Mahmut'un beni sattığı gün üç ayrı yarağı dört posta yemiştim. O zevk anlarında fark edilmiyor, ama Ahmet abinin yarağı gerçekten çok kalındı. Ertesi gün ne yediğini daha iyi anlıyorsun. Götüm haşat olmuştu. Okulda sıraya ancak yan oturabiliyordum. Sikildiğimi anlayan birileri yoktur diye de dua ediyordum.
Ancak birkaç gün sonra popişim normale döndü. Mahmut'un bana sormadan yaptığı pezevenklikten sonra onu bir daha aramamaya karar verdim. O beni aradı, mesaj yazdı filan, ama hiç birine cevap vermedim. Tacizi sıklaştırınca da engelledim. İlk erkeğimdi ve onun girişkenliği sayesinde bu zevki tatmıştım, ama ben de ona kızlığımı sunarak borcumu ödemiştim. Bir daha pasajda dolanmayacaktım. Bu puştlukla nasıl olsa sikecek başka bir ibne bulurdu.
Ahmet abinin kol gibi yarağı ise gözümün önünden gitmiyordu bir türlü. Pornolarda bile böylesi az görülür. Harbi erkek yarağı böyle olmalı dedirtiyor kendine. Malum herkes kendinde eksik olanı severmiş. Ahmet abi (Mutlaka ara!) demişti. Ama onu da arayıp aramamak konusunda bir türlü karar veremiyorum. O da benim orospulukta ilk erkeğimdi :) Yanındaki tıknaz arkadaşı vardı bir de tabii. Gerçi parayı ben almadığımdan amatör sınıfından bir deneyim denebilir buna ancak. İşin doğrusu Mahmut'un yaptığından sonra başıma daha beter olayların gelmesinden korkuyordum. Yediğim haltların yüzde birini babam duysa, küçük sikimin yüzde yüzünü keser...
Aslında en büyük isteğim kendi yaşıtım bir erkekle devamlı bir ilişkim olmasıydı. Varsın siki Ahmet abi kadar büyük olmasın. Küçük olsun bizim olsun misali :) Benimki kadar küçük de olmazsa iyi olur gerçi. Açık söyleyeyim hadi; ortalama boy 15 cm'den küçük olmasın, o ve onun üstünde her boyun başımızın üstünde yeri var diyelim.
Götümü siktirince okuldaki arkadaşlarıma da farklı gözle bakmaya başladım. Özellikle okulda çok eskiden beri beğendiğim Mert diye biri vardı. Kore Boy Band bebelerinin okulumuzdaki temsilcisi gibiydi. Uzun boylu, zargan gibi tatlı bir oğlan. Bütün kızlar ona aşık. Doğal olarak ben de. Aynı zamanda büyük bir basket takımının altyapısında basketçidir kendileri. Çoğu maçlarına gidip hemen benchin arkasına oturup izliyorum ben de. Eğer maçı kazanmışlarsa ayakta uzun uzun alkışlarım onları. O da gülümser bana. Hatta takımdakiler bile bana ara sıra selam verirlerdi devamlı aynı yerde oturup onları izlediğim için.
Bir keresinde okulun tuvaletinde pisuvarda yan yana düştük. Dayanamadım, riski göze alıp sikine baktım. İnik hali bile kendi gibi çok güzeldi. Kalkınca nasıl olur merak içindeyim. Ona sadece bir sakso yapma şansım olsa ve sütünü içebilsem... Mert aynı zamanda bizim sitede oturuyor. Keşke aynı sınıfta olsaydık, arkadaş olma şansımız doğardı. Ama o benden bir yaş büyük ve bir sınıf üstte okuyor. Mert'in sosyal medya hesabını bulmakla işe başlamaya karar verdim. Belki böylece ona yaklaşmanın bir yolunu bulabilirdim.
Bizim sınıfta kendi çapında influencer olan ve sosyal medyada takipcisi bol bir kız var. Ondan Mert'in soyal medya hesabının adını öğrendim. Ama hesabı gizliydi. Ben de hemen 'Deniz' isminde fake bir hesap yapıp infoya bizim okulun adını ve oynadığı takımın da adını yazdım ve onu takibe aldım. Böylece onu tanıdığımı anlayabilecekti. Eğer o da beni takip ederse, onunla konuşmanın bir yolunu bulabilirim diye düşünüyordum.
Bir hafta bekledim, sonunda takip isteğimi kabul etti Mert. Etmese daha iyiydi. Resimlerine ulaşınca kız arkadaşı olduğunu gördüm. Üstelik çok güzel bir kızdı. Eğer seks de yapıyorlarsa benim şansım sıfır demektir. O da beni takibe alsa belki bir şeyler deneyebilirdim, ama almadı. Moralim bozuldu. Okulda tenefüste bunları düşünüp Mert'in fotoğraflarına ve basket videolarına bakıyordum. Keşke bir de o güzel sikini kaldırıp fotosunu koysaydı :) diye düşünürken telefonum çaldı. Ahmet abiydi. Bir anda çok korktum. O bana vermişti, ama ben ona numaramı vermemiştim. Biraz zaman geçince jeton düştü. Pezevenk Mahmut'tan almıştır numaramı. Bir daha ararsa onu da engellerim diye düşünürken mesaj geldi...
Ahmet abi, "Sana ara demiştim, ama aramadın, ne oldu? Çağrıyı reddetmeni de derstesin filan diye yorumladım. uygun olunca beni hemen ara. Eğer aramazsan ben seni bir şekil bulurum ve şeklini bozarım. Bunu ikimiz de istemeyiz, sevdim seni çünkü!" yazmıştı. Uff ya, ben de seni sevmesem de oldukça iyi bir sikici olarak etiketledim. Ama korkuyorum işte. Bunları yazamayacağıma göre ne yapacağımı bilemeden okul bitince eve gittim.
Açtığım hesabı Mert takip ediyor mu diye durmadan bakmaktan artık bıkkıntı gelmişti. Sikildikten sonra kendimi bulmuştum ve psikolojim hatta derslerim düzelmişti. Çünkü artık odaklanabiliyordum. Ama şimdi Mert'i düşünmekten ve yarak yemeden geçen üç haftadan sonra eski halime dönmek üzereydim.
Gece geç saatte uyumak üzereyken yine Ahmet abiden mesaj geldi. Ahmet abi, "Berk beni ara!" yazmıştı. Oha, ellerim titremeye başladı. Ben ismimi Mahmut'a bile söylememiştim. Bunu nerden öğrendi ki? Altıma sıçmak üzereyim. Hemen kafamı toplamam gerek. Sessiz kalırsam tam batarım. Hemen bir mesaj yazdım, "Ahmet abi okul çok yoğun kusura bakma. Kursa falan da gidiyorum, hiç boş zamanım olmuyor. Beni affet!" diye. Ahmet abi, "Yarın cumartesi, öğlene kadar aradın aradın, yoksa ben gelirim!" yazdı. Bu adam benim ismimi nereden buldu? Neden bu kadar kafayı taktı bana çözmeye çalışıyorum. Hiç bir mantıklı açıklama bulamıyorum amına koyım. Sabaha kadar uyuyamadım.
Sabah kahvaltı filan etmeden evden çıktım. Bizim sitenin parkına gittim. Şimdi keşke Mert gelse de burda flörtleşsek, sonra öpüşsek, dilini emsem, tükürüklerini yutsam... Sonra da emerek sikini kaldırsam... Bunlar olmadı tabi... Göt korkusundan mecbur öğlene doğru Ahmet abiyi aradım, "Günaydın abi!" dedim. "Ne günaydını lan, öğlen oldu. Neyse, yine de günaydın diyen dillerini yerim senin. Niye aramadın hiç? Çok özledim seni!" dedi. "Abi zamanım yok hiç ya..." dediğimde, "Şimdi gelip alacağım seni, konum at!" dedi. "Abi işim..." derken, "Sikerim lan işini!!!" dedi. "Abi ben Kadıköy boğanın oraya gelirim, saat 2 gibi!" dediğimde, öyle bir bağırdı ki, Orangutan herif, kulağım patlayacaktı.
Aslında işim filan yoktu tabii. Kursa da gitmiyorum. Eve döndüm. Zorla da olsa buluşacak olmamıza sevinsem mi kızsam mı bilemiyordum. Ama heyecanlandığım kesin. Karnım karıncalanmaya başladı. Gerçek seks yapınca 31 çekmek saçma geliyor artık. O nedenle üç haftadır boşalmadım bile. Benim gibi sağlıklı bir erkek :) için zor bir durum. Neyse, heralde çay içmeye çağırmıyordur beni, bir şeyler yaparız diye düşünerek yıkanıp temizlendikten sonra giyinip düştüm yola.
Otobüsten inip boğanın oraya gelir gelmez bir korna sesi duydum. Baktım Ahmet abi bir arabadan bana el sallıyor. Gidip bindim arabaya hemen. Beni hayvan gibi kendine çekti, yanaklarımı öptü mü ısırdı mı anlayamadım. "Özledim seni karıcığım!" dedi. Utandım, kıpkırmızı oldum sanırım, yüzüm yanmaya başladı. Bana bakıp gülmeye başladı. Montumu çıkardım, sıcaklamıştım. Elini ince tişörtüme uzatıp memişimi iki parmağının arasına alıp sertçe sıktırdı. Çok acıdı, ama bir şey diyemedim. "Ne utanıyorsun kız, cevap versene bir şey söyleyince. Mahmut'un depoda yarağı yerken, tamam kocacığım, karınım artık senin, diyen sen değil miydin? Ne oldu şimdi, ne bu utangaç küçük kız ayakları?" dedi.
"Abi havaya girebilmem için biraz zaman ver, lütfen. Daha çok yeniyim bu işlerde..." dedim. "İyi, hadi bakalım göreceğiz birazdan!" dedi. "Birazdan nereye gidiyoruz abi?" dediğimde, "Gidince görürsün, çok soru sorma. Bu gün yarağa doyuracağım seni küçük orospu. Kocan ne diyorsa onları yapmaya odaklan sen!" dedi.
"Abi kızmazsan bir şey soracağım..." dedim. "Sor bakalım!" dedi. "Adımı söylememiştim, nerden öğrendin?" dediğimde Gülmeye başladı yine. Kocaman ellerinin biriyle direksiyonu tutarken diğeri ile yanaklarımı iki yandan sıktırıp dudaklarımı büzüştürdü. Arabayı kullanmaya devam ederken uzanıp öptü tavşan dudaklarımı. Sıktırmaya devam ediyordu. Canım acıdı çok. Zar zor konuştum, "Yeter abi canım acıyor!" dedim. "Canının acımasını istemiyorsan gereksiz şeyleri merak etme. Uslu bir oğlan ol yeter!" dedi.
Tekrar bizim evin oralara doğru gidiyorduk. E-5'ten bizim eve doğru dönen köprünün oraya geldiğimizde dönmek için sinyal verince ödüm bokuma karıştı. Neyse ki yolun aşağısına değil yukarı doğru giden sapağa girdi, rahatladım. Ordan da sanayi sitesine girdik. Burayı gelip geçerken görürdüm hep. Bir dükkanın önünde durduk. Kepenkler yarı açık duruyordu. İçerde benim yaşlarımda iki eleman vardı bekleyen. Şaşırdı Ahmet abi, biraz da sinirlendi. "Bekle arabada! dedi bana. Neler konuştuklarını duyabilmek için camı araladım.
"Ulan ben size öğlen kapatın dükkanı gidin demedim mi?!! Ne yapıyorsunuz burda halen?!!" dedi. "Kızma usta, akşamki maçı senin büroda izleyebilir miyiz diyecektik de..." dedi uzun boylu olan. Ahmet abi lafını bitirmesine izin vermedi, "Yok maç filan bu hafta, işim var benim. Siktirin gidin şimdi!" dedi. Süklüm püklüm çıktılar dükkandan, arabanın yanından geçerken bana baktılar. Uzun boylu olan, durup bakmaya devam etti gözlerimin içine. Gözlerini kısıp biraz düşündü, sonra alaycı bir gülümseme belirdi suratında, dönüp gitti.
Arkasından baktım. Ayaklarının önce ön tarafını yere basarak ve yaylanarak yürümesi... Aynı Mert gibi? Elemanı bir anda hatırladım. Bu Mert'in takımında, Mert gibi gard oynayan basketçiydi. Sanırım o da beni tanımıştı. Başımın belaya gireceği içime doğmuştu zaten. Ama benim bildiğim basket takımına sadece öğrenciler alınıyordu. Sanayide çalışan bir çırağın takımda ne işi vardı o zaman?
Neyse, biraz sakinleşirse Ahmet abi, ona sorarım diye düşünürken gelip kapıyı açtı, kolumdan sertçe çekip çıkardı beni arabadan. Manyak herif elemanlara kızıp hıncını benden alıyordu. Dükkana soktu beni. Kepenkleri kapadı ve "Takip et beni!" dedi. Dükkanın arkasına doğru tahta merdivenler vardı. Ordan yukarı çıktık. Çelik bir kapıyı anahtarları ile açtı. Burası kocaman bir odaydı. Küçük bir ev gibi her şey vardı. Masa, oturma gurubu, karşısında dev ekran televizyon. Bir köşede çalışma masası, üzerinde büyük ekranı olan bir bilgisayar. Diğer bir köşede mutfak, buzdolabı, çamaşır makinası. Odanın sonunda kalınca bir perde vardı. Onu açtı, orası da yatak odası gibiydi, kocaman bir yatak ve gardrop vardı...
"Hazırsan, soyun gir yatağa!" dedi. Odadaki tek kapıyı açıp girdi. Orası da banyoydu anlaşılan. Seslerden anladığım kadarıyla duş alıyordu. Ben de yatağa oturup soyunmaya başladım. Belki hoşuna gider diye külot hariç çıplak yatağa girip pikeyi üstüme çekip yattım. Stresten ve gördüğüm basketçi elemanın bana alaycı bakışlarından dolayı bir türlü havaya giremiyordum. Ama birazdan Ahmet abinin bana gireceği aşikardı.
Banyodan belinde havluyla çıktı. Halen suratı asıktı. Eliyle yanına çağırdı beni. Havluyu çıkarıp uzattı. Kurulamamı istiyordu sanırım. Göt verdiğimiz yetmez gibi bir de hizmetçiliğe başladık amına koyım. Fil hortumu gibi sarkan sikinden başladım kurulamaya. Yaşı Mahmut'tan büyüktü sanırım. Ama vücudu diriydi. Çok kıllıydı, sırtında bile kıllar vardı. Bacakları o kadar kalındı ki, tam ayı gibiydi. Kurulamayı bitirince havluyu koltuğa bıraktım.
Beni bir çırpıda belimden kavrayıp kaldırdı, hafif çıkkın göbeğinin üzerine popomu oturtup kucağına aldı. Ben de düşmemek için boynuna sarıldım. Sonunda güldü. Dudaklarıma yapıştırdı dudaklarını. Sakalları bıyıkları jilet gibi kesiyordu yine her yerimi. Epey dilimi emip suratımı yaladıktan sonra, yatağa biraz yukardan bırakıp zıplayarak düşmemi ve korkmamı izleyip zevklendi. O da yatıp yanına çekti beni. Kafamı tek eliyle bile kavrayabiliyordu. Aşağı doğru iteledi başımdan. Siki kalkınca tek elimle tam kavrayamıyordum bile. İnik haldeydi, ama bu durumdayken bile sert ve çok heybetliydi.
Elime aldım, sikinin başını öperken ona baktım. Mutluydu, dilimi çevresinde gezdirirken popomu kaldırdım. Çıraklara o kadar sinirlenmişti ki, pembe külotumu daha yeni fark ediyordu. Yine gülümsedi. "Kız ne güzelmiş külotun senin, getir bana doğru güzel götünü bakayım!" dedi. Ağzımda şişerken yarağı, dizlerimin üstünde götümü ona doğru yanaştırdım. Külotumu götümün yarığına çekip tanga gibi yaptı, götümün yanaklarını öpüp yalamaya başladı. Yine batıyordu bıyıkları filan.
Sonra kenara çekti külotumu ve en sevdiğim şeye başladı. Bıyıkları deliğimi çizerken beni dilliyordu. Hafif ısırıklar atmaya başlayınca ben de hafif çığlıklar atmaya başladım. "Ciyakla istediğin kadar orospu çocuğu, bu oda ses yalıtımlı, kimse duymaz seni!" dedi. Olaya annemi dahil etmese iyiydi, ama neyse. Siki iyice büyümüş ve kemik gibi sertleşmişti. Haftalardır özlemini çektiğim koçbaşı yarağa kavuşmuştum sonunda. Sikinin başını boğazıma sokmaya çalışıyordum oyuncağımla oynar gibi. Koca başın zorlaması gözlerimden yaşlar akmasına neden olurken, birazdan üstüne oturacağım yarağı kedi gibi severken ben çok mutluydum halimden :)