← Ana Sayfaya Dön

KANKAM DENİZ

📌 ARKADAŞ

Deniz ile bir Kasım ayının sonlarında bir Playstation Cafe'de tanıştık. Cafe'ye girdikten sonra boş bir konsola doğru giderken bir çocuğun Black Ops oynadığını gördüm. Single Player oynuyordu ve aşamaları tek tek ve fazla takılmadan geçiyordu. Ben de arkasına geçtim, film gibi izlemeye başladım. Parmakları ince ve narindi ama, refleksleri çok iyiydi. Oyun tecrübesi fazla olduğu belliydi. İlk başta benim izlediğimi fark etmedi, fark edince de oyun oynayışı değişti, biraz rahatsız olmuş gibiydi. "Çok iyi oynuyorsun, film gibi valla" deyince, başını kısa bir an çevirdi ve gülümsedi, "Eyvallah, sağol dostum" dedi, çatal bir ses tonuyla. Sanırım yarım saat kadar seyrettim. Sonra o oyununu 'Save' etti. "Bir sigara içeceğim" dedi. Ben de, "Hadi beraber içelim" dedim. Kapının önüne çıktık. Ben sigaramı çıkardım, onda bir hareket yoktu, tabii doğal olarak ona da sigara ikram ettim. Yüzüne daha dikkatli bakabilmiştim kapının önünde. Yuvarlak, küçük bir yüzü, parlak ama bakımsız bir cildi vardı. Saçları biraz Amerikan tarzı, yanlar ve arkası makina ile alınmış, üstü uzun bırakmış, tam ortadan ikiye ayrılmıştı. Kafasını hızlı salladığında başının üstündeki saçlar sallanıyordu. Güzel ve kahverengi gözleri vardı, kaşları kalındı.

Kapının önünde sigara içerken, biraz oyundan konuştuk, neden "Single Player" oynadığını sordum. "Çok küfrediyorlar, aq" dedi, gülüştük. Sonra da tanıştık tabii, ismi Deniz'miş, Ankara'dan gelmiş, burada dayısını ziyaret edecekmiş ama gidesi yokmuş. Sesi çatallıydı, bu da ona garip ve gizemli hava veriyordu. Ben de biraz kendimden bahsettim, pek ortak noktamız çıkmadı gerçi, ikimizin de üniversite öğrencisi olmamız dışında. O, Ankara'da fizik okuyormuş, ben işletme okuyordum. Biraz inek öğrenci izlenimi aldım, pek renkli bir kişilik değil gibi gelmişti, ilk sohbetimizde. Gizemli olmasının dışında, bir enteresan hikayesi yok gibiydi.

Biz konuşurken, Muammer geldi, kapıda beni gördü. "Muso, hani seninle PES atacaktık. O kadar atıp tutuyorsun, hiç karşıma çıkamadın" diye bana laf attı. Ben de gülerek, "Ya kanka, vizeler yeni bitti. Anca bugün biraz oynarım diye buraya geldim ama, Deniz'le tanıştım içerde" dedim. Muammer merakla Deniz'i süzdü, ondaki tuhaflığı o da fark etmişti. "Deniz" dedim, "Tanıştırayım, kendisi Black Ops uzmanı, parmakları şık şık maaşallah. Kesin PES'te de iyidir". Deniz biraz gururlandı ama PES konusunda, 'Eh işte' gibi elini salladı. Muammer, "Kanka, bu akşam babam şehir dışında, yemekten sonra gel istersen, biraz PES atarız". Bende de ne cesaret, Deniz'i de davet ettirdim, yeni tanıştığım çocuğu. "Deniz de gelsin, turnuva yaparız" dedim. Muammer, Deniz'i tekrar süzdü, "Sen istiyorsan, o da gelsin tabii" dedi. Muammer daha sonra yanımızdan ayrıldı, giderken "Mutlaka bekliyorum yemekten sonra" diye tembihledi. Muammer gittikten sonra Deniz'e dönüp, "Ya kusura bakma, sana da sormadım. Bir planın var mıydı?" diye sordum. Deniz, sanki bunu bekliyormuş gibi, "Amaaan, ben de dayımlara gitmemek için bahane arıyordum. Bana uyar" dedi. "Seni arayıp sormasınlar?" dedim. "Yok ya, İstanbul'a geldiğimi de bilmiyorlar ki" dedi. Ben de içimden, 'Ne tuhaf bir çocuk' diye geçirdim.

Sonra içeri girip, biraz daha oyun oynadık, sırayla. Akşam olunca, Deniz'i yalnız bırakmamak için eve uğramadım, beraber bir yerlerde döner ekmek yedik. Beraber vakit geçirdik. Sonra Muammer'i aradım, müsaitim deyince onun evine doğru yürüdük. Deniz'in yanında büyükçe bir sırt çantası taşıyordu sürekli. Ayşe Teyze açtı, bizi bekliyormuş, güler yüzle karşıladı. Muammer, bizden önce açmış antreman yapıyordu. Muammer oyununu bitirdikten sonra, takım seçme işine geldi. Önce tartışmalar, 'Real Madrid' mi seçelim, 'Barcelona' mı etrafında döndü. O zamanlarda Ronaldo, Real Madrid'teydi. Deniz, "Amma sıkıcısınız. Biraz zayıf takımlarla oynayın da görelim" dedi. Muammer'le ben şaşırdık. 'Bu çocuk, uzman herhalde' diye içimizden geçirdik. Neyse, sonunda Real Madrid seçerek, üçerli maçlarla turnuva yaptık. Ayşe Teyze, mutfaktaki televizyondan dizisini izliyordu, arada bize çay getirdi. Tabii, oyun oynayan çayını soğuk içti. Deniz, taktik ayarlarını uzun uzun yaparak, ikimizi de perişan etti. Ayşe Teyze, saat on ikiye doğru yattı. Muammer yenilince, tekrar tekrar istedi, böylece gece üçe kadar sürdü maçlarımız. Sonra da Muammer, "İsterseniz burada kalabilirsiniz. Biriniz kanepede yatar, diğeriniz için de koltukları birleştiririz" dedi. Deniz'in rahatladığını hissettim. Benim ev yakındı ama, evdekileri o saatte uyandırmak istemedim. Deniz'in de herhalde, nerede oturuyorlarsa, dayısına gidecek hali yoktu.

Sabah, Ayşe Teyze kahvaltımızı hazırlamıştı. Üç erkek, sırayla tuvalete gidip, elimizi yüzümüzü yıkadık. En son Deniz gitti. Girerken, sırt çantasını da banyoya götürdüğünü fark ettim. İşi biraz uzun sürdü. Çıktığında karnını tutuyordu biraz. "Ne oldu kanka, bişey mi dokundu?" diye sordum. "Yok, önemli değil. Arada bir olur öyle" dedi. Masaya oturduk. Ayşe Teyze sordu, 'Kim yendi' diye. "Deniz bizi perişan etti valla" deyince, "Aferin kızımıza" dedi. Gülüştük ve dalga geçtik Deniz'le. Deniz utandı. Muammer de, "Ne yaptın anne ya. Kıza benzer hali mi var bu çocuğun". Ayşe Teyze de özür diledi, Deniz'den. "Ay, ne biliim. Dilim sürçtü herhalde" dedi. Ayşey Teyze ile Deniz bakıştılar. Ayşe Teyze, Deniz'deki tuhaflığı farketmişti.

Kahvaltıdan sonra, Muammer'in evinden çıktık. Benim derslerim vardı ama pek gidesim yoktu. Deniz de, hala dayısına gitmek istemiyordu. Hadi sahile gidelim dedik. Biraz caddede yürüyüp, insan içine karıştık. Deniz koca sırt çantasını bırakmıyordu. Sahilde kayalıkların oraya gittik. Oturduk, biraz denizi seyrettik. Sonra döndük insanlara baktık. Deniz, tam kafa dengi bir arkadaş çıkmıştı bana. Tanışalı bir gün olmuştu ama, esprileri, konuşma tarzı ve en önemlisi öyle kafa ütülemeden kestirmeden konuşması hoşuma gitmişti. Sahilde gelen geçenler hakkında yorumlar yapmaya başladık. Ben, güzel iki kız geçince, "Ya kanka, nasıl kalça var şu sağdakinde" deyince, "Yok ben öbürünü beğendim" dedi. "Ne sikilir, di mi?" dedim. Dudak büktü, "Eh işte" dedi. Yaşlı bir teyze geçti, "Bunu siker misin?" dedi. "Ya kanka, naptın. Beni öyle moruklara mı layık gördün" dedim. "Belki de kadın hiç yapmamıştır, sevaba girersin" dedi. "Valla ona sevabı başkası yapsın" diye cevapladım. Sonra başka bir kız geçti, "İşte bana bu olur, bu verirse yaparım" dedim. "Amaaan, görmedin mi şişko kalçası var. Nesini beğendin" diye dudak büktü. "Olsun kanka, iyi sikilir o göt" dedim. Gülümsedi. Değişik değişik insanlar geçiyordu. 'Bu sikilir, bu sikilmez' veya 'Bu vermiştir, bu vermemiştir' diye insanları yaftalıyor, kendi kendimize eğleniyorduk. Bizim gülüşmelerimiz bazılarının dikkatini çekiyordu.

Akşama kadar caddelerde gezindik, bir cafe'ye oturup çay-kahve içtik. Gün içinde birkaç kere tuvalete gitme ihtiyacı hissetti. Her seferinde sırt çantasını bırakmadı. Benim de onunla girdiğim zamanlarda, hiç pisuvarı kullanmaması ilginç gelmişti. Akşam olunca, Deniz'in yine dayısına gidesi yoktu, açıkça söyledi bana. Ben de, bizimkileri arayayım, annem razı olursa bu akşam da bizde kalırsın dedim. Salonda, kanepede yatarsın, ne olacak dedim. 'Olur' anlamında kafasını salladı. Annem, biraz çekindi. Kız kardeşim şehir dışında okuyordu. Babam pek karışmazdı, gerçi yine Deniz'i bayaa bir sorguya çekerdi babam, ama annem tamam dedikten sonra, birşey demezdi babam. Deniz'den biraz uzakta konuştum annemle. Israrlarım sonunda, 'Tamam, gelsin. Ama sadece bu gece' diye kabul etti.

Akşam, Deniz uslu uslu yemeğini yedi, fazla başını kaldırmadan ve önüne ne konulduysa. Babam, Deniz'in bu sessiz ve sakin tavrını sevmişti. Yemekten sonra, babam sorguya çekti tabii, Deniz'i. Deniz, oldukça bilgili ve kültürlü cevaplar verdi. Babamın hoşuna gitti. Fizik okuduğunu öğrendiğinden, biraz onunla ilgili sorular sorayım diye düşündü, ama aptalca sorular sordu. Deniz, babamın aptalca sorularına bile saygılı cevaplar verdi, ya da 'bilmiyorum' deyip güldü. Annem de Deniz'i biraz tuhaf buldu, ama o da Deniz'in bilgili haline saygı duydu. Gece yatma zamanı gelince, annem kanepenin üstü için bir çarşaf ve battaniye getirdi. Ben de benim pijamalardan verdim Deniz'e. Banyoya gidip, orada giyinmek istedi ama, 'Boşver kanka, burada giyiver işte' diye ısrar ettim. Nedense çok utandı. Pantalonunu çıkarında kirli beyaz slip donu göründü. Biraz potluk vardı, ama garip bir potluktu. Bacakları ince narin ve açık beyazdı. Sadece pijamanın altını giydi, üstü boşver dedi. Ben de, "sen bilirsin kanka" dedim. Bizim evde de, banyoya sırt çantasıyla girdi. Babam sabah kahvaltıyı erken ve tek başına yapıp işe gidiyordu. Deniz, ben ve annem beraber kahvaltı yaptık. Evden çıktığımızda, Deniz'in sırt çantasından bir poşeti çöpe attığını gördüm. Garipsedim ama bir anlam veremedim.

O gün 'Artık ben üniversitede derslere gireyim' dedim, Deniz'e. O da, ben de bir görüneyim dayımlara artık. Mesajlaşırız diye ayrıldık. Ertesi gün, öğlen bana mesaj attı. Tanıştığımız Playstation Cafe'de oyun oynuyormuş. Öğleden sonraki derse girmeden, oraya gittim. Akşama kadar orada takıldık. Akşam, Deniz yine istemez bir şekilde dayısına gitti. Bu şekilde, bir hafta kadar genelde öğleden sonraları, her gün buluştuk. Akşamları, ne telefona cevap veriyor. Ne de mesaj atıyordu. Benim de en çok akşamları canım sıkılıyordu.

Bir hafta kadar sonra, Deniz, "Ya birkaç günlüğüne bir yerlere kaçalım mı? Benim bir hafta kadar sonra Ankara'ya dönmem lazım. Buralarda dayımın yanında sıkılıyorum." dedi. Ben, "Kanka, iyi diyorsun da nereye kaçacağız. Bende pek para yok." dedim. "Ne kadar ayarlayabilirsin?" diye sordu. Biraz düşünüp, hesap edip bir rakam söyledim. "Tamam. Gerisini ben toparlarım. Nevşehir'e, Kapadokya'ya gidelim" dedi. "Bu mevsimde sakindir, oteller de ucuzdur" dedi. Birden heyecanlandım. İlk kez bir arkadaşımla tatile gidecektim. Kış günüydü ama olsun, Deniz'le iyi kaynatırdık kesin. Deniz, internetten birkaç yer araştırdı ve uygun bir yer buldu. İki gece kalmak üzere bir otelde yer ayırttı. Şimdi, benim hem bizimkilerden izin, hem de para alma zamanım gelmişti. Babam, Deniz'i sevmişti zaten. Babam ve anneme, "Ankara'ya gideceğim. Deniz'lerde kalacağım birkaç gün. Hiç Ankara'yı gezmedim. Biraz para verebilir misiniz" dedim. Annem daha çekingendi böyle şeylerde ama babam, arkadaşlarımdan geride kalmamı istemezdi. Deniz'in de uslu ve düzgün bir çocuk olduğunu gördüğü için, 'Tamam' dedi. Para konusunda pazarlık ettik ve düşündüğüm kadar parayı kopardım.

Ertesi gece otobüsle Nevşehir'e yola çıktık. Yolda, biraz o benim omzumda, biraz ben onun omzunda uyuya uyuya gittik. Ben küçük bir sırt çantasına almıştım, ihtiyaç duyacağım şeyleri. Deniz yine, aynı büyük sırt çantasıyla idi. Bu arada Deniz, aynı kot pantolonla idi, geldiği günden beri. Ama üstü değişimli olarak, iki üç farklı sveter giyiyordu. Deniz, otele yaklaşınca, bana odayı kendi adıma tutmamı istedi. Ben nedense garipsemedim..

Üç yıldızlı ama düzgün bir oteldi. Ben oda için kayıt yaptırdıktan sonra, Deniz'e oda numaramızı mesaj attım. O da, sonra otele giren birilerinin arasında, kendini kamufle edip girmiş ve kapıya kadar geldi. Ben içeri girer girmez, pantolonumu ve ayakkabılarımı çıkarmıştım zaten. Deniz, odaya girince çantasını yere bıraktı, bakındı etrafa sonra banyoya baktı. Beğendi. Ayakkabısını çıkarıp kemerini çözdü ama pantolonunu çıkarmadı. O şekilde pantolonun ilk düğmesi açık odada dolandı, çıplak ayak bir süre. Ben de takılmak için, önünde durup, hızlıca kot pantolonunun düğmelerini iki yana çekerek çözdüm ve "Çıkar artık şu pantalonu" diyerek çömelerek aşağı çektim. Pantolonu ile birlikte külodu da indi ve tam göz hizamda bir 'sik' görmeyi beklerken bir kıllı am gördüm. Şok oldum. Deniz, eliyle amını kapatacağına, yüzünü kapattı. Utanmıştı. "Kanka, bu ne?" dedim, şaşkınlıkla. Tabii, anında tahrik oldum ve sikim kalktı. Kanka dediğim ve tatile geldiğim, çocuk meğer bir kızmış. Yavaşça ayağa kalktım ve onu teskin etmek üzere sarıldım ve sonra da öptüm. Sanki, ikimiz de bu anı bekliyorduk. Sanki ikimiz de o zamana kadar, iki kanka değil, sevgiliydik. Islak ıslak erotik bir şekilde öpüşmeye başladık. Kot pantolonu hala diz seviyesindeydi. Benim de altımda sadece 'boxer' donum vardı. Öpüşe öpüşe onu yatağa yatırdım. Önce pantolonunu ve sveterini çıkardım. Altında uzun kollu içlik vardı. Üst içliğini çıkardığımda, küçücük sanki yeni pörtlemiş memeleri ortaya çıktı. Tabii, o memelere sutyen gerekmezdi. Koltuk altları, aynı amı gibi kıllıydı. Biraz bakımsız bir kıza benziyordu ama çıplak görünce, o maskulen, erkeksi tavrı gitmiş, feminen, kadınsı tavrı gelmişti. Ben de hemen soyundum. Boynunu öpe öpe, ellerimle bütün vücudunu okşadım. İlk kez bir kızla beraber oluyordum. Acemiliğim ve aceleciliğim üzerimdeydi. Benim de sikimin etrafında kıllar vardı. Bir süredir nedense almamıştım. Bir süre boynunu ve küçücük memelerini öptükten sonra, sikimi amına doğru getirdim. Tabii acemiliğim her türlü belli oluyordu. O da sadece uzanıyordu, sanırım onun da ilk seferiydi. İçine girerken, bakire olduğunu hissettim. Yüzüne baktım, alt dudaklarını ısırıyordu, gözüme acayip seksi görünüyordu. Amı ıslak ve dar olmasına rağmen kaygandı. Ben de ilk kez bir ama giriyordum. İnanılmaz geliyordu. Kıllı amı, benim dipleri kıllı sikimle buluşup ayrılıyordu. Manzara çok hoşuma gitmişti. Altımda dipdiri bir kız vardı. Çok geçmeden tabii ki, içine boşaldım. Sonra nefes nefese yanına uzandım. "Kanka, sen neymişsin ya" dedim. Gülüştük.

Sonra konuştuk tabii, tanıştığımız günden beri nasıl farkına varamadığımla ilgili. Ayşe Teyze'nin ilk anladığını. Annemin de şüphelendiğini düşündüğünü. Ama ne babamın, ne Muammer'in ne de benim hiç anlamadığını söyledi. En çok, ilk geldiği günlerde regl olduğu için tuvaletlerde pedleri değiştirirken zorlandığını anlattı. Aslında, onun da normalde pek erkeklerden hoşlanmadığını, benim tam kafa dengi ve uysal biri olduğumu söyledi. Dayısına gitmemeye çalışması da, benden hoşlandığı içinmiş. Buraya gelmek için de parayı, dayısından denkleştirmiş. Öyle yan yana çırıl çıplak uzanarak sohbet ettik bir süre.

Sonra giyinmeden ayağa kalktık. İkimiz de acayip mutlu ve heyecanlı idik. Sırayla tuvalete girdik. Deniz, sonra küvete sıcak su doldurdu. Önce ben, sonra o benim önüme oturdu. Sarılarak, su soğuyuncaya kadar küvette uzandık. Sohbet ettik. Böyle güzel olacağını düşünmemiş. Bazen mastürbasyon yapıyormuş ama, bu kadar güzel olmamış. Benim de ilk seferim olduğunu öğrenince çok şaşırdı. Ailesi hep çok ders çalışması için baskı yaptığı için, pek sosyalleşememiş. Bir sene ona o istediği için, karne hediyesi olarak PS almışlar. Ondan başka pek eğlencesi yokmuş. Lisede de, biraz inekmiş, kendi tabiriyle. Üniversitede ailesinin olduğu şehirde okuduğu için pek rahat edememiş. Dayısının yanına biraz açılmak için gelmiş, İstanbul'a. Akşama kadar takılırım diye, otobüsle aktarma yapacağı bizim semtteki PS Cafe'ye girmiş. Öyle tanışmışız.

Su soğumaya başlayınca, kalkıp yıkandık ikimiz de. Sonra yemek yemek için giyinip dışarı çıktık. Dönüşte, artık kız olduğunu öğrendiğim için, kimliğini saklamasına gerek yoktu ve resepsiyona kimliğini kaydettirdik.

Odaya girdikten sonra, hemen yine soyunduk ve sevişmeye başladık. Bu sefer kıllı amını dakikalarca yaladım. Çok hoşuna gitti. Ben de ilk kez bir amı bu kadar yakından gördüğüm için, dudaklarını ayıra ayıra yalıyordum. O da arada sırada bana parmağı ile işaret ediyordu, yalamam gereken yeri. Bazen parmağımı alıp, klitorisini, iki am dudağının birleştiği yere bastırıp eliyle git gel yaptırıyordu üstünde. Artık am yalamaya iyice doyduktan sonra, üstüne çıktım ve sikimi soktum. Bacaklarını kaldırarak sikmeye başladım. İkimiz de normalden daha sessizdik nedense. Sonra onu çevirdim, o dirseklerinin üzerinde domaldı. Arkadan girdim. Düz sırtı, belinin oralarda inceliyor ve kalçasının yuvarlaklığı ortaya çıkıyordu. Amının kılları göt deliğinin etrafından dolaşıp birleşiyordu. Küçük kahverengi göt deliği vardı. Sahilde gelen geçenle kendi halimizde yorum yaparken, "Götten vermiş, götten verirdim, yok vermemiş" muhabbetlerinden hatırlayıp, açık fikirli olduğunu düşündüm. Önce baş parmağımı ıslatıp, göt deliğini okşadım. Tepki vermedi. Yavaşça bastırdım, biraz mıyırdadı ama baş parmağımı göt deliğine soktum sonunda. Artık götten izin vereceğini anlamıştım. Sonra yavaşça sikimi amından çıkarıp, göt deliğine bastırdım. Mıyırdadı yine ve kalçasını ileri doğru itti. Ben de doğrulup, sikimin başını tükürükleyim biraz daha bastırdım. Bastırdıkça, o kalçasını aşağı indiriyordu. Sonunda bir anda sikim götüne girdi. Çatal sesiyle bir çığlık attı. Yavaş yavaş gidip gelmeye çalıştım ama fazla giremedim. Kısa sürede de boşaldım zaten. Sonra yanına uzandım. O da doğrulup sırt üstü uzandı. Önce kısa bir sessizlik oldu. "Nasıl, beğendin mi?" diye sorarak, sessizliğe son verdi. "Çok.. hem de çok" dedim ve güldüm. "Acımadı inşallah çok" diye devam ettim. "Eh" diye kısaca cevapladı. "Kusura bakma kanka. Tadına bakmam lazımdı" dedim, gülerek. "Evet baktın işte" diye gülümseyerek karşılık verdi. Sonra biraz TV açtık, çırılçıplak uzanarak kanalları dolaştık ama seyredecek bir şey bulamadık. Odada yine çıplak dolaşıyorduk.

Gece, birbirimize sarılarak çırıl çıplak uyuduk. Bazen o bana sarıldı, bazen ben ona sarıldım. Sabah çişimizi yaptıktan sonra, geldi sikimi emmeye başladı. Sonra gelip, üstüme çıkarak sikimin üstüne oturdu. Çatallı sesiyle inleyerek gidip geldi. Kısa sürede boşaldım. Sonra gülümsedi. "Nasıl, sabah sürprizimi beğendin mi?" dedi. Ben de "Çoook.. sen bir harikasın" dedim. Sonra giyinip kahvaltıya indik.

Sonra biraz şehirde el ele dolaşıp gezdik. Şehir merkezinde pek ilginç bir şey görmedik. Biraz soğuktu hava, sonra otele dönmeye karar verdik. Odaya döndüğümüzde, "Kanka, senin ormanı temizleyelim mi?" dedim. "Ha.. hı.. neyi?" dedi. "Amın diyorum, orman gibi. Tıraşlayayım istersen" dedim. "Ya, hiç kesmedim biliyor musun. Anca bazen çok uzayınca makasla kısaltıyorum." dedi. "Ya koltuk altın" diye sordum, "Orayı bazen alıyorum canım" diye cevapladı. Sonra onu küvete çıplak soktum, arkasından ben girdim. Benim jiletle önce koltuk altlarını tıraşladım, sonra amını. Amını tıraşlayınca, içe gömülü ince am dudakları belirginleşti. "Tam yalamalık oldu şimdi" dedim, gülüştük. Sonra arkasını dönmesini istedim. "Götünün etrafı da orman gibi maaşallah" dedim. Utandı, kalçalarını ayırmasını söyleyerek yardım istedi. güzelce göt deliğinin etrafını da tıraşladım. "Ben bunu bu gece sikerim" dedim. "Yetmedi mi, dün gece siktin ya" dedi. "Olsun böyle apaçık bir başka güzel geldi" dedim. Onun işini bitirdikten sonra, ben de sikimin etrafını tıraşladım. Ben işimi bitirdiğimde, o da yatağa oturmuş, pürüzsüz amını inceliyordu. O da çok şaşırmıştı, kendi amının bu haline. Yanına yanaşıp öpüşmeye başladık, sonra memelerini ve sonra göbeğini öperek pürüzsüz amına doğru geldim. Kaymak gibi amını güzelce yaladım. Ipıslak olmuştu, hem benim tükürüğümden, hem de am suyundan. Sonra yine kaymak gibi tıraşlanmış sikimi amına soktum. Bir bacağını tutarak gidip geldim. İkimiz de sikişirken ses çıkarmaya başlamıştık. Arada bir, sikimi tutarak amını gerdiriyordum. Çok hoşuna gidiyordu. Sonra dibine kadar ittiriyordum. Bu gerdirmelerin birinde, sikimi amından çıkarıp aşağıdaki göt deliğine bastırdım. "Tamam, kanka, yeter.. bu sefer yapmayalım" dedi. Ben duramadım, bastırdım ve sonunda girdim. Yüzü ekşimişti. Biraz daha ittim, yarısına kadar girdi. Deniz, kendini ayarlayıp, rahat olduğu pozisyonu aldı. Sonra biraz daha ittim, dibine kadar girmiştim. Sonra baş parmağımla klitorisini bastırarak okşadım. Biraz götünde gidip geldikten sonra boşaldım. Sikimi yavaşça çıkardım. Islaklıkla birlikte, sikimin başında bir çapak geldi. "Bu ne?" dedim, gülerek. "Ne olacak, bok!" diye hafif kızgın cevapladı. Ben de sırıttım. Aldım çapağı fırlattım, sonra yanına uzandım. "Ne o, kızdın galiba bu sefer" dedim. "Sapıksın sen" dedi. "Ya kanka, senin de hoşuna gidiyor diye yaptım. Sevmiyorsan, bir daha yapmayız. Sıkıntı yok" dedim. "Bu kadar sık yapmak zorunda değiliz. Hem dün bir, bugün iki" dedi. Ben de "Haklısın" dedim.

Bir süre uzandıktan sonra, acıkmıştık dışarı çıkalım dedik. Giyinip otelden çıktık. Yolda arada bir kalçasına atıyordu elini. "Kanka, bu sefer acıttın galiba" dedi. "Üzüldüm be, kanka" dedim. "Bir süre yapmayalım bari" dedim. Sonra devam ettim, "Odaya dönünce yalayarak tedavi ederim ben, merak etme". Güldü, rahatladı biraz. Bir esnaf lokantasına oturup, çorba yemeğe bol ekmekle doyurduk karnımızı. Otururken rahatsızlığını hissediyordum. Sonra, biraz akşam üstü şehirde dolaştık soğukta ve otele odamıza döndük.

Bu sefer gece yatarken seviştik ve diğerlerinden daha uzun sürdü ve amına boşaldım. Boşaldıktan sonra, giyinmeden uyuduk birbirimize sarılarak. Sabah onu kaşık pozisyonunda sikerek uyandırdım, daha doğrusu uyandıktan sonra kaşık pozisyonunda siktim.

Günde üç-dört kere sikişiyorduk. Üçüncü gün artık dönecektik. "İki gün daha kalalım mı, ben zaten sonra Ankara'ya döneceğim" dedi Deniz. Ben, "Kanka tamam da, paramız anca yetti. Nasıl kalabiliriz ki?" dedim. "Sen sizinkilerden iste, ben de bizimkilerden veya dayımdan isterim" dedi. Biraz ben istedim, biraz o istedi. Sonra yetmedi, Muammer'den de biraz borç istedim. Gidip bankamatikten çektik. Otelde odamızı iki gün daha uzattık.

Sonra biraz Kapadokya'yı gezelim dedik.

Akşam döndük otelimize. İkimiz de yorulmuştuk. Önce ben ona masaj yaptım ayaklarına, sonra da o benim omzuma masaj yaptı. Sonra beni soydu ve sikimi emmeye başladı. Sonra taşaklarımı emdi. Çok şaşırmıştım. Hatta sonra taşaklarımın altını, göt deliğimin üstünü yaladı. Ve en sonunda göt deliğimi yaladı. Arada bir bana bakıyordu, bir eliyle de sikimi tutuyordu. Hoşuma gittikçe de devam ediyordu. Sonra o ince parmağını götüme soktu. Biraz alıştırdıktan sonra, ikincisini ve üçüncüsünü. Bir kızın böyle şeyler yapacağını hiç hayal etmemiştim ve böyle bir şeye izin verebileceğimi hiç düşünmemiştim. Sonra çantasına uzandı. Küçük bir aerosol kutusu vardı. Sikimden biraz kalın ama fazla kalın değil. Bir boğumu vardı. Kapağını ve fıs fısını çıkardı. Getirdi göt deliğime bastırdı. Bir erkek yapsa kesinlikle izin vermeyeceğim şeye izin verdim. Bir anda göt deliğime soktu aerosol kutusunu, tabii çığlığı bastım. Boğumuna kadar soktu. Sonra geldi sikimin üstüne oturdu. Dizlerinin üstünde gidip gelmeye başladı. Ben götümdeki aerosol kutusunu, göt deliğimdeki acıyı düşündüğümden boşalmam gecikti. Sonra eliyle kutuya uzanıp biraz daha itti, o anda titreyerek boşaldım. Sikim biraz yumuşayıncaya kadar bir süre daha üstümde gidip geldi. Üstümden indikten sonra, aerosol kutusunu çıkardı ve biraz inceledikten sonra çöpe attı. "Şimdi, ödeştik" dedi, çıplak bir şekilde yanıma uzanırken. "Sen de az, sapık değilmişsin , kanka" dedim. Gülüştük. "Nasıldı?" diye sordu. "Senden başkasına buna izin vermezdim" dedim. Hoşuna gitti. O gece yarısı yine, uykumuzdan uyanıp uzun uzun seviştik. Artık birbirimizi iyice tanıyorduk. Otelde odadan çıkmak istemiyorduk. Odadan çıksak bile, hemen odaya dönelim deyip, odada sikişiyorduk.

Artık son gün, ikimizde de bir hüzün dolmuştu. Odadan çıkmamıza bir iki saat kala yine sevişmeye başladık. Önce ben üstte, sonra o üstte sikiştik. Sonra bana sürpriz yapıp, son seksimizde, elini tükürükleyip göt deliğini ıslattı. Sikimi tutup, yavaşça götünün üstüne oturdu. Yüzünün ekşimesini görüyordum, senin için yapıyorum der gibiydi. Ben de ona bıraktım ve onun kendi ayarladığı ritimle gidip geldi. Yavaş yavaş, dibine kadar oturdu. Ben de küçücük pörtlemiş memelerini avuçlayarak siktim götünü. Sonunda içine boşaldım. Teşekkür ettim, üstümden inerken. "Ne demek kanka" diye gülümsedi. Sonra giyindik ve aşağı inip otelden çıkışımızı yaptık.

Onun otobüsü erkendi. Onu otogarda uğurlarken, gözyaşlarına engel olamadı. İki elimle yüzünü kavrayıp, gözyaşlarını baş parmağımla sildim. Dudaklarına bir öpücük kondurdum. Otobüse el sallarken, ben de gözyaşlarıma engel olamadım.

İstanbul'a döndükten sonra, Deniz'i aradım. Ama telefona ulaşamadım. Defalarca mesaj attım ve aradım. Dönüş de yapmadı. Hiç sosyal medya hesabı da yoktu. İşin ilginci, beraber olduğumuz süre zarfında, hiç onun tarafından birisinin numarası ve adı bile yoktu bende. Sanki bir sırdı ve sırra kadem basmıştı.

Birkaç ay sonra, artık umudumu kaybettim, çünkü telefon numarası 'Artık kullanılmıyor' hatası veriyordu.

Yıllar geçti, sanırım 4-5 yıldı. Ben Antalya'da bir otelin dış pazarlamasında çalışmaya başladım. Normalde arka ofiste olurdum. Yeni girişler olduğu için resepsiyondaki arkadaşlara en azından, kimliklerin fotokopilerine yardım etmek için ön tarafa geçtim. Bir kadın kimliğini verdi, baktım yüzü tanıdık geldi. İsmine baktım, 'Deniz' ama soyadı başkaydı. Saçları sırtına kadar uzundu, hanım hanımcıktı. "Deniz.. sen misin? Ben Mustafa" dedim. Utangaç bir gülümseme geldi yüzüne. "Evet, benim. Çok değişmişsin" dedi. "Ya evet, sen de. Sesini bile tanıyamadım" dedim. Boğazını işaret ederek, "Nodül.. aldırdım" dedi. Sonra arkasından kalın bıyıklı, hanzo veya kıro dediğimiz tipte iri yarı bir adam gelip, Deniz'in ince kolundan sertçe çekti. "Ne oldu.. Bir problem mi var?" dedi, sonra da Deniz'e dönüp "Tanışıyor musunuz?" sordu. Deniz telaşla "Yok.. Yok.. Nereden tanıyacağım?" dedi. "İyi" dedi adam. "Sen şimdi valizlerin oraya git. Eşyalarımıza göz kulak ol" dedi. Ben de adamı, resepsiyon görevlimize bırakıp, arkaya geçtim. Otelde kaldıkları bir hafta boyunca Deniz'i göremedim. Açıkçası rahatsız etmek istemedim. Çıkışlarında da karşılaşamadık tabii ki. Böylece 'Kankam Deniz' macerası, güzel bir anı olarak kaldı.

Yorum Yap

Yorumlar