Doktor bey yanımızdaydı, her şeyi A'dan Z'ye Hafize ablayla da anlattı. Hafize ablanın dünyası başına yıkılmıştı; daha yeni evlendiği kocası 1 yıl olmadan felç kalmıştı. Nice hayalleri, nice umutları vardı Hafize ablanın. Bu saatten sonra çocuk sahibi olabilir miydi, orası da kesin değildi. Hafize ablaya sarılarak,
- Abla, buna da şükür, bak durumu iyiymiş, ölmedi ya, çıkmadık candan umut kesilmezmiş.
- Hem ben en iyi doktorlara bakarım, İlyas abiyi burada bırakmayız, içerden çıksın, ilk iş Ankara'ya en iyi doktorlara götürmek olur.
- Hafize: Gerçekten bunu yapar mısın İbrahim?
- Tabii yaparım, sen benim annem sayılırsın, senin için her şeyi yaparım, yeter ki sil şu gözyaşlarını.
(Hafize abla gözyaşlarını siler.)
- Heh, şöyle o güzel yüzünü görelim. Hemen yelkenleri indirdin suya, benim tanıdığım kadın, annem dediğim kişi dirayetli, güçlü biriydi.
(Bu sözlerim Hafize ablayı baya motive etmişti.)
1 hafta boyunca hastanede kaldık. 1 hafta sonra Kenan Bey'le konuşup, Ankara'da çok iyi bir hastaneye İlyas abiyi yatırdık. İlyas abinin orada tüm testleri yapılmıştı. 3 gün sonra hastane, "Hastanızı eve götürebilirsiniz. 2 günde 1 fizik tedavi için hastaneye getirmeniz gerekecek." dedi.
İlyas abinin ilk etapta bacaklarına ve beline elektrik verilecek, eğer tedaviye yanıt verirse sonraki etaplarda ise ayakta durma ve adım atma çalışması başlayacaktı.
hastaneden çıkıp eve doğru yol aldık. Çok güzel bir sitede oturuyordum, evim 3+1 büyüktü. 1 odasını hemen İlyas abi ile Hafize ablaya ayırdım. İçerdeki koltuğu açarak İlyas abiyi oraya yatırdık.
- İlyas: Allah senden razı olsun kardeşim, sana nasıl mahçup oldum bilemezsin.
- Olur mu öyle şey, Hafize abla benim annem sayılır, bu dünyada tek değer verdiğim 1-2 insandan biri.
Hafize abla mutfakta beni bekliyordu.
- Hafize: İbrahim, gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum, sana nasıl teşekkür etsem az.
- Hiç öyle şey olur mu? Annem, sen benim için bir tanesin. Şşştt, duymayım böyle şeyleri bir daha, burası senin de evin, istediğiniz gibi kalabilirsiniz.
Dışarıdan yiyecek içecek bir şeyler sipariş ettim. O gece beraber sofrayı kurup yemeklerimizi yedik. İlyas abi odadaki koltuğa yatağını ayarladık, Hafize abla da diğer boş odaya geçti, ben de kendi odama geçtim.
Sabah olmuştu, benim birkaç işim vardı. Kahvaltıdan sonra evin yedek anahtarını Hafize ablaya bıraktım, bir miktar da para verdim.
- Abla, herhangi bir eksik gedik olursa telefon etmen yeterli, yarın işim yok, beraber İlyas abiyi hastaneye götürürüz.
- Hafize: Tamam canım, çok seviyorum seni, öpüyorum, dikkat et.
Hafize abla ile yanaklarımızdan öpüştükten sonra içeriye seslenip
- İlyas abi, ben çıkıyorum, Allah'a emanet, akşama doğru gelirim, bir ihtiyacın varsa araman yeterli.
- İlyas: Allah razı olsun İbrahim, daha ne olsun, haydi sana işlerinde selametle.
Evden çıktım, gerekli olan işlerimi hallettim. Akşam olmak üzereydi, Esma beni arıyordu.
- Esma: Alo İbrahim, bu hafta kesin buluşacağız değil mi? Ona göre hazırlık yapacağım.
Hassiktir, hangi ara hafta sonuna gelmiştik, farkında bile değildim.
- Canım, şu an işlerim çok yoğun, ben seni sonra arayacağım.
- Esma: Söz vermiştin, bu haftadan mı ekeceksin yoksa beni...
-ne oldu kız, çok mu özledin yoksa sikimi ?
-Esma: Evet, çok özledim. Şimdiden amım sulanmaya başladı.
-Tamam, tamam, daha çok azdırma beni, şu an yoğunum. 1-2 saat sonra ararım seni.
Emlakçıyı arayıp bana kuytu, tenha ama güzel bir yerde bir ev bulmasını söyledim. Ankara şehri oldukça büyük, kırsal ve dağlık bir şehirdi.
Emlakçı durumu anlamıştı. "Bir yer var, müsaitsen gidip bakalım." Emlakçıya bulunduğum konumu attım, araba ile gelip beni aldı. Gittiğimiz yer sessiz, sakin bir muhitti. Tek müstakil ev vardı, içi eşyalı döşeliydi, günlük ev olarak kiralıyormuş emlakçı.
- "Bana günlük lazım değil, sürekli lazım."
- Emlakçı: "Burayı normalde günlük kiralıyordum, gençler kullanmak istiyor, anlarsın ya," diyerek göz kırpıyordu.
- "Yok, bana günlük lazım değil, 1 yıllık sözleşme yapalım."
- Emlakçı: "Bana uyar ama normalinden biraz fazla kirası olabilir."
- "Sorun yok."
Emlakçı arabaya gidip gerekli evrakları getirdi. 1 saat içinde tüm işlemleri halletmiştik.
Sonrasında aklıma bir şeytanlık geldi, hemen Kenan Bey'i arayıp güvenlik kamera işini yapan biri var mı diye sordum. Bağlantılı olduğu bir güvenlik kamera firmasının numarasını verdi. Firmayı arayıp tüm durumu anlattım.
-Firma: Bugün için işlem yapmamız mümkün değil, mesai saatlerimiz doldu. Yarın sabah erkenden adresinize gelip inceleme yapabiliriz.
-Tamamdır, yarın sabah erkenden sizleri bekliyorum.
Bu sırada çilingiri arayıp kapının anahtarını değiştirdim. Taksi çevirip eve doğru giderken Esma'yı aradım.
-Esma: Efendim canım?
-Canım, bu hafta bendesin. Her şey hazır, iyice hazırlıklı ol.
Eve gelmiştim, akşam yemeği için Hafize Abla beni bekliyordu. Mutfaktan mis gibi kokular geliyordu. Mercimek çorbası, pilav, tavuk sote yapmıştı.
-Ooohooo, ne güzel kokular geliyor mutfaktan!
-Hafize: Gel İbrahim, gel. Biz de seni bekliyorduk, sofra hazır. Direkt masaya geçebilirsin.
Ellerimi yıkayıp sofraya oturdum. Yemekleri bir güzel yerken,
-Hafize: Nasıl, güzel olmuş mu?
-Aynı anne eli değmiş gibi olmuş Hafize Abla. Uzun süredir hiç böyle yemek yemedim, hep dışarıdan yiyordum.
Yemeklerimizi yiyip çaylarımızı içip tatlılarımızı yemiştik.
gece olmuş, yataklarımıza yatmıştık. sabah olduğunda eve taksi çağırıp İlyas abiyi hastaneye götürdük. hastanede İlyas abiyi kontrole bıraktığımızda telefonum çalıyordu, arayan kamera firmasıydı.
-Alo, efendim?
-Firma: İbrahim Bey, 30 dakika içinde adresinizde olacağız, müsait miydiniz?
-Şu an hastanedeyim, ben de birazdan oraya geçerim.
-Hafize: İşin mi vardı İbrahim, seni de işinden ettik.
-Sorun yok Hafize abla, ufak bir şey işimi bitirene kadar o sırada İlyas abinin fizik tedavisi biter, geri götürmek için geleceğim, sen merak etme.
-Hafize: Tamam.
Taksiye binip doğruca 2. eve gittim. 5 dakika sonra kamera firması gelmişti, arabadan 2 kişi indi.
-Firma: Burası mı abi?
-Aynen, burası.
-Firma: Tam olarak ne yapılacak abi?
-İşte güvenlik kamerası, sizde nasıl kamera var?
-Firma: Bizde her türlü kamera var abi, büyük küçük, senin istediğin özellikte bir kamera varsa onu da ayarlarız.
-Genç çocuğu kenara çekerek: Aslında evin dışına ihtiyacım yok, içine lazım.
(Kameracı anlamıştı durumu.)
-Firma: Heee, o tarzda diyorsan abi, o da var ama sipariş üstüne gelmesi lazım, biraz pahalıdır ama.
-Sorun yok, bugün içinde halledebilir misin?
-Firma: Evin içini bir görmem lazım abi, bir de kaç odaya kaç tane istiyorsun?
-Usta sensin, gir bak eve, ne lazımsa yapalım.
-Firma: Abi, 8 tane köşe var, her köşeye 1 tane istersen, sana bu 100.000 TL'ye patlar.
-Yuhhh, niye o kadar pahalı?
-Firma: Abi, bu ürünler ithal olarak geliyor ama kaliteli, sağlamdır, ses görüntü zoomlama her şey yapabilirsin.
-Yine de çok pahalı değil mi ya?
-Firma: Abi, bunun içinde işçilik ücreti de yok, onu da eklemedim. Eğer yaptırmak istiyorsan, hadi işçilik bizden olsun.
-Tamam, neyse yapalım bari.
(Kendimi biraz kazıklanmış hissettim ama ne olursa olsun derdindeydim.)
Anahtarı kameracıya teslim edip tekrar hastane yoluna düştüm. İlyas abinin tedavisi bitmişti. İlyas abiyi alıp eve götürürken:
- Abla, senin ehliyetin var değil mi?
- Hafize: Var, İbrahim neden sordun?
- Ya ben 2-3 hafta sonra sınava gireceğim ama sürekli taksiyle git gel olmuyor. Düşündüğüm bir araba var, hazır zaten galericide kaporasını vermiştim. Seninle onu gidip alalım, en azından çevirme filan denk gelirse sen geçersin direksiyona, olur mu?
- Hafize: Olur ablam, sen nasıl istersen.
İlyas abiyi eve yatağına yerleştirip Hafize abla ile galerici yoluna düştük. Araba zaten hazırdı. 0 araç olduğu için direkt plakasını orada bastırıp sigortasını yapıp arabayı galeriden çıkardık. Anahtarı Hafize ablaya verdim.
- Al bakalım Hafize abla, şoförlüğünü görelim.
- Hafize: Ay dur şimdi, çok heyecan yaptım, sen kullan.
- Niye ya, yoksa bilmiyor musun araba sürmeyi?
- Hafize: Biliyorum da, bu kadar lüks araç sürmedim hayatımda.
- Olsun, her şeyin bir ilki varmış, bu da senin ilkin olsun.
- Hafize: Yok yok, sen kullan, polis görürsek değiştiririz.
- İyi, tamam, öyle olsun.
Beraber yola doğru çıktık.
- Hafize: Nereye gidiyoruz, eve gitmiyor muyuz?
- Az ufak bir işim vardı, onu halledeyim.
İkinci eve geldim, arabadan indiğimde ustalar evin içinde hâlâ çalışıyordu.
- Kolay gelsin.
- Firma: Sağ ol abi.
- Daha ne kadar sürer?
- Firma: Bitti sayılır, biz de toparlanıyorduk.
Ustalar eşyalarını toplamış, kameraları yerleştirmiş.
- Hani nerede kameralar?
- Firma: Göremedin değil mi abi?
- Aynen, göremedim.
Usta tek tek eliyle gösteriyordu.
- Vay vay vay, harbiden iyi iş çıkarmışsınız.
- Firma: Biz bu işte iyiyiz abi.
- Belli oluyor, valla elinize kolunuza sağlık.
- Firma: Gel abi, sana sistemi göstereyim.
- Firma: Laptopun veya tabletin var mı?
- Şu anlık yanımda telefonum var, laptop evde.
- Firma: Sorun değil abi, sistem aynı zaten, telefonundan bu uygulamayı yükle.
(Sistemin detaylarını anlatıyor) Her şey bu kadar basit abi.
- Tamamdır, çok teşekkür ederim.
Ustalar eşyalarını toplayıp çıktılar. İki dakika sonra Hafize abla yanıma geldi.
- Sıkıldın değil mi, arabadan oturmaktan?
- Hafize: Evet de burası neresi?
- Burası ikinci evim abla.
- Hafize: İkinci ev derken (gülümsüyor) seni çapkın yoksa?
- Yok yok, öyle düşündüğün bir şey değil.
- Hafize: Genç adamsın, illaki olur öyle şeyler.
- Yok abla, sen yanlış anladın, burayı ofis gibi düşün, bazen lazım oluyor.
- Hafize: Anladım, tamam, para senin sonuçta, sen iyisi neyse onu bilirsin.
Hafize ablayı eve bıraktım.
-Hafize: Sen gelmiyor musun?
-Bu akşam işim var, belki eve gelmeyebilirim.
-Hafize: (gülerek) Tamam, anladım ben.
-Ya yok öyle bir şey, Hafize abla, sen de.
-Hafize: Tamam, bir şey demedim, sana kolay gelsin.
-Sağ ol abla, İlyas abiye selamımı söyle.
-Hafize: Olur, söylerim.
Yolda giderken Esma'yı aradım.
-Nerdesin?
-Esma: Hazırlandım, şimdi ben de seni arayacaktım.
-Tamam, ben mekâna geçiyorum, oraya gel, oradan alayım seni.
-Esma: 15-20 dakikaya oradayım.
Esma gelmişti, beraber 2 kahve söyledim, karşılıklı içtikten sonra
"Haydi gidelim" diyerek yerimden kalktım. Esma caddeye doğru taksiye binmeye giderken
-Hey, nereye gidiyorsun?
-Esma: Taksi ile gitmeyecek miyiz?
-Hayır, yok, araba ile gideceğiz.
(Esma arabayı görünce dili düşmüştü.)
-Esma: Vay vay vay, bu nereden çıktı?
-Yeni aldım.
-Esma: Yakışır!
Arabaya beraber bindik.
-Senin ehliyetin vardı, değil mi?
-Esma: Evet, var. Ne oldu?
-Tamam, lazım olursa direksiyona sen geçersin, ben daha çıkarmadım ehliyeti.
-Esma: Milyonluk araban var, ehliyetin yok, nasıl adamsın, anlamadım.
-Sorma kızım, işte para ile alınsa hemen alacağım, biraz zaman lazım.
2. eve doğru giderken
-Esma: Nereye gidiyoruz, eve gitmiyor muyuz?
-Eve gidiyoruz ama bu sefer başka eve.
Evin önüne geldik, tamam işte burası, in arabadan.
Esma arabadan inince kahkahayı patlattı.
-Esma: Bu ne lan, evi satıp araba mı aldın?
-Lan yok, evde misafir var, rahat yapamayız diye buraya tuttum şimdilik.
-Esma: İyi öyle olsun, İbrahim Bey, sitedeki ev güzeldi, inşallah buranın içi güzeldir.
-Eve mi geliyorsun, benim sikimi yemeye mi?
-Esma: Tamam, bir şey demedim, sen de hemen alınıyorsun.
O gün Esma'yı çok güzel siktim, içimde kamera heyecanı da vardı. Gece yollar boş olduğu için Esma'yı evine bırakıp yakalanmadan ben de kendi evime geçtim. Hafize abla ile İlyas abi uyumuştu. Hemen laptopumu açarak kamera kayıtlarını inceleyip kaydediyordum. Kamera görüntü kalitesi beklediğimden kat kat iyiydi, sanki canlı porno izliyormuşum gibiydi. Aradan böylelikle 2-3 hafta geçmişti. İlyas abinin tedavisi devam ediyordu, ben de Esma ile ilişkimize devam ediyordum. Elimde çok kamera kaydı olmuştu. Ehliyet sınavına girip sınavı kazanmıştım, artık gönlüm rahat, araba sürebiliyordum. Bir gün aklıma, ben evde yokken Hafize abla ile İlyas abi ne yapıyorlar, ne konuşuyorlar diye merak ettim. Kamera firmasını ayarlayıp aynı sistemi bu sefer kendi evime yapacaktım. Hastaneye sabah gidip Hafize abla ile İlyas abiyi bıraktım, hızlıca eve dönerek kameracılara anahtarı teslim ettim.
-Yalnız sizden ricam, evin her köşesinde olsun, mutfak, banyo da dahil. Bir de hızlı bitirirseniz sevinirim, işiniz bittiğinde mutlaka arayın.
-Firma: Tamamdır abi, diğer kamerada bir problem yaşamadın değil mi?
-Yok, her şey mükemmeldi. Hastaneye geri dönüp Hafize abla ile İlyas abiyi aldım.
-Hafize: İbrahim, eve gitmiyor muyuz?
-Abla, evde tadilat var, binadan kaynaklı bir sorun olmuş. Şimdi ustalar var, işlerini bitirsinler, döneriz. Hem bu arada parka filan gidelim, temiz hava alırız.
Arabadan tekerlekli sandalyeye çıkartıp İlyas abiyi oturttum. Parkta gezerken hafif güzel serindi. Bir çay bahçesine oturup çaylarımızı içiyorduk.
-Hafize: Valla iyi oldu İbrahim, uzun zamandır evden çıkmıyorduk.
Yan masamızda gençler vardı, parkta oturan birkaç amca ve olgun insanlar. Hafize abla hastaneye gideceğimiz için üstündeki kıyafet ev hali gibiydi. Üstündeki penyeden göğüs dekoltesi çok belli oluyordu, altındaki eşofmanından da kilot izi gayet açık belliydi. Yan masadaki gençler bizim masaya bakarak kendi aralarında konuşuyorlardı. Dört gencin de ilgi odağı Hafize ablaydı, kendi aralarında konuşmaları az buçuk duyabiliyorduk.
-1. çocuk: Off, şu karının memelerine bak ağa, kocaman.
-2. çocuk: Valla sabaha kadar yalarım.
-3. çocuk: Benim böyle manitam olsun, 100.000 dolar borcum olsun.
-4. çocuk: Bunun memeleri böyleyse, Amını hayal bile edemiyorum.
-1. çocuk: Bu karıyı var ya sabaha kadar amından sikerdim.
-2. çocuk: Ne, Amı asıl götten sikeceksin bu orospuyu.
4. çocuk: Valla bana fark etmez, ben her türlü yataktan çıkarmazdım.
3. çocuk: Ne tartışıyorsunuz oğlum, bu karıya 4'ümüz de girsek bana mısın demez. Orospuya baksana, sen süt gibi vücudu var. Acaba yanındakiler kim? Çocuk oğlu desem, kadın çok genç.
çocuk: Yanındaki bence kardeşi, tekerlekli sandalyedeki de kocası olabilir.
çocuk: Kocası bunu sikemiyordur da şimdi.
(O sırada İlyas abi ile göz göze geldik, bu konuşmaları Hafize abla da duyabiliyordu. ilyas abinin yüzü kızarmıştı .)
2. çocuk: Aynen kanka, baksana adam sakat. Şimdi bu karı var ya, amı alev alev yanıyordur.
4. çocuk: İşte bu karıya bizim gibi gençler lazım kanka, amık bizde de şans yok ki şöyle bir hatun bulup sikelim.
O sırada ben masaya dönerek ters ters baktım, çocuklar duyduğumuzun farkına varmışlardı.
çocuk: Oğlum, anladılar mı lan konuştuklarımızı?
çocuk: Oğlum, diyorum o kadar yüksek sesle konuşmayın.
çocuk: Fark ettiler oğlum, bence kalkalım, çocuk ters ters bize bakıyor.
gençler masadan kalkarken
-Hafize: İbrahim, biz de kalkalım istersen, yeterli geldi bu kadar.
Hafize abla ayağa kalkıp üstünü düzeltiyordu; açılan dekoltesini düzeltmişti.
Yolda giderken telefonum çaldı, arayan firmaydı.
-Firma: Abi, bizim işlem tamam, ne zamana gelirsin?
-5-10 dakikaya oradayım.
Hafize abla ile İlyas abi biraz ilerlemişti, ben arkalarından geliyordum. Yoldaki tüm dayılar amcalar Hafize ablanın götüne bakıyordu; bazıları sikini bile ovuşturuyordu.
Bu konuşmaları ve olayları gördükten sonra iyice sinirlenmiştim ama Hafize ablaya da üstünü düzelt diyemezdim, yanlış anlayabilirdi beni. Eve gelmiştik, ustaların parasını verip yolcu ettim.
-Hafize: Ben biraz yoruldum, duş alıp biraz uzanmak istiyorum, müsaadenizle.
-Olur abla, bak keyfine, bugün işim yok, evdeyim, İlyas abiyle ilgilenirim ben.
İçeriye geçip İlyas abiyi koltuğa yatırdım, ben de yanı başına oturup televizyonu açtım.
2 dakika sonra içeriye Hafize abla geldi.
-Hafize: Şarjımı burada unutmuşum, telefonumu şarja takayım da bitmesin.
Hafize abla içeri girdiğinde istemsizce gözüm götüne kaymıştı.
Kilodu eşofmanın içinden götünün arasına girmişti. Benim gözüm dalmış bakarken İlyas abiyle göz göze geldik, çok utanmıştım. Bugünkü parktaki muhabbet dolayısıyla ikimizin de yüzü iyice kızarmıştı. Tek kelime etmedik birbirimize, sonra konuyu havadan sudan bağlayıp sohbete devam ettik.
Hafize abla duştan çıkmıştı, "Ben yatıyorum" diyerek odaya geçti.
- Abi, ben de bir duş alayım, müsaadenle olur mu?
- İlyas: Olur kardeşim, ne demek, sen keyfine bak.
- Bir ihtiyacın olursa seslen, olmadı ararsın.
- İlyas: Tamam kardeşim, sen keyfine bak.
Duşa girmiştim, üstümdeki kıyafetleri çıkartıp kiri sepetine atarken Hafize ablanın iç çamaşırları karşımda duruyordu.
İstemsizce bugün üst üste yaşadığımız olaylar aklıma geldi. Hafize ablanın kilodunu elime alıp koklamaya başladım; mis gibi kokuyordu. Aynada kendimle göz göze geldim. Ulan İbrahim, annem dediğin kadının kilodunu kokluyorsun, yakışıyor mu diye kendime kızıyordum ama bir yandan da merakım artmaya başladı. Her neyse diyerek kilodu yerine koydum, duşa girip suyun altına girdim. Sıcak su omuzlarımdan aşağıya akarken gözlerimi kapadım. Gözlerimi kapadığım an Hafize ablanın memesi, götü aklımdan gitmiyordu.
kendi nefsime yenik düşüp Hafize ablanın kilodunu tekrar elime alıp 31 çekmeye başladım. Oluk oluk Hafize ablanın kiloduna boşaldım. 31 çekerken hiç bu kadar boşaldığımı hatırlamıyorum. Kilot berbat olmuştu, kilodu elimle yıkmaya çalıştım ama döl izi üstünde kaldı. Islak bir şekilde kirli sepetine geri koydum. Hafize abla uyanmış, akşam yemeğini hazırlamıştı. Yemeklerimizi yedikten sonra Hafize abla kirli çamaşırları makineye atacaktı.
-Hafize: İbrahim evde başka deterjan var mı?
-Bildiğim kadarıyla hepsi orada abla, ne oldu, bir şey mi oldu?
-Hafize: Bir eşyam var, üstünde lekeler var, çıkması zor olur.
Ben bunu duyunca yüzüm gözüm kıpkırmızı oldu, çok utanmıştım. Yerin 7 kat dibine girseydim diye düşünüyordum. Hafize abla durumu anlamıştı.