← Ana Sayfaya Dön

GENÇLİK ÖFKESİ S1 B10.1

📌 GENÇLİK ÖFKESİ (ÖZEL)

BÖLÜM 10.1 [KURUL]

[5 gün sonra]

Sabah olmuş be!

Gözlerimi yavaşça açarak, ışığa alıştırıyordum. Biraz bekledikten sonra elimi telefonuma attım.

Saat 7.25 olmuştu. 9 saate yakın uyumuşum neredeyse. Telefonu yerine bıraktım, ayağa kalkıp dolabımın kapağını araladım.

Giyeceğim takım elbiseyi ve boxerla atleti çıkardım, yatağımın üstüne bıraktım. Banyomun kapısını açtım ve içeri girdim.

Her zaman olduğu gibi soğuk suyun altında duşumu almak için üstümdekileri çıkardım ve kirli sepetine bıraktım.

Vücudumu suyun altına bıraktım. Biraz kafam ıslanınca, hemen şampuanı döktüm ve köpürttüm.

Sonra da suyu tutup duruladım. Vücudumu da biraz duş jeliyle temizledim ve banyodan çıktım.

Kurulandıktan sonra, güzelce giymem gerekenleri sırayla giydim.

Sonra da kapımı açıp çıktım, aşağı sakince inerken mutfaktan gelen mis gibi kokular beni mest etmişti.

Sessiz sessiz aşağı indim ve mutfağın kapısının önüne, geldim. Parmak uçlarında yürür gibi yürüyordum.

Arkadan Derya'ya yaklaştım ve götüne tokat attım.

De: Ayhh korktum be salak. :)

"Hahahahaha, günaydın!"

De: Günaydın aşkım. Bak neler yaptım, neler. Çok beğeneceksin.

"Kokudan anladım zaten aşkım, bir tane alayım hatta ben şuradan. :)"

Derya hemen eliyle çıkartıp ağzıma uzattı, gözlerime bakıp "hadi ye!" dediği an ısırık almaya başladım.

Beni eliyle besleyen, hamarat aşkım...

Lokmam bitince hemen diğer eliyle portakal suyunu içirmeye çalıştı.

İçtikten sonra da, nasıl olduğunu sormak için tam ağzını açacaktı fakat o esnada annem içeri girdi.

An: Derya ne zaman hazır masa, bu kadar oyalanma! Bir kahvaltı hazırlamak bu kadar zor değil!

Annem Derya'yı bildiğin benim gözümde azarlamıştı, asıl sorun bu değil Derya'nın yüzü bir anda bozulmuştu. O an bir şey yapmayacaktım. Ama sonrasını bilmem, bilemem...

Ben Derya'ya kaş göz yaptım ve masaya gitmesini söyledim. Derya eline bir kaç şey aldı götürdü.

Mutfaktan çıkınca hemen kapıyı kapattım ve boğazına yapıştım.

"Bana bak! Kızı üzme, alırım seni ayağımın altına. Sabah sabah şansını zorluyorsun. Mahvettirme kendini!"

Eliyle göğüslerimden iktirmeye çalışsada nafile güçlüydüm sonuçta.

Yüzü kızarmış domatese dönmüştü, o an bıraktım. Sonra da suratına sert bir tokat attım ve çıktım mutfaktan.

Derya, masaya koyacaklarını koymuş ve masa'nın kenarında bekliyordu.

"Otur Derya! Sen de bizimle kahvaltı yap."

Derya'nın gözlerindeki parıltı görülmeye değerdi. Hemen annem'in oturacağı sandalyeyi çektim ve oraya oturttum kendisini.

Annem ve abla sakin sakin geldiler. Derya'yı masada kendi yerinde görünce bozulan annem direk Ayla'nın yanına oturdu.

Beraber güzelce karnımızı doyururken Ayla kenardan bana seslendi.

Ay: Aras, bugün dışarı çıkabilir miyim? Arkadaşlarımla gezmek istiyorumda.

"Tamam çıkabilirsin, fakat gecikme."

Ondan sonra da annem araya girdi.

An: Ben de aslında şöyle bir masaj yaptırmaya gitsem, çok iyi olur.

"Sen otur oturduğun yerde. İzin falan vermiyorum, böyle rahatsın sen!"

Suratı yine düşen aptal annemin siniri bozulmuştu yeniden. Masada tabağında duranları bıraktı kalktı.

Ben, Derya ve Ayla kahvaltıya devam ettik. Sonra da bitince herkes kendi tabağını yıkadı ve yerin koydu.

Ayla mutfaktan çıkınca Derya'ya arkadan sarıldım. Güzelimin kokusunu ciğerlerime doğru çektim.

Derya yanağımı öperken kırmızı rujuyla yanaklarımı boyuyordu.

Sonra da Dudağımı bir şekilde buldu ve dudaklarıma yapıştırdı.

"Seni çok seviyorum kadın!"

De: Ben de seni seviyorum adam! :)

"Ben çıkıyorum kendine iyi bak."

De: Sen de...

Kapıdan çıktığım gibi arabama yürüdüm. Güvenliğe de kapıyı açması için, ıslık çaldım.

Arabaya binince dün koyduğum dolarları tekrar kontrol ettim. Eksik yoktu hepsi tertemiz ve düzenliydi.

Her şey tamam olduğu için arabayı çalıştırdım ve kapıdan çıktım gittim.

Yolda sapaklardan dönüyor, öyle kafama göre yolda ilerliyordum.

Bir süre sonra artık şirkete yakınlaşmış ve Tuğba Hanım'a mesaj yazmıştım, gelmek üzere olduğuma dair. Geldiğim gibi de toplantı yapılacak ve yeni ekiple ilk konuşma olacaktı.

[20 dakika sonra]

Sonunda şirkete varmış ve kapı'nın önünde durmuştum, hemen arkadan çantayı aldım ve şirketin özel görevlilerine, arabayı teslim ettim.

Günaydın Tuğba Hanım.

Tu: Günaydın Aras Bey.

"Herkes yeni yerine geçti ve bilgilendirildi mi?"

Tu: Evet efendim. Onlarla iyice konuştum ve anlattım. Tek sorun efendim şu.

"Nedir tek sorun?"

Tu: Hepsi genç ve tecrübesizler bana kalırsa, bu onlara çok büyük yük.

"Tuğba Hanım, size hak veriyorum. Ancak bu şirketin kazancından çok zararı var. Yaşlı ve tecrübeli diye koltukta sohbet ettiğiniz eski kurul, bu şirketi batırırken kimse ses çıkarmadı."

"Hem şu da var. Benim zaten belirli kişisel bir servetim var. Buna rağmen şirketi satıp, borçlarını kapatıp, kalan parayı da yerim demiyorum."

"Eğer ki, risk almazsam daha da batacağız. Ama ben batmak istemiyorum. Benim işim kazanmak ve aslında bence biz kazanacağız!"

Tu: O zaman çok çabalamamız lazım.

"Gerekiyorsa çabalayacağız."

Tu: Tamamdır efendim.

Bunları konuşurken çoktan asansöre binip, inmiş ve toplantı odasının önüne varmıştık bile.

[Odaya girer]

"Herkese günaydın arkadaşlar!"

Herkesten gür bir günaydın sesi gelmesiyle, kulağım çınlayarak yerime oturmuştum.

Bütün çalışanlar şu ana kadar yaptığı çalışmaları ve izlediği yolları anlatıyor fikirlerini beğenmemi bekliyorlardı.

Aslında benlik bir durum yoktu ama genç oldukları için bir heyecan vardı.

Genç beyinler olması toplantının gidişini değiştiriyor, güzel fikirler çıkıyordu. Takdire şayan şeylerdi.

[1 saat sonra]

"Arkadaşlar katılımınız için teşekkür ederim, bugün güzel bir toplantı oldu benim için. Umarım sizler için de öyle olmuştur. Herkese iyi günler!"

Herkes toplantı odasından sırayla çıkarken Tuğba Hanım'a bir bildirim gelmiş ve bana "1 dakika bekler misiniz Aras Bey!" demişti.

Biraz kenarda konuşurken, ben bekliyordum. Aradan 5 dakika geçmiş ve Tuğba Hanım dönmüştü.

Tu: Aras Bey, bir haberim olacaktı. Bu ay sonu Belçika'ya özel bir toplantı için gidilmesi lazım, bu nedenle sizin de gelmeniz lazım. Sonuçta şirketin yeni sahibini tanımak istiyorlar.

"Tamamdır nasıl istiyorlarsa öyle olsun, hazırlığımızı yaparız. Sonra özel uçağımıza biner ve gideriz."

Tu: Tamamdır Efendim. O zaman tekrar görüşmek üzere. İyi günler!

"Iyi günler Tuğba Hanım."

Şirketten elimde çantayla birlikte çıktım ve arabama bindiğim gibi Nadia'nın mekânına sürdüm.

Arabamla giderken yolda trafik çevirmesi vardı, bu sebeple biraz geri gittim ve arabayı bir sapaktan geçirip, öyle gitmeye karar verdim.

Ayna'dan kontrol amaçlı baktığımda arkada yine aynı arabayı görmüştüm, evet geçen hafta arkamdan beni takip eden araç, yine peşimdeydi.

Acaba bir yerden falan, tanışıyor muyuz kendisiyle? Hiç bilmiyorum da bu adamı, Allah Allah.

Arabayı birazcık daha hızlı sürmeye başladım. Amacım tam kırmızı ışık yandığında ani bir frenle durup adama girmekti.

110,112,119,125. Adam da hızlanmıştı. Ani bir fren yaptı ve hızım azalmaya başladı.

[Işık sarıdayken hafif gaza basar ve geçer]

Sonunda kurtuldum amk, iyi ki tam vaktinde geçtim. Yoksa daha farklı bir şey olabilirdi. Ancak şu var ki, bu adamı araştırıp bulmam şarttı.

[5 dakika sonra]

Artık Nadia'nın eğitim merkezine gelmiştim. Hemen oradaki kapalı otoparka girdim ve çantayla birlikte çıktım. (Dün Nadia gelecekleri için beni aramıştı)

Biraz yürüdükten sonra kapıyı açtım ve içeri geçtim. Hemen aşağı indim, Nadia aşağıda kendi etrafında dönerek stresli bir şekilde bekliyordu.

"Nadia!"

Na: Araaaas.

Koştu ve kucağıma atlayıp sıkıca sarıldı.

Na: Gelmişsin.

"Söz verdim o kadar. Niye gelmeyeyim ki?"

Na: Ben bir an endişelendim, ondan dolayı korku sardı.

"Bir şey olmayacak Nadia! Adamlar gelecek parayı alıp gidecekler! Ama dikkat et, yanlış bir hareket yapma."

Na: Tamamdır. Yapmayacağım.

"Ben şimdilik gidiyorum, bir şey olursa ara dışarıda arabada bekliyor olacağım!"

Hemen çantayı Nadia'ya bırakıp soyuna odasına doğru ilerledim.

Cebimde duran kamerayı çıkardım ve diğer ses dinleme cihazının uygulamasını açtım.

Şimdi "ne yani?" diyecek olursanız sarılırken, cebimden çıkarıp kapüşonun cebine attım. Belki beni dolandırıyor olabilir mi diye.

[10 dakika sonra]

Adamların merdivenden inme sesini duydum, hemen kenarda kabine girip saklandım. Biraz bekledikten sonra çıktım. Adamların konuşmalarını zaten duyuyordum.

Xa: Para burada mı?

Na: Burada, hepsi burada!

Xa: Tamam göster sen. Biz de aleti çıkarıp bir bakalım bunlara.

Na: Tamamdir çikariyorum.

Nadia paraları teker teker masanın üstüne koyuyor ben de onları hem ses, hem de görüntü kaydına alıyordum ne olur, ne olmaz diye.

Adamlar makinadan dolarları, deste deste kontrol etmeye başladılar.

Bütün desteleri sırayla geçirdikçe, birbirine bakıp "temiz." diyorlardı.

[5 dakika sonra]

Xa: Tamamdır, bitti. Nasıl buldunuz bilmiyorum ama borcunuza sadık birisiniz, sizinle artık uğraşmak yok.

Na: Tesekkur ederim.

Xa: Verdiğimiz, sinir ve stres için özür dileriz ama bizim de işimiz bu.

Na: Allah'a şukur parayi buldum. Size de verdim. Artık sinirim de, stresim de kalmadi.

Xa: Biz gidiyoruz size iyi günler.

Na: İyi günler.

Hemen soyunma kabinine döndüm ve kapıyı kapattım. Biraz vakit geçince kalbinden çıktım Nadia'nın orada olup olmadığına baktım.

Hemen salona doğru yürüdüm ve Nadia'ya seslendim.

Arkamdan sırtıma birisi atlamıştı, düşecek gibi oldum ama düşmedim tabii ki. Sonra gelen sesle Nadia olduğunu anladım.

Na: Araaaaas teşekkur ederim. Senin sayende kurtuldum. Mesleğime devam da edebileceğim. Çok tesekkurler.

Ayrıca yanaklarımı ve boynumu tatlı tatlı öpüyordu.

Kısa hatırlatma:

(Nadia 1.60 boy, mavi gözlü, turuncu saçlı, beyaz tenli, kalın bacak, ince bel, aşırı koca olmayan şekilli memeleri var, dudak yapısı ince, küçük bir burnu ve suratı var.)

"Hocam, başka bir isteğiniz var mı?"

Na: Yok, yokta nereye gidiyorsun?

"Yok canım, bir yere gitmiyorum. Yani öylesine sordum ben, o kadar."

Na: Benim şu an tek isteğim, güzel bir akşam yemeği. Yanında güzel bir içecek mis gibi giderdi. Olmazsa birazdan alış-veriş yapayım.

Na: Hatta istersen. Sen de gelebilirsin! Biraz yemek yer, sonra bir kadeh şarap ya da ne içiyorsan?

Düşünürsem sadece vakit kaybı olur, bu nedenle düşünmedim.

"Çok iyi olur aslında Nadia."

Na: O zaman haydi gelll.

Bir anda elini bana uzattı, baktım bir suratına, sonra da eline baktım ve tuttum. Evet elini tuttum. Yani böyle bir kadının elini tutmamak, bildiğin aptallık olur zaten.

Beraber, onun elinde çantayla çıktık. Eğitim merkezini kapattı ve kilitledi.

Birlikte benim aracın olduğu otoparka yürüdük. Asansör ile aracın olduğu kata çıktık, biraz daha yürüdükten sonra, arabaya vardık.

Nadia'nın çantasını arka koltuğa koydum, ona kapıyı açtım. Arabaya binince, ben de sürücü koltuğuna geçtim ve otoparktan çıktım.

Arabayla arka yollardan gidiyorduk, karşımıza market çıkarsa duracağız demiştik. Ancak, neredeyse hiç market çıkmıyordu karşımıza.

Biraz daha ilerledikten sonra, bir tane kasap gördük. Hemen arabayı sağa çektim ve birlikte indik.

Birlikte, aynı ritimle yürüyerek kasaba girdik. Düğmeye bastık ve adamın gelmesini bekledik.

Kasap hemen ellerinde etlerle gelmiş ve bize "Ne istersiniz?" diye sormuştu.

Nadia bana bakıyor, benim söylememi bekliyordu.

Madem öyle istiyorsun Nadia "ben karar vereyim!" dedim içimden.

"Abiciğim, bize 1 kilo pirzola yeter. Bir de yarım kilo tavuk kanat. Bu kadar!"

Adam kafasıyla "Tamamdır" der gibi sallayarak yanıt vermişti.

İçeride iki dakika falan bekledik, sonunda etleri paketledi. Kartımı tam cebimden çıkaracaktım ki, Nadia elini elime uzattı ve "Olmaz, bunu bari ben ödeyeyim!" dedi.

Orada, et başında 5 dakika bunun hesabını yapıp, yok ben, yok ben diye diye vakit öldürdük.

Tabi en sonunda, Nadia kartı kaşla göz arasında temassız ödedi ve poşetleri eline aldı.

"Haydaa."

Kasap bana bakıp gülerek "Şanslı adamsın, bizimkiler olsa donuna kadar alır. Ama yabancı kadınlar öyle değil." demişti.

Gülerek kafa salladım ve "Kolay gelsin abi!" dedim dükkandan çıktım.

Yorum Yap

Yorumlar