GENÇLİK ÖFKESİ S Serisi - Toplam 54 bölüm +

GENÇLİK ÖFKESİ S2 B3

← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
📌 GENÇLİK ÖFKESİ (ÖZEL)

Yıkandıktan sonra odaya geçtim ve kendime kombin hazırladım. Saat olarak rolex sea-dweller "dışı gümüş renkli, altın çizgili ve koyu mavi detaylı." seçmiştim.

Sonra orta parmağıma ve serçe parmağıma ona göre normal gümüş bir yüzük, yüzük parmağıma da siyah ve küçük bir taşı olan anlamı ailemizle akalı bir simgeli yüzük seçmiştim.

Kolye olarak pek sevmesem bile, burada babamın hep kulüplerde kullandığı ve ortasında "karo as" olan, tam salak işi ama gösteriş için ideal bir taş ile dikkat çeken kolye takmıştım.

Koyu mavi bir keten gömlek ve altına da saf keten beyaz bir pantolon giydim. Altına da onlara uygun bir ayakkabı giyince, evden çıktım. Biraz yürüdükten sonra sessiz bir yerde Sofia'yı aramaya başladım.

İki üç çaldırmadan sonra cevap vermişti ve bana konumunu atmıştı. Kendisine "geliyorum" dedim ve konuma baktıktan sonra bir şey dikkatimi çekmişti. Burası bizim kulüptü?

“İşte şimdi şok olacak olan o, asıl sürprizi galiba ben ona yapacağım.”

[15 dakika sonra]

So: Hoş geldin! Nasılsın?

“İyiyim, iyi sen?”

So: İyi ben de, nasıl olmuşum?

Kendisini açıkça incelediğimde vücudunun güzelliğini ortaya koyan ve de kendinden emin, baştan çıkarıcı tarzda bir kombindi.

İşte Sofia'nın vücut ölçüleri ve kombini

Sofia yeşil gözlüydü, beyaz tenli, sarı saçları vardı. İnce kırmızı dudakları, küçük burnu vardı. Boyu 1.59 1.62 gibiydi. Küçük elliydi, ince parmakları vardı. Bacak yapısı bir mankeni andırıyordu, çizgili hatları vardı. Kalça yapısı yanlara doğru fazla çıkık olmayan dolgun ve yandan bakınca yarım bir daire şekli veriyordu.

Dokunsanız eliniz içinde kaybolabilirdi. Karnı hafif kaslıydı, yani belirgin değildi ama düz ve ince duruyordu. Memeleri ise tam bir mommy kıvamındaydı. Sanki süt dolu ve sağılmayı bekliyordu. Kocamandı belki kafam kadar?

Kombini ise şöyleydi:

İnce askılı bordo bir saten krop vardı ve bunu oversize metalik gri deri çeket ile süslemişti. Altında da mini ve götünü neredeyse zor tutan, bordo bir mini etek vardı. Dizlerinin altına kadar gelen ve nedense benim içimi etkileyen, taşlı ince fileleri olan bir çorap, ayaklarındaysa ince topuklu stiletto yer alıyordu.

“Vay be, etkileyici olmuşsunuz küçük hanım!”

So: Teşekkür ederim, biraz seni büyülemek istedim diyelim.

“Şey, başardın zaten!”

İkimiz de sesli biçimde gülmüştük. Bu esnada Sofia elini göğsüme atmış gözlerime bakarak "teşekkür ederim beyefendi!" demişti. Ben de "rica ederim" dedikten sonra kulübün tam önüne geldik.

“Şimdi napacağız?”

So: Rezervasyon yaptım. Biraz beklememiz lazım, tanıdık olsa bile bizi hızla içeri almazlar.

“Galiba bir sırrını biliyorum, burada bekle sen olur mu?”

Yavaşça giriş tarafına yürüdüm ve kapıda duran görevliler beni durdurdu. Görevli italyanca birkaç şey söylüyordu ama anlamadım ve vip kartını gösterip, içeri girmek istediğimi belirttim.

Biraz durduktan sonra olmaz işareti yaptılar, yani bunlar yeni görevlilerdi o nedenle kim olduğumu bilmemeleri gayet normaldi.

Hemen gece kulübü yöneticisine bir mesaj yolladım ve beklemeye başladım. 2 dakika sonra Sebastian kapıya geldi ve elini uzatıp, İngilizce konuşmaya başladı.

Seb: Efendim hoş geldiniz!

“Hoş buldum sebastian! Nasılsın, iyi misin?”

Seb: Efendim iyiyim, iyi misiniz? İçeri geçin buyurun?

“İçeri geçeceğim, iyiyim ama arkadaşımı çağırayım hemen!”

Hemen işaret parmağımla "gel!" işareti yaptım ve Sofia şaşkın bakışlar eşliğinde bana doğru geldi.

“Sebastian biraz züppe gibi konuşacağım kusura bakma, arkadaşlara ne söylemen gerekiyor sen biliyorsun! Biz gidiyoruz, görüşürüz!”

Seb: İyi eğlenceler efendim!

İçeri girince Sofia bana şaşkın gözlerle bakmıştı. Yüzüne baktığım zaman etkileyici bir bakışı vardı bana karşı ama nedense bilmiyorum? Bu kızda bir şeyler vardı.

Vip kısıma doğru gidince Sofia iyice meraklanmıştı. Koluma girdi ve bir elini de göğsüme atıp yanağımı öpmeye başladı.

İçerisi cıvıl cıvıldı ve Vip tarafında deniz manzarası da vardı. Biliyorum gece vakti deniz olsa ne olmasa ne diyeceksiniz ama, bu kulüpte bazı oyunlar vardı.

İddiaya giriyorsun ve kaybedersen içkileri sen ödeyip, üstüne üstlük de denize atlıyorsun. Zamanında bunu babam ve sebastian düşünüp yapmıştı.

Hemen bir köşeye geçtik ve oturduk. Bize özel hemen içkiler gelmişti, Sebastian yanıma geldi ve "Afiyet olsun efendim. Ben bilgilendirmeyi yaptım, çalışanlarım ve kendi adıma da özür dilerim!" dedi.

Ben de sorun olmadığını dile getirip, yolladım. Fakat Sofia hemen atladı konuya. Zaten bu kadar beklemesi şaşırtmıştı.

So: Nesin sen? Kimsin? Neden bu mekanın yöneticisi ayağına kadar geldi? Daha önce böyle bir şey görmedim? Hem Vip olmak bu mekan için kolay bile değil!

“Boşver Sofia, keyfine bak!”

Yanağımı öptü ve "peki!" dedi.

Bir süre sonra içkileri içip, ayaklanmaya başladık. Müzik eşliğinde cidden iyi bir ortam vardı, kafam dağılıyor kendimden geçiyordum. İçkim bitince bar kısmına gittim ve arkamdan da Sofia gelmişti.

So: Bak seni tanıştırmak istediğim bir arkadaşım var.

Ben kim acaba derken köşeden bir kadın yaklaştı.

1.66 boyunda, mavi göz, siyah perçem kesilmiş saç, bembeyaz bir ten, hafif ucu hokka gibi olan burun, balık etli bir kızdı. İki kaşında da şu piercing benzeri şeyler vardı.

Ama daha dikkat cekici olan şey gotik olmasıydı. Gözlerinin çevresi simsiyahtı. Dudakları da koyu tonlarda bir ruj ile çevriliydi. Üstünde dantel çapraz eklemeli, kısa etek yapılı bir elbise vardı. Herhalde bazı yerlere kendisi dokunmuştu.

Omuz kısmı yoktu kesilmişti. Göğüs kısmı da biraz açıktı. Boynunda zincirli siyah ve böyle ağzı açık bir şeytan tasviri olan, kolye vardı. Ellerinden omzuna kadar fileli bir aksesuar vardı. Ayrıca bir sürü bileklik kullanıyordu. Altında her tarafı yırtılmış külotlu çorap ve ayaklarında topuklu bot tarzı simsiyah ayakkabı vardı.

So: Bak Aras! Bu benim arkadaşım, İlsa Müller.

“Merhaba ben de Burhan Aras Şura!”

İl: Merhaba, İlsa ben de.

“Memnun oldum!”

İl: Ben de!

So: Sofia biz içki alalım. Her zamankinden olsun.

İl: Peki başka bir şey?

So: Gerek yok.

İl: Tamam al!

İçkileri aldıktan sonra tekrar eğlenceye dönmüştük. Sofia herkesle dans ediyor bağıra bağıra gülüyordu. Bazen erkeklerle çok yakın oluyor, yanaklarını öpüyor elleri göğsünde dolaşıyordu.

Bu durum ne kadar arkadaş gibi de olsak beni baydırmıştı. Hemen yanından ayrıldım ve bar kısmına geri döndüm. Bu esnada İlsa ile yüz yüze geldik.

İl: Yüzünde bir tiksinti ifadesi var.

“Hmm öyle mi?”

İl: Evet.

“Açıkçası biraz oldu!”

İl: Neden?

“Birincisi böyle ortamlara aslında pek alışık değilim. Diğer bir sebep, Sofia biraz fazla cıvık birisi. Neyse...”

İl: Sen ve alışık olmamak?

“Niye? Durmadan gece kulübünde takılan birisine mi benziyorum?”

İl: Yani sen bir Şura'sın! Babanız buranın sahibiydi öyle duydum. Sizi haberlerde gördüm. Burada bile meşhur oldunuz.

İçkimden yudum aldım ve "demek öyle." dedim.

İl: Zengin, her dediği olan bir çocuk olmalısın? Herkesin istediği hayata sahip bir züppesin!

“İlsa.”

İl: Ne oldu ki?

“Sen psikoloji mi okudun? Beni deniyorsun gibi hissediyorum!”

İl: Ne alakası var?

“Sözlerinde var olan imalar çok iğneleyici. Bunları özenle seçmiş gibi duruyorsun, herkesi gözlemliyorsun. Beni de öyle! Akıllısın, insanlarla neleri konuşacağını bilen, tecrübeli bir tipin!”

İl: Sadece ben değilim o zaman? Sen de öylesin. Doğru bildin, psikoloji okudum.

İl: Peki Sofia'yı neden sevmedin? Ne cıvıklığını gördün?

“Bugün galiba erkek arkadaşı ile sertçe kavga edip, huzuru tanımadığı insanlar içinde hepsiyle yakın temasta bulunarak hissetmeye çalışması, aşırı saçma geldi!”

İl: Sen de sevmiyorsun demek?

“Neyi?”

İl: Eski sevgilisi ile bu nedenle tartışmıştı. Kendisine 1 erkeğin yetmediğini düşünür!

“Cidden değişik!”

İl: Kimine göre öyle.

“Anladım!”

İl: Merak etme öyle birisi değilim...

“Sorun yok, olsan bile beni ilgilendirmez!”

İl: Hemen geliyorum şunlara da içki vereyim.

“Peki!”

İlsa'yı beklerken yanıma bir adam omzunu bana çarparak gelmişti ve İlsa'ya "Hey aptal, bana bir içki ver hemen!" demişti.

Omzuma çarpması pek sorun değildi ama İlsa'ya karşı böyle seslenince adama resmen hedefe kilitlenir gibi bakıyordum.

Adam'ın ismi Fabio Lucio Enric Giordano

FLE: Ne var hergele, dik dik bakıyorsun?

Bunu söylerken elini enseme atmıştı ve resmen daha da kurulmuştum. Hemen elimi bileğine atıp ensemde çektim ve de yakınlaşıp "Sana mı soracağım kime bakıp bakamayacağımı?" dedim.

Adam pis bir gülüş atıp burnunun ucunu kaşıdıktan sonra yere tükürmüştü. Karşılık olarak ben de tükürdüm.

İl: Beyler, ayrılın!

FLE: Bana bak çocuk, seni kimse elimden alamaz! Ama bu gece şanslısın ki, sana bir şey yapmayacağım! Siktir git şimdi...

“Boş laflarla süslenmiş, gerçeklikten uzak bir yemek tabağı gibi söylediklerin. Gece gece beni yorma. Buraya iyi bir tatil yapmaya geldim, şansını zorlama!”

FLE: Sen kimsin ki şansını zorlayacağım?

İl: Arkadaşlar ayrılın, güvenliği çağırın siz de!

FLE: Sen sus küçük sürtük! Kimi çağırıyorsun da bizi ayıracakmış?

“Hey, hey! Kadınla düzgün konuş it herif!”

FLE: Sen konuşma orospu çocuğu!

Bunu bana söyledikten sonra adam yumruk atmaya kalkmıştı ama elini havada tutup, bileğine baskı uygulayarak bükmeye başladım. Baskı sonucu dizleri bükülüyor ve bağırarak yere çöküyordu.

FLE: Aaaağh!

“Kim ne çocuğu sana gösterebilirim?”

İl: Aras adamı bırak lütfen! Neler olup bittiğinden haberin yok!

FLE: Sen bittin ki oğlum! Sen yoksun artık! AAAAAĞĞH!! Siktir piç!

FLE: Artık bu yaptığının bedelini babam sana misliyle ödetecek! Kaçışın yok minik fare!

Boşta olan elimle suratına bir tokat attım ve o an birkaç insan bizi gördü. Bütün insanlar etrafımıza toplanıp, kameraları açmaya başladı.

“Sana şimdi bir şans veriyorum göt! Git ve bir daha sakın karşıma çıkma, yoksa babacığın bile sana yapacaklarımı durduramaz. Ha şunu da unutma, kadınlara karşı nasıl konuşacağını iyi bil!”

Ben bunu söylerken kalabalığın arasından iki tane adam çıkıp bana saldırmaya kalktı. Hemen her hareketlerinden sıyrılmaya çalışsam da birkaç yumruk yemiştim. Yanlarına bu adam da ayağa kalkıp, bana yumruk atmaya çalışıyordu.

Yere zımbaladığım çocuk, cebinden sustalı bir bıçak çıkarınca artık işler ciddiye tamamen bindi. Mertçe dövüşmek bunlara karşı anlamsız ve riskliydi. Hemen bir elime cebimdeki muştayı taktım, tam diğerine de takıyordum ki, yere düşmüştü.

Üç adamın darbelerinden sıyrılmaya çalışırken, İlsa arkadan bağırarak "nerede güvenlik, nerede?" diyordu. Ama galiba yalnız başımaydım. Birisinin attığı yumruktan kurtuldum ve ağzının tam ortasına muştalı elimle yumruk indirdim.

Adam ne olduğunu anlayamadan yere serilmişti. Sonra o it herif ve diğer yardakçısı beni bildiğin ablukaya aldılar. Birisi solumda ve o da sağımdaydı. Bu sefer diğeri de bıçak çıkarmıştı.

Tam bu esnada İlsa, solumdaki adamın arkasında belirdi. İki tane kocaman şişeyi adamın kafasında sırayla kırmıştı. Fakat adam yere devrilmemiş, az sendelemişti.

Adam arkasını dönüp İlsa'ya vuracağını anladığım an, adamı es geçtim ve direk İlsa için adama atladım. Adamın dizine arkadan darbe vurdum ve yere indirip, kafasını yere doğru vurmaya başladım.

“Kimse çevremdekilere, zarar veremez! Ki-...”

İl: AAAAAĞĞH!

Sesim aniden yarıda kesilmiş ve omzumun üstünde derin bir acı hissetmiştim. Herkes çığlık ata ata ayrılırken, çevreden bazıları hala kamerayla bizi çekiyordu. Sonra sırtımdan bir tekme yedim ve yere yıkıldım.

FLE: Sana söyledim küçük fare benimle uğraşamazsın! Herkes bilsin! Ben Fabio Lucio Enric Giordano! Bana yapılanın bedelini ödetirim ve şimdi ödeteceğim!

Bu esnada İlsa eğilmiş yüzümü ellerinin arasına almıştı. Ama içimde bir yoğunluk oluştu. Bir öfke, bir kıvılcım.

FLE: Siktir git sürtük, arkadaşının ölümünü izle!

Fabio İlsa'yı iktirince yere düştü ve kafasını vurdu. Bedeni hareketsiz duruyordu. Dizlerimin üstünde durdum ve ayağa kalkmaya çalıştım. Omzumda göğsüme kadar kanlar gelmişti. Bu esnada Fabio bana gülerek küfürler ediyordu.

FLE: Hadi kalk ezik!

Ellerim titriyordu, kafamdan aşağı soğuk sular inmiş gibiydi ama vücut ısım fazlaydı. Elimi omzumda duran bıçağa attım ve çıkarttığım gibi bir tarafa fırlattım.

FLE: Bu iğrenç halinle bile ayağa kalkıp, bana meydan okuman, hem onurlu hem de aptalca.

“Bu gece buradan seni başkaları kaldıracak!”

İki elimi gömleğime attım ve ortadan tutup sertçe çekip düğmeleri kopartarak çıkardım. Etrafta olan insanlar yaralarımı görünce korkmuştu ve hatta birisi "galiba bu sefer Fabio bitti!" demişti. Doğru hissetmişti aslında, o bugün ilk dersini benden alacaktı.

Fabio bağırarak üstüme koştuğunda yumruk atmaya çalışınca, kolunu kolumun altına aldım ve sol elimle boğazına bir darbe indirdim. Can havliyle beni ittirdi ve öksürmeye ama buna rağmen pes etmeden vurmak istemişti.

Sonra bana bir kez daha atıldı bu sefer göğsüne bir sürü sert olmayan ama yıpratıcı vuruşlar indirdim. Her vuruşumda geri doğru istemsizce gidiyordu.

Yerimde durdum, karşısında bekledim. Yorulmuştu, herhalde babasının adamlarına iş yaptırmak, bu konuda onu hiç bilgi sahibi yapmamıştı!

Üzerime doğru geldi. Darbe indirmek istiyordu ama yüzüne gülerek sadece kafamı sağa sola çevirdim. Hiçbir yumruk dokunmamıştı bile bana.

Sonra sağ elini omzuma attı ama diğer eliyle atmaya çalıştığı yumruk bir çocuğun attığından bile farksızdı. Banshee dizisinde bir dövüş sahnesi vardı orada hep yapmak istediğim bir hareket vardı.

Adam boksçu adamın eline ellerini atıp, yüzük parmağı ve orta parmağını ayırıp elleriyle kenara sertçe çekip kırıyordu. Öyle yaptım, ellerimi attım. Gözlerine baktım, derin bir korku sarmıştı onu ama hala iddialı, hala burnu havada.

(Kemik kırılma sesleri)

FLE: Siktiğğğğr! Ağağağaaaah!

“Hahahahahahah!”

Fabio'nun göğsüne tekme attım ve yere serildiği gibi göğüs kafesinin üstüne oturup, muştayı elime tekrar attım. Durmak istemedim, öldürmek istiyordum.

Dişlerini kırmak için muştayla vurmaya başladım, bir sürü dili ilk vuruşumda kırıldı. Sonra yine indirdim, ağzından kanlar dil parçalarıyla akıyordu.

Yine indirdim ama elmacık kemiğine, suratı resmen dağılmıştı. Bir kez daha vuracakken arkadan bir sesler geldi. Bana "Aras..." diyordu. Hemen durdum ve bu tam da İlsa'nın kendisiydi. Hemen çıkarttım muştayı kalktım ve İlsa'ya gittim.

“İyi misin?”

İl: B-Ben iyiyim! De-Sen naptın? Onu öldürdün mü?

“Hayır ama galiba yapacağım!”

Elini ellerimin üstüne attı ve diğer elini yanağıma atıp "Dur, bu adamı öldürmek daha da kafanı ağrıtır, değmez!" demişti.

Tam bu esnada mekana bir sürü polis giriyordu. Herkes yere çökmüştü ve ben ne olduğunu anlamyamadan kelepçelenmiştim...

← Önceki Hikaye
GENÇLİK ÖFKESİ S2 B2
Sonraki Hikaye →
GENÇLİK ÖFKESİ S2 B4
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar