← Ana Sayfaya Dön

CANIM AİLEM 17

📌 ENSEST

Kızgın değildim ablama.

B: Onu sevmediğimi fark ettim, Abla. Onu öyle görünce zaten onu sevmediğimi fark ettim. O an dank etti. Umrumda bile olmadı. Sadece gururum incindiği için ağladım. Ben Bade'yi hiç sevmediğimi fark ettim. Ağlayan kızlara karşı zaafım olduğundan herhalde. Onunla sevgili olduğum gün, çok ağladı. Dayanamadım. Belki severim diye sevgili olmayı kabul ettim. Ama hiç olmadı. O hep bana uzaktı. Ya da ben ona. Ona olan sevgim, seninkinin yanında bir hiç olarak kalıyor. Bana çok şey öğretti. Herkesin bir zamanı vardır. Bizimki doldu.

A: Bana kızmadın mı?

B: Biraz, ama beni öpersen unutabilirim.

Bana tatlı bir gülümseme fırlattı. Sonra iki eliyle yanaklarımı tuttu. Dudaklarımız birbirine yapışmaya başladı. Ağzının sıcaklığı tüm vücudumu sardı. Deli gibi öpüştük. O an göğsümde bir alev hissettim. Her tarafım ısınmaya başladı. Niye böyle oldu? Çok haz alıyordum. Her öpücüğü beni farklı yerlere götürüyordu. Biraz öpüştükten sonra onu hafif geri ittim.

B: Annem evde. Şu an devamı gelmeyecek.

A: Kapıyı kapatırız. Duymaz.

B: Sana az bir şey vereceğimi mi sandın?

A: Geçen seferde yedim. En fazla ne olabilir ki?

B: Yediğin zaman anlarsın. O daracık amını genişlettiğimde anlayacaksın.

A: Ama sen beni sözlerinle tahrik edip gidiyorsun hep. Artık kabul etmiyorum.

B: Sana yine ceza vermem gerekirdi normalde. Şu an bir şey demiyorum. Haddini aşma yoksa amına koyarım.

A: Ben de onu istiyorum. Amıma koy diyorum. Beni sikip içime boşal diyorum. Kadının yap beni diyorum.

B: Ben de annem var diyorum. Evden çıksın diyorum.

A: Öffff be. Hadi naş. Çık odamdan.

Ablam'ın odasından çıkıp aşağı annemin yanına indim. Mutfakta taburede oturmuş telefona bakıyordu.

B: Annem, ne yapıyorsun burada? Daha rahat bir yere geç.

E: Tariflere bakıyorum. Canım farklı bir şeyler çekiyor.

Yürüyerek arkasına doğru geçtim. Sarılıp az önce ablamdan dolayı kalkmış sikimi hafiften götüne sürtmeye başladım. İlk başta irkildi. Ama sonra ses çıkarmadı. Telefonunu kaydırıp tariflere bakmaya devam etti.

B: Ne istersin?

E: Bilmiyorum. Çok arada kaldım. Sence ne yapalım?

B: Bence dışarıdan güzel bir pizza isteyip yiyelim.

E: Ama sen kaç gündür ev yemeği yememişsindir.

B: Bir şey olmaz. Sen yeter ki yorulma.

E: Oyyy oğlum benim.

Oturduğu tabureden kalkıp bana sarıldı. Zaten demir gibi olan sikim. Annemi delip geçmek istiyor gibiydi. Annemin bana olan sarılması, bu sefer kısa sürmüştü. Geri çekildi.

E: İste pizzayı o zaman

B: Bekle isteyeyim.

Cennet ile pizza yediğimiz mekandan istedim. Yarım saat sonra gelen pizzayı yemek için ablamı çağırdım. Beraber pizzayı yedik.

A: Oha! burası iyiymiş. Nereden öğrendin?

B: İştekiler buradan istiyormuş. Ben de denemek istedim.

E: Ofiste güzel gelin adayları var mı?

B: Anne!

E: Ne oğlum. Ben senin yaşındayken evlendim.

B: Devir değişti, anne. Artık kimse evlenmek istemiyor. Herkes birkaç günlük, eğleneceği insanlar buluyor. İhtiyaçlarını karşılayıp çöp gibi atıyor.

A: Diyene bak.

B: Ne oldu, Bir ayıbımı mı gördün?

A: Konuşmayayım istersen.

B: Konuş. Çok merak ettim. Ne diyeceksin.

A: Sen kaşındın. Anne, Ali beni hep dikizliyor. Bir ara duştan çıktım kapının önünde eli sikinde bir şeyler yapıyordu. Artık tahmin edersin.

B: Yalancı piç. Hayatımda kimseyi dikizlemedim. Tamamiyle iftira.

A: Geçen senide dikizlemişti anne. Hatta bana geldi. Dediki abla annemi sonunda çıplak gördüm diye.

E: Oğlum doğru mu bu?

B: Hayır tabikide. Hiç biri doğru değil. Senin bu kızın yaraksızlıktan kudurmuş. Ne dediğini bilmiyor.

E: Çok ayıp ablaya öyle denir mi oğlum?

Annemin verdiği tepkiler çok yavan kalıyordu. Sanki konuşmak için konuşuyormuş gibiydi.

B. Böyle abla mı olur. Geçen.......

E: Geçen ne?

B: Hiç.

E: Oğlum ne oldu? Çabuk söyle!

B: Bir şey yok. Bade ile ilgili yalan söylemiş bana.

E: Ne yalanı?

B: Bade, beni seviyormuş falan işte. Önemsiz şeyler.

E: Bu mu mesele. Bade'yi ben o gün hayatımdan sildim. Artık bu evde o kız konuşulmayacak.

B: Bana uyar.

Yemeği yedik. Ablam, direkt odasına tüydü. Mutfak bana ve anneme kaldı. Masayı topladım. Tam arkamı döndüm. Annem, önümde bildiğin domalmış. Yerdeki bir şeyi siliyordu. Ama o götü görmemle sikim zaten demir gibi oldu. Taytı önümde duruyordu. Beni yırt diye sesler duyduğuma eminim ama az önceki muhabbetten sonra beni böyle görürse hiç hoş olmaz diye geri çekildim. İşi bitirip lavaboya geçtim.

Kirlilerin içine baktım. Aradığım şey oradaydı. Bu beden ölçüsü ablamın olamazdı. Annemin olduğuna emin olduğum külodu aldım. Amının değdiği yerde gül bahçeleri vardı sanki. Annemin o kendine has kokusu vardı külotta. Bu koku ablamda yoktu. Niye bilmiyorum ama ikiside bende farklı hisler uyandırıyorlar. Tanımlayamadığım hisler. Kokladıkça azdım. Sonra sikimin etrafına sarıp işe koyuldum. Sikimin etrafına sarınca vücudum ısınmaya başladı. Her ileri geri hareketinde göğsüm, kulaklarım, elim ve sikim daha da ısınıyordu. Çok uzun sürmedi. Zaten böyle bir şeye karşı çok dayanabileceğimi sanmıyorum. Dölümle boyayıp attım kirlilere. Görürse işime gelir diye bıraktım.

Odama geçip biraz uzandım. Bugün çok yorulmuştum. Biraz boş geçirmek istediğimi fark ettim. 1 saat sonra mail geldi. Atan Markov'du

Merhaba Ali Bey

En kısa zamanda uygun olan birini göndereceğim. İyi günler.

Bu da halloldu. Cevap mailiyle uğraşmama gerek olduğunu düşünmediğim için bir şey yazmadım. 1 saat daha telefona girdikten sonra odamın kapısı çaldı. İçeri giren annemdi. Acaba döllediğim külodu görmüş müydü?

B: Efendim anne?

E: Oğlum, seninle bir şey konuşmam lazım.

B: Ne oldu?

Annem kapıyı kapatıp yatağıma oturdu.

E: Az önce kirlilerde bir şey gördüm.

Külot mu? Amacım onu görmendi zaten.

B: Ne gördün anne?

E: Külodumun üstünde sperm var. Bunu yapacaksan temizle. Ve benden izinsiz yapma. Lekesi hemen geçmiyor.

B: Özür dilerim.

E: Özür dilenecek bir şey yok. Gençsin. Kanın deli gibi kaynıyor. Biliyorum bunu. Yani arzulanmak benimde hoşuma gidiyor tabiki. Ama ablan görürse hiç hoş olmaz.

Ablamın amına koyduğumu bilse tepkisi ne olurdu acaba?

B: Tamam anne. Bundan sonra dikkatli olurum.

Yanıma yanaşıp alnıma öpücük kondurdu. Sonra odamdan çıktı. Az önce yaşananlar bir yeşil bayraktı. Artık daha vurdumduymaz olabilirdim yani. Bunu düşünüp telefona girmeye devam ettim. Gece olmuştu. Uyuyup uyandım. Sabah kalktığımda herkes uyuyordu. Bugün işe gitmek istemediğimi fark ettim. Evden çalışmak daha rahat. Sabah işlerini halledip mutfağa geçtim. Bizimkiler uyuduğu için kahvaltıyı ben hazırlayacaktım. Biraz dolaba bakındım. Zeytin, peynir gibi basit şeyleri çıkardıktan sonra pankek yaptım. Biraz sucuklu yumurta yaptım. Kahvaltı hazırlıklarının sonuna doğru ablam merdivenlerden indi.

Azra: Mis gibi kokuyor. Sen mi kahvaltı hazırladın?

Ben: Yok. Sabah kalktım bir de ne göreyim, evdeki yiyecekler beraber örgütleşip senin için kahvaltı hazırlamışlar. Ben de görünce çok korktum. En son domates salatalığı kesiyordu.

Azra: Ukala.

Ben: Boş yapma. Git annemi kaldır.

Azra: Sen kaldır. Ben lavaboya gireceğim.

Ben: Doğru düzgün bir iş yaptığın yok zaten.

Üstüme doğru yürüyüp bir şeyler saydırmaya başladı.

Azra: Sen ne diyorsun be. Döverim seni çocuk.

Sütyen giymediği belli oluyordu. Üstündeki beyaz elbiseden memeleri görünüyordu. Şortu da işin cabasıydı. Üstüme doğru geldi. Önüme gelip durdu. Boş sözlere devam ediyordu.

Ben: Ne yapmayı planlıyorsun?

Azra: Seni döv--

Sözünü bitirmesini beklemeden dudaklarına yapıştım. Birkaç saniye anlık şokla bekledi. Sonra teslim olup öpüşmeye başladı. Birkaç öpücük sonra dudaklarından çekilip tepkisine baktım. Gülmek ister gibi bir hali vardı. Ama sinirinden de ödün vermek istemiyordu. En son dayanamadı ve dudaklarından yüzünü saran bir gülücük çıktı.

Ben: Hani dövecektin?

Azra: Böyle yaklaşırsan nasıl dövebilirim seni?

Ben: Bende öyle düşünmüştüm.

Azra: Yeter artık. Ben daha fazla dayanamayacağım.

Ablam, aniden eğilip pijamamı indirdi. İnik sikimi ağzına alıp öpmeye yalamaya emmeye başladı. Sikim ağzının içinde büyüyordu. Tamamını ağzına alıp birkaç saniye öyle bekledi. Ama büyümeye devam etmesi ona engel oldu. En sonunda dayanamayıp hızla geri çekildi.

Azra: (Derin nefeslenmeler) Ay özlemişim (Derin nefeslenmeler)

Ben: Offf çok iyiydi bu. Bende seni özlemişim.

Biraz daha sakso çektikten sonra ayağa kalkıp güzel yüzüyle bana baktı. Ne istediğini bildiğim için ayaklarından kaldırıp tezgaha bıraktım. (Söylemeyi unutmuşum. Amerikan mutfağı) Şortunu çıkarıp mavi küloduna baktım. Küçük bir ıslaklık vardı. Amı kadar olan bir ıslaklık birkaç öpücük bıraktıktan sonra külodunu hızla çektim. Amı karşımdaydı. Epeydir bu güzelliği görmüyordum. İyi geldi. Öpücükler kondurduktan sonra yalamaya başladım. Amının her yerini yaladımda yaladım. Ablamdan çıkan ince inlemelere daha fazla dayanamıyordum. Aşağıda ablamın amına girmek için bekleyen sikimle beraber geri çekildim.

B: Giriyorum.

A: Hızlı ol. Annem birazdan uyanır.

Amına hızlı bir giriş yaptım. Hızlı girdim ama çok giremedim. Amı o kadar dardı ki oradan bırak bir şey girmeyi nasıl çıkıyor onu bile anlamıyorum. Biraz itelemeden sonra içine yarısını soktum. Biraz daha gayret gösterdim. En sonunda tamamını sokmuştum. Ablam iki eliyle ağzını kapatmış. Yüzü kızarmış sikime bakıyordu. Sikimi çekip amına soktum. O an yüzünü görmek beni çok azdırdı. Gözleri kaymıştı. Her sokuşumda titriyor ve eli kayıyordu. Ağzından çıkan çığlıklarını eli bastırmaya çalışıyordu. Soktukça kıvranmaya başladı. Biraz sonra boşaldı. Titremesi, bana bile zevk vermişti. Biraz bekledikten sonra sokmaya devam ettim. Tekrar ablama baktığımda 2 eliyle bana uzanmaya çalıştığını fark ettim. Hemen ileri atılıp boynuma sarılmasını bekledim. Sonra kucağıma alıdım. Bacaklarıyla tüm vücudumu kollarıyla boynumu sarmıştı. Yüzlerimiz birbirine denk. Nefes alışlarımız birbirine karışıktı.

Azra: IHH IHH IHH

Kucağımdaki her zıplayışta sesi kesiliyordu. Sikerken öpüşmeye başladık. Zor olsa da dudaklarımız birbirine yapışmış ayrılmıyor gibiydi. Soktukça boşalmaya yakınlaştım. Uzun süredir seks yapmadığım için hızlı boşalacağım gibi gözüküyor. Ucuna geldim. Ama kendimi sıkmak zorundayım. 1 kere daha boşalırsa ben de boşalacağım. Kendime böyle hedefler koyunca daha rahat oluyor. İçine hızlı hızlı girmeye başladım. Belini sardığım kollarımla onu sabitleyip hızlı hızlı amına girmeye başladım. Dudaklarımdan çekilip inelmeye başladı.

Azra: AHH AHHHH AHHG

Ben: İçine boşalayım mı?

Azra: Ağzıma boşal. Hepsini yutmak istiyorum.

Gözlerimiz birbirini kesiyordu. Yavaş yavaş kaymaya başladı. En sonunda göz bebeklerini göremez hale geldim. Vücudu titremeye başladı. Onun titremesinin bitmesini bekledim. Sikimden çıkarıp yere koydum. Hemen sikimi ağzına alıp emmeye başladı. O sıcaklık, döllerimi çağırıyordu. Misafirlik için çağırılıyorsak gitmemiz gerekir değil mi? Ellerimle kafasını iyice bastırdım. Sıcacık ağzının içine boşalıp biraz bekledim. Ablam tüm döllerimi ağzına almıştı. Geri çekilip dolu ağzını bana gösterdi. Ve hepsini afiyetle yuttu.

Ayağa kalkıp külodunu hızlıca giydi.

Ben: Çok güzeldi.

Azra: Aynen. Ben hızlıca bir duş alıcam.

Arkasını dönüp merdivenlere doğru yürümeye başladı. İlk adımını attı.

Ben: Al işte. Sucuk soğudu ama.

Omuzunun üstünden bana bir bakış atıı.

Azra: Benden değerli mi?

Ben: Asla!

Azra: Ben de öyle düşünmüştüm.

Yukarı çıkıp annemi uyandırmaya gittim. Yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Yatağına oturdum. Ve biraz süzdüm. Az önce boşalmama rağmen hâlâ annemi azgınlıkla süzebiliyordum. Yüz üstü uzanan anneme biraz bakındım.

Üstündeki elbisenin altından memeleri iki yana ayrılmış uçları belli oluyordu. Biraz bakakaldım memelerine. Sertleşmişti. Acaba uyuma taklidi mi yapıyordu? Anlamanın tek yolu, gıdıklamak. Koltuk altından gıdıklanmaya dayanamayacağını bildiğim için gıdıklamaya başladım. İlk başta biraz zorlansa da bir yerden sonra dayanamadı. Gülmeye başladı.

E: Yapma. ahhahaha Ali yapma.

B: Numaracı horoz. Kalk. Kahvaltı hazır.

E: Tamam kalkıyorum.

Yanağıyla dudağının arasındaki bölgeye bir öpücük kondurup kalktım. Kapıya doğru ilerledim. Ve sabahtan beri içimi kasıp kavuran şeyi söyledi.

E: Az önce gördüm.

O an, orada ölecektim. Arkamı dönmeden binlerce kez görmemiş olmasını diledim. "Neyi" demeden önce binlerce kez duymamış olmasını diledim. Arkamı dönüp konuşana kadar geçen süre asırlar gibi geçti. Dönüp gülerek sordum.

B: Neyi?

E: Memelerime nasıl baktığını.

Ölüp ölüp dirildiğim o an. İçime öyle bir rahatlık geldiki anlatamam. Ablam ile yaptığımız şeyi görmemişti. Görseydi bu kadar rahat olmazdı zaten. Ya da olur muydu? Sanmam.

E: Bir açıklama yapmayacak mısın?

Yanına yaklaştım. Başımı eğip konuştum.

B: Özür dilerim. Öyle görünce........

E: Öyle görünce??

B: Dayanamadım işte. Çok büyükler, yuvarlak aynı zamanda ve çok sarkmamış birde ucu sertleşmişti. Biraz bakmış bulundum.

E: Bakmak mı sen gbt'sini çıkarmışsın. Bedenini de söyle istersen.

B: Sen söyle. Ben nereden bileyim.

E: Çamaşırlarımı karıştırıp bakmıyor musun?

B: Bedenine hiç bakmadım. Hem bence göt daha güzel. Memenin farklı bir yapısı var. Büyüleyici bir şey. Ama göt ö-

E: Ne anlatıyorsun tam olarak?

B: Bilmiyorum. Çok gerildim. Bildiğim her şeyi söylemeye başladım sanırım.

E: Affediyorum. Ama bir daha yakalarsam ceza var.

B: Tamam.

Odasından çıkıp geri aşağı indim. Her şey hazırdı. Biraz bekledikten sonra ikiside aşağı inmişti. Masaya oturup kahvaltıyı yaptık.

Önümüzdeki 2 hafta su gibi geçti. Tüm eşyalar taşınmış ev tamamlanmıştı. Annem, evde olduğu için ablamla sikişmedik ama arada birbirimizi boşalttık.

Ehliyetimi almıştım. Ve bugün, araba sabah erkenden İstanbul limanına özel olarak inişi yapacaktı. Karşılamak için taksiyle gittim. Limandan ben alacaktım. İşe, bu arabayla gitmek farklı olacak gibiydi. Limanda bekledim. Gemi çoktan demiri atmştı. Konteynerların çoğu inmişti. Görevliye yaklaştım. 30'lu yaşlarında 180 boylarında bir adamdı.

Ben: Kolay gelsin ustam.

Görevli: Kolaysa başına gelsin.

Bir an dondum.

Ben: Benim araç vardı. Onu alacaktım.

Görevli: Şu Pagani mi?

Ben: Aynen.

Görevli: Gel.

Adamı takip ettim. Depolama alanının sonuna doğru götürdü beni. Bir kontyenerı gösterdi. Kırmızı renkliydi.

Görevli: Bunun içinde olması lazım.

Ben: Açacak mısınız?

Görevli: Senin olduğunu nasıl bileceğim?

Ben: Kimlik?

Görevli: Göster bakalım.

Kimliğimi çıkardım. Biraz bakındı. Sonra bir şey bulmuş gibi sevindi.

Görevli: Aaaa siz şey değil misiniz?

Hemen telefonunu çıkarıp titreyen elleriyle bana uygulamamı gösterdi.

Görevli: Bu sizin uygulamanız değil mi? Siz de Ali xxxxx'siniz

Ben: Aynen.

Görevli: Pardon Ali Bey. Tanıyamadım. Hemen açıyorum konteynerı. Bir fotoğraf çekebilir miyiz?

Fotoğraf çektirdik. Elemanı çağırıp konteynerı açtırdı. Önümde açılan kontynerdan sonra beni hediye kutusu karşıladı. Anlamaya çalıştım. Konteynerın içine girip biraz bakındım. Elimi kutuya atıp açma yerlerinden açtım. Çok zorlamadı zaten. 2 dakikalık bir uğraştan sonra karşımdaydı. 'Pagani Zonda HP Barchetta' Mavi araba, parlayan renkler, o an zevke geldim neredeyse hatta sikim kalkmış gibi hissettim. Böyle bir güzelliğe kaldırmamak olmazdı bence. Biraz etrafında yürüdüm. Elimi etrafında gezdirdim. Bundan Türkiye'de bir tane daha yoktu. Bu güzelliğe binecek tek kişi bendim. Arabanın camının önündeki bir kutu gözüme çarptı. Deriden yapılma bir anahtarlık kutusu. Açıp anahtarı çıkardım. Sonra arabayı açtım. Görevli'nin sesi tüm atmoseri bozdu.

Görevli: Hayırlı olsun. Canavar gibiymiş.

Ben: Öyle.

Başka bir şey diyemedim. Elimi kapıya atıp açtım. Üstü açıktı zaten. Ama böyle bir arabaya üstünden girmek saygısızlık olurdu. İçine girdim. Bu zevk ablamın içimde boşalması kadar zevkliydi. Elimi direksiyona attım. Biraz sağ sol yaptım. Sonra anahtarı taktım. Her anından zevk aldığım aracı çalıştırıp gaza batım. Biraz ilerledim. Sonunda o konteynerdan kutulmuştum. Görevlinin yanında durup "teşekkür ederim" dedim. Bir tomar para attım. Sonra gazlayıp ilerledim. Çok dar bir yoldan geçtim ama sonunda limandan kurtulmuştum. Kendimi yola atıp iş merkezine doğru sürdüm. Önünde durdum. Kapıda beni ekip karşıladı. Hepsi yanıma üşüştü.

Cennet: Vay be şuna bak. Bu çok pahalı gözüküyor.

Zafer: 18 milyondu sanki.

Ben: Aynen.

Cennet: 18 milyon TL. İyiymiş be. Nereden aldınız?

Zafer: TL değil dolar.

Cennet: Dolar mı? vay anası-

Ağzından çıkamayan sözlerden sonra utanıp kızardı.

Ben: Bir tur atmak ister misiniz?

Cennet ile Zafer bir ağızdan evet dese bile araç, 2 kişilik olduğu için birini tek yanıma alabilirdim.

Ben: Taş kağıt makas?

Cenk: Ben istemiyorum.

Ben: Sen bilirsin.

Taş kağıt makas oynadılar. Kazanan Zafer oldu.

Zafer: BUDUR BEE.

Ben: Atla. Bir tur attırayım sana.

Zafer, hemen yanıma geldi. Şehir çok dolu olduğu için boş bir alana gitmemiz gerekiyordu. Öyle yaptık. Boş ve uzun bir yolda durdum.

Ben: Hazır mısın?

Zafer: Hazırım.

Gaza yüklendim. 3 saniyede 100km hıza ulaştı. Sonra hızlanmaya devam etti.

Zafer: ÇOK İYİİİİİİİ. VUHUUUU

Hızlanmaya devam ettim. En son 270 gördüm. Ama yol bitmişti. Yavaşlayıp durdum.

Ben: Nasıldı?

Zafer: Harika ötesi. Bu çok iyi.

Elimle direksiyonu okşayıp konuştum.

Ben: Böyle bir canavara binmek çok güzel.

Şirkete vardık. Aracı kapalı otoparka park edip asansörle yukarı çıktık. Asansörde Zafer'in her tarafından gülücükler fışkırıyordu. Yukarı çıkıp ortak çalışma odasına girdim. Ekibin yanına gittim.

Ben: Durumlar nasıl?

Cennet: Kötü.

Ben: Sana da bir tur attırırım. Sıkma canını.

Cenk, pek oralı değildi. Ailevi bir şey olabilir diye sormadım.

Cennet: Söz mü?

Ben: Söz

Ofisten çıkıp odama geçtim. Masama oturup çalışmaya başladım. 10 dakika sonra kapım çaldı. İçeri Yalçın Bey girdi.

Y: Hoş geldiniz Ali Bey. Birkaç gündür şirkette yoktunuz!

B: Evet. Bu şirkette çalışırken evden de çalışacağımı zaten söylemiştim. Tabi size söylenmemişse bilemem.

Y: Haberim yok böyle bir şeyden.

B: Sizin nelerden haberiniz varki!

Y: Bu sözlerin bir bedeli olacaktır.

B: Tehditler bende işe yaramaz, Yalçın Bey. İsterseniz dinlemediğiniz çalışanları tehdit edin. Tabi bu durumda bana gelirler. Ve bu sizin için hiç iyi olmaz. Markov Bey, özel olarak konuştuğum bir sırada bana şirketten sorumlu olduğumu söyledi. Sebebini anlamışsınızdır umarım.

Başka bir şey söylemeden çıkıp kapıyı sertçe kapattı. 2 saat sonra telefonum çaldı. Arayan resepsiyondu.

Ben: Alo

Resepsiyon: Merhaba Ali Bey. Teftiş için bir grup geldi. Sizi istiyorlar.

Ben: Hemen geliyorum.

Odamdan çıkıp giriş katına indim. Resepsiyona doğru ilerledim. 3 kişi beni karşıladı. 3 erkek. Hemen yanlarına gittim. üçüyle de el sıkıştım.

Adam1: Merhaba, Ali Bey (İng)

Ben: Merhaba, şirketimize hoş geldiniz. (İng)

Adam2: Hoş bulduk. İstanbul Şubesi için yardım istemişsiniz. Markov Bey, bu konuyla bizzat ilgilenmenizden hoşnut olduğunu iletmemizi istedi. (İng)

Ben: Ahh, teşekkür ederim. Bu benim görevim; çalıştığım şirket için en iyi imkanı oluturmalıyım. (İng)

Adam2: Biz de onun için geldik. Genel bir kontrol yapacağız. Çalışanların şikayetlerini dinleyeceğiz. Bize yardımcı olmak ister misiniz? (İng)

Ben: Memnuniyetle. (İng)

Adam3: İlk önce çalışma alanlarına gidelim derim. (İng)

Ben: Olur. Beni takip edin. (İng)

Adamları Ofis katına çıkardım. 4'ümüz Ofis'e girince ister istemez herkes bize baktı. Zaten kesilen sesler eşliğinde Ortaya geçip konuşma yaptım.

Ben: Tekrardan merhaba arkadaşlar, beni tanıyorsunuz diye düşünüyorum. O faslı geçeceğim. Arkamda görmüş olduğunuz 3'lü teftiş için geldiler. İş şartlarını ve daha nicelerini kontrol edecekler. Sizden şikayetleri dinlemek istiyorlar. Önemli olduğunu düşündüğünüz şeyleri söyleyin. Önemsizleri ben hallederim.

Birkaç dakika sonra biri geldi.

Çalışan: Türkçe biliyorlar mı?

Ben: Ben çeviririm, söyle.

AKŞAMA DOĞRU

Herkesin şikayetlerini dinleyip not aldılar. Yemeği kontrol ettiler vs. Bunun hakkında ilgileneceklerini söyleyip otellerine gittiler. Toplanırken odamın kapsı çaldı. İçeri. Cennet girdi. Sarı saçları mavi gözleriyle her gördüğümde daha da güzelleşiyormuş gibiydi bu kadın.

Ben: Efendim Cennet?

Cennet: Bugün işiniz var mı?

Ben: Yok

Cennet: Çok güzel bir yer biliyorum. Beraber yemek yiyelim mi?

Ben: Bu bir date mi, yoksa sadece bir çalışanla patronu arasında geçen bir toplantı mı?

Yüzü biraz kızardı. Dudaklarından sözler döküldü.

Cennet: Siz ne demek isterseniz.

Ben: Günün sonunda ismini koyarım o zaman.

Asansöre binince garaj katına bastım. Cennet ilk birkaç saniye şaşırsa da sonradan hatırladı.

Cennet: Aa araba vardı değil mi? Bana da bir tur attıracaksınız değil mi?

Ben: İstiyorsan yürüyerek gel.

Gülerek cevapladı.

Cennet: İstemem.

Arabaya binip yola çıktık.

Ben: İlk, tur mu; yemek mi?

Yüzüne tatlı gülümsemesini almıştı yine.

Cennet: Şu an çok aç değilim aslında. Biraz tur iyi olur gibi.

Ben: Nasıl, hem bu kadar tatlı hem de bu kadar güzel olmayı başarıyorsun?

Önüne döndü. Utandığı anlaşılıyordu. Kızarıklığını ne kadar saklamaya çalışsada belli oluyordu.

Ben: Gidelim mi?

Cennet: Gidelim.

Zafer'i götürdüğüm yere gittik. Aracı aynı yere aldım. Ve gaza bastım. Yine 3 saniyede 100km hıza ulaşmıştı. Bu sefer en fazla 250 gördüm. Yol bittiği için durdum.

Ben: Nasıldı?

Cennet'e baktığımda ölecek gibi duruyordu.

Ben: İyi misin?

Cennet: Hiç benlik değilmiş. Bence yemeğe gidelim.

Ben: Ahahahah gidelim. Yeri neresi?

Cennet: XYZ yerinin yanında.

Ben: Seni daha güzel bir yere götüreceğim. İster misin?

Cennet: Siz bilirsiniz.

Ben: Sen.

Cennet: Efendim.

Ben: Sen, dersen daha iyi olur.

Cennet: Sen bilirsin.

Ben: Daha iyi.

Geçen hafta ailecek gittiğimiz Michelin yıldızlı bir restorana götürdüm. Kapıdayken Cennet konuştu.

Cennet: Ama burası çok pahalıdır. Ve üstüm uygun değil.

Ben: O zaman yeni elbise alalım gel.

Cennet ile bir şeyler bakıp güzel elbiseler aldık. Gizliden ödemeye çalışsada izin vermedim. Üstüne, oradan aldığı bir şeyi giydi. Benim üstümde ise basit siyah bir elbise altımda ise genelde giydiğim keten pantolonlardan vardı. Beraber mekana girdik. Kapıda bizi bir adam karşıladı.

Adam: Merhaba efendim. Hoş geldiniz. Ama üstünüz mekanın şartlarına uygun değil.

Ben: Çok da umrumda değil zaten. Boş masa ayarlayabilir misiniz?

Adam: Maalesef efendim. Üstünüz uygun olmadığı için sizi dışarı çıkarmak zorundayım.

Uzaktan hızla gelen kadın hemen söze girdi.

Kadın: Hoş geldiniz, Ali Bey. Buyrun 1 tane boş masa var.

Ben: Teşekkür ederim.

Cennet ile boş masaya oturduk. Tadımlık menü aldık. Ve bir tane beyaz şarap açtırdık.

(Tadımlık menü: Her şeyden az getiriliyor. Ama çeşit sayısı fazla)

Cennet her gelen şeye bakıp şaşırıyor. Yedikten sonra daha fazla şaşırmaya başlıyordu. Sonunda yemekleri bitirdik. Hesabı ödeyip çıktık. Cennet, hafif sarhoş olmuştu. Normalde çok içmediği belli oluyordu. Ben de çok içmem ama garip bir bağışıklılığım var. Şaraba karşı. Cennet, yol boyunca garip espriler yapıp beni güldürdü. Evine vardığımızda dışarı çıkmasına yardım ettim. Çok sarhoş değildi ama yürümekte zorlanıyordu. Asansörün içine girdik.

Ben: Hangi kat?

Cennet: 4

Evine çıktık. Söylediği dairenin kapısını çaldım. Karşımda 50'li yaşlarında bir kadın vardı. Teyzesi olmalıydı. Ben söze girdim.

Ben: Merhaba, Efendim. Ben Cennet'in arkadaşıyım. Kendisi biraz içti de. Öyle bırakmak istemedim.

Teyze: Ayyy çok teşekkür ederiz. Adınız neydi?

Ben: Ali. Kendisi tanıyor beni zaten.

Teyze: Tamam teşekkür ederiz. İyi akşamlar.

Ben: Birde şu poşetler var.

Kadına poşetleri verip dışarı çıktım. Arabaya atlayıp eve sürdüm. Garajın kapısını açtım. Arabayı ilk defa park edecektim. Park edip eve geçtim. Kapıyı ablam açtı. Yüzü asıktı.

Ben: Noldu, kim moralini bozdu? Söyle döveyim hemen.

Azra: Yağmur, bizde kalacakmış.

Ben: Kuzenim olan Yağmur?

Azra: Aynen.

Biraz sevinmiştim açıkçası. İster istemez biraz güldüm.

B: Niye bu kadara üzüldün buna?

A: Asıl sen niye sevindin?

B: Özledim kuzenimi.

A: Kesin özlemişsindir. Dibinden ayrılmayacaksın yine.

B: Kıskandın mı sen?

A: Pislik. Geç içeri.

İçeri geçerken dudağına bir öpücük kondurdum. Tepki olarak ise belime birkaç tatlı tokat geldi.

Ben: Ne vuruyosun be.

Eylül: Hoş geldin oğlum. Kuzenin gelecek. Ablan söyledi mi sana?

Annem gelip bana sarıldı

Ben: Evet. Ne zaman gelecek?

Eylül: Yarın.

Ben: Biraz erken oldu.

Eylül: Bizimde haberimiz yoktu. Bir süre bizde kalacak.

O an çok mutlu oldum. Niye mi? Anlatayım. Kuzenim Yağmur. Hesaplamalarıma göre şu an 20 yaşında. Teyzem ile eniştemi trafik kazasında kaybettikten sonra, ki bu 13 yaşlarına denk geliyor. Kendisi halalarında yaşamaya başladı. Eniştem doğulu olduğu için o taraf daha kalabalıktı. Ve onlarda kalması daha uygun gibiydi. Kendisiyle eskiden çok iyi anlaşırdık. Bana küçükken bir söz vermişti. büyüyünce seninle öpüşeceğim diye. Ne olduğunu o zaman pek anlamamıştım. Ama şu an gayet iyi anlıyorum. Kendisi zamanında bana az çektirmedi aslında. Biraz piçlik yapmayı sever. Küçükken beraber gittiğimiz marketlerden bir şey çalıp suçu bana atardı. Bende, benden uzaklaşmasın diye babamın dayaklarını sevgiyle yerdim. Kısacası beni kullanıyordu. Belki devran değişmiştir. Ve onu kullanma sırası bana geçmiştir.

Ben: Ne kadar bir süre?

Eylül: Bilmiyorum. Üniversite için gelecekmiş. Diyarbakır'daki üniversitesinden İstanbul üniversitesine geçiş yapmış. Bir ev bulana kadar bizim evde kalacak.

Ben: Saat kaçta gelecek? Yarın işe gideyim mi? Yoksa evde mi çalışayım?

Eylül: Sabah 7'de uçakla iniş yapacak. Onu alırsan güzel olur.

Ben: Tamam.

O an heyecandan ölecek gibi oldum. Neden bilmiyorum ama çok mutlu olmuştum. Sebebi ona arabamı gösterip eziklemek mi? Sanmıyorum. Belkide benden hoşlanmasını istiyorumdur. Bu daha muhtemel. Hemen yukarı çıkıp yatağa attım kendimi. Belki hızlı uyursam gün hızlı geçer diye düşündüm. Biraz kıvrandıktan sonra ablam odama geldi.

Azra: Ne bu acele? Heyecandan ölecek gibi duruyorsun.

Soğukkanlılığımı korumaya çalıştım.

Ben: Yok ya. Uykum geliyor.

Azra: Aynen aynen. Kesin uykun geliyordur. Ben senin içini biliyorum.

Ben: Uyumamı istemiyorsan uyandırmaya çalışabilirsin.

Azra: İstemez. Ama sen yakında isteyeceksin. Kuyruk olacaksın. Ama ben sana koklatmayacağım.

Kapının gıcırtısıyla ruhum bedenimden ayrıldı. Annem kapıyı açtı.

Eylül: Neyi koklatmayacaksın?

Azra: Şeyi, şey işte.

Ben: Yeni bir parfüm almışda onu diyor. Ben çok beğenmiştim. O da koklatmayacağım falan diyor. Sanki parfümü alıp koklayamam.

Eylül: Emin misin oğlum?

Annem, zeki bir kadındı. Ama ben de onun oğluydum.

Ben: Evet anne.

Annem odadan çıktı. Ablam o an tüm nefesini bırakıp rahatladı. Yanıma yanaşıp kulağıma fısldadı.

Azra: Ölecektim korkudan.

Ben: Yine götünü kurtardım. Bunun bir bedeli olmalı.

Azra: Umarım anlamamıştır.

Ben: Zeki kadın. Senin gibi aptal değil. Anlamış olabilir.

Azra: Sensin aptal.

Ben: Hadi uykum var.

Arkasını dönüp gidiyordu. Elini tutup kendime çektim.

Ben: İyi geceler öpücüğü yok mu?

Yüzünü biraz somurttu ama reddetmedi. Dudaklarıma yanaştı. O bana yaklaştıkça vücudum ısınmaya göğsüm alev almaya başladı. Bu niye oluyordu? Neydi bu his? Yoksa bu AŞK mıydı? Ablamı hunharca sikerken bile bu his yoktu. Belki seks ile aşk'ın bir bağlantısı yoktur. Yoktu zaten. Yeliz ile yaşadığım onca şeyden sonra ona karşı en küçük bir his bile olmamasıda kanıtıydı. Yoksa ben gerçekten ablama aşık mı oluyordum?

Yorum Yap

Yorumlar