyorum yavrum.”

Yavrum diyen ağzını yememek için zor duruyordum ama tabi ki kendime hakim oldum. ” Şu yavrum deyişlerin.. Fazla etkileniyorum,” diyebildim.

” Asıl ben senden bu kadar etkilendiğim için sana yavrum diyor olabilir miyim?” dedi ve duraksadı, sonra devam etti. ” Yavrumm?”

Eve gelmiştim. Gözlerinin içine baktıkça dalıyordum derin denizlere ama evin önünde onu öpmek istemedim. Kapıyı açtım.

Hakan…

Beni aldatacağını söylediğinde bunu yapabileceğine inanmak istememiştim, sadece o an şaşırdığımla kalmıştım, bütün sinirinin benim Şeyma ile iletişimimi kesemememle alakalı olduğundan emindim neredeyse ama Gökçe’nin ne kadar inatçı ve gururlu bir kadın olduğunu bana bu şekilde hatırlatacağını asla ummazdım. Aynaya bakabilsem sanırım hayatım boyunca en çok sinirlendiğim halim bu halim diyebilirdim, sinirden kendimi sikmemek için zor duruyordum.

Arabanın içinde konuşuyorlardı, ne konuştuklarını tabi ki duyamıyordum ama bu piçin karımı eve bırakacak kadar onunla yakınlaşmış olması çileden çıkarmıştı beni. Ne yapacağımı bilmiyordum, elimden bir kaza çıkabilirdi. Gökçe’nin boşanmak istemesine rağmen hala karım olduğu gerçeği ortadaydı. Emre denilen orospu çocuğunun ağzını burnunu dağıtabilirdim ama bu kez de haksız çıkarırlardı beni. Gökçe arabadan inince ben de arabamdan inip hızlı adımlarla ona doğru ilerledim, yumruklarımı sıkıyordum.

” Bir daha bu orospu çocuğunu evimin etrafında görmeyeceğim!” diye bağırdım. Gökçe şaşırarak bana döndü.

” Ne diyorsun sen be? Laflarına dikkat et, rezil ediyorsun bizi!” diye karşılık verdi bağırmamak için zor durarak.

” Ne rezili be, kimin rezil ettiği belli, evli barklı kadın başka erkeğin arabasından iner mi böyle samimi samimi sohbet ederek! Bu mu beni aldattığın şerefsiz? Bunun altına mı yattın?” dedim.

” Hakan terbiyesizleşme! Nasıl sözle bunlar ya? Hiç mi saygın yok bana, çocuklarıma? Çocuklarının annesiyim ben senin, bana orospu iması yapamazsın! Hem bu kadar düşünceliysen kendin Şeyma ile insan gibi dursaydın! Biz artık karı koca değiliz, bunu o kalın kafana sok, sadece kağıt üstünde böyle ve sağol, en kısa zamanda bunu bitirmem için bir bahanem daha oldu!” diye inledi.

” Hala karımsınnnn!” diye bağırdım. Komşuların ya da etraftan geçenlerin beni duyması sikimde bile değildi. ” İki tane çocuğum bu evde yaşıyor, onların seni başka adamla görmesini istemiyorum! Hele bir de çocuklarımın evine adımını atarsa var ya!” derken ağzımdan tükürükler çıkıyordu.

” Ya sakin olsana biraz, manyak mısın sen?”

” Sende utanma da mı kalmadı? Hala benimle evliyken gidip bu adama kendini siktiremezsin Gökçe! Beni aynısını yapmakla suçlayıp, hem de ben masum sayılırken, gidip başkası ile mi görüşüyorsun sen? Ama şimdi anladııııım. Ben seni anladımmm! Sen beni Emre ile zaten uzun zamandır aldatıyordun değil mi? Sonra da böyle boktan bir plan yapıp beni oyuna getirdin ki boşanabilesin benden! Bravo sana, süper plan!”

” Hayatımda bundan daha saçma teori duymadım ve sen de bunun yalan yanlış olduğunu biliyorsun ama seni uyarıyorum, ya kesersin sesini ve defolur gidersin ya da yarın mahkemeye giderim, o rezil görüntülerini gösteririm, çocukların da tam velayetini alırım, sadakatsizliğinin sorumluluğunu bana atmak neymiş anlarsın. Buyur! Bekliyorum! Konuş! Ya da durma istersen döv falan beni!”

” Ne dövmesi? Konuyu saptırma, gerekirse o piçin aklını alırım ama sen bana cevap ver cevap, nasıl olur da beni onunla aldatırsın?” derken sesimi normale çevirmiştim.

” Sana dedim, bo-şa-na-ca-ğım! Açıklama da yapmak zorunda değilim, iş arkadaşımla avukattan geldik, bilgi aldım, oldu mu? Daha fazlasını sana açıklamak zorunda da değilim, bitti Hakan, bitti!”

Elimi kolumu bağlamıştı yine, üstüne gittiğim halde ağzından Emre ile ilgili laf alamamıştım, ama bunun peşini bırakacak değildim.

O bana bakıyor ben ona bakıyordum, gözleri ile var mı başka diyeceğin der gibi dik dik bakıyordu, bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum sanırım. Üstünlük kurduğunu biliyordu, bir süre daha bekledikten sonra arkasını döndü ve evine gitti.

Bunun peşini bırakacak değildim. Ama kuyruğumu kıstırıp arabama dönmek de gururumu kırmıştı, benim bu ikisini takip etmem gerekiyordu. Acaba dediği doğru muydu? Sadece iş arkadaşı olarak avukata mı gitmişlerdi.

Arabama geri döndüm ve Şeyma’yı aradım.

Gökçe…

Şok olmuştum resmen, eve girince sırtımı kapıya dayadım ve başımı geriye attım, gözlerimi kapadım, az önce yaşananlar gerçek miydi? Emre ile iyi ki arabadan inmeden önce öpüşmemiştik. Her ne kadar Hakan’la kafamda evliliğimi bitirmiş olsam da hala kağıt üstünde kocamdı. Onu aldatmış saymıyordum ben kendimi, gerçi ilk intikam fikri beni yalancı çıkarıyordu ama dediğim gibi, ben ondan gönül olarak boşanmıştım ve bunun sebebi onun beni aldatmasıydı. Ama dedikleri? Ne saçmalamıştı öyle? Benim bunu planladığım? Boşanabilmek için Şeyma’yı koynuna soktuğumu ima ediyordu. Ben nasıl Kadir’i ikna edeceksem sanki karısını başkasının koynuna sokmaya. Kafasında neler kuruyordu böyle. Çıldırmıştı. Çocuklarını kaybetmekten korkması iyi olmuştu ama, bu korku ona yetti ve geri adım attı, yine de Emre ile ilgili daha dikkatli olmalıydım.

Emre’ye olanları anlatıp anlatmamak konusunda kararsızdım. Çocuklarımın yanına gidip ikisini de alnından öptüm, annemin gözleri üstümdeydi, soran gözlerle bakıyordu yine. Çocuklar uyuyunca avukatla olan görüşmemden ona da bahsetmek istiyordum ama önce üstümü başımı değişip rahat bir nefes almalıydım. Biraz olsun işlerin yoluna gireceğini görmek iyi hissettirdi.

Hakan…

” Alo!”

” Efendim?”

” Görüşmemiz lazım Şeyma!”

” Birşey mi oldu canım? Bu ses tonu ne? Dövecek gibi konuşuyorsun yine benimle,” dedi haklı olarak Şeyma.

” Sinirliyim. İdare ediver,” dedim.

” Hakan hep idare modundayım zaten, nedense artık hep idare etmem gerekiyor, belki de sen beni idare etmeyi düşünsen, hani hamile olan benim ya?” dedi kızarak Şeyma.

” Tamam, dikkat ederim. Gökçe ile konuşuyordum, boşanmak istiyor, dava açacakmış. Sinirlerimi bozdu.”

” Boşanırsa boşansın. Sen üzülüyor musun yoksa?” diye sordu.

Üzülüyorum amına koyduğumun karısı, üzülüyorum tabi ki, karımdan boşanıyorum, üstüne beni de aldatıyor adamın biriyle, sinirden kendimi sikesim geliyor diye bağırmak istedim ama Şeyma sadece kendi geleceğini düşünüyordu doğal olarak. ” Beni aldatıyor sanırım, siz yakındınız onunla, sana hiç başkasından bahsetmiş miydi?” diye sordum.

” Nasıl yani? Yoo.. Kimden bahsedecek ki? Hem ben bunları konuşmak istemiyorum ya, biz neden hep onu konuşuyoruz Hakan?”

” Neyse, siktiret o zaman. Ben seni niye aradım. Eşyalı bir ev buldum kendime. Hadi, çıkıp geliyorsun. Özledim ben seni, Kadir’i falan bahane etme. Gelip alayım mı seni?” dedim.

” Eşyalı ev mi tuttun, gerçekten mi? E neden benimle bunları hiç paylaşmıyorsun sen ya? Gerçekten çok uyuz oluyorum bu umursamaz hallerine Hakan!”

” Ya kızım, umursuyorum işte seni, ilk sana söyledim. Geleyim mi almaya? Kadir evde mi?”

” Değil. Çok kalamam ama, oluuuurrr, ne zaman geliyorsun?” diye sordu cilveli bir ses tonuyla. Onu güzel siktiğim sürece benden kopması zordu, bunu biliyordum, benim de zaten sevişmeye ihtiyacım vardı, kafayı yememek için aklıma başka bir yol da gelmiyordu, ilgiye ihtiyacım vardı, üstüne düşülmeye, bunu bana sağlayacak olan Şeyma’ydı, Gökçe konusunu kafamdan biraz olsun atmanın yolu da buydu.

” Hemen, on dakikaya kapıda olurum,” dedim.

” Ay ben on dakikaya hazırlanamam, yarım saate ancak, süslenmem lazım, sevdiceğime özel şeyler giyerim belki,” dedi. Cilvelenmesi iyiye işaretti, onun da tek ihtiyacı ilgiydi belli ki, kolay olacaktı bunu sağlamak.

” Tamam, ben aşağıda bekliyor olacağım.”

Arabadan indim ve beklemeye başladım. Bu kadar azacağımı düşünmemiştim buraya gelmeden önce, seks hayatım çok sıradanlaşmıştı, Gökçe ile haftalardır zaten birşey yaşamam söz konusu olmamıştı, Şeyma ile de birşeyler yaşamak için kılı kırk yarmak gerekiyordu. Sikimin keyfine gelmişti başıma ne geldiyse ama ben buydum. Yarım saat? Yarım saatte on kere hazırlanırdım ben, acaba seksi iç çamaşırı falan mı giyiyordu? Sonunda kapıdan çıktı ve etrafını kolaçan edip arabaya doğru ilerlemeye başladı.

Elbisesi ve saçları harika görünüyordu. Şöyle bir bakınca, aslında bomba gibi bir kadındı, bu zamana kadar ona bu gözler neden bakmadım acaba diye içimden geçiriyordum. Şeyma bana doğru yaklaşırken arkasından da üstü başı dağınık biri geliyordu. Suriyeli ya da Afgan, kaçak göçmen gibi bir hali vardı genç adamın, onu koruma iç güdüsüyle ona doğru ben de ilerlemeye başladım.

Çocuk birden hızlandı ve Şeyma’nın kolundaki çantasını ipinden tutup çekmeye başladı, Şeyma da kendisinden beklemediğim bir çeviklikle çantasını tutup bırakmıyordu. ” Ayyyy!! İmdaaatt!! Hakan yetiş!!!”

” Lan! Şerefsiz! Bırak lan kadını!” diye koşmaya başladım. Bu kadar hızlı hareket ettiğimi ben de bilmiyordum, koşarak onlara yetiştim ve üstüne atladım, altıma alıp bir tane yumruk koydum çenesine. Sonra bir tane daha. Sonra.

Sonra canım yandı.

” Hakannnn!!”

Elimi karnımın hemen yanına götürdüm. Dizlerimin üstüne çöktüm. Derin bir nefes verdim. Elime baktım. Kanıyordu. Çok kanıyordu. Çocuk ağzı burnu dağınık halde zor da olsa ayağa kalkarken elimi yine yumruk yapıp ona doğru salladım ama kaçmaya başladı. Elindeki kırmızıya bulanmış bıçağın demirini görebiliyordum.

” Hakaann!! Çok kanıyor. Aman Allah’ım, ambulans yok mu? Ambulans çağırın çabuk, çok kan kaybediyor!” diye hem ağlıyor hem çığlık atıyordu Şeyma.

Üşümeye başladım. Oluk oluk kan akıyordu. Gözlerimi kapadım.

Bölüm 26

Gökçe…

Telefonum çalmaya başladı. Ekrana bakınca Şeyma yazısını gördüm ve zaten sinirim tepemde olduğu için içimden okkalı bir küfür savurdum. Şimdi hiç çekemezdim onu. Telefonun kapama düğmesine basıp cevapsıza attım onu. Hakan’ın beni düşürdüğü rezil durumu düşünürken bunun diğer muhatabı da öğretmiş gibi beni arıyordu. Sonra yine çalmaya başladı telefonum. Yine Şeyma’ydı, yine cevapsıza attım.

Telefonu bırakıp lavaboya geçtim, yüzümü yıkayıp kendime gelmek istiyordum, üstümü başımı değişmek, rahatlamak, yatağa geçip sabaha kadar uyumak belki de ama bunu yapacak özel vaktim bana asla kalmıyordu.

Telefonu tekrar elime aldım lavabodan dönünce ve ekranda Şeyma’dan başka farklı bir numara daha vardı cevapsız. Geri aradım.

” Alo? Beni aramışsınız.”

” Gökçe hanım, iyi akşamlar. Ben polis memuru Serkan Yılmaz. Kocanızla ilgili bir gelişme için rahatsız ettim,” dedi telefondaki ses.

” Hakan’dan mı bahsediyorsunuz? Nasıl yani, bir şey mi oldu?”

” Evet. Şu an şehir hastanesinde, acil servisinde, birazdan ameliyata alacaklar. Kocanız saldırıya uğradı hanımefendi.”

” Ne? Saldırıya mı? Ama bir saat önce yanımdaydı, nasıl yani? Ne saldırısı?” dedim telaşla. Bir saat önce bana saldırıyordu, ben doğru mu duyuyordum, Hakan’a kim neden saldırmış olabilirdi ki?

” Maalesef hanımefendi, kocanız ağır yaralı, kapkapçı ile yaşanmış olay, kocanız bir arkadaşını korumak isterken bıçak darbesi almış, iç organlarında hayati hasar olabilir. Gelseniz iyi edersiniz,” dedi.

” He.. Hemen geliyorum!” diyebildim adam telefonu kaparken. Hayati tehlike. Bıçak darbesi. Gözümde Hakan’ın yere yığıldığı bir an canlanmaya başladı. Yerde hareketsiz yatıyor.

” Anne, benim acilen çıkmam gerekiyor, neden diye sorma, ” dedim evden aceleyle çıkmadan önce.

” Kızım nereye? Daha yeni geldin, şimdi gidicem diyorsun, aaa. İyice otel gibi kullanmaya başladın burayı, ben de bakıcı oldum. Yavrum biraz düzene varsan artık, anlıyorum boşa..”

Hiç vaktim yoktu nasihat dinleyecek, kolundan tutup salondan çıkardım ve kapıyı kapattım, çocukların duymaması için. ” Anne! Hakan yaralanmış, çocuklardan saklamaya çalışıyorum, hastaneye kaldırmışlar, bıçaklanmış,” dedim hızlıca.

” Nee! Kim yapmış? Ne zaman!?”

” Anne! Ya soru sorma çünkü ben de bilmiyorum, lütfen ama ya, çocuklara bakman gerekiyor, sakına onlara da birşey deme şimdi, polis aradı beni de, durumu ağır dediler, lütfen bana yardımcı ol.”

” Tamam kızım. Tamam. Allah’ım ya rabbim ne bu başımıza gelenler böyle,” diye ah çekiyordu ben evden çıkarken.

Arabaya binip hızlıca hastaneye sürmeye başladım. Emre’ye haber verip vermemek konusunda kararsızdım, bana mesaj atıyordu bu arada ama cevap yazacak fırsatım yoktu, hastaneye varınca durumu anlayıp o zaman haber vermeye karar verdim. Gaza basıyordum, normalde çok dikkatli olmaya çalışırdım ama telaşeye kapılırdım trafikte ama şu an bu özgüveni sorgulamadan sürüyordum, belki de ben varmadan ölecekti Hakan. Kalbimi ferah mı tutmalıydım? Bu ahlaki sorunlar yeterince meşgul olan zihnimi kurcalarken kazasız belasız hastaneye varabilmeme şaşırdım.

Acilin ilerisine uygun bir yere arabamı park ettikten sonra hızlı adımlarla içeri girdim ve danışmadaki kıza sordum.

” Hakan bey ikinci katta, ameliyathaneye alındı hanımefendi, sağdaki asansörlerden çıkabilirsiniz.”

Tarif ettiği gibi asansörle yukarıya çıktım ve ameliyathane yazısını takip ederek koridorlarda ilerledim. Sonunda bir köşeyi döndü ve ameliyathane yazısının hemen yanında bankta oturan kadını gördüm.

” Senin ne işin var burada?” dedim Şeyma’ya kapının önünde ağlayarak beklediğini görünce. ” Sen nereden haber aldın da benden önce geldin buraya?”

Gerizekalı karı deli gibi ağlıyordu kapının önünde otururken, gözlerinden akan makyajı sümüklerine karışıyordu, utanmasam peçete uzatacaktım, berbat görünüyordu.

” Sana diyorum? Beni o yüzden mi aradın? Hakan’ın yaralandığını kimden haber aldın sen ya?”

” Ben.. Şey.. Hakan’la biz..”

” Şeyma ağlamayı kes, sana soruyorum, toparlar mısın kendini? Hakan’la sen ne? Ay çıldırıcam şimdi, yoksa siz yine buluşuyor muydunuz?” diye sordum.

” Evet, hala buluşuyorlar,” dedi arkamdan bir ses, tabi ki eski bir dostun sesini tanıyacaktım, Kadir’di bu. ” Utanmadan, arlanmadan hala buluşuyorlar. Ama kafan rahat olsun Şeyma, bu sondu, boşanmak için işlemleri en kısa sürede başlatıyorum. Hakan ölmemeyi başarırsa seni kendine karı yapabilir, herkes rahat eder böylece.”

” Sen ne diyorsun be?” diye atladım ona dönüp. ” Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Adam can çekişiyor içeride sen gelmiş ölmezse falan diyorsun?”

Aslında geberip gitse de kurtulsam diye çok içimden geçirmiştim ama şu durumda insanlığım tabi ki buna el vermiyordu, aynı yastıkta yıllarımı geçirdiğim adam, çocuklarımın babası ölsün istemek iğrenç bir düşünceydi. Hayır, yaşamalı ve çocuklarımıza babalık yapmaya devam etmeliydi.

” Senin de benden farklı düşündüğüne inanmıyorum ama peki, kusura bakma, inşallah sağ salim çıkar oradan ve mutlu olursunuz sayın bayanlar,” dedi bu kez.

” Senin bu beddualarını da dualarını da burada istemiyorum desem? Ne işin var ki burada? Gitsene madem nefret ediyorsun bizden,” dedim. Şeyma’nın histerik ağlama nöbeti sinirimi bozuyordu, tokadı basıp lavaboya götürüp yüzünü gözünü yıkasam belki sinirim geçerdi.

” Sen nasıl ‘hala’ evli olduğun adamın yanına geliyorsan ben de sanırım ‘hala’ evli olduğum kadının nerede olduğunu takip edebilirim. Gerçi, takip ettikçe yedikleri haltlar ortaya serildi ama, dediğim gibi, artık buna bir son verebiliriz, değil mi Şeyma?” dedi ona dönerek.

Şeyma bu sözleri duyunca daha da ağlamaya başladı. ” Ben.. Ben sadece mutlu olmak istiyordum.. Hakan.. Biz..”

” Hakan ve siz. Muhteşem ikili. Merak etme Hakan dokuz canlıdır. Buradan da çıkar bir şekilde. Ya da cenazesi çıkar. Belli mi olur?” dedi Kadir.

” Ya sen bi si.. Sen gider misin yanımızdan,” dedim ve bir peçete bulup Şeyma’ya uzattım, almayınca yanına yaklaştım ve yüzünü tutup çenesinden kaldırdım ve kendim sildim. Salak karı. Berbat görünüyordu gerçekten de . ”Kalk hadi, tuvalete gidelim, toparlan biraz.”

” Ne kadar garip, en son dördümüz bir araya geldiğinde amacımız dünyaya yeni bir insan getirmekti ama kaderin cilvesi işi, dördümüz bir aradayız ve birinin bu dünyadan gidişine şahit olacağız belki de. Karma mı diyorlardı buna?”

Ananın amı diyorlardı demek istedim ama sesimi çıkartmadım.

Şeyma’dan nefret etsem de karnındaki bebeğin bunda bir kabahati yoktu. Koluna girdim, iğrenerek yapıyordum bunu ama yine de içim elvermiyordu bu kadar harap halde olmasına. Galiba ben salaktım. Lavaboya girdik ve musluğu açıp yüzüne biraz su serptim, yıkamaya çalıştım. Üstündeki kıyafetlerden anladığım kadarıyla bir buluşmaya hazırlanmıştı, ki buluşacağı kişi de Hakan’dı belli ki.

” Nasıl oldu bu? Hakan’ı kim bıçakladı?” diye sordu biraz kendine gelince.

Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Göbeğinin çıkmaya başladığını görebiliyordum. Karnı şişiyordu, içinde Hakan’ın çocuğu ile. Yanımda keşke sigara olsaydı.

” Biz.. Hakan konuşmak istedi.. Senin avukat tuttuğunu falan söyledi.”

” Doğru demiş, boşanacağım. Devam et.”

” Bilmiyorum ki. Bana hazırlan, evden çık dedi. Ben de işte çıktım, yanıma geliyordu. Sonra ne olduysa, adamın biri bana saldırdı işte. Çantamı almaya çalıştı, Hakan da ona müdahale ederken..”

” Evet? Ederken?”

” İşte baktım Hakan böyle bir bağırdı, anam falan dedi, adam koşmaya başladı, kanlar içinde yerde yatıyordu böyle..”

Şeyma’yı dinlerken zaman ağır çekimde akıyordu adeta, o kadar uyuzdu ki ses tonu, ya da ben iyice kuruluyordum.

” Nasıl bir adam? Serseri gibi mi, hırsız gibi mi? Yabancı uyruklu mu?”

” Polise de anlattım işte Gökçe. Sen de sorgular gibi şey yapıyorsun ama..”

” Nasıl ya? Soruyorum işte, hala evli olduğum adamın nasıl bu hale geldiğini de öğrenemeyeceğim?”

Ona değil de polise sorsam daha iyiydi zaten, yeterince kendine geldiği belli oluyordu, lavabodan çıktım ve hastane içinde bekleyen polis memurunu bulmaya gittim, ameliyathaneye kimseyi sokmuyorlardı zaten, ameliyatın zorlu geçeceğini söylemişti hemşireler. Telefonu alıp annemi aradım ve bilgi verdim, Hakan’ın durumunun iyiye gittiği ile ilgili bir yalan söyledim, içi ferahlarsa çocuklara yansıtmaz diye umarak.

Sonra da Emre’yi aradım.

” Alo, Emre benim sana bir şey söylemem gerekiyor,” dedim.

” Söyle yavrum, söyle de, neden mesajlarıma dönmedin hiç?” dedi Emre biraz sitem vardı sesinde.

” Biliyorum. Zaten onu anlatacağım. Ben şehir hastanesindeyim,” dedim.

” Hastane mi? Sana bir şey mi oldu yavrum? İyi misin?”

Benim için endişelenmesi hoşuma gitmedi desem yalan olurdu. ” İyiyim. Yani, ben iyiyim ama Hakan değil. Saldırıya uğramış, kapkaççının biri mi ne bıçaklamış, şu an ameliyatta. Beni merak edeceğini bildiğim için haber vermek istedim.”

” Ediyorum tabi ki. Hemen geliyorum ben de, yanında olmam lazım.”

” Zorunda değilsin,” dedim.

” Saçmalama, o nasıl söz öyle ya? Seni yalnız bırakır mıyım ben hastane köşelerinde!”

” Yok.. Ona şüphem yok da.. Hakan’ın başında bekler gibi olacak ya, hani belki hoşuna gitmez bu durum diye söyledim.”

” Geliyorum yavrum. Senin ne kabahatin var bunda? Hemen geliyorum, kafana takma bunları konuşuruz,” dedi ve onu daha da sevmemi sağlayıp telefonu kapadı.

Polislerin oturduğu odayı buldum ve kapıda bekleyen polise durumumu anlattım. Bana Şeyma’nın ifadesini aldıklarını, olay yerindeki mobese kameralarına bakıldığını, kaçağın kısa sürede yakalanacağını söylediler, ellerinden geleni yapacaklardı. Ama bu arada benim de ifade vermem gerekebileceğini, savcının talimatı olduğunu söylediler.

” Neden ifade vermem gerekiyor ki?” diye sordum.

” Vermeniz gerekiyor demedin hanımefendi, savcı isterse ifadenize başvurabilir diyorum.”

” Gerçekten yakalayabilir misiniz suçluyu?” diye sordum.

” Dediğim gibi, arkadaşlara ilettik, aslında orası gayet nezih bir semt, yolun başında mobese vardı, eğer zanlının eşkalini tespit edebilirsek yakalarız diye umuyorum,” dedi kibarca.

Polislerin yanından ayrılıp tekrar yukarı ameliyathaneye gitmek için arkamı döndüm ve Emre’nin koşar adımlarla yanıma geldiğini gördüm. Ben de hızlıca ona doğru ilerledim. Onu görmek her zaman iyi gelmişti ama şimdi içimi kaplayan yalnızlık hissini birdenbire ortadan kaldırıvermişti. Hemen belime dolanıp sıkıca sarıldı bana. Ben de ona sarıldım. Hastanede olmasak eminim yüzümü gözümü öperdi, hasretten geberiyor gibiydi, bunları biliyordum çünkü ben de öyle hissediyordum.

” Yavrum? İyi misin sen? Ne dedi polisler? Var mı bir gelişme?” diye sordu.

” Şimdi daha iyiyim Emre,” dedi ama gözyaşım koyuverdi kendini. Ağlıyordum için için, ses çıkarmasam da, o beni anlıyordu, saçımı okşayarak kafasını biraz geriye çekti, bana baktı ve sonra daha sıkı sarıldı.

” Şşhhh.. Sakin ol, ağla yavrum, at içindekini, ben buradayım. Düzelecek herşey.”

” Emre.. Neden herşey beni buluyor? Neden bana bunu yapıyorlar? Benden ne istiyor ki bu adam? Ben zaten ondan vazgeçtim, yine onunla buluşmuş, banane ya, ne yaparsa yapsın dedim, ama yine beni buldular, yine benim başıma dert oluyorlar!”

” Haklısın yavrum, haklısın. Ne desen haklısın. Sabret mi diyeyim? Ne demeliyim bilmiyorum ama beklemek zorundayız. Önce bir ayağa kalksın, iyileşsin, sonra düşünürüz gerisini.”

” Kadın kapıda bekliyordu geldiğimde, benden önce burada. Yanlış anlama, seni kırmak istemiyorum, Hakan’a karşı en ufak bir sempati duyamaz haldeyim ama kadın Hakan’ı bekliyor kapının önünde, şaka gibi yemin ediyorum, kocası da gelmiş, Kadir.. Ya bunlar ne biçim insanlar, adam normal bir olaymış gibi takılıyor. Şeyma’yı boşayacakmış. E bi zahmet artık. Nasıl mide var anlamadım ki. Hakan’a birşey olsa.. Yani..”

Hakan ölse diyemedim. Ama istedim sanırım. Düşündükçe, sesli konuştukça, sinirim katlanıyordu, içimdeki gurur beni sarıyordu iyiden iyiye.

” Hakan diye biri olmasa hayatında, kadını yeniden evine karım diye almaya razı. Hayret ediyorum.”

” Sen düşünme onları. Allah onların cezasını vermiş. Hadi gel, ameliyathaneye gidelim. Doktordan haber almaya çalışalım. Durumu nasıl acaba.”

Dediği gibi yaptık ve yukarı kata beraber çıktık, elinden tutmak istiyordum ama insanların içinde ve kağıt üstünde evli olduğum adam ameliyat masasında can çekişirken bunu yapmak gözümde terbiyesizlik gibiydi, yan yana yürüdük ve asansörle üst kata çıktık.

Köşeyi döndüğümüzde Şeyma ile Kadir hararetli hararetli tartışıyorlardı. Kadir yüzünde umursamaz gibi ama ondan iğrenerek bakan bir ifadeyle, neredeyse gülerek bir şeyler söylüyordu, Şeyma da ona cevap veriyordu bağırarak.

” Seni istemiyorumm! Sok şunu kafana artık bunu, ben Hakan’la evleneceğim, anladın mı? Hakan’la! Buradan sağ salim çıkacak ve bebeğimizi büyüteceğiz!”

” Sen tam bir sürtüksün. Hayatımda senden daha fahişe ruhlu insan tanımadım biliyor musun?”

Emre ve ben yanlarına yaklaşınca ikisi de birden bize döndü şaşırmış gibi, yanımda birinin olmasını beklemiyorlardı büyük ihtimalle, yüzlerinden okuyabiliyordum bunu, Emre’nin ne sıfatla yanımda durduğunu merak ettiklerine adım gibi emindim.

” Bakıyorum da çok iyi anlaşıyorsunuz,” dedim, yüzümde tiksinerek bakan bir ifade vardı.

” Bir arada olmak için çok iyi anlaşmak gerekiyorsa, arkadaşla da sen iyi anlaşıyorsundur sanırım,” dedi Kadir. Bu şerefsize bu özgüven nereden gelmişti anlamıyordum. Karısının götünden n’olur beni bırakma diye ayrılmayan adam, bana asılmaya çalışırken bile işleri eline yüzüne bulaştıran adam gitmiş başka biri gelmişti sanki. Hareketleri tanıdığım Kadir’e benzemiyordu.

” Sana bahsettiğim malum arkadaşlar bunlar Emre’cim dedim. Ya da eski arkadaşlarım mı demeliydim?”

” Eski dosttan düşman olmaz derler ama bilemedim,” dedi Kadir.

Emre kaşlarını dikerek söze girdi. ” Kardeş sen laflarına biraz dikkat etsen iyi olur bence. Ortam zaten pek hoş değil, içeride yaralı var, bir de senin laf sokmalarını çekmesinler,” diyince Kadir tamam der gibi elleriyle bir jest yaptı.

Tam bu sırada ameliyathane kapısında bir hareketlenme oldu.

” Doktor Nazmi Ustaer, acil ameliyathaneden bekleniyorsunuz! Doktor Nazmi Ustaer…”

” N’oluyor? Hakan için mi acaba?” diye Şeyma telaşlanmaya başladı.

” Yok, İbrahim Tatlıses için, kafasındaki mermiyi bulmuşlar sonunda,” dedi Kadir.

Emre ona doğru hareketlenecekti ki ameliyathaneden bir hemşire çıktı, hemen sordum. ”Hemşire hanım, hastanın durumu nasıl? Birşey mi oldu? İçeride zaten doktor yok mu?”

” Böbreğinin biri ciddi hasar görmüş hanımefendi, Nazmi beyin yardımına ihtiyacımız var, çok kan kaybetti.”

Bunu duyunca içim bir cız etti ama üzülmeme bile izin yoktu çünkü Şeyma yine ağlamaya, zırlamaya başladı.

” Hakan! Hakan n’olur iyileş!”

Kadir’in yüzünde önce nefret, sonra da üzüntü ifadesi belirdi. Karısı başka bir adam için haykırıyordu. Hayatımızın ne kadar karman çorman hale geldiğinin resmiydi bu, içler acısı haldeydik hepimiz de.

” Aahhh…AAhhhh!”

Şeyma karnını tutup inlemeye başladı. Hemen yanına koştum.

” Şeyma!? Neyin var?”

” Karnım.. Çok canım yanıyor!” dedi ve bayıldı.

Karnındaki bebeği düşünüyordum. Kafamı kaldırdım ve korkulu gözlerle bana bakan iki adam gördüm.

” Emre! Çabuk birini çağır! İnşallah bebeğe birşey olmamıştır!”

← Önceki Hikaye
YARDIM TALEBİ 22-23-24
Sonraki Hikaye →
YARDIM TALEBİ 27
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar