← Ana Sayfaya Dön

ADANALI HANIMAĞA 23

📌 ADANALI HANIMAĞA (ÖZEL)

Sabahın altısında Hanımağa’nın dürtmesi ile uyandım. “Hadi kalk, geç kaldık, çabuk ol!” diyerek yataktan fırlarken ben de kalktım. Hızlıca giyindim. Küçük bir çantaya üst baş, çamaşır koyarken Hanımağa’da bavulundan kıyafetlerini çıkarıp “Hangisi güzel, hangisini giyeyim!” diye bana soruyordu. “Ne bileyim, kendin seç beğen!” dediğimdeyse burun kıvırıp “Sana soranda kabahat!” diye yanıtlar alıyordum. Daha evlenmeden ilk tribimi yemiştim.


Neyse ki sonunda pileli siyah bir etekle cekette karar kıldı. İnce beyaz çizgili kıyafetinin içine geniş yakalı açık pembe gömlek giyince çok şık oldu. Dalgalı sarı saçlarını açık bırakıp sırtına attı. Dünkü siyah topuklularını giyindi. Nihayet 06:30 gibi evden çıktık. Güneş doğmuş, ortalık aydınlanmıştı.

Hanımağa’nın adamları kapının önündeki zırhlı Mercedes’teydi. Bizi görür görmez fırladılar arabadan. Elimdeki bavulu ve çantayı kapıp Range Rover’ın bagajına koydu birisi. Emine’de Hanımağa’nın ayakkabılarını bir bavula koyup göndermişti. Adamlar bizi arkadan takip edecek, diğer bir araç ise avukatı evinden alıp gelecekti.

Hanımağa adamlarından birine benim dairenin anahtarını verdi. Yeni taşınacağım evin temizliği ve buradaki eşyalarımla silah dolu çantaların alınmasını üstüne basa basa anlattı. “Emredersin Hanımağam!” dedi sakallı uzun boylu adam.

Range Rover cipe atlayıp yola koyulduk. Hanımağa yanımdaki koltukta şimdiden mayışmış haldeydi. “Çok rahatmış bu araba, benimkini değiştirmenin zamanı gelmiş anasını satayım!” dedi keyifli keyifli. “Bir ara galeriye uğra da sana da bakalım bunlardan!” dediğimde “Vay, bakıyorum galerici oldun, hemen havaya girmişsin!” dedi gülerek. Ardından “Benim uykum var, sakın beni rahatsız etme!” diyerek uykuya daldı.

Navigasyonu açıp ilerledim. Araba kocaman olsa da yağ gibi akıyordu yolda. Gerçekten çok keyifliydi sürmesi. Hanımağa’nın uykusu derindi. Rahat koltukta horluyordu. Mercedes arkamızda bizi izliyordu, aynadan görebiliyordum.

Yolda küçük bir ihtiyaç ve kahvaltı molası verdik. Onun dışında durmadık hiç. Saat 13:00’ü geçerken Alanya girişine gelmiştik. Navigasyonu takip ederek oteli bulduk sonunda.

Alanya’nın merkezine yakın bir noktadaki dört yıldızlı otel 7 katlıydı. Denizle arasından sahil yolu geçiyordu. Giriş katı kalabalıktı. Muhtemelen yeni gelen bir turist kafilesiydi ve gördüklerimizin çoğu Rus’tu. Yaz sezonu henüz tam başlamadığı halde otelin kalabalık olması Hanımağa’yı memnun etmişti.

Geleceğimiz biliniyordu o yüzden resepsiyondaki esmer kız bizi karşıdaki lobiye yönlendirdi. Bavullarımızı orada bırakıp lobideki geniş koltuklara oturduk Hanımağa ile. Adamlar ise dışarda arabanın yanındalardı. Henüz otele giriş yapmamışlardı çünkü üzerlerinde silahları vardı. Benim silahım ise torpido gözündeydi halen.

Hanımağa bacak bacak üstüne atıp etrafa bakarken “Nasıl buldun!” diye sordum. “Bilmiyorum, bakacağız. Şimdilik güzel görünüyor. Benim için en başta gelen şey temizliktir. Otel de temiz görünüyor…!” dedi. Birkaç dakika sonra Yasemin yanında mini etekli sarışın bir kızla yanımıza geldi. Hanımağa ile sarılıp öpüştüler.

Yasemin bana da sarılıp öperken “Tarık dışarda, akşamüzeri gelecek. Odalarınız hazır. Yorgunsunuzdur, önce biraz dinlenin isterseniz. Yemeklerinizi odaya göndertirim. Şeyma sizi odalarınıza çıkarsın!” dedi. Önden yırtmacı olan dar beyaz etekle derin V yakalı krem bluz giymişti Yasemin. Silikonlu memeleri bluzun ortasındaki boşluktan fırlamıştı. İnce sivri topuklu ayakkabılarının üzerinde boyu daha da uzamıştı. Uzun sarı saçlarını atkuyruğu yapmıştı arkasından.

Ancak Yasemin’in teklifine Hanımağa “Yemeğe gerek yok. Çok yorgun da değilim. Oteli biraz dolaşmak istiyorum!” diyerek cevap verdi. Yasemin bunu duyduğuna pek memnun olmamış gibi göründü ama “Nasıl istersen Hanımağam!” diyerek yanındaki Şeyma’ya bir şeyler söyleyip yanımızdan ayrıldı.

Şeyma’nın mihmandarlığında oteli dolaşmaya koyulduk. Yasemin otelin müdürlüğünü kendisi yapıyordu, Şeyma’da onun yardımcısıydı. Uzun boylu, yapılı, taş gibi bir kızdı. Kalın yüksek topuklularının üzerinde at gibi yürüyordu. Mini eteğinin altında çıkıntı yapan götünün yanakları sağa sola savruluyordu her adım attığında.

Otelin biri önde diğeri arkada iki havuzu vardı ve ikisi de dolmuştu. Şeyma ayrıca hemen karşıdaki sahilde otelin kendine ait plajı olduğunu, otel müşterilerinden çoğunun da orada bulunduğunu söyledi. Otelin 110 odasından şimdilik 85’inin dolu olduğunu, haftaya iki büyük turist kafilesinin daha geleceğini ekledi sözlerinin arasına. Hanımağa belli etmek istemese de otelin genel görünüşünden memnun kalmıştı. Şeyma’ya aklındakileri sorup cevapları aldıkça başını sallayıp durdu.

En üst katta denizi gören yan yana iki büyük oda ayrılmıştı bizim için. Bavullarımız da odalardan birine konmuştu. Avukat içinse alt katta bir oda ayarlanmıştı. Adamları için de oda ayarlanmasını istedi Hanımağa. Adamlarının silahlı olduğunu söyledi Şeyma’ya. Şeyma Hanımağa’nın kim olduğunu bildiği için buna itiraz etmek bir yana “Ne demek Hanımağam!” diyerek ona yalakalık yaptı. Adamlar için çabucak birkaç odayı telefonla ayarladı.

Şeyma yanımızdan ayrılınca Hanımağa ile balkondan denizi izledik. Esen ılık rüzgârın getirdiği taze havayı soluduk. Hanımağa yol boyu çoğunlukla uyuduğundan şimdi ayıktı. Bense araba sürmüştüm onca zaman, yorgundum ve biraz dinlenmem gerekiyordu. “Sen yat dinlen. Avukat gelmiş, ben ona görüneyim. Görüşme öncesi onunla konuşmam gereken şeyler var!” diyerek odadan çıktı.

O gidince karımı arayıp durumu anlattım. Karım içinde olduğum durumdan çok memnundu. Konuşma sonrası biraz uyudum. Açık balkon kapısından hafif bir rüzgâr içeri giriyordu. Bir saat kadar uyumuştum ki kapıya vuruldu. Oda servisi filandır diyerek kapıyı açtım. Yasemin karşımdaydı. Herhalde beni görmeyi beklemiyordu ki yüzünde hafif bir şaşkınlık ifadesi belirdi.

“Hanımağa nerde!” diye sorunca “Avukatla görüşecekmiş, onun yanına gitti!” dedim. Bunu duyunca gidecek gibi oldu ama “Gelsene!” deyince içeri geçti. Elinde uzun beyaz bir cüzdan tutuyordu. Yatağın karşısındaki ikili koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. Biçimli bacakları yırtmacın altından meydana çıkarken geriye yaslanıp cüzdanından bir sigara çıkarıp yaktı. Nefesini havaya savurdu. Havadaki bacağını sallıyordu.

“Gergin görünüyorsun, problem mi var!” diye sorduğumda “Yok bir şey!” dedi başını sallayarak. Yanına oturmamı istedi. Saçımı okşarken “Bu geceyi birlikte geçirmek için plan yaptım!” dedi. Sigarasından bir nefes çekip bana uzattı. Derin bir nefes çekip yüzüne üfledim dumanı. Hoşuna gitmiş gibi gözlerini kapayıp dudaklarını yaladı. “Birkaç güzel arkadaş ayarladım bu gece için. Tabii bir de ben!” diyerek gülümsedi. Elimi tutup bacaklarında gezdirdi. Muzipçe gülüp “Hanımağa da katılır mı!” diye sorunca “Bilmem, kendin sor!” dedim.

“Beni özledin mi!” diye sordu daha sonra. “Senin gibi kadın özlenmez mi!” dediğimde gülümsedi. “Hanımağa ile aran nasıl!” diye sordu daha sonra. “İyi!” dedim fazla açıklamada bulunmadan. “Sana güvenebilir miyim!” diye sordu cevabım üzerine. “Hangi konuda!” dediğimdeyse “Otelin devri konusunda. Hanımağa çok dişlidir. Bizi sikmek için elinden geleni yapacaktır!” diye yanıt verdi. Bir anda böyle konuya girince şaşırdım. “Hani ortaklıktı, devir mi edeceksiniz!” diye sordum.

Başını evet anlamında sallayıp “Hanımağa’ya borcumuz çok fazla. Sadece kumar borçlarımız yok. Bize faizle borç veriyor. Bu zamana kadar bizi bir sürü hacizden kurtardı… Sağ olsun son iki yıldır onun sayesinde çarkımızı döndürdük ama karşılığında çok büyük faizler ödedik… İki yıldır sadece ona çalıştık dersem yeridir… Hiçbir banka bize kredi vermiyor, o olmasa şimdiye kadar çoktan batmıştık…!”

“Tekstil işi de istediğimiz gibi gitmiyor bu aralar. Kurlardaki en ufak oynama bizi mahvediyor… Hanımağa’nın otele ortak olmasıyla bu yükün altından kalkamayacağız gibi görünüyor. Onun için de tamamen devretmeyi düşünüyoruz. Tabii o da bunu kabul ederse. Yani onun kucağına düşmüş durumdayız. İnsaflı davranmazsa oteli değerinin çok altında bir paraya alacaktır…!”

Sözleri biterken gözleri nemlenmişti. “Buraya çok emek verdim. Bugünlere getirmek için çok çalıştım ama şimdi elimden çıkarmak zorundayım. Bu da beni geriyor!” dedi derin bir iç geçirerek. Ardından da “Bana viski versene!” dedi.

Etrafıma bakındım viski nerede diye. Gülerek “Şu dolabı aç, içinde mini bar var, onun içinde içkiler var!” deyince kalkıp açtım kapaklı dolabı. Mini barın içi küçük içki şişeleri ve bira ile doluydu. Küçük bir viskiyi alıp bardağa boşattım. Yasemin viskiyi birkaç yudumda içti.

“Toplam borcunuz ne kadar!” diye sorduğumda “70 milyon liraya yakın, belki de daha fazla!” dedi. Bunu duyunca yutkundum ve “Çüş!” dedim ister istemez. Soğuk bir gülümseme dudaklarında belirdi. “Fabrikayı da oteli de ayakta tutan Hanımağa’dan aldığımız paralar. İnanır mısın iki yıldır üstüme tek bir kıyafet bile almadım!” dediğinde “Kocan bir gecede yüz bin lira bıraktı kumarda!” diyerek karşılık verdim. Sözlerine inanmamıştım çünkü. “Tarık olmayan bir parayı kaybetti kumarda. Hem zaten o yüz bin Hanımağa için çerez parası!” dedi aynı soğuk gülümsemesi eşliğinde.

Benden yana dönüp “Hanımağa’ya insaflı olmasını söylersen bu bile bizim için önemli. Benim tanıdığım Hanımağa affetmez ama seni dinleyecektir diye düşünüyorum!” diyerek ayağa kalktı. Yanaklarımdan öpüp “Bu gece Tarık olmayacak, yani aramıza katılmayacak. Akşam yemeğinden sonra buluşuruz!” diyerek çıktı odadan…

O gittikten 15-20 dakika sonra Hanımağa geldi. Yasemin’in parfümü odaya sinmişti. Boş viski şişesi ve kadehine bakıp “Yasemin mi geldi!” diye sordu. “Evet, seninle görüşmek için geldi ama kısmetine ben çıktım!” dediğimde alnındaki çizgiler belirginleşti, kaşları çatıldı.

Yasemin’in oturduğu koltuğa geçti, bacak bacak üstüne atıp bir sigara yaktı altın tabakasından çıkarıp. “Ne diyor orospu!” diye sordu. Ancak cevap vermemi beklemeden “Bana da bir kadeh doldursana!” deyince mini barı açtım. Diğer viski şişesini açıp bardağa boşalttım. Hanımağa kadehini kaldırıp “Sağlığına içiyorum aşkım!” dedi gülümseyerek. “Afiyet olsun!” deyip yanına oturdum.

“Bunların durumu çok kötüymüş. Sana olan borçlarını kapatmak için ortaklık değil oteli tamamen devretmeyi düşünüyorlarmış!” dediğimde “Siktirsin orospu!” dedi sinirle. Bir yudum aldı viskisinden. “Amcık, ben bilmiyorum sanki ne durumda olduklarını. Bütün borcu otele sayıp kurtulacaklar akılları sıra. Öyle yağma yok. Kucağıma düştüler. Sike sike istediğimi verecekler. Aksi halde otele beş kuruş vermeden çökerim!” dedi. Bunu gayet sakin söylemişti.

Sigarasından birkaç nefes çekip “Senden ne istiyor orospu!” diye sordu bu kez. Konuyu dallandırıp budaklandırmadan “Senden insaflı olmanı istiyor. Benim de seni ikna etmemi!” dedim. “Sen ne dedin!” diye sordu hemen. “Cevap vermedim!” dedim. “Verme zaten. Bu senin işin değil. Buraya bununla karşılaşacağımı bilerek geldim. Akılları sıra beni tongaya düşürecekler. Hayır. Ben ne dersem o olacak. Bu zamana kadar aldıklarını bile doğru düzgün ödemediler. Bu iş sadece otelle kapanmayacak anlaşılan. Tekstil fabrikasını da gözden çıkarmaları gerek…!”

“Tekstil işi de iyi gitmiyormuş, öyle dedi!” dediğim vakit “Dünyanın dört yanına mal gönderiyorlar, nasıl iyi gitmiyormuş!” dedi. “Kurlardaki oynama işlerini aksatıyormuş!” diyerek açıkladım. Yeni ayrıldığım firmada da kurların oynaması işlerimizi zorlaştırıyordu. O yüzden bu dediğinin yanlış olamayacağını anlattım, sessiz kaldı sözlerime.

“Orospunun gözü sende!” dedi kadehini sehpaya bırakırken. Benden yana dönüp “Öyle değil mi, aklı sende!” diye ilave etti. “Bilmem, öyle mi!” dediğimde çenemi tutup sıktı. “Benimle oynama, kör değilim!” dedi. Biraz sert bir tonda söylemişti bunu. Ne diyeceğimi bilemezken “Neyse siktir et şimdi bunu. İlişkimizin açığa çıkmaması için katlanmam gerek. Ne istiyorsan yapmakta serbesttin!” dedi gülümseyerek.

“Akşama kızlar ayarlamış benim için!” dedim. Ona yalan söylemek istemedim. “İyi işte, oyalanırsın biraz. Onun için sen kendi işine bak, ben de kendi işime bakayım. Onlara karşı insaflı olmam için bir sebep yok. Bu zamana kadar yeterince merhamet gösterdim zaten…!”

“Sana 70 milyon lira borçları varmış, belki de daha fazla!” dediğimde yan gözle bakıp gülümsedi. “Ödenmeyen faiz taksitleriyle birlikte 73 milyon küsur oldu. Küsuratını boş ver, 73 diyelim biz… Neyse boş ver şimdi bunları… Benim de uykum geldi, biraz uzansam iyi olur. Akşamki toplantı için enerji depolamam gerek!” dedikten sonra ceketini çıkarıp yatağa uzandı.

Yanına uzanıp eteğinin altından elimi soktum. Dolgun kalçasını avuçlayıp dudaklarından öptüm yavaş yavaş. Önce karşılık verdi ama sonra “Yapma, şimdi olmaz. Hadi sen kendi odana git. Akşama toplantıda görüşürüz!” diyerek beni kibarca kovdu…

Yandaki oda da diğerinin aynısıydı. Yatağa uzandım. Uyumak istedim ama 73 milyonluk parayı duyunca uyumak kolay değildi. Mini bardaki küçük viskilerden birini açıp içtim. Viskinin rehavetiyle uykuya daldım…

Akşam 20:00 gibi kapıya vurulunca uyandım. Hanımağa kapıdaydı, “Hadi gidelim!” deyince birlikte aşağı indik. Otelin a la carte restoranında bizim için bir masa kurulmuştu. Tarık ve Yasemin son kontrolleri yapıyordu. Yasemin gergindi yine ama Tarık gayet rahat görünüyordu. Sarılıp öptü bizi. Avukat elinde çantası ruh gibi dikiliyordu masanın yanında. Güzel bir sofra hazırlamışlardı, yemekler güzeldi. Birkaç kadeh rakı yuvarladık yemekte…

Yemek faslı bitip kahveler içilirken avukat nihayet konuya girdi. Yasemin ve Tarık sessizce avukatın sözlerini dinliyorlardı. Ortaklık konusu kapanmış otelin Hanımağa tarafından devralınması gündemdeydi. Mevcut borçlardan düşülecekti otelin değeri, kalan borçlarsa tekstil fabrikası için sayılacaktı. Karı koca otelin tüm borçları kapatacak değerde olduğunu söylediler. Hatta daha da değerli sayılır dediler, çünkü arazisi kendilerine aitti, kira ödemiyorlardı. Tur firmalarıyla işleyen anlaşmaları vardı, sürekli yeni turistler geliyordu…

Konuşmaları bitince Hanımağa bir sigara yakıp dumanını savurdu havaya. “Oteliniz güzel, yeri, konumu, temizliğine diyecek lafım yok. Ama kumar yapmak için küçük. Kumar yapabileceğim bir yer olsaydı daha iyi olurdu. Belki ilerde kollu makinelerden birkaç tane ayarlarım. Bu gâvur turistler sever öyle şeyleri… Neyse, bu ayrı konu…!”

“İkiniz de iyi biliyorsunuz… Kaç zamandır size arka çıktım, gak dediniz para, guk dediniz ödeme… Bir kere bile sizi üzmedim… Şimdi siz de beni üzmeyin… Bu otel o kadar para eder etmez onu bilmiyorum. Benim konum o değil zaten… 73 milyon lira toplam borcunuz var. Küsuratını saymıyorum, sildim onu… Bu oteli 30 milyona sayıyorum… Kalan 43 milyonu da tekstil fabrikanıza ortaklık yoluyla çözeceğim… Benim teklifim bu… Ya kabul edersiniz, ya da etmezsiniz, sizin bileceğiniz iş…!”

Hanımağa’nın sözleri ikisini de afallattı. Tarık’ın yüzündeki rahatlık kayboldu bunu duyunca. Yasemin “Yapma Hanımağam, sadece bu otelin arsası o kadar eder…!” derken Tarık “Bu kadar düşük fiyat olur mu Allah aşkına, sen bizimle alay mı ediyorsun!” dedi.

Hanımağa bu söz üzerine çok sinirlendi, masaya doğru eğilip dişlerini sıkarak “Bana bak hanım evladı, eğer istersem tek kuruş vermeden çökerim buraya. Beş kuruş da alamazsınız… Bana terbiyemi bozdurmayın akşam akşam…!” diyerek yanıt verdi.

İkisi de sus pus oldular. Yüzleri kıpkırmızıydı. Yasemin bir şeyler dememi bekliyor gibi baktı yüzüme ama sonra Hanımağa’ya dönüp “Sen onun kusuruna bakma. Onun adına senden özür diliyorum. Tamam, bu zamana kadar bize çok destek oldun ama inan bu otel daha değerli…!” deyince Hanımağa sözünü keserek “Canımın içi, sen beni anlamadın. Bu otelin ne kadar değerli olduğuyla ilgilenmiyorum. İsterse 100 milyon etsin, 1 milyar etsin. Umurumda değil. Ben sana vereceğim parayı söylüyorum…!”

“Ben tefeciyim güzelim. Anladın mı, tefeci. Senin otelinin ne kadar ettiği sikimde değil… 30 milyon bu otele, 43 milyon da fabrikaya… Fabrikanın yönetim kurulunda Tuğrul olacak benim adıma. Fabrikanın işleri iyi gitmiyor demişsiniz. Ona da bakacağım. Avukat bey burada kalıp defterlerinizi inceleyecek, doğru mu değil mi diye. Eğer dediğiniz gibi fabrikanın işleri kötüyse o 43 milyon da yalan olacak ona göre…!”

Tarık derin birkaç nefes alıp verdi. Kadehinde kalan rakısını bir dikişte içti. Kızarmış yüzüyle “Anamızı siktin ulan, resmen, anamızı siktin amcık!” dedi başını sallayarak. Hanımağa’nın masanın üstündeki sağ eli Tarık’ın yakasına yapıştı o anda. Sol elinde ise tabağının yanındaki keskin et bıçağı vardı. Tarık’ı kendine doğru çekince masa devrilir gibi oldu, üstündekiler şangır şungur oynadı. “Bana bak orospu çocuğu… O sözü sana yedirmesini bilirim ama ne yeri ne de zamanı şimdi… Dua et yanında karın var yoksa seni adamlarıma karı yaparım…!” dedi ve onu geri itti.

Tarık daha fazla bir şey deyip de olay çıkarmasın diye Yasemin devreye girip “Hişş, tamam sakin ol, sen git biraz dolaş, ben konuşurum Hanımağa ile!” diyerek onu gönderdi masadan. Zaten Tarık’ın bir şey diyecek hali kalmamıştı korkudan. Restoran bizim için kapatılmıştı. Etrafta müşteri olmadığı için bu tatsız olay çevreye yansımadan atlatabilmiştik.

O gidince Hanımağa’nın yanına çekti koltuğunu ve önce özür dileyip otelin değerinden, işleyişinden, etraftaki diğer otellere göre avantajlarından bahsetti uzun uzun. Ama Hanımağa onun sözlerine itibar etmiyordu.

Bunun üzerine Yasemin “Biz seni dostumuz olarak gördük bu zamana kadar. Senin niyetin elimizdeki avucumuzdaki ne varsa hepsini almak anlaşılan. Daha geçen ay villamı sattım sırf senin taksitini ödeyebilmek için. Arabalarımı sattım, ne istiyorsun daha bizden. Biz neyle yaşayacağız bunların hepsini alırsan!” dedi ağlamaklı bir sesle.

Hanımağa gayet sakin bir ses tonuyla “İş başka arkadaşlık, dostluk başka. Ne yaparsanız yapın, bana ne… Kocan seni satar sen de evi geçindirirsin!” dedi. Yasemin çok bozuldu bu söze ama bir şey diyemedi. Avukatın yüzünde anlamlı ve pis bir gülümseme belirdi.

Yasemin gözleri dolmuş bir halde bana baktı, ardından bir şey demeden kalktı masadan. “Biraz fazla ileri gitmedin mi!” dedim Hanımağa’ya. Derin bir iç geçirip “Karışma sen. Ben ne yaptığımı biliyorum!” diyerek beni tersledi. Avukat koluma hafifçe vurup sakin olmamı işaret edince sustum.

Beş dakika kadar sonra Yasemin geri geldi. “Tamam kabul. Teklifini kabul ediyoruz. Ama bizim de şartlarımız var!” dediği vakit avukat atılıp “Nedir!” diye sordu. “Birincisi oteli işletme işini ben sürdürmek istiyorum. Yüzde onluk bir hisse benim adıma olacak, kalan yüzde 90’ı senin. Buraya yıllarımı verdim. Oteli benden başka birisi idare edemez. Getireceğiniz adam çalışanlara sözünü geçiremez…!”

“İkincisi fabrika için bize yeni kredi açacaksın ama faizsiz. 10 milyon lira, hemen önümüzdeki hafta… Cezayir’den yüklü bir sipariş almanın arifesindeyiz. Ama bunun için nakit paraya ihtiyacımız var. Tuğrul, Tarık ve benimle birlikte yönetim kurulunda olacak. Avukat bey defterleri inceleyebilir, çekinecek bir şeyimiz yok…!”

Hanımağa avukata baktı ne diyecek diye. Avukat “Önce defterleri görelim ondan sonra para meselesini konuşuruz. Tuğrul Beyin sahip olacağı hisse oranı bu incelemeden sonra belli olur. O parayı da sermayeye sayarız!” dedi.

“Sen ne dersin Tuğrul!” diyerek bana döndü Hanımağa. “Otelin işletmesi bizim yapacağımız iş değil. Adana’daki işleri bırakıp dakka başı buraya gelme durumumuz yok. Yasemin’in dediği gibi güvenilir, iyi birini bulmak da sorun. Otel teklifi benim aklıma yattı ama fabrika işini siz halledin!” dedim.

Hanımağa Yasemin’e elini uzatıp “Tamam o zaman, anlaştık. Avukat bey defterleri inceledikten sonra onay verirse para hesabınıza geçer. Otelin hisselerini ben üzerime alıyorum, Tuğrul ortağım olarak görünecek. Fabrikada da beni temsil edecek. Hesapların, defterlerin denetimini avukat bey yapacak. Avukat bey sen gerekli protokolleri hazırla hemen!” dedi.

Yasemin çekinerek sıktı elini. 73 milyonluk borçtan kurtulmuşlardı ama otel ellerinden gitmiş, fabrikada da yüzde yüz sahiplik son bulmuştu. Belki de büyük ortak ben olacaktım.

Yasemin masadan kalkıp Tarık’ın yanına gitti. Hanımağa bir keyif sigarası yakıp “Ölümü gösterip sıtmaya razı edeceksin. Bunlar bundan anlar. Herkese anladığı dilden konuşacaksın. Sana kalsa bu orospunun iki kırıtmasına tav olacaktın!” dedi. Avukatın yüzünde aynı pis sırıtış belirdi bu sözlerden sonra.

Kısa süre sonra Yasemin geri döndü. Keyfi yerine gelmiş gibiydi. Gergin ortamı yumuşatmak isteyerek “Sizin için tekne ayarladım. Yarın sabah birlikte denize açılırız. Hanımağam İnşallah mayon vardır yanında!” diyerek takıldı. “Mayo falan getirmedim, buraya iş konuşmaya geldim ben. Hem siktir et tekneyi falan, yarın sabah gidip şu fabrikayı görelim önce. Ne durumda olduğuna hemen bakmak istiyorum!” dedi Hanımağa.

Yasemin “Acelen ne, günler çuvala mı girdi… Pazartesi gidersin…!” dedi ama Hanımağa Adana’da yeni açılacak kulüple ilgili işler olduğunu ekledi. “Yarın akşam dönmemiz lazım!” dediği vakit avukat atılıp “Ben giderim Hanımağam. Zaten bilirsin denizle aram yoktur pek. Çocuklar beni yarın götürsünler. Ama fabrikanın müdürü, yetkilisi, muhasebecisi kim varsa müdürlerinin hepsi orada olsunlar. Onlarla toplantı yapmak istiyorum. Sana da raporumu ona göre veririm!” dedi.

Avukatın bu teklifi Yasemin’i memnun etti. “Tamam, öyle yapalım. Ben şimdi ararım müdürü o gerisini halleder. Siz yarın o işi yaparsınız, biz de denize açılırız!” dedi keyifle.

“Hanımağam başka bir şey yoksa ben kalkmak istiyorum!” dedi avukat. “Yok avukat bey, sağ ol, sen gidebilirsin!” diye karşılık verdi Hanımağa. Avukat yanımızdan ayrılınca Hanımağa Yasemin’e “Elinde güzel kızlar varsa avukatın odasına bir tane gönder. Bu geceyi yalnız geçirmesin. Geleceğiniz onun vereceği rapora bağlı!” dedi. Bunun üzerine Yasemin, “Merak etme, ayarlarım!” dedi gülümseyerek.

Ardından yarınki tekne turu ile ilgili birkaç şey söyledi. Hanımağa da ben de mayo almamıştık yanımıza. “Tekneyi Tarık kullanacak. Birkaç güzel arkadaş ayarladım bize eşlik etmeleri için!” dediğinde Hanımağa’nın kaşları çatıldı. “Bana Tarık ibnesinden bahsetme. O lafın altında kalmaz onu gebertmesini bilirdim ama sen varsın arada. Sen olmasan şimdiye çoktan denizin dibini boylamıştı…!” dediğinde Yasemin yutkundu. Hanımağa gayet ciddi söylemişti bunu.

Yasemin titreyen sesiyle “Ee, ne yapacaksınız şimdi. Saat daha 22:30. Sabaha çok var. Bir şeyler yapalım!” dediğinde Hanımağa “Benim uykum var, yorgunum. Tuğrul takılsın istediği gibi!” diyerek bana göz kırptı.

Yasemin Hanımağa’nın elinden tutup “Olmaz, vallahi darılırım, buraya kadar gelmişken öyle tavuk gibi yatmana izin vermem!” deyince Hanımağa bu kez “Teklifin ne peki!” diye sordu. “Size güzel bir sürpriz hazırladım, parti var!” dedi. Ancak Hanımağa “Bu yaştan sonra parti falan kaldıramam ben. Sen Tuğrul’la git, o daha genç!” diyerek elime vurdu. Müstakbel kocasını Yasemin’in kollarına teslim ettiğinin farkındaydı ama yapacak bir şeyimiz yoktu.

Hanımağa kalktı, yürümek istedi ama içtiği onca kadehten sonra kafası iyi olmuştu, sendeledi. Koluna girdim. Yasemin’e “Odasına bırakıp geleyim!” dedim ve birlikte asansöre geçtik. Asansörde derin bir iç geçirip “Fazla yaramazlık yapma bu gece. Bu orospunun çevirdiği bokları biliyorum. Grup seks falan diyordun sen. Dikkat et, çizgiyi aşma sakın…!”

Hanımağa’yı yatağa uzandırdım. Üzerindekileri çıkardım. Siyah sutyenini açtım rahat yatması için. Külotuyla kaldı. Bavulundan ince bir pijama takımı alıp giydirdim. İnce battaniyeyi örttüm üstüne. Yanağından öpüp iyi geceler dilediğimde içi geçmişti bile…

Yasemin aşağıda beni bekliyordu. Avukatın yanına kızlardan birini gönderdiğini söyledi. “Hadi gidelim!” diyerek koluma girdi. Kapıda Hanımağa’nın iki adamı beni görünce “Buyur abi, emret!” diye hazır ola geçtiler. “Yok bir şey, Yasemin Hanımla bir işim var!” dedim. Adam “Eyvallah abi!” diyerek başını eğdi. “Hanımağa odasına geçti yatmak için. Sizin de odalarınız hazır, beklemeyin burada boşuna, gidin yatın!” dediğimde “Tamam abi, biz hallederiz!” diye yanıtladı.

Yasemin’in küçük bir Fiat 500 arabası vardı. Ona binmek isteyince “Benim arabayla gidelim!” dedim. Birlikte cipe atladık. Bana mahcup olmuş gibi “İşler kötü gidince bu minik arabayı kullanır oldum. Diğerlerini sattık!” dedi açıklama ihtiyacı hissederek. “Önemli değil, ayağını yerden kesiyor ya, ona bak!” dedim.

Yolda bu gece karı koca bir çift ile başka bir bayan arkadaşı ve eskort bir kızla birlikte olacağımızı söylediğinde “Kocan olmayacak mı!” diye sordum. “Yok, onunla aramız kötü bu aralar. Tarık otelde yatıp kalkıyor. Tabii gecelerini boş geçirmiyordur o ayrı mesele. İşlerin kötü gidişi ilişkimizi de etkiledi doğal olarak. Bir süre bu şekilde ayrı kalma kararı aldık. O sürede de herkes hayatını yaşamakta özgür…!”

Gittiğimiz ev otele yaklaşık yarım saat uzaklıkta, denizi tepeden gören bir mevk**eydi. 3 katlı bir villaydı. Park yerinde siyah bir Mercedes cip vardı. Aracın yanına park ettim. Evin girişi bir kat altta kalıyordu. Merdivenlerden inip zile bastık.

Kapıyı Yasemin’in yaşlarında bir kadın açtı. “Aa, merhaba hayatım hoş geldin!” diyerek Yasemin’le sarılıp öpüştüler. Kadın dudaklarında beliren tebessüm eşliğinde nazikçe elimi sıktı. Davetkâr bakışları birkaç saniye üzerimde gezindi. Birlikte içeri geçtik.

Kadın uzun boylu, dolgun hatlıydı. Gözlerinin yeşilini daha da ortaya çıkaran bir makyaj yapmıştı. Uzun kahverengi saçlarını geriye atmış böylece geniş alnı açığa çıkmıştı. Gümüş rengi parlak puantiyeli bir gece elbisesi vardı üzerinde. Sutyensiz, şişkin ve yuvarlak memeleri yüksek topuklularının üstünde adım attıkça sallanıyordu. Geniş kalçaları gümüş elbisenin altında belirgindi. Tıpkı Melis’inki gibi burnunun sol tarafında küçük bir hızması vardı.

İçerdeki geniş salonda ondan daha yaşlı bir kadın oturuyordu. Parlak sarı saçları omuzlarına dökülen kadının üzerinde siyah deri bir taytla derin göğüs dekolteli leopar desenli bluz vardı. Şişkin memelerinin çatalı gözümün önündeydi. Deri taytı kalçalarını ve bacaklarını sıkmış kasıklarının arasındaki şişkin amının izini açığa çıkarmıştı. Siyah süet topuklu ayakkabılar ayağındaydı. O da diğer kadın gibi uzun boyluydu. Alnında yaşını belli eden çizgiler ona farklı bir hava katıyordu. Yaşına rağmen çekici bir kadındı.

Kapıyı açan kadının adı Nalan, sarışın yaşlı olansa Handan idi. Handan Nalan kadar rahat görünmedi bana. Nazikçe elimi sıktı Yasemin bizi tanıştırırken. Geniş beyaz L koltuğa oturmamı istedi Nalan. Ben koltuğa otururken bir şey içip içmeyeceğimi sordu. “Teşekkür ederim, bu gece yeterince içtim!” diyerek geri çevirdim teklifini. Yasemin sağıma otururken Nalan soluma oturdu.

O sıra bir alt kata inen merdivenlerden yaşlı bir adamla genç bir kız çıktı. Adamın saçları beyazlamıştı, uzun boylu ama halen yakışıklıydı. Beline sarıldığı eskort kız ise afeti devrandı. Sutyensiz, kocaman ve dimdik memeleri beyaz dar gömleğinin altından göğe yükselen birer füze gibi dikilmişti. Uzun ve düz siyah saçları sırtına iniyordu. Ekose mini bir etekle, diz altına gelen beyaz çoraplar ayağındaydı. Siyah parlak kolej ayakkabıları giymişti. Liseli kız öğrenci havası vermişti kendine.

Adamın adı Muhtar, eskort kızınki ise Ceren idi. Muhtar Nalan’ın kocasıydı. Ceren yanaklarımdan öptü. Kalın ve parlak pembe dudaklarını yanaklarımda hissedince bir tuhaf oldum. Bu gece 6 kişilik bir ekip olmuştuk, 2 erkek ve 4 kadın.

Hanımağa otel odasında mışıl mışıl uyurken gece benim için yeni başlıyordu…

Yorum Yap

Yorumlar