Hemen üniversitenin web sitesinden dekanın mail adresini buldum ve mail attım. Mailimde Kudret ve Neslihan Hanım’ın koruyucu ailem olduğundan ve Haluk Bey’den özel bir burs aldığımdan bahsettim. Kendisinden Haluk Bey’in ilaç şirketinde gezmek ve ilerideki iş hayatımda nelerle karşılaşabileceğimi öğrenmek istediğimi söyledim. Çok geçmeden maile cevap verdi, normalde iş saati dışında asla maillere cevap vermeyen biri olduğunu duymuştum. Ama arkamdaki insanlar sağlamdı. Haluk Bey’in numarasını atmıştı bana. Hemen aradım.
Ben: Haluk Bey, iyi akşamlar. Ben Aslan, sizinle düzenlenen bir yardım yemeğinde görüşmüştük, Kudret ve Neslihan Hanım vasıtasıyla.
Haluk: Aaa, iyi akşamlar Aslan, nasılsın? Çok memnun oldum aradığına. Bu saatte, hafta sonu aradığına göre söyleyecek önemli şeylerin var.
Ben: Haluk Bey, biliyorsunuz Eczacılık bölümünü bitirdim ve ileride insanlık adına yeni ilaçların keşfi için çalışmak istiyorum. Sizin de büyük bir ilaç şirketiniz var. Orayı gezmek, tanımak ve ileride nasıl bir yerde çalışacağımı bilmek istiyorum. Farkındayım, daha birinci sınıf öğrencisiyim, ama merakımın önüne geçemedim.
Haluk: Ahh Aslan, seni çok iyi anlıyorum, bende sevdiğim bir işte senin kadar sabırsızım. Pazartesi sabah şirkette toplantılarım var, istersen gel. Hem seni gezdirmiş olurum, hem bilgi sahibi olursun.
Ben: Haluk Bey, çok teşekkür ederim. Pazartesi sabah görüşmek üzere, iyi akşamlar.
Konuşma tam istediğim gibi geçmiş, amacıma ulaşmıştım. Aslında ne ilaç üretiyor, neler yapıyor, hiçbir fikrim yoktu. Tüm hafta sonu buna çalıştım. Şirkette kimler çalışıyor, vasıfları neler, ne tür ilaçlar üretiliyor, kârın yüksek kısmı hangi ilaçta, hepsini öğrendim.
Pazartesi sabah erkenden uyanıp şehrin çıkışındaki şirkete gitmek için hazırlandım. İki farklı dolmuş değiştirdikten sonra 10 dakika yürüyüp vardım. Kapıdaki görevliye ismimi söyledim, benden haberdardı. Biraz beklettikten sonra genç, güzel bir kadın yanıma geldi. Haluk Bey’in asistanı Şule Hanım’dı. Haluk Bey’in toplantıda olduğunu, 10 dakika içinde biteceğini ve benimle buluşacağını söyledi. Dediği gibi oldu. Haluk Bey şirketin girişindeki resepsiyonda buluştu. Onunla konuştukça hayranlığım artıyordu. Şirketi gezerken çalışanlardan, üretilen ilaçlardan bahsediyordum. Çalışanların isimlerini biliyor, ne tür ilaçlar üretildiğine dair bilgiler veriyordum. Haluk Bey şaşkın, ama bir o kadar sevinçli bir şekilde dinliyor, takdir ediyordu.
Ben: Haluk Bey, burada yaptığınız çok kıymetli bir iş. Özellikle prostat kanseri için çalışmalarınız çok başarılı.
Haluk Bey: Aslan, neden bu kadar başarılı bir öğrenci olduğunu bir kere daha gözlerimle gördüm, aferin. Ben buralara şansla gelmedim. Çok çalıştım, çok öğrendim ve bildiklerimi uyguladım. Seninle bu tesisi gezmek büyük keyif. Uzun zamandır ne tesisi gezmiştim ne de böyle keyif almıştım.
Ben: Efendim, sizi tanıdıktan sonra araştırdım ve hayranlığım arttı. Bunları sizinle konuşmak çok keyifli, ama izin verirseniz bir düşüncemi söylemek isterim.
Haluk Bey: Elbette, lütfen çekinme, akıl yaşta değil baştadır. Senin gibi genç, diri zihinleri dinlemeyi çok isterim. Bu sayede buralara geldim.
Ben: Efendim, biliyorsunuz, prostat kanseri için ürettiğiniz ilaçlar çığır açtı, ama bazı şeyleri gözden kaçırdığınızı düşünüyorum. Androcur adlı ilacın yan etkisi cinsel isteği azaltıyor. Bunu bir fırsat olarak görmenizi tavsiye ederim.
Haluk Bey: Haklısın, adam zaten kanser, cinselliği düşünecek durumda değil, ama fırsatı göremedim.
Ben: Efendim, siz yıllardır farklı ülkelerde tesisleşen kıymetli bir iş adamısınız. Üçüncü dünya ülkelerinde hâlâ hadım gibi cezalar mevcut, ama çok ilkel. Bu yüzden diğer ülkeler tarafından kınanıyorlar. Size tavsiyem, bu cinsel gücü azaltıcı ilaç üstüne durmanız. Sürekli alındığında cinsel isteksizlik yaşanması, farklı ülkelerde size iş kapıları açacaktır.
Haluk Bey: Yani diyorsun ki, yan etki olan şeyi ilaç yap ve sat. Alıcıları hükümetler olacak, bu da ilişkileri geliştirecek. İnanılmaz bir fikir, bravo. Hemen işlemlere başlatacağım, gel, deneylerin yapıldığı yere girelim.
Ağzım o kadar iyi laf yapmıştı ki kendimle gurur duydum. Deneylerin yapıldığı yere girmeden önce önlükleri giydik, iyice dezenfekte olduk. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyleri incelemek için gezintiye başladık, yanımızda deneyleri yapan çalışanlardan biri bilgi veriyordu.
Gezerken Kudret’in casuslarını bulmaya çalışıyordum, pezevenk kimi soktu, neler yapıyor, bilgim yoktu. Çalışan bilgi verirken dosyalara yalandan göz atıyor, kontrol ediyormuş gibi yapıyorduk. Bir şey dikkatimi çekti, denek hayvanlar acı çekiyordu. Etik kurulların haberi olsa, gazetelere haber verebilir, şirketin itibarını zedelerdi.
Dosyaları incelediğimde asıl falsoyu yakaladım. Sessizce Haluk Bey’e özel konuşmamız lazım dedim. Beraber ofisine çıktık.
Haluk Bey: Aslan, bir şey mi oldu, neden geziyi yarıda bıraktık?
Elimdeki dosyayı gösterdim.
Ben: Şaşkınım sizin adınıza, galiba artık bu işe önem vermiyorsunuz. Yalandan göz gezdirdiniz ve hiçbir şeyden haberiniz yok. Her şeyi biliyorsunuz, ama denetim mekanizmanız sıfır.
Haluk: Ne oluyor Aslan, söyle de bilelim.
Ben: Biliyorsunuz, bir ilaç üretilmeden önce beş fazdan geçer, her fazın belli bir zaman aralığı ve gönüllü insana ihtiyacı var. Ama sizin Proserdyn adlı gelişim aşamasındaki ilacınız için hiçbir faz dikkate alınmamış. Faz 3’te binlerce gönüllüye ve yıllarca zamana ihtiyaç varken bu aşama atlanmış, neredeyse son aşamaya gelinmiş.
Haluk Bey şaşırmış ve öfkelenmişti, dosyalara baktı, dediğim doğruydu, ama kimse uyarmamıştı. Çok öfkelenmişti, deneyleri yapan doktorları, çalışanları kovacaktı.
Ben: Hey, sakin olun, hâlâ görmüyorsunuz.
Haluk: Neyi görmüyorum? Atacağım hepsini, dava edeceğim, bir daha ilaç şirketine temizlikçi olarak bile giremeyecekler.
Ben: Bu şirketiniz yıllardır var, ama hiç böyle bir şey olmadı, değil mi? Sizce neden? Bu, şirketiniz için bir komplo olabilir. Bunun arkasında kim var, öğrenmemiz gerekiyor.
Hemen asistanını çağırdı, tesislerde çalışan herkesin CV’sini istedi. Beraber incelemeye başladık, saatler geçti, üç isim gözümüze çarptı ve bingo. Kudret’in soktuğu elemanlar olduğuna emindik. Araştırdık, diplomalarının sahte olduğu, uyuşturucu problemleri yüzünden üniversitelerini yarıda bıraktıkları ortaya çıktı. Haluk Bey üçünü de çağırdı, yalnız olması gerektiğini, ofisteki camekanın arkasında onları dinleyeceğimi söyledim.
Haluk Bey silahı alıp ağızlarına dayadı, nedenini öğrenmek istiyordu. Ama hepsi farklı isimler söylemişti, doğruydu. Kudret işini sağlama almıştı, hepsini farklı adamlar aracılığıyla işe sokmuştu. Haluk Bey onları kaçamayacakları bir yere hapsetti.
Haluk: Beni öyle bir cenderenin içinden çıkardın ki, dile benden ne dilersen.
Ben: Daha hiçbir şey bitmedi, muhtemelen bu kadar hızlı faz 3’e geçtiklerine göre bir planları vardı. Piyasaya süremezlerdi, çünkü bunun için farklı denetleme kuruluşları gelecekti. Şimdi anlıyorum, size olağandışı bir denetim yapılacak Haluk Bey.
Her şeyi bilip çok zeki gibi davranmak acayip keyifliydi.
Haluk: Ahh, haklısın Aslan. Şimdi ne yapalım?
Ben: Sessizce deneyleri bitirelim, bırakın denetleyici gelsin. Sonra onu da araştırırız. Hem denetimden kurtulmuş olursunuz, hem sis perdesini aralamak için fırsat doğar.
Haluk: Haklısın, aferin Aslan. Dile benden ne dilersen.
Ben: Saygınızdan başka bir şey istemem, teşekkür ederim. Sadece dilediğim gibi bu tesislerde gezmek isterim.
Haluk: Birazdan sekreterim gelir, parmak izini alır. Bundan sonra bu tesiste sınırsız iznin var. Her yere girebilirsin.
Ben: Çok teşekkür ederim. Bu yaşananları sadece ikimiz bilelim. Kimse buraya geldiğimi bilmesin.
Haluk: Elbette.
Haluk Bey’in gözüne girmiştim artık. Günler geçti, müfettiş geldi, ama istediğini bulamadı. Haluk Bey beni arayıp teşekkür etti, yakında evine davet edeceğinden bahsetti.
Aradan zaman geçti, tesislerde tanınan, sevilen biri olmuştum. Planımın diğer aşamasına geçmenin vakti gelmişti. Haluk Bey’in tesislerinde çalışan Eray Abi’yle aramız çok iyiydi. Yemekhanede sohbet ediyorduk.
Ben: Cinsel gücü azaltıcı ilaç ne alemde Eray Abi?
Eray: Bitti, oldu zaten, asıl ilaç için gerekli izinleri almıştık, prosedür hızlı işledi.
Ben: Yan etkisi var mı, nasıl kullanılır?
Eray: Şeffaf bir sıvı şeklinde, üçüncü dünya ülkelerinde mahkumlara gizlice verilmesi için dizayn edildi. Herhangi bir yan etkisi yok.
Ben: Abi, bir cozsana bana ya, eşantiyon hediye et, arkadaşlara şaka yaparım.
Eray: Hahah, oğlum, bu eşek şakası olur. Ama güzel şaka. Gel benimle.
Küçücük bir cam şişede, toplasan 15-20 damlalık bir eşantiyon verdi. Bir damlanın 48 saat etkisi vardı. Vücuda girdikten sonra sikin sadece sallanır, başka işe yaramazdı.
Eve gittim, Sevcan Abla mutfakta yemek hazırlıyordu. Arkasından yaklaşıp sarıldım. O küçücük götü inanılmaz zevk veriyordu.
Sevcan: Dur, gören olacak, dikkat et.
Ben: Onlar buraya ne zaman geldi?
Arkadan sarılmış, göğüslerini elliyordum. Kendime çevirdim, öpüşmeye başladık, ama bir tıkırtı duyup ayrıldık. Çorbaları kaselere doldurmuştuk, onu yormak istemediğimi söyleyip çorba kaselerini götürmek için elime aldım. Yemek odasına gitmeden önce bir kasenin içine bir damla ilaç attım, servis ettim. Kudret Bey kimseyi beklemeden hemen içmeye başladı. Onun iş hayatını, seks hayatını, sosyal hayatını bitirmek için her şeyi yapacaktım.
Bir hafta geçti, arkadaşlarla Çin lokantasına gittik. Ömrümde suşi yememiştim. Anlattıkları kadar abartılı bir tadı yoktu, ama soya sosu nedense hoşuma gitmişti. Yemek yerken birkaç bira içtik. Oturduğumuz mekânda Cansu ve sevgilisi Batuhan da vardı, zil zurna içmişler, ayılmak için Çin lokantasına gelmişlerdi. Zenginlerin âdetleri garip gelmiyordu artık. Biz olsak kokoreç yer, çorba içerdik. Biraz izledikten sonra Batuhan it gibi davranıyordu. Artık sürekli orayı izliyordum.
Mekândan kalkmaya karar verdik, onlar bizden önce kalktı. Lokantanın arka tarafındaki yoldan yürüyerek otobüs durağına gidiyordum. Karanlık, dar yollardı. Bir ara sokağa girdim, sokağın başında torba tutan, benim yaşlarımda gençler vardı. Yaklaşınca yurt arkadaşlarım Ali ve Hüseyin’i gördüm. Çocukluğumuz beraber geçmişti. Onları görünce çok sevindim. Sarıldık, sohbet ettik. Buraların tekin olmadığını söylediler, beraber caddeye yürüdük. Biraz ilerleyince ince bir çığlık duyduk. Ali ve Hüseyin hemen ceplerinden bıçak çıkardı. Yaklaşınca bir adamın kadını dövdüğünü gördük, yanında iki kişi daha vardı. Daha da yaklaşınca adamın Batuhan, kızın Cansu olduğunu anladım. Hemen üstlerine koştum, zıplayarak bir yumruk attım. Ali ve Hüseyin bıçakları çıkarınca arkadaşları korkup kaçtı. Hüseyin’in gözü dönmüş, bıçağı boğazına dayamıştı. Ben yerden Cansu’yu kaldırıyordum. Ali hızlıca arabayı almaya gitti. Cansu’nun yüzü, gözü şişmişti, kendindeydi, ama şoktaydı. Ali araba ile yanaştı, Cansu’yu kucağıma alıp arabaya bindirdim. Arkamı dönüp Batuhan’a hücum ettim. Sağlı sollu vuruyordum, Ali ve Hüseyin de tekmeliyordu.
Ben: Senin ananı sikerim, bir daha bu kızın yanında olursan, duydun mu beni orospu evladı?
Batuhan: Anamı siksinler, bir daha yanına yaklaşmam, bırakın beni Allah rızası için.
Son bir iki daha vurduktan sonra Ali’nin Doğan’a bindik. Hastaneye götürecektim, ama Cansu istemedi. Eve vardık, kucağımda sessizce odasına götürdüm. Yatağa yatırdım, pek hali yoktu. Odasındaki pamuk ve oksijenli suyla yaralarını temizledim. Ağrı kesici ve kas gevşetici içirdim. Üzerinde mini çiçekli bir kıyafet vardı. Fiziği taş çıkartırdı. At gibi kızdı. Göğüsleri dolgun, arası kapalı, bacakları parlak ve sıkıydı. Dudakları büyük, gözleri iriydi. Kıyafetini çıkardım, sütyen yoktu, sadece tangası vardı. Pürüzsüzdü, tek bir tüy bile yoktu. Dokunmak, okşamak, sikmek istedim, ama derdim anası babasıyla. Üzerini örtüp odadan sessizce çıktım.
Neslihan ve Kudret tartışıyorlardı, neden tartıştıklarını tahmin etmek zor değildi. Dinlemeye mecalim yoktu. Üstümü başımı değiştirdim, bütün kıyafetlerim kirliydi. Altımda boxer’la hızlıca mutfağa su içmeye gittim. Su içerken aklıma Cansu gelmiş, sikim kalkmıştı. Boxer eski ve küçüktü, sikim dışarı çıkmış, göbeğime gelmişti.
Tam dalmış su içerken Neslihan Hanım içeri girdi, bir anda bakakaldık. Bana kızmasını bekliyordum. Sessizce buzdolabını açtı, şarabı aldı.
Neslihan: Ne işin var burada, bu halde?
Ben: Şey, hızlıca su içmek istedim. Herkesin uyuduğunu düşündüm. Üzgünüm.
Kadın resmen yanıyordu. Üstünde ipek bir gecelik, derin göğüs dekoltesinden dantelli sütyeni gözüküyordu. Silikonlu memeleri kusursuzdu. Kısa geceliğinden dantelli G-string’i belli oluyordu. Hemen oradan kaçmak istedim, kolumdan tuttu. Öyle delici süzdü ki, sikim seğirdi. Parmağını vücudumda gezdirdi, hatta sikimin başına bile değdi. Kendi kendine söylendi: Ahh, yapmamam lazım, her şey düzelecek. Bana baktı.
Neslihan: Aslan, bir daha görmek istemiyorum seni. Burada genç bir kız yaşıyor. Şimdi git.
Giderken popomu hafifçe sıktı. Kendine hâkim olamadı.
Birkaç gün geçti, sabah odamın kapısı çaldı. Açtım, Cansu kapıdaydı.