← Ana Sayfaya Dön

GENÇLİK ÖFKESİ S1 B20.1

📌 GENÇLİK ÖFKESİ (ÖZEL)

BÖLÜM 20.1 [YAĞMUR VE PSİKOLOJİK SIKINTILAR]

Yolda giderken camı açmıştım. Mis gibi hava, ciğerlerimin içine kır bahçesi kokusu misali doluyordu.

Alya'yı da sikmiş olmak, bana içimde bir huzuru verdi. Sonuçta ben genç ve içerisinde yaşadıkları yüzünden, nefret biriktirmiştim. Böylece bunları yaparak kendimi ödüllendiriyor ayrıca da, içimdeki öfkeyi volkan patlarcasına püskürtüyordum.

Şehir merkezine gelmiştim. İnsanlar sevdikleriyle dolaşıyor, kuşlar cıvıl cıvıl ötüyor ve müzik sesleriyle bazı insanlar da şen şakrak oynuyordu...

Yolda bir şey dikkatimi çekmişti! İleride bir kız vardı! Çok tanıdık bir sima vardı yüzünde. Tam odaklanınca bunun aslında Yağmur olduğunu anlamış oldum! Yağmur ile en son, okulda karşılaşmıştık...

Kendisi Haluk abi ve Defne abla'nın kızıydı. Ama neden arabada değildi ve neden bir anda ağlamaya başladı?

Endişe etmiştim. Arabayı yanına doğru yavaşça çektim ve sağ camı otomatik açıp, kendisine seslendim!

“Yağmur?”

Y: A-Aras? (gözlerini sildi)

“İyi misin?”

Y: İ-iyiyim! Ne oldu ki?

“Emin misin?”

Y: E-ev... (Tekrar ağlamaya başlar)

Hemen arabayı müsait bir yere çektim ve indiğim gibi yanına gelip, sağ elimle çenesinden tutup, yüzünü yüzüme hizaladım!

“Yağmur ne oldu? Birisi bir şey mi dedi kalbini mi kırdı senin? Hayrola?”

Y: Ya Aras bırak beni n'olur lütfen!

“Olmaz! Biz eskiden beri arkadaşız! Ne zaman oldu da birbirimizi böyle durumlarda yalnız bıraktık?”

“Atla arabaya lütfen!”

Y: Olmaz Aras ya lü-...

“Yağmur bak benim sinirimi zıplatma! İyi değilsin lütfen yanında olmama izin ver!”

Yorum yapmamıştı, sadece kafasıyla onaylar şekilde salladı. Arabanın kapısını açtım ve Yağmur bindikten sonra, ben de koltuğa geçtim. Hemen torpido gözünü de açtım ve ona mendil uzattım kullanması için.

Birazcık yüzünü gözünü silerken, hemen bir yere götürüp onu sakinleştirmem gerektiğini hatırladım. Sürmeye başladım arabayı. Sakin ve sessiz bir yer vardı kafamda. Orası en uygun yerdi...

Yolda ağzını sımsıkı kapalı tutuyor ve gözlerinden yaşlar yağmur damlası misali süzülüyordu! Yaklaşık 15 dakika sonra, güzel bir yere arabayı çekmiştik ve ilk lafı bana o atmıştı!

Y: Neden buradayız?

“Buraya çocukken çok gelirdik hatırlıyorsun değil mi?”

Y: Çocukken gelirdik evet...

“Biliyorum! Artık çocuk değiliz ve bazı şeyler eskisi gibi tat vermeyebilir ya da beklentinin altında kalabilir ama yine de bunları konuşmamız gerekiyor Yağmur!”

Y: Neyi konuşacağız ki?

“Yağmur içine atma! Anlat lütfen!”

Y:...

“Uzun süredir yokum! Kusura bakma çünkü yoğundum! Hayatım alt üst oldu ve bazı şeylerin üstesinden gelip, düzen kurmam gerekiyordu!”

Y: Biliyorum! Senin suçun yok! Sen doğru olanı yaptın zaten...

“Teşekkür ederim!”

Y: Selin ile ayrılmışsın?

“Oldu öyle bir şey!”

Y: Çok yakışıyordunuz!

“Mesele sadece yakışmak değil ki Yağmur!”

Y: Nedir?

“Anlayış göstermek, birbirini tanımak ve bazen karşındakine empati ile yaklaşabilmektir! O yapmadı, sorun da değil zaten! Yolu açık olsun!”

Y: O da anlayış göstermedi! Beni ezdi, yıktı, yoketti!

“Kim?”

Y: Mahvetti beni Aras! Seviyordum onu ben ya... Cidden sevmiştim!

“Yağmur ne oluyor anlat!”

Y: Yok bir şey!

“Yağmur bu bir şey olmamış haliyse eğer, olmuş hali daha da kötüdür! Lütfen anlat, biz biliriz birbirimizi...”

Y: İlker beni aldatıyor...

“Bizim İlker? Şerefsiz İlker?”

Y: E-evet...

“Yağmur yuh be sana! Şerefsiz İlker ile sevgili olmak nedir? Teoman var, Hakan var, Aksel var! Ve sen gidip onun gibi zengin züppesi birinden hoşlandın yani?”

Y: Ama sevdim Aras... Çok sevdim...

“Of Yağmur ya! Ah kızım be! Bu çocuk zamanında seni yerin dibine sokmadı mı? Seninle ortaokul zamanı sırf sivilcen çıktığı için, gözlük taktığın ve de utangaç olduğun için de dalga geçmedi mi seninle?”

Y: Geçti!

“Peki neden Yağmur?”

Y: Aras kalp bu işte, ota da konuyor boka da konuyor! Ne yapabilirim?

“OFFFF!”

“Ne desem boş! Olmuş artık olanlar. Olacakla, öleceğe çare yok Yağmur!”

Y: Bunları haketmedim ama ben!

Tekrar ağlamaya başlıyordu! Gözleri şişmiş, çevresi kan çanağı gibi olmuş ve hıçkırıkları gittikçe artıyordu...

Kendisine bir anda sarıldım ve saçını ellerimle aynı bir baba edasında okşamaya, ona motivasyonda bulunmaya çalıştım! O da sarıldı ve başını omzuma narince bıraktı...

Ağlıyordu! Sular sellercesine, hıçkıra hıçkıra, nefesi kesile kesile... Ama yanındaydım. En iyi arkadaşımın yanında olmam ve onun yanlış bir şey yapma ihtimaline karşın, saçma düşüncelerden uzak tutmalıydım!

Y: Aras neden böyle oldu?

“Bilmiyorum ki kızım! Sen, sen çok güzel, naif ve saf. Yani tertemiz bir insansın! Sana bunu neden yapar bilmiyorum? Sen mükemmelsin ki...”

Kafasını kaldırdı ve gözlerime baktı.

Y: Burada olduğun için teşekkür ederim!

Yüzüne hafif bir gülümsemeyle birlikte elimi sağ yanağına attım ve "senin için her zaman müsaitim! Ve istesen de, istemesen de yanında olacağım. Sadece ev mesafesi var o kadar!" diyerek, yüreğine su serptim!

Y: Canım çok acıyor biliyor musun?

“Biliyorum! Selinden ayrılınca ben de bir süre öyle oldum. Ama sonra kendimi toparladım Yağmur. Asla ama asla unutma şunu, İlker'in hayatına girebilecek en iyi insan sendin ve o salak seni kendi eliyle itti ama neler kaybettiğini sonra anlar!”

Y: Te-teşekkür ederim...

“Doğruları sana söyledim ben sadece! Teşekkür etmene gerek yok tatlım! :)”

Y: YAAAĞ! Aras ya seni cidden özlemişim iyice anladım! İyi ki beni gördün ve durdun!

“Ben de seni özlemişim be! Uzun zaman oldu hem!”

Y: Evet hem de bayaa...

[Bir süre sonra]

“İyi misin Yağmur?”

Y: İyiyim teşekkür ederim!

“Evine geldin artık! Unutma sen iyi birisin, hayatına elbet birisi girecek! Özellikle de senin değerini bilen...”

Y: Haklısın...

“Görüşürüz!”

Y: Görüşürüz...

Arkamı dönüp arabanın kapısını açarken, göz göze geldik ve tam o anda Yağmur bana seslendi.

Y: Aras!

“Evet!”

Y: Ne zaman dönüyorsun okula?

“Önümüzdeki tatil sonrasında geliyorum tekrar!”

Y: Peki ya sınavlar? Onlara girme-...

“Biraz ego gibi olacak ama okul benim ya hani?”

Y: Hahahah. Haklısın!

Y: Peki yarın akşama boş musun?

“Evet, neden bir şey mi var?”

Y: Babam uzun süredir seni anıyor, istersen yemeğe gel! Hem seversin soğuk baklava yaptırdık!

“Kaç gibi geleyim?”

Y: Ben seni ararım!

“Tamamdır!”

Y: Kendine iyi bak!

“Sende kendine iyi bak! Görüşürüz yarın!”

Vedalaştıktan sonra arabaya bindim ve bizim villaya gitmek için yola koyuldum. Yolda giderken içimden çocuğa sinir olmuştum! Yağmur gibi bir kıza yıllarca kötülük yaptı ama onun gibi güzel bir kızı nasıl perişan etti, aklım bile almıyordu...

Eve vardığımda, arabadan indim ve yavaşça bahçeye geçtim. Bahçede Derya oturuyor ve kahve içiyordu. Arkasından sessizce yaklaştığım zaman önünde bir kitap vardı. Sinekli bakkal okuyordu! Severdim o eseri...

Ellerimi omzuna sakince oturttum ve bir anda şaşırmış, kafasını soldan döndürerek bana doğru bakmıştı.

Gözlerinde bir aşkın kıvılcımı ile okuduğu kitabın duygusal örgüsünü yansıtan bir bağ vardı. Yavaşça etrafıma bakındıktan sonra, kafamı eğdim ve dudaklarını öptüm.

“Nasılsın bitanem?”

De: Çok güzel öptün! Tekrar öper misin bitanem?

“Sen yeter ki iste gönlümün sultanı!”

Dudaklarımız tekrar birleştiğinde gözlerim sır perdesi gibi aralandı ve göz göze geldik. Göz bebekleri kocaman olmuştu ve etkisi altına almıştı beni!

“Beğendin mi?”

De: Seni seviyorum!

“Ben de seni çok seviyorum!”

De: Aç mısın? Yemek var ama senin gelmeni bekliyordum. Hemen kalkar, senin için sofrayı kurarım bitanem!

“Otur aşkım otur!”

“Derya! İyi ki seni tanıdım! Birazcık beni parkta görüp kaçırmışsın gibi hissediyorum orası ayrı! :D”

De: Hahahahahah! Abla abla dedin sonra geldim beni koynuna indirdin!

“Biraz öyle oldu!”

De: Canım bir şey mi oldu? Sen baya sevgi dolu bakıyorsun ama içinde bir taraf böyle acı çekiyor gibi?

“Ya bitanem, sen cidden tatile katılmak istemediğine emin misin? Geçen sefer kararına saygı duydum ama seni yanımda görmek istiyorum!”

De: Tatlım kararım kesin, ailenle vakit geçir biraz. Bak sana karşı gittikçe daha samimi ve düzgün davranıyor annen, ablan!

“A-ama!”

De: Bitanem merak etme sen tatilden döndüğün zaman nerede, nasıl istersen öyle olacağız zaten! Sadece benim de biraz yalnız kalmam lazım...

“Tamam aşkım! Ben biraz yukarı kaçayım, işlerimi halledeyim! Seni seviyorum, görüşürüz...”

De: Görüşürüz bitanem!

Yanından ayrıldım ve salonun kapısını iktirerek açtım. İçeri girdikten sonra da kapatıp, yavaşça merdivenlere yürüdüm. Yukarı çıktım ve odama ilerledim. Sonra da odama girip, kapıyı kapattığım gibi yatağa usulca uzandım...

Vücuduma öyle bir ağırlık çökmüştü ki, tarif etmek biraz imkânsızdı. Hatta nedensizce nefesim tekrar sıklaştı. Parmaklarımı hareket ettirmekte zorlanmaya başlamıştım. Hareket edemiyordum?

Yine oluyordu. Sadece sakin kalmalı ve bu atağı atlatmalıydım. Kendi kendimi telkin ediyor ve sakin kalmak için olması gereken şekilde hareket ediyordum. Uzun zamandır psikolojik destekten uzak kalmıştım!

Belki bu tatil sonrası tekrar gitmeli ve bütün tedaviyi olup, tertemiz bir insan olarak geri gelmeliydim hayata.

Bir kaç saat sonra kendimi bahçede yemek yerken bulmuştum. Annem, Ayla ve Derya yanımdaydı! Birazcık kendimi, aşiret ağaları gibi gördüm...

Ama en azından ben kadınlarıma değer veriyordum! Herkes güle oynaya konuşuyor, anlık da olsa yüzümde gülümseme olmuştu.

Bunca şeyden sonra kurduğum bu aile ile aynı masada oturmak, hem benim için önemli bir güç hem de bir ödüldü.

Yemekler bittikten sonra herkes kendi tabağını yıkadı ve yerine yerleştirip odalarına dağıldılar. Ben de bahçede elimde portakal suyu ile oturmuş, birazcık akşam serinliği dolayısıyla da havanın keyfini güzel güzel çıkartıyordum.

Derya arkamdan geldi ve direk yanıma oturup, kafasını omzuma doğru yasladı. Gözlerine baktım. Aşk ikimizinde gözünü kör etmişti...

Yüzündeki gülümseme öyle tatlı ki... Sanki gözlerinin içinde kendimi öyle bir kaybediyorum ki, çıkmak veya kendimi kurtarmak istemiyordum.

Bir ömür bu gözlere baksam, dünya üzerindeki en mutlu insan olarak kalabilirdim. Ve bu gözlerden kendimi ayırmak istemiyorum...

De: Ne olduuu? :)

“Hiiiç!”

De: Ya söylee.

“Sana hayranım Derya! Her gün şu eve girdikçe, senin şu yüzünü görmek bana öyle bir mutluluk veriyor ki, sanki kanımda bile hissediyorum seni. İçtiğim şarabın damlasısın boğazımdan dökülen. Yağmur yağdığında yüzüme çarpan o damlacıklar gibisin! Her gün sanki senin için nefes alıyorum, her saniye senin için yaşıyorum! İyi ki varsın...”

De: Seni çok seviyorum! Birazcık duygulandırdın beni ama yaaa...

“Gel buraya!”

Elimi kafasının arkasından uzatıp, Derya'nın kafasını göğsüme dayayıp birlikte yıldızları seyretmeye başladık. Elini kaldırdı ve "şu ne kadar parlak Aras!" dedi.

“Bence şu daha da parlak!”

De: Yalnız şu büyük baya bak. Hani hep gösterirler ya filmlerde. Aynı onlar gibi aşkım!

“Derya bak bak yıldız kayıyor!”

De: Eeeveeettt.

De: Dilek tutalım!

“Tamam tutalım! :)”

İkimizde bir süre sustuk ve dilekler tutulduktan sonra, birbirimize hiç söylemedik. Sohbetler edip, en sonunda da Derya'yı evden uğurladım ve odama çıkıp, yatağıma uzandım! Güzel geçen bir günün ardından tekrar uyku vakti gelmişti...

Ertesi gün uyandığım gibi yıkanıp, üstüme güzel şeyler giydim ve Haluk abilere uğrayacağımı, bizimkilere belirttim! Kahvaltıyı hemen yapıp, evden çıktım ve corvette stingray'a bindim.

Çarşıda hem dolaşıyor hem de kafa dağıta dağıta geziniyordum. Tabii, bu akşam ki ziyaret için de birkaç şey almam gerekiyordu. Bu nedenle buralarda güzel şaraplar satan bir mekân vardı. Hemen oraya gittim.

İçeri girdiğimde, mis gibi üzüm kokusu damağıma vuruyordu adeta. Hemen bir kaç tane seçim yapmak için, oradan bir görevli çağırdım.

Birlikte bazı şarapları incelerken, adam bana "isterseniz mahzenimiz var, oradan da seçim yapabilirsiniz!" demişti. Ben de "buyurun o zaman!" dedikten sonra birlikte aşağı indik.

Görevli adam bana en iyilerinden 2 tane şarap gösterdi. İkisini de aldım elime ama aklımda biraz da vodka vardı. Kendisine sorduğum zaman, hemen elini bir yere uzattı ve üstü tozlu ama ağzı sıkı kapalı bir şişe uzattı. Herhalde en uygun seçimler bunlardı? Daha da aramadık!

Ödeme yapmak için kasaya gittik ve kadın ile göz göze geldik. Elimdeki şişelere ve bana bakıyordu.

Ka: Sizin gibi birisi için, bu şişeler fazla pahalı olabilir.

“Pahalı olmaz aslında!”

Ka: Ne ile ödeyeceksiniz?

“Kartla!”

Ka: Yalnız bunların meblasını kartınız karşılar mı beyefendi?

“Hanımefendi, benim kartımda sizin maaşınızın 15 veya 20 katı var. Siz o kadar parayı görmüşsünüz anlıyorum ama sizin gördüğünüze sahibim!”

“Şimdi boş laf ebeliğini bırakın ve size ne kadarsa ücret ödeyeyim!”

Ka: Buyurun geçtim bile.

Hemen kartı çıkarttım ve geçirdiğim gibi kart onaylandı. Güzelce sardık ve poşetledikten sonra, şarapları ve vodka'yı uygun bir yere koydum.

Biraz yolda ilerledikten sonra, telefon çalmıştı ve kenara çekip baktığım zaman, arayanın Yağmur olduğunu gördüm. Halbuki saat erkendi ama?

Y: Merhaba Aras!

“Merhaba Yağmur!”

Y: Saat erken ama istersen gelebilirsin! Biraz otururuz hem!

“Haluk abi ve Defne abla yok mu?”

Y: Yok onlar akşama gelir.

“Tamam geliyorum! Yarım saat içerisinde oradayım. Görüşürüz...”

Y: Görüşürüz...

Telefonu yerine koyduktan sonra arabayla bizim siteye gitmek için, yola doğru koyuldum.

[25 dakika sonra]

Arabayı güzel bir yere parkettikten sonra, yavaşça kapıyı araladım ve merdivenlerden inmeye başladım.

Son basamağı da indikten sonra, sekiz ya da on adım falan attım ve evin kapısının önüne geldim. Kapı ziline elimi uzattım, kibarca bastım.

Kapı zili kuş ötüşmesi misali çaldıktan sonra, Yağmur kapıyı bana açtı. Göz göze geldiğimiz zaman, Yağmur'un özenli bir şekilde giyinmiş olduğunu farkettim. Üstünde turuncu bir elbise vardı ve etek kısmı, dizinin 1 karış üstünde duruyordu.

Y: Hooş geldin!

“Hoş buldum!”

Y: Elindeki poşetler nedir?

“Şaraplar aldım. Tabii Vodka'da aldım yanına! Haluk abi seviyor diye biliyorum Vodka'yı. Defne abla'da şu şarabı sever. Seninle de ilk bu şarabın, ucuz versiyonunu içtik!”

Yüzünde bir gülümseme olmuştu ve "eeveet! Unutmamışsın!” dedi.

“Tek 2 fark var. Bir büyüdük. İki bu çok daha kaliteli Yağmur! Beğenirsin diye düşünüyorum!”

Y: Beğenmez miyim? Ba-yı-lı-rım!

“Hahahah içeriz sonra!”

Y: Sen geç içeri, ben de bize mocha getireyim. Karşılıklı içeriz mis gibi!

Ben içeri doğru ilerledim ve koltuğa arkamı yaslayıp, ayağı ayağımın üstüne atarak oturdum. Çok geçmeden de zaten Yağmur geldi.

Çok eskiden ona aldığım kupa ile gelmişti ve yok olduğum zamanda neler olup bittiğini, içecek eşliğinde konuşuyorduk.

Y: Ee Aras?

“Eeee Yağmur? :)”

Y: Çok şık olmuşsun. Tarzına hep bayılıyordum, zaten biliyorsun...

“Sen de her zaman olduğu gibi yine, yeniden çok güzelsin!”

Y: Yaaağ teşekkür ederim!

Yağmur'un yüzünde güller açmıştı ve bir an ayağındaki topuklu terlikleri çıkartıp, sehpanın üstüne beyaz ve tırnakları sarı ojeli, pembe topuğu olan ayaklarını uzattı!

Acaba bilerek mi yapmıştı yoksa istemsizce mi yapmıştı? Çünkü, Yağmur benim ayaklara dikkat ettiğimi çok iyi bilirdi. Bu nedenle biraz garipsemedim değil?

Hemen kafamı çevirdim ve dışarı bakarak konuşmayı denedim. Fakat Yağmur bana "huhu, ben buradayım!" diyerek ona bakmamı istemişti.

Bense belli etmeden, masumane bir tavırla, kafamı çevirdim ve bir süre sessizce gözlerine baktım. Yüzünde böyle garip bir gülümseme vardı!

Bir şey yapmak istiyordu ya da bir amacı vardı! Nereden mi biliyorum? Çünkü onu çok iyi tanıyordum...

BÖLÜM 20.1 SONU

Yorum Yap

Yorumlar