Destina’nın gidişinden sonra kızlara yine yanaşmamaya başladım. Bir dönem hayatımın her anında seks olması yetmiş artmıştı bile. Bir de onu sevmesem bile gidişi yine de beni korkutmuştu… ya yine sevdiğim biri giderse?
Dersler, yoğunluk, arkadaşlar derken günler hızlıca geçip gitti. O ara Enis, Merve’yi terk etti. Pek bir sebebi yoktu. İletişim Fakültesinden, kendinden yaşça büyük bir kızla tanışmıştı ve onunla olmayı Merve ile olmaktan çok istiyordu. Çoğu insan için makul bir sebep… üstelik onu aldatmamıştı da. Gidip suratına başkasından hoşlanıyorum diyip geçmişti. Merve bunu pek iyi kaldıramadı. Önce gelip birkaç kez salya sümük ağlamalı kavga etmeye çalıştı. (Enis karşılık vermediğinden daha da üzülerek gitti…) Sonra da farklı farklı oğlanlarla sarmaş dolaş Tıp Fakültesi kantinine gelerek onu kıskandırmaya çalıştı. İkinci olay da pek işe yaramadı. Merve’nin anlamadığı şey insanların çoktan vazgeçtiği bir şeyi hiç umursamayacağıydı.
Haline üzüldüm. Aynı dönemde terk edilmiştik ve belli ki ikimiz de terk edildiğimiz tiplere çok aşıktık… Fakat ben izlemem gereken yolun bu olmadığını çok önceden fark etmiştim. Merve deneyerek öğreniyordu. Bir akşam, kampüsü terk ederken, gişelerin orada otobüs beklerken gördüm onu. Hava aşırı yağmurluydu. Elleri çantasında usulca bekliyordu. Kafası önde dalgın gibiydi. Hala gözüme çok güzel geliyordu. Gece karanlığında birilerinin onu rahatsız etmesinden korktum. Üstelik o da Anadolu Yakasında oturuyordu. Tam yerini bilmesem de bu kadarını hatırlıyordum. Durağa yanaşıp, sağ camı indirdim. “Merve!” diye seslendim. “Bırakayım mı?”
Beni görünce bir afalladı. Sonra tanıyınca, “Aaa tabi!” diye yüzüne renk gelerek arabaya bindi. “Teşekkürler…”
Köprüye kadar şuradan buradan konuştuk. Bana ayrılıklarının detaylarını anlattı. (Şuan hatırlamıyorum bile.) Ben de ona teselli olmaya çalıştım. “İnsanlar çok kötü değil mi Ferit? Onca şey yaşadığım adam bir çöp gibi attı beni!” dedi kızgın bir tonla. Kızmakta hem haklı hem haksızdı.
“Hayat böyle.” dedim. “Bazen insanların farklı yollardan gitmesi gerekir ya da bu yolu seçerler bilmiyorum… çok da önemli değil. İnsanlara böyle şeyler için öfkeli kalmanın bir manası pek yok. Biz sadece kendi seçimlerimizi kontrol edebiliriz.”
“Robot gibi konuşuyorsun valla.” dedi püfleyerek. “Terk edilmek sana koymaz mı?”
“Koyar…” dedim içten gelen bir sıkıntıyla. “Sadece bunu bir öfke olarak sırtımızda taşımaya gerek yok. Kırılabiliriz o kadar… burada olmak isteyen, burada olurdu Merve. Bu kadar basit.”
“Haklısın…” dedi o da usulca. Köprü trafiğinde sessizce boğazı izliyordu. Teyp’te Yavuz Çetin kaseti takılıydı. Şarkı onu duygulandırmış olmalı ki gözleri iyice kızardı. Köprüden çıktığımızda ona nerede oturduğunu sordum. “Ya… sen kendi evine doğru git. Ben sana yol ayrımında söylerim…”
“Peki,” diyip sürdüm evime doğru. Yolda bana neden Destina ile artık görüşmediğimizi sordu. Kısaca anlattım.
Evin oraya kadar geldim ama o hala sesini çıkarmıyordu. “Burası bizim site…” dedim site güvenliğinden araba ile geçerken. “Anladım…” dedi. Hala bir şey söylemiyordu. Arabayı apartmanın yanındaki her zaman park ettiğim boşluğa sürdüm. Burası baya gözlerden uzaktı. Sadece arka odaların pencerelerinin baktığı bir boşluktu. Arabayı yanaştırıp durdum. “Bu akşam sana gelsem olur mu? Hiç eve gidesim yok.” dedi. Amacını siteye yanaştığımızda anlamıştım. “Olmaz Merve, üzgünüm.” dedim. Beni oyununda kullanmasına izin verecek hevesim yoktu. Çıkıp hala sıcak olan kaputa dayandım. O da arabadan inip sıkkın sıkkın yanıma geldi. “Sen yakışıklı çocuksun… kimseye bir şey söylemem. Hiç motivasyonum ve özgüvenim kalmadı. Sadece kendimi toparlamak için istiyorum. Bir kerecik.” Gözlerinde keskin bir bakış vardı. Vücudunu yaklaştırdı. Kolumun altına girip sokuldu. Gözlerimin içine ara sıra da dudaklarıma bakıyordu. “Seni kıskanmayacak. Ferit’le seks yaptım desem de kıskanmayacak… tüm fakülteyle yattım desen de…”
Bakışları alev aldı. Öfkeyle dudaklarıma yapıştı. İki kolundan tutup onu uzaklaştırana dek bir kaç saniye hırsla yedi alt dudağımı. “Orospu çocuğu!” dedi öfkeyle ama kimi kastediyordu kendi de emin değildi. “İyi madem… güzel kız değil miyim ben? Madem gavat arkadaşın da sorun etmiyor, at beni arabanın arkasında sikip sikip attır üstüme…”
“Merve…”
“Ne? Öyle yap madem… madem o kadar değersizim…”
“Sana değersizsin demedim… onun hayatında bir yerin yok artık. Kendine değer ver her şeyden önce…”
Durdu. Tekrar dudağıma yapıştı. Bu sefer öfkeyle değil. Nedense onu itesim gelmedi bir süre, 15 saniye kadar öpüştük. Kalp atışları hafiflemiş gibiydi. “Yeter…” dedim. Geri çekildi.
“Özür dilerim…” dedi.
“Sorun yok seni anlıyorum… hadi gel bu sefer gerçekten evine bırakayım seni…”
“Yok gerek yok cidden. Taksiye atlarım kapıdan buralarda bir şey olmaz. Hem çok uzakta değilim Kadıköy tarafında oturuyorum.”
Kafamı salladım. Arkasını döndü. “Haklısın galiba…” dedi usulca ağlayarak. “Bok ediyorum her şeyi… özür dilerim. İyi çocuksun sen… bunu kimseye söylemesen olur mu?”
“Merve benden genel olarak pek bir sik olmaz ama sır da çıkmaz… korkma.”
“Teşekkür ederim…” diyip ellerini göğsünde birleştirerek düşünceli adımlarla yürüdü kapıya. O andan sonra artık salar bu mevzuyu diye umuyordum. Biraz canım sıkkın bir şekilde merdivenleri tırmandım. Annemler bir okul davetindeydi ve gece yarısı anca gelirlerdi. Bir şeyler hazırlar, maç izlerim diye umuyordum. Tam kapının önüne gelmiştim ki karşı kapı açıldı. Anlaşmamız gereği Mira Abla’yı rahatsız etmek istemediğimden kafamı bile kaldırıp bakmadım. Fakat anahtarı kapıya takarken, “Ferit…” diye seslendi bana.
Dönüp ona baktım. Üzerinde dağınık, kirli bir şort ve tişört vardı. Makyajsızdı. Saçları karışıktı. Ayaklarında ve ellerinde oje yoktu. Tamamen doğal ve kirli bir ev kızıydı o an. Çok hafif kilo da almıştı sanırım. İçim gitti. Bu kızı çirkin görebileceğim hiçbir an yoktu. En kirli haliyle bile benim aşık olduğum kadındı.
“E…efendim?” diye yanıtladım bocalayarak. Bana seslenmesini hiç beklemiyordum. O süreçte neredeyse altı aydır konuşmuyorduk.
“Kimdi o?”
“Kim kimdi?
“Aşağıda… seni öpen kız?”
“Öylesine biriydi… arkadaşım.”
“Sevgilini mi aldatıyorsun sen?” soru karşısında donakaldım. Destina’yı hala sevgilim sanıyor olmalıydı…
“Sevgilim yok benim.”
“Ayrıldınız mı?”
“Sayılır…”
“O kız niye öptü seni?”
Soru karşısında sinirim bozuldu biraz. Merve’ye verdiğim tavsiyeye uymayıp biraz sinirlendim.
“Sanane ya…” dönüp kapıya taktım anahtarı. Gözleri pörtledi. Kaşları çatıldı.
“N…ne demek o? Benimle böyle konuşamazsın…”
Dönüp öfkeyle üstüne yürüdüm. “Sen kimsin ki?”
“Ben… ben… senin her şeyinim.” tereddütlü ama delici bakışlarla baktı bana. Gözleri dolu doluydu. Ya ağlayacaktı ya da bugün zaten çok kez ağlamıştı.
“Sen benim hiçbir şeyimsin.” dedim ona.
Bu laf ile birlikte usul usul ağlamaya başladı. Beni kolumdan tutup içeriye çekti. Kapıyı kapattı arkamdan.
Fortmantoya dayanıp durdum öylece. “Ne yapıyorsun?”
“Dur gitme nolur…” diye ağlamaya devam etti. Gönlüm asla ona kıyamıyordu. “Ferit ben çok özledim seni…”
“Abla… off bunu yapma ya. Kız arkadaşınla her kavga ettiğinde sığınıp duygularımla oynayamazsın benim.”
“Kavga etmedik Mine’yle…” dedi. “Gerçi ayrılırız kesin yakında… ama önemli değil. Umursamıyorum artık.”
“Ağlamışsın baya.”
“Onun için ağlamadım…”
Nefeslenip durdum bir süre. “Neyse ben gideyim.” dedim.
“O kız kimdi… dürüst ol…”
“Arkadaşım dedim ya… hem cidden niye sorguluyorsun…”
“Niye öptün onu… bir daha öpme başkasını.” Odası arkaya baktığından bizi baya izlemişti demek ki. “Bir de öteki kız vardı… ikisi de çok güzeldi… niye sana göz koyuyorlar?” Son sorusu bana değil hayatın kendisine gibiydi.
“Öperim öpmem… benim kararım.”
“Hayır öpemezsin.”
“Niye ya allah allah? Sen kimsin de karışıyorsun bana?”
“Ben senin sahibinim!” Bunu eskisi gibi bir özgüvenle söylemişti ama çok kırılgan bir cümleydi.
“O eskidendi…” dedim. “Sen beni sırtından indirmeyi seçtin. Terk ettin beni. Üstelik ben senden hiçbir şey talep etmemiştim. Sevgilin olmak falan istemedim. Her şeyi kabullendim. Sadece köpeğin olarak bile mutluydum. Ona rağmen sıkılıp attın beni.”
“Gerizekalı!” diye bağırdı bana. “Sen benim köpeğim değil her şeyimdin! Kolay mıydı sanıyorsun!”
“Niye yaptın o zaman amınakoyim!”
“Korktum çünkü aptal… korktum anlamıyor musun? Kendime dair bildiğim her şeyi sorgulatıyorsun. Senin yanında kafam karışıyor…”
“Ben seni çok seviyordum… senin için kolay değilse benim için hiç değildi.”
“Benim hayatımda hiç hayırlı bir erkek olmadı… babam terk etti gitti. Annemin sevgililerinin yarısı sapık, yarısı aptaldı. Sınıf arkadaşlarım tacizciydi. Şu amınakoyduğumun dünyasında bir tek seni sevebildim. Bir tek sen beni her seferinde haksız çıkardın… bir tek sen beni gerçekten sevdin.”
“…”
“Aşık oldum sana anlamıyor musun? Kendimi tutamayıp yanaştım sana… sen istiyormuşsun gibi zayıf noktalarına dokundum seni kudurttum… anlamıyor musun seni her şeyden çok seviyorum….”
Donup kaldım bu sözlerle… o da mı benim gibi hissediyordu. Beni hep sevmişti ama o da mı benim gibi manyakça seviyordu?
“Niye terk ettin o zaman beni…”
“Korktum çünkü… kolay mı birini sevmek? Birini annenden, babandan, arkadaşlarından hatta kendinden çok sevmek kolay mı?”
“Ben seni hala seviyorum… annemden, babamdan ve kendimden çok. Ayrıyken bile, sen yokken bile. Kolay değil. Ama ben hiç korkmadım.”
Bunu söylememle birlikte hüngür hüngür ağlamaya başladı. “Böylesi daha kolay olur sandım ama olmuyor… Mine bana iyi gelmiyor, beni seviyor uğraşıyor ama o sen değil. Annem zaten anlamıyor bile… aynaya bakıp her gün ağlıyorum. Bu dünyada kimseyi istemiyorum sadece seni istiyorum…” gelip usulca sarıldı bana. Göğsüme yasladı kafasını. Artık iyice uzundum ondan. Onu itemezdim. Ne olursa olsun kutsalımdı o benim.
“Ferit… bebek… lütfen affet beni… lütfen bu sefer korkaklık etmeyeceğim. Sensizlik zaten çok zorken… başkalarının sana dokunduğunu göremem… dayanamıyorum delirecek gibi oluyorum! Sen benimsin… sadece benim minik bebeğimsin.”
Ellerimi sardım etrafına. “B… bilmiyorum abla… seni çok seviyorum ama sana çok… kırgınım.”
“Biliyorum aşkımmm… biliyorum bebeğimmmm… ablan aptallık etti. Ablan aptal orospunun teki… sen onun başına gelmiş en iyi şeysin ve o o kadar korkak ki götü yemedi senin için her şeyi göze almaya… ama artık değil. Yemin ederim artık her şeyi yakarım senin için varım lütfen bebek… lütfen aşkım benim affet beni…”
“Abla…”
“Gerekirse kaçalım… bir yere gider hayat kurarız. Annenlere yalvarırım tüm herkes bizi dışlasa da her şeyi çözerim…”
“Gerek yok abla… zor olduğunu biliyorum. Bir şekilde çözeriz. Farklı bir yolunu buluruz.”
“Biz?” diye hevesle kaldırdı gözlerini. “Biz mi?”
“Biz…”
“Aşkımmm…” diyip dudaklarıma yapıştı. Dudaklarının doğal tadı mükemmeldi. Fortmantoya çarpıp delice öpüşerek koridorda ilerledik. Duvarlara çarpıyorduk ama umrumuzda değildi. Sonunda olmuştu… sonunda Mira Abla beni geri almıştı. Ben onundum…
Yanlışlıkla Leyla Teyze’nin odasına girip, geniş yatağına geldik. Bacaklarından kavrayıp, tek hamlede kucağıma aldım. Çığlık attı. Sonra onu bir çuval gibi yatağa vurum altıma aldım. Misyoner pozisyonunda öpüşüyorduk. Boynunu, tişörtü üzerinden memelerini öptüm. Bacaklarını aç bir köpek gibi yalayıp, doğal ten kokusuyla kudurarak havaya kaldırdığım ayaklarını öptüm. Koku beynimi delip geçti. Ben ne olursa olsun bu ayakların altına aittim. Bu kadının paspası olmak bile beni mutlu ederdi. “Oyyhh bebeğim benim kocaman oldunnn gel bana…” kollarını açtı. Tekrar üstüne devrildim. Sonunda onu istediğim gibi öpebiliyordum. O kadar uzun süre öpüştük ki dudaklarımız şişti.
İki eliyle suratımı kavrayıp, aşkla baktı bana. “Teşekkür ederim… benim olduğun için teşekkür ederim. Sen hayatımın aşkısın. Seni ellerimle büyüttüm. Seni bana gökler verdi… bir daha asla aptallık yapmayacağım. Sen benim oyuncağımsın, benim köpeğimsin, benim bebeğimsin… sen benim sevgilimsin. Ben de senin sahibinim… bundan ben izin vermedikçe kimse sana dokunamaz… kimse seni benden alamaz. Ölürüm de vermem.”
“Mira Abla… sen benim her şeyimsin…”
“Ohhh bebekkkk kurban olayım sana…” elini atıp, kıvranarak şortuyla kilotunu çıkarıverdi. Aynı içgüdüyle ben de pantolonumu sıyırıverdim. İkimiz de o bölge dışında giyiniktik. Mira Abla elinde tutmaya alışık olduğu sikimi kavrayıp, amcığının girişine dayadı. Sonunda ömür boyu olmak istediğim yerdeydim. Diğer kızların amına girerken onları yarıyor gibi hissetmiştim. Fakat Mira Abla’nın daracık, sulu ve fırın gibi amı beni resmen içine çekmişti. Ben onu sikmiyordum da o beni rahmine almaya çalışıyordu sanki. “OHHHH İÇİMDESİNNN BEBEĞİM İÇİMDE…”
“AGGHH ABLA SICACIKSIN…”
“HADİ BEBEK… HADİ AŞKIMM BENİMM…”
Hayvani bir içgüdüyle Mira Abla’ya çakmaya başladım. Tüm yatağı hatta odayı sarsıyordum gırç gırç… Kasıklarımızın çarpış sesi odada yankı yapıyor, terlerimiz deniz gibi birbirine karışıyordu. Şap şap şap şap ŞAP…
Ben delice boynunu kokluyor, suratını öpüp onu iyice hafızama kazımaya çalışıyordum. O ise o şefkatli kollarına beni almış, ben onu anırtarak sikerken bir yandan. “AGH AGH OHH OHH BEBEK… KURBANIN.. OLAYIM… BEBEK.” diye inliyor. Diğer yandan saçlarımı okşuyordu.
Sesi kulaklarıma şiir gibi geliyordu. “OHHH BÜYÜMÜŞTE… ANNESİNİ SİKERMİŞ… BEBEĞİM BENİM… KÜÇÜK AŞKIM BENİM… GEL ANNENE! GERÇEK ANNENİN İÇİNE GEL… BENİM MİNİK BEBEĞİM.”
Her zaman bana hükmediyordu bu kadın. Gel dediği anda döller sikime hücum etti. Geri çekilmeye çalıştım ama bacaklarını birleştirip kitledi beni. “A…abla tutamıyorum…”
“Tutma bebek… burası senin… doldur tanrıçanı en sevdiği şeyle…”
Geri çekilemeyip, yığıldım üstüne. Boynunu nefes nefese kokluyor, onda hayat buluyordum. Döller sikimden mermi gibi rahmine fırlıyor, damarlamın her atışında ikimiz de ufak “Ihh” sesleri çıkarıyorduk. Bittiğinde içi öyle dolmuştu ki, sikimin etrafını saran döl yığınını hissedebiliyordum. İçinden çıkmamam için iyice kitledi beni… Nefes nefeseydik. Kafam hala kollarının arasındaydı. Ara ara alnımdan öpüp, siyah saçlarımı okşuyordu. Terli, kısa siyah saçları yayılmıştı yatağa. İnci gülüşü beni tekrar kendine tasmalıyordu. Dolu taşan döl, amcığının daracık boşluğundan taşaklarıma ulaşıp, yatağa aktı.
“Oyhh… çok özlemişim bebek.”
“Hep bu anın hayalini kurmuştum…”
“Artık hayal değil. Artık ablan dersini aldı aşkım… bebeğini asla bırakmayacak. Benim sevgilimsin artık. Tek gerçek sevgilim…”
Biraz daha öpüştük. İçinden çıkıp yanına devrildim. Sonra yorgunlukla, komidindeki ıslak mendile uzandım.
“Silme!” dedi. “Nolur silme, aksın içimde dolaşsın… bebeğimin suyu o benim. Orada hissetmek istiyorum… elimde olsa seni tamamen içime sokar, orada taşırdım bebeğim benim.” Tekrar öptü dudağımdan.
“Abla… biliyorsun şey yoktu…”
“Korkma… ben halledicem. Ablan seni baba yapmayacak hemen.” diyip güldü. Sırıttım bende.
“Affettin di mi beni?”
Kafa salladım. “Bir daha bırakacak mısın beni?”
“Asla.”
Kollarında uzanıyordum. “Annem gelecek 15 dakikaya. Seni hiç bırakmak istemiyorum ama şimdilik kaç bebek… ortamı toparlayayım, bir duş alayım. Bundan sonra her şey çok güzel olacak. Yemin ederim sana.”
“Sen benim tanrıçamsın.” dedim usulca. “Sana inanıyorum. Senden başka inanacak hiçbir şeyim yok hatta.”
Güldü. Ben toparlandıktan sonra tekrar öpüştük. Ayağa kalktı. Dölüm, pürüssüz bacaklarından ayaklarına doğru usul usul süt gibi akıyordu damla damla. Gitmeden çenesini kavradım. Gözlerinin içine baktım. “Mira Abla, ben hep senindim. Sana geri döndüm.” dedim. Aşkla bakışları yumuşadı. “Ama bu geceden sonra… artık sen de sadece benimsin!”
Gururla baktı suratıma. “Öyleyim.” dedi.
O çarşafları sökerken, donumu toplayıp, eve geçtim. Mutluluktan delirmemek için hızlıca duşa girip, buz gibi bir bira açtım.