YARDIM TALEBİ Serisi - Toplam 24 bölüm +

YARDIM TALEBİ 20

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 ARKADAŞ

Dişlerini fırçalayıp yatağa girdikten sonra telefondan internete girip geziniyordu her zamanki gibi. Akrabalarına göre bu bir eksiklikti. Bir kusur. İnsan hayatta her zaman kendi tercihlerini yapmak lüksüne sahip olamıyordu, hayır, cesaret gerektirdiği için alınamayan kararlardan ya da zincirlerini kırmaktan korkmaktan bahsetmiyoruz. Nasıl ki doğduğun dünyaya gözünü açtığında ırkı, saç rengini, anne babanı seçme şansın olmuyorsa, bu ‘kusuru’ da o seçmemişti, ve ne yazık ki bu kusurun ortaya çıkması için anne olmak istemesi gerekmişti. Doğru olmayan bir şeyler vardı, bunu hissediyordu, kendini yeterli hissediyordu, doğurgan, anaç, artık sevişmeleri de zevksiz, mekanik hale gelmişti. Eşi boşaldıktan sonra spermlerin rahme ulaşması için saçma sapan pozisyonlara giriyordu her seferinde, hangi şekilde yaptıklarına dikkat etmekten haz alacak vakit olmuyordu.

Her gece yatmadan önce dua ediyordu. Allahım bana bir tane, sadece bir tane çocuk sahibi olmayı nasip eyle. Sonra doktora gittiler. Bütün tahliller verildi, sonuçlar beklendi. Ve anlaşıldı ki, ‘kusurlu’ olan kendisi değil, kocasıydı. Ama artık bunun adı bir kusur değil, hastalık olmuştu, klasik Türk ailesi oğullarına toz kondurmuyordu. Çaresi vardır illa ki, tüp bebek tedavisi olursunuz diyorlardı. Kırılmıştı. Yine de ses etmedi, bu çocuğu istiyordu.

Haftalar ayları, aylar yılları takip ediyor ama kadın bir türlü mutlu olamıyordu, evliliklerinin meyvesini alamadıkça içinden parçalar kopuyordu. En yakın arkadaşının da desteği ile psikoloğa gitmeye başladı, terapi seansları başta işe yarar gibiydi ama sonradan hepsi bir sarmala girmişti, hep başa döndüğü, aynı çizgide bir döngü. Sonu hep hüsran olan bir boş bekleyiş.

Ona bir mucize gerekti.

Dua etmeyi denemişti. Kocasının yapması gerekenleri kendisi yapıyordu belki de. Yönlendirmeli meditasyonu bile denemişti. Anne olamasa da mükemmel bir kadın ve insan olduğunu keşfetmesini sağlamıştı bu seanslar. Her şartta mutlu olabilmek çok önemliydi. Bu durumu kabullenebilmek kendini sevebilmekten geçiyordu.

Ama ona bir mucize gerekti.

Bu mucizenin kendi kendisine gerçekleşmeyeceğine ikna olduğundan çok zaman geçmişti. Mucizenin ayağına kendisi gitmesi gerekiyordu. İnternet başında geçirdiği uzun süreler sonucunda bir tek çözüm görüyordu bunu çözmek için. Boşanmak. Severek evlendiği adamdan anne olabilmek için ayrılmak.

Ya da. Cesur olmak.

Cesur olmaya karar verdi. Umutsuz ve keyifsiz bir sevişmeden sonra artık ona sormak zorundaydı.

Boşanmak istemiyordu ikisi de.

Kadının tek bir şartı vardı.

Başkası ile birlikte olup, hamile kalmasına izin verirse, sadece bir kerelik bir utanma duygusu, ve bu duyguyu ömür boyu hafifletecek bir annelik, babalık sevinci.

Adamın kabul etmekten başka çaresi yoktu. Eşini hem seviyor, hem de yeni bir evlilik yapsa da baba olamayacağını biliyordu.

Bir de onun şartı vardı. Güvenebilecekleri, tanıdıkları biri olmalıydı. İkisinin de aklına gelen kişi aynıydı. En yakın arkadaşlarının kocası.

İşte Şeyma’nın mucizesi de buydu.

Evden dışarıya adımını atmasına bile laf edecek hale gelmesi sinirlerini bozuyordu artık. Yüzüne iki fırça sürse, dudaklarını boyasa hemen işkilleniyordu ama o zaten her zaman kendine bakıyordu. Bakkala ekmek almaya bile gidilse giyimine ve güzelliğine önem verirdi ve Kadir de bu halini seviyordu. Ama artık her şey göze batıyordu. Bunda herkesin hatası vardı. Hakan’a aşık olmayı planlamamıştı tabi ki ama Kadir’le aralarındaki ilişki pamuk ipliğine bağlı haldeydi, Kadir bunu kabullenemediği için bu yola başvurmuşlardı ve şimdi kendisini bir fahişe gibi hissettirecek hareketlere giriyordu.

Arabadan inip eczaneye doğru yürümeye başladı. Altıncı hissine güvenirdi. Sabah kalktığından beri içi kıpır kıpırdı. Bankodaki çalışanın yanına yaklaştı.

” Merhaba, gebelik testi alabilir miyim?”

” Tabi ki. Bir tane mi?”

Şeyma çok emindi.

” Evet, bir tane yeterli.”

Eve döndüğünde tek başınaydı. Kadir yine olmadık yerlere gizli kamera yerleştirmediyse tabi diye düşünüyordu. Son günlerde tuvaletini yaparken bile paranoyakça köşeleri, kör noktaları falan kontrol ediyordu. Odasında soyunurken bile izleniyor muyum acaba hissine kapılıyordu. Garip olan, kocası Kadir’in onu çıplak görecek olmasından rahatsız olmasıydı.

Güven… Oluşturmak yıllar, kaybetmek ise sadece bir an sürüyordu.

Gebelik testini alıp tuvalete geçti. Kutuyu özenle açtı, çubuğu poşetinden çıkardı. Kıyafetlerini ve külotunu indirip klozete oturdu. Nasıl kullanılacağını bildiği halde kutuyu inceliyordu. Yanına aldığı küçük bir plastik kutuyu bacaklarının arasına götürdü, idrarını yapmaya başlamıştı. Biraz dolunca, kulak çubuğunu alıp, idrarını gebelik testine sürdü, sonra da kulak çubuğunu hemen yanındaki çöp kutusuna attı.

Gergin bekleyiş başlamıştı. Üç beş dakika içinde sonuç belli olacaktı. Ayaklarını hiperaktif gibi sallamaya başladığını fark edince ayağa kalkıp kıyafetlerini giydi. Banyonun içinde tur atmaya başladı. Sonunda çubuğu kaldırıp baktı.

Bir şekil belirmişti.

+

Pozitif.

Hamileydi.

Gebe kalmıştı.

Yüreği ağzında atıyordu sanki.

Heyecandan ve mutluluktan ne yapacağını bilemiyordu.

Hakan…

İşin gücün ortasında telefon çalınca sinirden kendimi sikesim geliyordu, tarayıcı da artık yıpranmışlığın verdiği yorgunlukla kağıtları ara ara sıkıştırınca inadına terlemiştim. Telefona baktım, ekranda Şeyma yazıyordu. Kenarına dokunup sessize alıp işime devam ediyordum ki, tekrar çaldırmaya başladı.

Elimin tersiyle terimi silip telefonu açtım.

” Efendim Şeyma!”

” Hakan! Sonunda oldu!”

” Ne oldu? Birşey mi oldu?” diye sordum anlamsızca.

” Hamileyim! Anne olacağım! İnanabiliyor musun? Anne oluyorum! Bir çocuğumuz oluyor!”

İnanabiliyor muyum? Bir çocuğumuz oluyor? Evet, sonunda o an gelmişti, yarak var gibi atladığım teklifin ceremesini çekme zamanı bugündü. Şeyma’ya verdiğim söz aklıma geliyordu, rahmine düşerse gereğini yapacağım demiştim, yine de bu sevineceğim anlamına gelmiyordu, çünkü mutlu olmamıştım Gökçe’den olan çocuklarımda haberlerini aldığım zamanki gibi.

” Yaa.. Tebrikler o zaman. Sevindim senin adına,” diye geveledim.

” Benim adıma mı? Sen sevinmedin mi? Baba oluyorsun diyorum, çocuğumuz oluyor. İlk çocuğum senden oluyor Hakan! Çok ama çok mutluyum inan, hemen seni aradım, daha anneme bile söylemedim!”

İyi bok yedin. ” Se.. Sevindim tabi, olur mu öyle şey. Baba.. Baba oluyorum.. Kadir’in haberi var mı peki?”

” Kadir mi? İlk seni aradım diyorum Hakan, aklın nerede senin şu an? Bana bak, yoksa pişman mı oluyorsun benimle yaşadıkların için?” diye sordu.

” Yok canım. Yani, şaşırdım birden öyle arayınca, pişman olacak aşamada değiliz artık. Bu çocuğu istiyorsun, bunları konuştuk.”

” Ama hala tekil konuşuyorsun, istiyoruz demeni beklerdim,” derken modu düşmüştü artık.

” İstiyorum.. İstiyorum tabii.. Çok sevindim, sağ salim kucağına alırsın inşallah. O zaman, bir ara buluşup konuşalım şimdi ne yapacağız. Kadir’in tepkisi ne olacak, ailen ne diyecek, hepsini konuşuruz. Hem.. Hani artık.. Başbaşa kalmanın bir yolunu mu bulsak?”

” Hmm.. Başbaşa kalırsak beni ikna mı edersin benden çocuk yaptığın için mutlu olduğuna?”

” Her türlü ederim seni mutlu. Bunu planlayalım. Gökçe’ye haber verecek miyiz? Aramız serin, gerçi dünden beri biraz yumuşadı gibi ama bilemiyorum.”

” Sen onu bana bırak. Kendi bilir, ben ararım onu, açmazsa da görüşmenin bir yolunu bulurum. Belki de eski günlerdeki gibi dördümüz bir kere daha oturup bu sorumluluğun gereğini tam olarak yaparız ve çocuk doğana kadar aramızda bir barış anlaşması olabilir.”

Ne kadar da naifti, Gökçe bunları duysa ağzının ortasına çakardı. Belki de sıçardı. Eninde sonunda hamile olduğunu öğreneceği için saklamanın bir mantığını göremiyordum, Gökçe’ye bu haberi benim vermem de abes olurdu, hem Şeyma ile iletişimimi öğrenirdi, ki tahmin ediyordu, hem de hamile olduğunu haber vermesi gereken Şeyma’ydı, ben hamile kalmadım sonuçta.

” Peki. O iş sende o zaman,” dedim. ” Allah analı babalı büyütsün.”

” Sağol canım.. Hakan?”

” Efendim yavrum?”

” Seni seviyorum. Çok hem de.”

” Ben de seni yavru. Çok.”

Nerede çokluk, orada bokluk. Bir kıyamete binmiş gidiyordum.

Gökçe…

Ben değiştim.

Gökçe artık eski Gökçe olamıyordu. Sabah kalkıp işe gitmek için hazırlandığımda, belki çok komikti ama sevgilisi ile görüşmeye giden genç bir kız gibiydim. Emre’yi işyerinde görecek olmak içimi kıpır kıpır ediyordu, tabi ki bu bilgiyi kendime saklıyordum. Korkularımın hiçbirisinin gerçekleşmemesi garipti. Şu an Emre ile köşe kapmaca oynayıp, onunla iş yerinde nasıl karşılaşmam diyen namuslu ama hayatında ilk defa sadakatsiz olmuş bir kadının içsel kavgalarını yaşamam gerekmiyor muydu?

Aksine, süslenmek istiyordum. Daha da güzel olmak, dikkatini cezbetmek.

Değişen birşey daha vardı.

Hakan’dan o kadar da nefret etmiyordum sanırım. Evet artık evdeki bir yabancı gibiydi, ama bu dediğim sanırım yatak odası için geçerliydi, geri kalan kısımlarda uzaktan bir arkadaşla aynı ortamda bulunuyor gibi hissediyordum. Konuşurken ve cevap verirken o kadar da sert olmadığımı sanırım o da fark ediyordu.

” Bugün keyfin yerinde bakıyorum da. Yüzün gülüyor, hayırdır?”

” Bilmem. Öyle mi? Farkında değilim,” dedim.

” Öyle öyle, sonunda biraz olsun kendine gelebildin sanırım. Evde gereksiz bir gerilim oluyor sayende, çocuklar benden değil de senden daha çok etkileniyorlar.”

Odaları ayırsak da giyinmek için hala yatak odasına gelmesi gerekiyordu, gardroptan kıyafetlerini almak için. ”Çocuklar ikimizden de yeterince etkileniyorlar ama beni kötü yönde etkileyen sendin.”

” Ailecek bir şeyler yaparsak iyi olur belki. Yemeğe mi çıksak akşam?”

” Bilmem. Çocuklar için iyi olabilir. Bizim için bir anlamı olacağını düşünmüyorum,” dedim. Neden birden bu kadar yumuşamıştım ki? Ben de onu aldattığım için mi? Artık intikamım alınmış diye miydi bu halim yoksa Emre ile yaşanabilecek yakınlaşmalar öncesi bir ön alma mıydı? Onunla kavga edip soğuk davrandığımda onu aldatma ihtimalimi daha çok göz önünde bulundurur diye miydi?

Emre gerçekten bütün algılarımı yerinden oynatmıştı. Kaç hamle sonrası düşünecek kıvama nasıl gelmiştim ki ben böyle? Belki de adam istemeyecekti. Hayır. Fena halde istiyordu beni. Ve ben de Emre’yi. Boşanana kadar iyi geçinmeye mi çalışıyordum ben Hakan’la yahu? Ne yapıyordum ben?

” Anlamı olmaz tabi. Bunca yıldır yaşananlar bu kadar kolay çiziliyor işte. Bunu görmek de bana ders oldu. Olsun.”

” Bu kadar kolay? Daha konuşmadığımız Şeyma ile hala görüş…” lafımı tamamlayamadım.

” Anne! Hadi! Geç kalıyorum okula, öğretmen kızıyor derse geç kalınca!”

” Şu kadını bu evde konuşmayacağım dedikçe önüme getiriyorsun. Çocukların yanında konuşmak istemiyorum. Aslında hiç konuşmak istemiyorum.”

İşyerine vardığımda tek düşündüğüm Emre’yi görebilmekti. Hayat içinde hayat yaşamak gibi olmuştu onunla geçirdiğim vakitler, onun yanındayken herşey tozpembe geliyordu, ne kadar gerçekçi bir dünya olduğu şu an için pek umurumda değildi, önemli olan körelen duygularımı yeşerten adamla bir nebze de olsa mutlu hissedebilmek gibi geliyordu bana.

” Sigara içmek için vaktin var mı?” diye sorduğunda çay saati gelmişti.

Paketimi yanıma alıp ayağa kalkarken sırıttığımın farkındaydım.

Önden yürüyüp en tenha köşeye kadar ilerledi, ben de peşinden gittim.

” N’aber? Nasılsın görmeyeli?” diye sordu.

Fantastik hissediyorum demeliydim. Ama demedim. ” İyi. Sen nasılsın?”

” Çok ama çok iyi,” dedi sigarasından çekerken içine, başını aşağıya eğmiş, diğer eliyle üstüne gelen kül parçasını parmak ucuyla temizlerken ne kadar seksi olduğunun farkındaydı eminim. ” Daha iyi olamazdım. Hayatımda kocaman bir boşluk dolmuş gibi hissediyorum,” dedi.

” Öyle mi?” dedim şaka yapmanın sırası mıydı bilmiyorum ama kendimi tutamadım. ” Ben de aynısını düşünmüştüm. Kocaman bir şekilde dolduruldu..” dedim. ” Hayatım tabi..”

Kafasını kaldırıp bana baktı ve gülümsedi.

” O andan beri hep seni düşündüm. Yanında ne kadar uzaklaştığımı yalnızlığımdan. Benim için çok anlamlı bir akşamdı Gökçe. Öyle ya da böyle bunu benimle paylaşmayı seçmen hem gururumu hem kalbimi okşadı.”

” Beni utandırma,” diyebildim. Yine Alen Delon modunu açmıştı. Don Juan mı demeliydim yoksa.

” Utanabilirsin, her halin fena halde seksi geliyor çünkü bana,” dediğinde iyice kızarmıştım. ” Tamam, çekici diyelim. Seksi dediğimde ekstra kızarıyor yüzün. Hoşlanamayacağım hiçbir halin yok. Fazla mı ileri giderim bunu söyleyerek bilmiyorum ama ben dahasını istiyorum Gökçe. Hayatında daha çok olmak.. Hayatımda daha çok olmanı..”

” Emre.. İnan bana benim için de çok güzel bir akşamdı. Yani.. Nasıl cesaret ettim bilmiyorum ama.. İyi ki ettim diyorum. Yine de.. Demek istediğim.. Senin demek istediğin şey..”

” Sakin ol,” dedi koluma dokunarak. Etrafıma bakmadan önce koluma dokunan eline baktım, biri görmesin diye hala uğraştığıma göre evli olduğumu ve ona göre davranmam gerektiğini bilecek kadar kontrolüm yerindeydi demek ki, çünkü bu adam aklımı başımdan alıyordu. ” Aynı anda çok fazla şey düşünüyorsun şu an. Ben bir cevap beklemek için demedim. Kendi meramımı anlattım. Seni istiyorum.”

Kolumu hafif sıkarak okşamaya başlamıştı. İçim eriyordu.

” Demek istediğim şu. Şartlar farklı olsa, hiç düşünmezdim emin ol.”

” Şartları farklı hale getiririz. Şartları zorlarız. Şartlarımızın neler olduğunu ne yaparsak nereye varırızı değerlendiririz. Belki de bir kere daha baş başa kalırız. Söz. İstemediğin birşey yapmak yok,” dedi. Buna kendisi ne kadar inanıyordu acaba.

” Zaten mesele de o canım. İstiyorum,” dedim yine utanarak.

” Biliyorum,” dedi.

Sarılmamak için zor tutuyordum kendimi.

” Evliliğimle ilgili çözmem gerekenler olduğunu biliyorsun. Bir karar almanın eşiğindeyim Emre. Boşanmak istiyorum ama düşünmem gereken iki tane çocuk var. Bu süreç uzayabilir. Belki de zamana bırakmalıyım diyorum bazen. Paldır küldür yapmaktansa, aynı evin içinde iki yabancı olduğumuzu onun da yaşayarak ikna olması gereklidir belki.”

” Saygı duyarım. Hep duydum. Hem sana hem de evli insanlara. Hayatımda ilk defa evli biriyle birlikte oldum. Bir daha da olmayacağım. Bu kaideyi bozan istisna ancak sen olurdun. Her fikrine saygı duyuyorum ama seninle de görüşmek istiyorum. Çünkü ben ciddiyim Gökçe.”

” Hangi konuda?” diye sordum.

” Bugün boşansan, yarın seninle evlenmeye hazırım..”

Bunu demesini hiç beklemiyordum. İçimdeki duyguları tarif etmek çok güçtü. Adam resmen evlenme teklif ediyordu ve ben dizlerimin bağı çözülmüş gibi hissediyordum, içime dolan sıcaklığı anlatamam.

” Emre.. Belki de biraz yavaş olmalısın. Belki duygularından emin olm…”

” Ben kendimden eminim. Hadi. İçeri geçelim. Seni fazla zorladım,” dedi sigarasını söndürüp.

Peşinden giderken ataerkil düşünceler kafamdan geçiyordu. Cro-Magnon erkeğinin peşinden yürüyen korumaya muhtaç kadın gibiydim, beni mağarasına götürüp sabahlara kadar hakkımı vermeliydi belki de.

İşime konsantre olamıyordum. Bundan daha doğal ne olabilirdi ki acaba? Aklımı alıp yanında götürmüş ve geri vermiyordu. Mesai saatini nasıl doldurdum bilmiyorum ama telefonuma bir bildirim gelince elime alıp ekrana baktım. İşten çıkmama yarım saat vardı.

+ Arşiv odasında bekliyorum. Yanıma gel

Emre’ydi bu. Arşiv odasına neden çağırıyordu ki beni? Konuşmak istedikleri mi vardı acaba. Gerçi aklıma başka bir şey daha geliyordu ama masamdan kalktım ve etradımdaki çalışanlara göz atıp, arşivin yolunu tuttum.

Kapıya tıkladım ve açıldı. Emre beni bekliyordu.

” Hayırdır? N’ooldu? Bulamadığın bir evrak mı var?” diye sordum.

Cevap vermeden gözlerimin içine bakıyordu. Yavaş yavaş bana yaklaşmaya başladı, geriye doğru ilerledim o yaklaştıkça. Sonunda duvara değdi sırtım, dibime kadar sokuldu. Sadece bekliyordu. Yüzü yüzüme santimlerle ölçülecek kadar yakındı, kıyafetlerimiz birbirine değiyordu.

Birşey söylemek için dudaklarımı aralar gibi oldum ama diyemedim. Nefesini hissediyordum.

Ellerini belimin iki yanına yerleştirdi, kasıkları kasıklarıma temas ediyordu artık. Dudakları dudaklarıma temas ettiğinde irkildim. Sıcacıktılar. O kadar güzel öpüyordu ki, sanki bir kelebek konuyordu ağzıma. Pamuk gibi ama ıslak, kayar gibi tenimde. Dilini ağzıma soktu, sol bacağını bacak arama bastırıyordu, eteğim geriye doğru toplanmıştı, sonunda sarılıp karşılık vermekten başka çarem kalmamıştı. Kendime daha fazla hakim olamadım.

Elleri bedenimde geziyor, kalçamı sıkıp bırakıyordu. Beni kendisine doğru çektikçe bacak arasında kabaran sikini hissediyordum tam üstümde. İkimiz de çok hzılanmıştık, ellerimiz saçlarımızı, başımızı, bedenlerimizi hızlıca dolanıyor, ağzımız yüzümüz salyalarımızla ıslanıyordu ama bundan gram rahatsızlık duymuyordum, her yerimi yalayabilirdi bu adam.

Eğilip elini eteğimin altına soktu, havaya kaldırıp külotuma ulaştı. Sularım akmaya başlamıştı ve utanıyordum bu kadar çabuk göl olduğum için. Pamuklu kumaşın üstünden benimle oynuyordu, boynumdan aşağıya öpmeye başladığında iki yanımdan huylanır gibi ruhumun kabardığını hissediyordum. Elimi götürüp bacak arasındaki kabarıklığı hissettim. Coşmuştuk resmen.

” Emre..”

Cevap yoktu.

” Emre lütfen.. Duralım.. Biri gelecek..”

Yavaş da olsa durmayı başardı.

” Lütfen.. Burası uygun değil..”

” Sensiz duramadım.. Affet.. Peki..” dedi toparlanırken ben. ” Kızma bana..”

” Kızmadım,” diyebildim. ” Hiç kızmadım. Ama yeri değil. Konuşalım. Düşüneyim,” dedim ona bakarak, yaptığından pişmanlık duyuyordu çünkü kızdığımı düşündü.

” Yanıma gel,” dedim kollarımı açarak.

Sarıldık. ” Kızmadım..”

” Kızma.. Seni deli gibi istiyorum çünkü. Kadın gibi kadınsın..”

Ok atıyordu. Tam on ikiye. Dudaklarından öptüm ve odadan çıktım.

Eve giderken bulutların üstünde uçuyordum. Hakan aradı.

” Evde hazırlanıp bekleyin, çocukları da. Dışarıda yiyoruz. Demiştim ya.”

Sarhoş gibiydim. Bir saniye bile Emre’yi düşünmeden duramıyordum. Mutluluğumu istesem de gizleyemezdim, Hakan bile moralimi bozamazdı. Şu an onunla aramın bozuk olup olmaması bile umurumda değildi. Küpelerimi takıp salona çocukların yanına geçerken telefonum çaldı.

” Aşağıda bekliyorum arabada,” dedi Hakan. Çocuklarla beraber evden çıkıp arabaya doğru gidiyordum telefona bir bildirim geldiğinde. Ekran kilidini açıp watsapa baktım.

+ Gökçe, biliyorum bana çok kızgınsın ama artık oturup bir konuşmamız gerekiyor bence. Bu böyle devam etmesin. Zaten sana söylemem gerekiyor, bugün kesinleşti artık. Ben hamileyim.

Olduğum yerde kalakaldım. Hakan arabanın ön camından bana bakıyordu. Eliyle hadi der gibi işaret ettiğinde kaşlarım çatılmış, yüzüm asılmış, sinirden kıpkırmızı olmuştum. Allah’ın belaları hayatımı mahvetmeye kararlıydı.

← Önceki Hikaye
YARDIM TALEBİ 19
Sonraki Hikaye →
YARDIM TALEBİ 21
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar