"Ersin'in takımında oynayan birine aşığım dediğine göre, o erkek herhalde?" dedi Servet abi. "Evet!" dedim. "Bilmiyor değil mi aşık olduğunu filan?" dedi. "Yok abi, tanışmıyoruz bile!" dediğimde bakıp güldü bana, ama alaycı değil de, belki acıyan bir gülümsemeydi. Sonra da, "Yanlış anlama sakın, ben bilmem bu işleri pek... Erkek erkeğe nasıl aşk yaşanır ki? Sen kendi kendine hayal kuruyor olmayasın?" dedi. Bu defa da ben ona gülümsedim, "Erkek erkekle yatıyor şaşırmıyorsun da, aşık olunca neden garipsiyorsun ki abi?" dedim.
"Yatmak yani seks farklı, doğal bir ihtiyaç sonuçta. Ama aşk başka, daha üstün bir şey olmalı değil mi? İki erkek arasında aşk biraz zor gibi geliyor bana. Ama tabii çocukluğumdan beri sanayiden burnumuzu pek çıkaramadık... Bakış açım daha dar veya sınırlı olabilir!" dedi. "Yok aslında sen de haklısın. Benim de kafam karışık bu işlerde ama... Girdik bir yola işte... Neyse, neden İzmit'e gittik abi? Ahmet abi orda mı oturuyor?" dedim.
"Yok canım İstanbul'da oturuyor. İşi vardır orda. Ahmet abi göründüğünden farklıdır. Öyle öküz gibi olduğuna veya konuşmalarına filan aldanma. Adam Almanya'da büyük araba fabrikalarında filan çalışmış. Her konuda bilgili bir adamdır aslında. Seni götürdüğü dükkanda çalışıyorum ben de. Ama o dükkan onun eğlencesi sayılır. Gebze'de bir fabrikada hem hissesi var, hem yöneticilik yapıyor. Parayı asıl ordan vuruyor, anlayacağın baya zengindir!" dedi.
Bakışları biraz yiyecek gibiydi ama Servet abi iyi birine benziyordu. Biraz önce arkada sikildiğimi bildiğine göre... Bu kadarı da olacak artık, sonuçta genç bir erkek, diye düşündüm. En azından yavşamadan, küfürsüz, insan gibi konuşuyordu benimle. Bu arada arabayı da çok güzel kullanıyor. Tatlı sert dedikleri tarz. Güzel araba kullanan erkekler mükemmel sevişir diye okumuştum internette. Neyse, şimdi bu ne alaka? Arabada çok yumuşak yabancı bir müzik çalıyordu. Yolda epeyce zaman konuşmadan gittik. Ona güvenim arttı iyice. "Abi, Ahmet abiyle ilgili bir şey sorabilir miyim sana?" dedim.
"Sor tabii... Ama bak bu konuştuklarımızdan Ahmet abiye bahsetme sakın. Ben hem dükkanda çalışıyorum hem de özel şöförlüğünü yapıyorum. Bugün olduğu gibi. Benden gizlisi saklısı yoktur. Ama bunların orda burda anlatılmasını istemez doğal olarak. İşimden olmayayım. İyi patrondur, çünkü iyi para verir. Bütün çalışanlara piyasanın çok üstünde ücret verir, baba adamdır yani... Neyse, lafı çok uzattım... Senin gibisini görmemiştim yanında, oldukça güzelsin, özellikle suratın çok masum ve sevimli... Nerden tanıştınız siz? Çoktandır mı yapıyorsun bu işleri? Sen soracağına ben sordum soruları, kusura bakma. Merak ettim işte!" dedi.
Ben de, "Aslında soracağım şey de tam bununla ilgili sayılır. Öncelikle arkada ne yaptığımızı biliyorsun değil mi abi?" dedim. Elini avuç içi yukarı bakar şekilde bana doğru uzatıp geri çekti, dudaklarını büzüp güldü. Bu da, (Heralde biliyoruz!) demek oluyor diye düşündüm.
Devam ettim konuşmaya, "Nasıl başladığını şöyle anlatayım abi... Aslında ben uzun zamandır erkeklere ilgi duyuyordum, ama yaşıtım olanlara. Benden çok büyük olanlara karşı ise hiç düşünmedim bile böyle şeyler. İki ay önce filan, bir giyim mağazasında dolanıyordum, mağazanın sahibi adam bana asıldı. Biraz da ısrar edince, zaten içimde engelleyemediğim bir merak vardı... Nasıl olsa adam beni tanımıyor. Denerim, hoşuma gitmezse bir daha görmem olur biter diye düşündüm. Mahmut'tu adı, kendisi değil ama yaptığımız şey, umduğumdan da çok hoşuma gitti!" dedim.
"Kirazı Mahmut patlattı diyorsun yani? Şanslı adammış!" dedi. İçimden (Tanışsaydık daha önce, bu işlere merakını da bilseydim, sana patlattırırdım. Pezevenk Mahmut'tan daha genç, yakışıklı ve havalısın sonuçta. Ama Mahmut'a nasipmiş. Servet abi bana yürümüyordur umarım. Bir de o çıkarsa başıma...) diye düşündüm. Bu arada o kadar hızlı gidiyordu ki, gişelere gelip İstanbul'a girdik bile. "Kızdın mı söylediğime yoksa? Sustun birden. Ne oldu sonra anlatsana?" dedi.
"Ara sıra gitmeye başladım Mahmut'a. Sonra bir gün Ahmet abi ve adını bilmediğim bir arkadaşıyla anlaşmış Mahmut iti. Bana sormadan, biraz da zorla üçü aynı anda, işte anla abi... Siktiler... Ahmet abi onları gönderip tek başına da sikti ve gitmeden önce de benden numaramı istedi, ama vermedim. Kendi numarasını verdi (Mutlaka ara!) dedi. Kızdım ben olan bitene ve ne onu ne de Mahmut'u aramadım hiç. Mahmut arayınca önce açmadım, sonara da engelledim. Sana ilk başta söz ettiğim aşığım dediğim kişi yani Mert'i ayarlamak istediğime kesin karar vermiştim artık. Yaşıtlarıma açılma konusunda, kendime güvenim gelmişti yani..." dedim.
"Mahmut'la anlaşmışlar dediğin, Ahmet abi para mı vermiş senin için ona?" dedi. "Aynen öyle, zaten dükkana geldiğim gün de beni bırakırken cebime para sıkıştırdı Ahmet abi. Senin anlayacağın, meraktan başladığımız işin sonunda, orospu yaptılar beni. Neyse abi, soracağım şey şu... Ben Ahmet abiyi aramayınca o beni aradı. Dedim Mahmut'tan almıştır numaramı, açmadım. Sonra mesaj attı, mesajda ismim yazıyordu. Oysa, Mahmut benim sadece telefon numaramı biliyordu. Adımı bile söylememiştim. Ahmet abi tehdit de etti beni. İşte o nedenle geçen hafta zorunlu buluştum onunla ve beni dükkana götürdü. Bugün de ikinci buluşmamız. Sanırım ev adresimi de biliyor. Bugün beni aldığınız yere bırakmıştı beni geçen hafta. Ama, evimin nerde olduğunu bile sormadan... Nerde öğrenmiş olabilir bütün bunları abi, çok korkuyorum!" dedim.
"Seni aldığımız yere yaklaştık. Benim işim yok, senin de zamanın varsa ve istersen sahile gidip çekelim arabayı, orda devam edelim konuşmaya?" dedi. Biraz tedirgin baktım ona, sahilde (Hadi geç arkaya, bir de ben kayayım sana!) der diye. Anladı korktuğumu, biraz alaycı güldü, "Merak etme yavrum, sen istemeden ben sana bir şey yapmam. Hayvan da, abaza da değilim!" dedi. Saate baktım 4'e geliyordu. "İyi, gidelim abi!" dedim.
Sahile indik, deniz kenarında boş bir araba parkı bulup arabayı park etti. "Arkaya geçelim mi Berk?" dedi. "Abi gözünü seveyim, demin ne demiştin?" dedim. Bu sefer kahkaha atarak güldü ayı. "Seni baya korkutmuşlar gülüm ya... Arkada içecekler filan var ya, onun için demiştim. Merak etme, korkma da... Tamam burada oturalım. Ben alır gelirim içecek bir şeyler!" dedi. Rahatladım, ayıp etmemişimdir umarım, bu kadar kötü niyetli düşündüğüm için.
"Ne içersin, açsan sandviç de var!" diye arkadan seslendi. "Ne olsa içerim abi, içki hariç. Çok açım, sandviç de iyi olur!" dedim. Geldi yanıma tekrar, bir buzlu çay ile kocaman bir hazır sandviç uzattı bana. Kendine bira almış. Ustası gibi birayı seviyor demek ki.
"Sana önce şunu soracağım Berk, doğru cevap ver ama... Ahmet abi zorla mı sikiyor seni, bunu mu demek istiyorsun?" dedi. Biraz düşündüm ne cevap vermem gerektiğini. "Zorla derken, vurmadı hiç. Ama ben korkudan ne dese yaptım zaten. Sadece bu olayda karmaşık nokta şu ki; siktiği zaman ben zevk alıyorum. Hatta bunu gizleyemeyecek kadar... İşin boktan tarafı bu işte... Belki de ben de istiyorum bunu devam ettirmeyi, ama naz yapıyorum filan diye düşünüyor olabilir. Ama ben bu şekilde devam etmesini istemiyorum. Hele benden yaşça çok büyük erkeklerle yapmak hiç istemiyorum!" dedim.
"Sen baya akıllısın Berk. Çözmüşün olayın bir kısmını. Bir de şöyle bir şey var, daha önce Ahmet abinin beraber olduğu kişiler senin yanında çöp sayılır. O nedenle senden vazgeçmek istemiyor olabilir!" dedi. "Adımı, adresimi nerden öğrenmiş olabilir peki?" dedim. "Telefon numarasından bulunabiliyor bunlar. Polis filan tanıdığın varsa yani, büyütme o kadar. Adamın aklını başından almışın muhtemelen, o da bastırmış parayı öğrenmiştir!" dedi. "Ne yapacağım abi ben şimdi? İşin doğrusu, babam öğrenirse filan, ben biterim. Bana yardım et ne olur!" dedim. Babam derken korkudan sesim titredi. Kendimi tutmasam hüngür hüngür ağlıyacağım.
Anladı Servet abi durumumu. Elini uzatıp, yanağıma koydu avucunu. Nasırlı ve kocamandı eli, bütün suratımı kapladı. Kedi gibi yumuşadım, suratım yandı. Bu defa da utanıp yere bakmaya başladım. "Bence açma telefonlarını, ya da istersen sana başkasının üzerine yeni bir hat alalım. Ben hallederim istersen? Öyle ailene filan bir şey söyleyemez, o kadar da değil. Sonuçta onun adı da ortaya dökülebilir, başı belaya girer. Bu devirde zorla sikmek ne ya? Hem Ahmet abi mafyatik filan bir tip değildir yani. Yasa dışı işlere bulaşamaz. Öyle korkutması seni, bence seni kaybetmek korkusundan. Karşılıklı birbirinizden korkuyorsunuz yani!" dedi. Son cümlesini gülerek söyledi.
Ben de güldüm bu söylediğine, moralim düzeldi biraz. Bana güven vermesi çok hoşuma gitti. Telefonu çaldı. Elini çekti yüzümden. Araç hoparlöründen açtı telefonu ve "Söyle Ersinim?" dedi. Karşıdaki kişi, "Usta, bitirdik arabayı. Ama cumartesimiz de piç oldu. Daha bir de akşam maçım var. Kapatıp dükkanı çıkalım mı, ne diyorsun?" dedi.
Oha bizim basketçi, çırak, öğrenci karması Ersin bu. Sesi ne kadar güzel ve konuşması ne düzgün. Meslek lisesi değil de mübarek Amerikan Koleji öğrencisi gibi. Bir de sert ve köşeli köşeli konuşuyor, bazı harflerin üzerine basarak, çok tatlı...
"Biliyorum Ersinim, müşteri çok ısrar etti. Pazartesi sabaha hazır olması gerekiyordu. Ama merak etmeyin, emek karşılıksız kalmaz. Gelecek hafta cumartesi, yarım gün gelmezsiniz ikiniz de. Elinize sağlık, iyice toplayın etrafı çıkın!" dedi Servet abi. (Ekip liderliği de on numara beş yıldız. Ahmet abi nasıl azarlamıştı oysa onları. Önce insan olacaksın abi. Ha ben erkeğim deyip biraz sert havalara girebilirsin, ama bokunu çıkarırsan sikeyim öyle erkekliği.)
Benim gözüm 'Ersin' yazan araç çağrı ekranına dalmış gitmişti... Konuşması bile beni etkiledi. Bu Servet abiyle 3-4 saattir beraberiz ama çözdü bile beni. "Düştün ekranın içine. İstersen numaranı ver bana, konuşurum Ersin'le. Merakı varsa bu işlere arar seni. Tanışır en azından arkadaş olursunuz. Ya da Mert'le tanışmana aracı olur. Artık nasıl isterseniz. Diyordun ya, yaşıtlarımla takılmak istiyorum diye. Ersin delikanlı çocuktur, güvenebilirsin ona. Ara sıra parlar, ters laflar eder ama özü iyidir. O da sana yanlış yaparsa, söylersin ben girerim devreye. Beni sever sözümden çıkmaz, merak etme!" dedi.
"Abi sen gerçekten... Ne diyeceğimi şaşırdım. Sen... Sen baya baba adamsın ya..." deyip şöför mahalinde, ikimizin arasında büyük kontrol konsolu filan olmasına rağmen, üzerlerinden atlayıp sarıldım ona. Bu defa tutamadım kendimi, ağlamaya başladım. Sevinçten tabii. Hiç sanayi ustası gibi değil bu adam, mis gibi de kokuyor. O da bana sarıldı. Epey öyle kaldım, çok iyi geldi bana...
Sonra numaramı verdim Servet abiye. "Sen de benimkini al. Sevdim seni, bir şeye ihtiyacın olursa çekinme ara, mesaj at farketmez. Bir abi gibi düşünebilirsin beni. Veya ne istiyorsan artık, bana uyar hepsi. Ama yalnızca sen ne istersen o olur, bu konuda emin olabilirsin!" dedi (Veya ne istiyorsan artık, bana uyar hepsi) derken pis pis sırıtmıştı. Neyse, o kadar kusur olacak artık. Adamın canı çektiyse söyleyecek tabii, zorlama olmadıktan sonra, no problem.
Bir aksilik çıkmadan beni aldığı yere bıraktı, gerçekten artık bir abim oldu. Aslında şimdi annem yaygara çıkarmasa beni Kadıköy'e bırak diyecektim. Çünkü akşama maçımız var demişti Ersin. Baktım telefondan iç saha maçıymış. Yani Kadıköy'de. Ama sabahtan beri evde olmadığımdan, annem beni maçta zannediyordur. Akşam nereye gittim diyeceğim. Zaten gözü üzerimde, yaygaraya mahal verip babamı üzerime salarsa, Servet abinin beğendiği 'masum' yüzümü... Neyse işte, bunları düşünmeyelim şimdi... Beyaz bir sayfa açacağım yaşamımda. Ahmet abi dolarla sikecek bir başkasını bulsun artık. Onunki gibi bir yarak bulamayacağımı biliyorum. Önemli ama, her şey de boyut değil ki abi. İkimiz de zevk aldık, yaşandı ve bitti. Amma güzel laflar ettim.
Şimdi merak ettiğim Servet abinin deyimi ile Ersin'im, numaramı alınca bana dönecek mi acaba? Bütün pazar günü ders çalışıp az biraz da dizi izledim. Babam odamın önünden geçerken garip garip bana bakıyor. Böyle bütün gün evde oturup ders çalışmam ona da garip geliyor sanırım. Ders çalışmazdım hiç, eskiden. Genelde yalnız başıma bile olsa sokaklarda sürtmeyi severdim. Ama eski çamlar bardak oldu.
Pazartesiden cumaya kadar yine sadece okula, derslere ve düzenli yaşamıma odaklandım. Erken yattım erken kalktım. Bu durumdan en çok memnun olan, tabii ki annemdi. Ama kendini tutamayıp olur olmaz zamanlarda beni öpüp durmasına gıcık oluyorum. Beni öpmesini beklediğim kişlilerdense en ufak bir geri dönüş alamıyordum.
Cuma günü Ahmet abi mesaj atar diye korkudan, okula giderken telefonumu kapamıştım. Akşam yemekten sonra açıp bakayım dedim. Gerçekten Ahmet abi mesaj atmış. Okumadan sildim. İyi haberse, Ersin de mesaj atmış. O kadar çok sevindim ki. Ellerim titremeye başladı... Mesajı açmaya kıyamadım. Hem yaşıtım olan, hem de benim ne bok olduğumu bilen birisi, çünkü Servet abi söyleyeceğini ima etmişti ya... Bana mesaj atıyor. Yani beni yok saymıyor... Biraz bekledim, biraz ağladım. Açtım mesajı.
"Servet abiden aldım numaranı. Ben Ersin!". Bu kadar, hepsi bu. Yani, aşığım sana filan demesini beklemiyordum tabii, ama biraz daha bir şeyler yazsa, senle tanışmak istiyorum filan, olmaz mıydı. 4 saat önce yazmış, cevap alamayınca hiç bir tepki de vermemiş. Neyse ergen erkek anca bu kadar olur deyip, bardağın dolu tarafına baktım. En azından mesaj atmıştı. Top bende artık. Bugüne kadar gurur yaptım da ne oldu? Ola ola orospu olduk. Topa önde basacağım bundan sonra... Bu babamın lafı...
"Tanışmak ister miydin benimle?" yazdım. Daha göndere basar basmaz yazmaya başladı. "Evet yarın çalışmıyorum, sen boş musun?" yazdı. Ben hep boşum, senin gelip doldurmanı bekliyorum. Demek telefonun başında cevap bekliyormuş. Öyle numaradan bekletme yapmadan, hemen de cevap yazıverdi. Gerçek erkek, oynamaz! Oynatır, dermişim :)
"Boşum, nasıl buluşalım. İstediğin yere gelebilirim." yazdım. Bir nevi, öl de ölelim mesajı veriyorum. "Saat 11 iyi mi?" yazdı. "Çok iyi :)" yazdım. "Sen konum at, ben gelir alırım seni!" yazdı. Hemen attım konum ve "Sabah aşağı indiğimde tekrar atarım. Teşekkür ederim teklifimi kabul ettiğin için :)" yazdım. "Asıl ben teşekkür ederim. Benim teklif etmem gerekirdi ama şaşkınlık işte, ne yapacağımı bilemedim, kusura bakma!" yazdı. Oha ya, baya baya flörtleşiyor gibiyiz. Ortamın büyüsünü bozarım diye korkudan, cevap yazmadım.
Sabah uyandığımda sevinçten ve heyecandan kanatlanmış uçuyor gibiydim. İyicene yıkanıp kokulu vücut jeliyle tertemiz yaptım kendimi. Cilt kremleri sürdüm orama burama. Sürtük bir kız gibi erkeğime güzel ve çekici görünmek için elimden geleni ardıma koymadım yani... Vuslat vakti gelmese de, ben dayanamadım erkenden aşağı indim. Sitenin önüne çıkıp, tam konum attım.
İki dakika sonra yanımda bitti. Canım ya, demek ki o da erken gelmiş, dolanıyormuş buralarda. Biz çok uyumlu bir çift olacağız, eğer onun da böyle bir niyeti varsa tabii. Bu arada Mert'i ne çabuk sattım ya... Ne yapayım, o kadar porno sanat fotoğrafı yaptım, ona özel, bir like bile atmadı... Bıncırığım benim, şu küçük tekerlekli motosikletler var ya, onunla gelmiş beni almaya Ersin. Motorun rengi de mavi. En sevdiğim renk.
Kaskını çıkardı, hiç konuşmadan bana bakmaya başladı dikkatlice. Sonra gülümsedi, yanağındaki gamzeleri, gül gibi açıldı orta yere. "Doğru hatırlıyormuşum seni. Yakından görünce, çok daha tatlısın!" dedi. Madem tatlıyım, hemen burda ye beni. Nerden hatırlıyormuş beni, sormadım. Çünkü konu, Ahmet abiyle beni dükkanda gördüğü güne gelirse, ne diyeceğim diye çok utanıyordum.
"Ne yapalım, ne istersin?" dedi. "Şu an seninle beraber olduğum için çok mutluyum. Sen ne istersen bana uyar!" dedim. Yine suratıma epey düşünceli, uzun uzun baktı. Ulan gitsek artık ya, sokağın ortasında öyle birbirimize bakıp duruyoruz. "Aslında önce sahile gider biraz dolaşırız diye düşünüyordum ama... Kanımın, damarlarımı patlatacak gibi dolanmasına neden oldun birden. Yuh abaza demezsen bana, eve gidelim mi, ev boş merak etme!" dedi. Suratı kızardı hemen.
Bana uzattığı kaskı takmadan önce, "Nereye istersen!" dedim. Dakka bir gol bir! Hemen sikecek mi beni??? Ara sokaklardan basa basa Kadıköy'e doğru gidiyoruz. Ersin motoru biraz hızlı sürüyor, korktum. Ama Servet abinin araba kullanması gibi, tatlı sert de. Bu da güzel sevişiyor demektir. Ev boş, derken kimin evi acaba, anlamadım. Neyse, beni sikmek için mi götürüyor eve, güzel mi sevişiyor, gidince öğreneceğiz bunları.
20 dakika sonra Moda'daydık. Yeni, lüks bir apartmanın garajına indik, motoru park edip, garajdan asansörle dairenin olduğu kata çıktık. Eve girer girmez, sarılmayla saldırma karışımı bir atakla, yapıştı bana ve dudaklarıma. Ersin gerçekten de abazaymış bu arada. Önce biraz hoyrattı, ama yavaş yavaş yumuşadı hareketleri. Öpüşmeye devam ederken, kendini de beni de soydu...
Evet, gerçekten elinden ince iş geliyormuş, bayılırım böyle becerikli erkeklere. Ben yine içime kırmızı kız külotunu giymiştim, onunla kaldım. O da bokseriyle kaldı. Siki kalkmış, karnıma değiyordu. Öpüşmeyi bırakıp vücuduma baktı, külotumu yeni farketti. Güldü ona bakıp, bu defa ben kızardım. Haşince götüme ellerini atıp sıktırarak tekrar kendine yapıştırdı beni ve "Vücudun beklediğimden daha harikaymış. Seni görür görmez sikim taş gibi olmuştu zaten. Şimdi de patlamak üzere!" dedi.
Bunu söyleyince, benim de onu görür görmez, siki nasıl acaba diye düşünmeye başladığım aklıma geldi :) Elimi attım aşağıya, off baya iyiymiş kalınlığı! Böylesi bir şeye saygı sunmak gerekir. Yavaşça, önünde diz çöktüm. Bokserin üzerinden öpmeye başladım sikini. Yukarı baktım, bana bakıyordu biraz şaşkın, güzel yüzü daha da güzelleşmiş sanki...
Ve en güzel yerine geldik, perde açılacak. Heyecandan ellerim titriyor. Bokseri indirdim yavaşça... Abi bu ne tatlı bir şey... Şişman top gibi büyük başı, tamamen sünnet derisiyle kaplı. Çok uzun değil, belki 16 cm filan ama vücuduna göre daha koyu renkli, baya kalın bir sanat eseri. Öyle de güzel dikelmiş ki. Zargan vücudunda, daha da büyükmüş gibi duruyor.
Elime aldım, patlıcan gibi, hem yumuşak hem sert. Sanki çok değerli bir bibloya zarar verecekmişim gibi, yavaşça başını öptüm. Taşaklarına kadar öpe öpe indim. Diğer elimle avuçladım taşaklarını, bir kuşu tutar gibi ürkekçe... Off, içi er suyu dolmuştur bunların şimdi. Ersinin, er suyu :) Ne alaka aklıma geldi. Neyse, hep dediğim gibi, yarak beni yaratıcı yapıyor. Taşaklarını da tek tek öptüm. Sonra başına geçtim ve dudaklarımın arasına aldım, elimdeki gövdesini geri çekip, sünnet derisini açtım. Pürüzsüz, açık renk kafası çıktı ortaya, harika yarağın.
Dayanamadım ve yumuldum başına... Gırtlağıma dayanınca, inleyerek konuştu, "Berk, çok iyi... Hadi, yala, em iyice... Kuvvetli! Sert! Em! Yala! Hadi!!!" diyordu. Kendinden geçti aslanım. Merak etme, bütün emirlerini yerine getirmek için burdayım... Hard seks mi seviyor acaba?