Sabah olmuştu, yatağımdan uyandım. Mışıl mışıl uyumuştum. Dün gece, benim için harikaydı. Telefonumu elime aldığımda WhatsApp'tan bir sürü mesaj vardı. Eren bana birkaç fotoğraf atmış.
Fotoğrafları açtığımda yatakta uzanan kız kardeşi Esra ile annesinin kalçalarını gizlice çekmiş.
-Eren: Ben sözümde dururum, sen de sözünde dur. Daha çok resim istiyorum.
-Orası bende kardeşim, sen rahat ol ama bende senden daha çok resim istiyorum.
-Eren: WhatsApp'ta yazıyor.
-Eren: Yollayacağım, fırsat buldukça merak etme.
-Uyumadın mı sen?
-Eren: Şimdi uyandım, kahvaltıya oturacağız birazdan. Sonra atölyeye gideceğiz.
-Kız kardeşinle annen de atölyeye gidiyor mu?
-Eren: Annem öğlen gibi geliyor, kız kardeşim okula gidiyor, bazen okuldan sonra geliyor.
-Şu an ne yapıyorlar?
-Eren: Annem kahvaltıyı hazırlıyor, kız kardeşim ise okula hazırlanıyor.
-Fotoğraf atsana.
-Eren: Dur, bekle, atacağım.
Hafize abla kahvaltıyı hazırlamış, sofrada beni bekliyorlardı.
-Günaydın
-Hafize & İlyas: Günaydın
Hafize abla yine sofrayı döktürmüştü ama dikkat ettiğimde götünün üstüne pek oturamıyordu. İlyas abi ile göz göze geldik, bir şeyler diyecek gibi oldu ama vazgeçti. Kahvaltımızı yapıp beraber hastaneye geçtik, oradan çıkıp eve geldik. Bu süre içinde ben de okuldaki ders notlarımı almıştım. Akşam olmuştu, gerekli evrakları hazırladım, evden çıkacaktım.
-Hafize: İbrahim nereye?
-Abla, Konya'ya gitmem gerek.
-Hafize: Neden?
-Imzalamam gereken evraklar var iş yerinde.
-Hafize: Sabah giderdin, ne acelesi var?
-Sabaha hazır olmam lazım, başka bir işim de var, garanti olsun, akşamdan çıkayım yola.
-Hafize: İyi, tamam, dikkatli ol.
-Sağ ol abla, haydi görüşürüz, Allah'a emanet.
Evden çıkıp Konya yoluna düştüm, salına salına akşam serinliğinde yolun keyfini çıkararak Konya'ya vardım. Yurda yakın bir süitte oda kiraladım, eşyalarımı koyup kafayı vurup yattım. Sabah erkenden kalkmam lazımdı.
Sabah saat 07.45'te kalktım, üstümü hazırladım, hafif bir şeyler atıştırdım. Saat 08.15 gibi yurdun önüne geldim. Yurdun önü normalinden daha kalabalıktı. Saat 08.30 gibi 2-3 çakarlı araçla birlikte Kenan Bey geldi. Birkaç kameraman arkadaş vardı, okulda hazırda bekleyen öğrencilerle birkaç fotoğraf çekip içeriye geçti. Karısı müdür hanım da kapıdaydı. Bağış çocuklarla resim gösterisi sonrasında ekip dağıldı. Kenan Bey'i takip ediyordum ben de.
müdür hanımın odasına girdi.
-Kenan: Gel bakalım İbrahim.
İçeriye geçtim, eliyle koltuğa oturmamı söyledi, odada karısı da vardı.
Ağzımı açmadan direkt konuya girdi.
-Kenan: Derdin ne İbrahim senin?
Ne gibi abi?
-Kenan: Sen gayet iyi biliyorsun neyden bahsettiğimi.
-Abi valla bir şeyden haberim yok, bir şey mi oldu?
-Kenan: İbrahim, kızdırma beni, hiç ters yüzümü görmek istemezsin.
Kenan abi baya öfkeli ve sert çıkışıyordu bana, bir patrondan azar yiyen işçi gibiydim.
Kenan abiye ne cevap versem, bana karşılık saydırıyordu. 2-3 ay içinde götü başı dağıtmıştım, haklıydı.
-Kenan: Bu böyle olmayacak, düş peşime, şimdi sana gerçek iş adamı nasıl olunurmuş, uygulamalı göstereceğim.
Kenan Bey'in peşine düşmüştüm, kendi arabama binip takip edecekken,
-Kenan: Hayır, kendi arabanla değil, bin şu arabaya, diye emir verdi.
Kenan abinin yanına oturdum, şoförü dikiz aynasından bizi kesiyordu. Kenan abiden çıt çıkmıyordu, adamı ilk defa böyle gördüm, biraz korkutmaya başladı beni.
Benim ortak olduğum plastik fabrikasına geldi, ne olduğunu hâlâ çözmeye çalışıyordum. Araçlardan indik, arkadan gelen araçtan 5-6 kişi indi, koruması olarak bellerinde silahları vardı.
Fabrikanın müdürü bizi kapıda karşıladı, adam daha ağzını açmadan,
-Kenan: Patronun nerede?
-F. Müdürü: Şu an burada değiller, ben yardımcı olayım.
-Kenan: Patronunu ara, gelsin, ofiste bekliyorum.
-F. Müdürü: Siz kimsiniz?
O sırada Kenan Bey'in korumaları araya girdi, bellerinde silahları vardı.
-Korumalar: Sen denileni yap, sorun çıkarma.
Fabrikanın müdürü dışarıya çıkıp hemen telefona sarıldı, biz de ofise giriş yaptık. Kenan Bey patron koltuğuna oturdu, 15-20 dakika içinde abi (Cemil) kardeş (Celal) ortak olduğum patronlar geldi.
-cemil: Hayırdır, siz kimsiniz?
-Kenan: Yeni ortağını böyle mi karşılıyorsun? Abi kardeş, ben de dahil, şaşırmıştım kenan abinin dediğini duyunca. Abi kardeş beni görünce.
-Cemil: Bu ne demek oluyor İbrahim? Senin babanla güzel ortaklığımız vardı, seninle de öyle olur sanıyorduk. Bu adam neyin nesi? Burası dingonun ahırı mı?
-Kenan: Ağzını topla lan it!
-cemil: Toplamazsam ne olur lan?
Kenan abinin adamları bellerinden silahları çıkararak abi kardeşi kafasından tutarak masaya yatırdılar.
-Kenan: Sizin ikinizin canını şurada alırım, kimsenin ruhu duymaz. Siz kimle konuştuğunuzu sanıyorsunuz lan?
Ortalık 56 olmuştu, amına koyayım! Bu adam neyin nesi? Şok geçirdim, Elim ayağım boşaldı amına koyayım! 20 yaşında genç çocuğum, Kenan beyi hiç böyle biri olacağını beklemiyordum.
Celal başı masanın üstüne bastırılırken
-Celal: Bu yaptığınız doğru değil.
-Kenan: Sana mı soracağım aslanım, ne yapıp yapmayacağımı burada büyüklerin dururken sana söz düşmez.
-Cemil: Tamam, bizden ne istiyorsun?
Bu sırada fabrikadaki herkes ses ve bağrışmaları duyup odanın önünde meraklı bir şekilde bekliyordu.
-Kenan: Hakkım olan payımı bu zamana kadar benim vekilim olan İbrahim'e attığınız kazıkları...
-Cemil: Tamam, tamam, konuşabiliriz, anlaşabiliriz.
-Kenan: Heh, şöyle bir adam olun bakayım.
Kenan Bey'in korumaları abi kardeşi serbest bırakmıştı.
-Celal: Biz İbrahim'e bir eksik ve hata yapmadık, eski ortağımızın oğlu bizim de oğlumuz sayılır.
-Kenan: Sana sus demedim mi lan ben?
-Cemil: Tamam, tamam, sakin beyler.
-Kenan: Bak, abinden örnek al, hangi ortamda nasıl davranacağını bil de konuş.
-Cemil: Tamam, bu işin doğrusunu konuşalım, İbrahim'in hakkı olan pay olarak neyden bahsediyorsunuz?
-Kenan: Siz şimdi ikiniz üstünüzdeki payı İbrahim'e vereceksiniz, İbrahim de tüm payı bana devredecek.
-Cemil: Sizin ağzınızdan çıkanları kulağınız duyuyor mu? Bu nasıl mümkün olabilir? Para pul neyse anlaşabiliriz, bu fabrika bize babamızdan kalma, öyle kolay kolay kimseye yedirmeyiz.
-Kenan: Yaa, bak sen öyle miymiş? Ne oldu lan, 2 dakikada delikanlı mı oldunuz? Az önce yalvarıyordunuz.
-Celal: Bu kadarı da yeter, istersen canımızı al, senden korkumuz yok, burası babamızın yeri, yedirmeyiz.
Kenan Bey, korumasına el işareti yaparak elindeki çantayı istedi, içinden laptopu çıkardı.
-Kenan Bey: Peki abi kardeş, sizin aileniz veya eşleriniz sizin pedofili olduğunuzu biliyor mu ya da çocuk pornosu çektiğinizi? Hadi onu geçtim, bunu devletin öğrenmesini ister misiniz? Hadi bunu da geçtim, devleti dolandırdığınızı, vergi kaçırdığınızı (vs. burada birçok şey sayar).
Adamlar da ben de şok içindeydim, bir yandan adamlara hem sövüyordum hem de Kenan Bey'e şaşırıyordum, "piç'e bak, neler neler biliyor" diye.
Kenan: Şimdi kulaklarınızı açın, iyi dinleyin. Merak etmeyin, hakkınızı size geri vereceğim. Şimdi üzerinizdeki tüm hakkı İbrahim'e devredin. Arabalarla fabrikadan çıkıp notere gidip fabrikanın tüm hakkını üstüme almıştım. Sonrasında yabancı bir ülkeden bir iş adamının vekili geldi, Kenan Bey eşliğinde notere gidip 50 milyon dolar karşılığında fabrikayı o adama sattım. Her şeyi Kenan Bey hallediyordu, ben sadece istenileni yapıyordum. O adam da tekrardan fabrikayı Kenan Bey'e devretti. Kenan Bey, abi kardeşi yanına çağırarak hakkı olan payları geri verdi. Ben olayları çözmeye çalışıyordum, kafama sonradan dank etti. Hayatımda böyle bir şey bilmediğim için ilk başta anlamam zordu. Kenan Bey beni kullanarak benim üstümden kara para akladı, geri fabrikaya döndük.
Kenan: Bu iş birliği için teşekkürler beyler, daha çok birbirimizle vakit geçireceğiz.
Kenan Bey noktayı koyup benide alıp fabrikadan ayrıldık. Aklımda hala deli sorular vardı, amına kodumun delisine sormaya da korkuyordum.
Kenan abi, kızmazsan bir soru sorabilir miyim?
Kenan: Sor İbrahim.
Abi, elinde o kadar delil varken neden adamların paylarını geri verdin? Komple fabrika sende kalsaydı ya.
Kenan: İşte, işi bilmediğin buradan belli.
Neden abi?
Kenan: Ne demişler, bilirsin; iti korkut ama öldürme. Ben şu an bu itleri korkuttum, öldürsem işime yaramazlar. En iyi it, sahibine sadık olandır.
Kenan: Bugün sana bu işin raconunu öğreteceğim. Gideceğimiz yerlerde sorunun cevabını almış olacaksın. O gün akşama kadar Konya'da gezmediğimiz yer kalmadı. Küçükken girmeye korktuğum sokaklarda Kenan abiyi kral gibi karşılıyorlardı. Çoğu bölgede adamları ve haraç aldığı yerler vardı. Amına koyduğum delisi, öyle ilk tanıştığım naif, entelektüel, kibar, zarif beyefendi bir iş adamı değilmiş; bildiğin devletle bağlantılı mafyaymış. İçimden diyordum, nereden bulaştım buna, sağı solu belli olmaz, çıkarır silahı, beni de vurur. Her dediğine "aynen abi, haklısın abi" diyordum. Yol boyu bir şeyler anlatıyordu, korkumdan geri cevap da veremiyordum.
En son yurdun önüne geldik, karısı odada bizi bekliyordu.
-Münevver: İbrahim, hoş geldin. Umarım Kenan abinle bugün güzel geçmiştir.
Karısının da her şeyden haberi vardı. Okula ilk geldiğinde melek gibi bir kadın, yumuşacık bir kalbi olan diye düşündüğüm kadın. Karı koca öyle güzel insanları manipüle ediyorlar ki, şeytan bile bu ikisinin önünde şapka çıkarır. Bir yaşıma daha girmiştim; bu hayatta ne kadar acemi olduğuma bir kez daha anlamıştım. Ne demişler, bu devirde babana bile güvenme. Bu arada, babamın da amına koyayım aklıma geldi, şerefsiz.
Aklımda sabahtan beri düşündüğüm bir soru vardı: Benim param ne oldu, benim payım nereye gitti? Yoksa ayaküstü Kenan abi benim mirasımın üstüne mi oturdu? Amına kodumun delisine yolda sormayı çok düşündüm ama korkumdan soramadım. En iyi fırsat burasıydı, karısının yanında sormaya cesaret ettim.
-Kenan abi, bir şey soracağım ama beni yanlış anlama.
-Kenan: Söyle İbrahim.
-Abi, biz şimdi fabrikayı sattık ya.
-Kenan: Evet.
-Benim banka hesabıma 50 milyon dolar geldi, sonra o parayı senin dediğin kurumlara bölerek bağış yaptık.
-Kenan: Evet.
-Benim şimdi banka hesabımda para da kalmadı, ortak olduğum fabrikada yok .Abi beni lütfen yanlış anlama, merakımdan soruyorum: Şimdi ne yapacağım ben? Fabrika da yok, param da.
Kenan abi kocaman kahkaha atmaya başladı. Amına kodum delisinden daha çok korkmaya başladım. Bu iyi miydi, kötü müydü, çözemedim. Bu sefer karısı Münevver Hanım da kahkaha atmaya başladı. "Karı koca delirmiş bunlar," diye içimden geçiyordum. Ulan İbrahim, düştüğün hallere bak! Amcandan intikam alacaktın, şimdi paradan da puldan da oldum, diyordum içimden.
Kenan abi yanıma oturup belinden çıkardığı silahı masaya sertçe vurdu. Yüzünde kas katı bir ciddiyeti vardı; içimden diyordum, "Aha şimdi sıçtım."
Kenan: "Diyeceklerimi iyi dinle, İbrahim."
Kenan: "Ben hiçbir zaman silah zoruyla bir iş yapmadım, sadece bunu aracı olarak kullandım. Benden sana abi tavsiyesi olsun, her zaman en büyük silahın (eliyle kafasını gösteriyordu) aklın, zihnin olsun. Bunu kafanın bir köşesine yaz."
"Tamam abi."
Kenan: "Şimdi senin merak ettiğin konuya gelelim; senin üstündeki tüm mala el koydum."
"Vay amına koyayım, biliyordum böyle olacağını," diye içimden geçiyordum ama adama diyecek tek kelimem yoktu.
Kenan: "Ama bu değil ki, senin hakkını gasp ettim, elinden aldım. Bu sen aklın başına gelene kadar, okulunda ve hayatında adam olana kadar bende emanetin olacak. Ne zaman adam akıllı karşıma çıkarsan, o zaman fazlasıyla hakkını sana vereceğim."
"Sadece tamam diyebildim."
Kenan: "Merak etme, seni parasız pulsun bırakmayacağım. Açık bir hesap vereceğim sana, istediğin kadar kullanabilirsin. Ancak tüm harcamaların ve yaptıkların tek tek not alınacak. Baktım ki sende düzelme yok, o zaman tüm malına güle güle. Anlaşıldı mı? Bu da benim sana eğitimim."
"Tamam abi, sen öyle diyorsan öyle olsun."