← Ana Sayfaya Dön ← Geri Dön
MİRA ABLA, KADINLAR VE BEN Serisi - Toplam 12 bölüm

MİRA ABLA, KADINLAR VE BEN 2

📌 KOMŞU

Ertesi yıl boyunca, bakıcım da olan Mira Ablamın en yakın dostu oluverdim bir anda. Yani beni tam olarak dost görmüyordu herhalde. Fakat bir şekilde onun için bir sırdaş, onun her dediğini yapan ona sadık bir evcil hayvandım onun için. O da bunu sevdi. Beni de sevmeye başladı. Bu sefer gerçekten, kalbinden gelen hislerle benden hoşlandığını hissediyordum. Tavrım, adanmışlığım, ona olan aşkım onun hoşuna gidiyordu. Bunu pek ciddiye almasa bile…

O yıl pek çok şey yaptık. Odası bizim mabedimiz oldu. Diziler ve filmler bitirdik. Kitaplar okuduk, bana müzik gruplarını, ünlü dedikodularını ve kızsal şeyleri öğretti. Okullarında olan her olayı, her genç kız dedikodusunu ondan öğrenir oldum. Küçük olduğum için uyguladığı sansürü de yavaş yavaş kaldırıyordu artık. Eskiden bir şey olduğunda “Uygunsuzca öpüşmüşler bebek…” diye anlatırdı dedikoduları, şimdi ise “Tuvalette ortalığı inletmişler! Herkes duymuş. Duvarlarda izi çıkmış kızınnn!” diye betimleye betimleye anlatır olmuştu.

Onunlayken mutluydum. Bu mutluluk hayatıma da yansımıştı. Beni mutlu gören annemin benimle pek ilgilenmediği için yaşadığı vicdan azabı azaldığından rahatlıyordu. Mira Ablama olan aşkıma karşı birazcık kıskançtı ama o kadarı da olur diyordum içimden. Mira ve ben sırdaş ve birbirimiz kalkanı oluyorduk yavaş yavaş. Bana annesini anlattı. Annesinin yalnızlığını, bu yalnızlık yüzünden sürekli hayatlarına soktuğu yeni ipsiz sapsız erkekleri ve her ayrılıkta daha da dağılıp, Mira’ya çattığını. Bir de babasını anlattı. İlgisizliğini, boşandıktan sonra Mira hiç doğmamış gibi onu pek siklemediğini… Ben de ona kendimkini anlattım. Babamın varlığının anlamsızlığını, annemin babamı sevmediğini ama bağımlı olduğunu…

“Çok olgunsun bebek… bir de çok dürüstsün… böyle her şeyi bilip, nasıl önemsemez insan?” derdi şaşkınlıkla. “İnsanın insana ihtiyacı vardır. Fakat herkese kendini koruyacak kadar mesafeli olmak gerekir.” derdim ona. “Kendin dışında kimseyi kontrol edemezsin sonuçta…”

Ben filozof değildim. Olgun ve akıllı da değildim bence. Ana olay yalnız olmam ve bu yalnızlığı iyi okuyabilmemdi. Artık bende ergendim ve hayatın ne olduğunu az çok sezer olmuştum.

Mira benim en yakınım ve koruyucumdu. Bazen sokakta beni zorbalayanlar, sıkıştıranlar olurdu. Eğer gördüyse, balkondan elinde terlikle iner, koca koca çocukları bir güzel pataklar, “Uzak durun lan bebeğimden!” diye bir güzel paylardı. Bu ilişkimiz öyle ünlü olmuştu ki mahallenin çocukları Mira’yı gördüklerinde hep, “Feriiiit, Annen geliyo oğlum.” diye dalga geçerlerdi benimle.

Mira Ablam benim tanrıçamdı. Annem de olabilirdi, başka bir şey de… insanların ne diye seslendiğinin pek önemi yoktu. Benim tek derdim onun hayatının bir parçası olmaktı. Aylar böylece geçti gitti. Birbirimize, hayatımıza ve olanlara dair pek çok şey öğrendik.

Bir pazar akşamıydı. Mira’nın annesi yeni bir erkekle randevuya gitmişti. Evde yalnız olduğunu biliyordum. O gün arkadaşlarını çağıracaktı. Ayşe, Jülide ve birkaç kız daha. Onları yalnız bırakmak için o gün evimde oturmuş dersimi çalışıyordum. Annem, içerde babamla bir film izliyordu. Kapı çaldı. Mira Abla’nın sesini duyunca kulak kesildim.

“Kızım, hiç rahatsız etmesin sizi! Sen takıl arkadaşlarınla sürekli kıçında geziyor zaten genç kızsın.”

“Yok Fatma Teyze, valla ben istiyorum onu. Gelsin o da. Kızlarla oturuyoruz. Eşlik eder ağzı var dili yok. Oyun falan oynayacağız fasülye olur yer doldurur.” dedi usul usul.

Annem, “Ferittt!” diye seslenince bittim kapıda. Mira Abla ile birlikte onların dairesine geçtim. Salona kurulmuşlardı. Tv’de sanırım Okan Bayülgenin saçma şovlarından biri vardı. Kahkahalar halinde TV’yi izliyor, konuklarla dalga geçiyorlardı.

Ben salona girince, beni görür görmez tanıyan Jülide, “Aaaa büyük hırsız! Hoşgeldin ufaklıkkk ben unutmuşum seniii! Gerçi pek ufak da kalmamışsın.” diye koydu kahkahasını. Diğer kızlar hırsız lafını duyunca şaşkın bakışlar attılar bana. Mira Abla, “Hırsız deme kız bebeğime!” diye azarladı onu. “Sayesinde iki gün Emirhan’ın yan koltuk kızı oldun…” diye lafını sokmayı da ihmal etmedi. “Ay aman anma o eziğin adını!!” diye çirkefleşti Jülide.

Kızlarla oturup, usul usul televizyon izledim bir süre. Bir yandan da oyun oynuyorlardı. Ayşe bana seslendi. “Hişt Ferit Bey, Uno oynamayı biliyor musun?”

Hayır anlamında başımı salladım. Hızlıca anlattı bana. Tek seferde olayı kaptım. Yanlarına oturdum. Bana da biraz kağıt dağıttılar. Fasülye diyip ciddiye almasalar da ilk üç turun ikisini kazanınca. Şanslı ya da akıllı olduğuma ikna oldular. Bir yandan da kahkahalar eşliğinde dedikodu yapıyor, artık yaşları yettiği için aldıkları biraları gömüyorlardı. Yer sofrasının yanı, Miller ve Blanc şişeleriyle doluydu. Hepsi hafiften çakırkeyf olmuştu bile…

Jülide sıkılmış gibi, “Ay ufaklık ya… sana niye kaybediyoruz biz? Gıcık oldum valla. Hadi bir iddia koyalım ortaya.” dedi.

“Tabii,” diye yanıtladım.

“Sen kazanırsan, seni dudaklarından öperim erkek olursun! Ben kazanırsam da… hmm… bir haftalığına Mira’nın değil benim köpeğim olursun. Nasıl iddia?”

Mira’nın gözleri büyüdü. “Ne biçim konuşuyorsun çocukla ya? Kızıcam şimdi cidden.”

“Olur.” dedim sakince. Kartları dağıtmaya başladım.

“Bak Mira’cığım sen kızarsın ama senin oğlan beni öpmek için heveslenir…” diye dalga geçti onunla.

“Kazanırsam öpmene gerek yok.” diye yanıtladım onu.

Kızlar topluca bir ooo çektiler.

“O niye ayol? Taş gibi kızım. Beğenmedin mi beni Mira değilim diye? Ne eksiğim var Mira’dan?” diye sordu. Şakaymış gibi davranıyordu ama değildi. Aşağılık kompleksi hat safhada bir kızdı Jülide. Bir ortama girdiğinde o ortamın en iyisi, en vazgeçilmezi, kraliçesi olmak istiyordu. Benim gibi bir veleti dikkate almasının tek sebebi de benim Mira’ya olan anlaşılmaz ilgimdi. Mira da güzeldi. Mira da seksiydi ve Jülide bunu kaldıramıyordu.

“Sen çok güzelsin.” dedim usulca. Kızlar yan gözle birbirlerine baktılar. Jülide’nin yüzüne kibirli bir gülüş geldi. “Ama mükemmel değilsin. Mira Ablam mükemmel.”

Kızlar tekrar ooo çektiler. Kahkahalar başladı. Jülide’nin yüzü düştü.

Ayşe, “Ay Miraaaa, naptın kızım çocuğa kör kütük aşık etmişsin kendine.” dedi şaşkınlıkla. Diğer kızlar da yanakları gülmekten kızarmış şekilde takıldılar ona. Mira Abla biraz utanmıştı ama adanmışlığım onu yüceltiyordu. Yüzünde gurur duyan bir ifade vardı.

Bir el hızlı bir Uno oynadık. Jülide salak ve bahtsız olduğundan hızlıca kazandım. Jülide kartlarını masaya vurdu. “Off siktir… velede yenildik.” diye yakındı. “Neyse söz sözdür. Gel buraya. Aklını alayım… gör bakalım mükemmel neymiş.” diye yanaklarımı avuçlarının arasına aldı. Tam üstüme eğilirken Mira elini soktu araya. “Kızım! Manyak mısın? Öpecek misin gerçekten küçücük çocuk o siktirme belanı!”

“Nesi küçücük be! Lise çağında değil mi bu yakında seni de… neyse!” diye bağırdı Jülide. Onları lisedeki son senesiydi artık. Kendilerini çok büyük görüyorlardı. Diğer kızlar, “Çaldın oğlanın ilk öpücüğünü Mira!” diye yakındılar ama Mira ısrarcıydı. “İyi aman yemedik.” diye yanağıma bir öpücük kondurdu Jülide. “Şansına küs ufaklık. Anan seni çok kıskanıyor baksana!” diyip döndü yerine.

O gece olaysızca dağıldık. Hepsi bir köşeye devrilip uyuklamaya başladı. Kimse ortalığı toplamıyordu. Mira Ablama temizlik için yardım ettim. Mutfakta şakalaşıp, bulaşık yıkıyorduk. Geceye dair bir sürü sohbet döndü. Mira Abla, “Öpücüğünü çaldığım için kızgın mısın?” diye sordu bana. “Yok.” dedim. “Jülide’yi pek sevmiyorum zaten.”

“Aman boşver.” dedi usulca.

“Seni öpse olurdu ama…” dedim sakince.

“O ne demek?” diye tek kaşını kaldırıp kesti beni.

Sesimi alçalttım. “Ondan hoşlanıyorsun di mi?”

Mira Ablam’ın elleri titremeye başladı. “Ne alaka be!” diye azarladı beni.

“Beni kandıramazsın.” dedim ona. “Ben herkes değilim! Hem… önemli değil. Kızları da sevsen, köpekleri de sevsen ben yine de seni yargılamam. Seni her halinle seviyorum.”

Mira Ablam’ın başı öne düştü. Korkuyla, gerginlikle… içi rahattı gerçi. Benden laf asla çıkmazdı. Bunu biliyordu.

“O da anlamış mıdır? Diğer kızlar da anlıyor mudur?” diye sordu korkuyla. O yaşlarda eşcinsel olmanın verdiği korku manyak bir şey olmalıydı. “Korkma,” dedim. “Benden başka kimse göremez. Çok iyi saklıyorsun…”

“Nasıl olsa hiç birlikte olamayacağız…” dedi biraz üzgün bir tavırla.

“Jülide için çok iyisin. O ezik.” dedim. “Herkese göre karakter değiştiriyor. Erkek düşkünü, keskin bir karakteri yok.”

“O zengin, özgüvenli, herkes ona aşık… her şeyi var.” dedi. “İçerdeki kızların hepsinin, evi, telefonu, en iyi ayakkabısı var. Kuaförde yapılıyor saçları… hepsinin babası var…”

“Sen de Mira’sın.” dedim. “Onlar da sen olmanın mükemmelliğinden yoksun.

“Onların her dilek dilediğinde mümkün kılan makineleri var gibi bir şey be Ferit.” dedi bana. Yanakları kızarmıştı. “Sen ağzı çok iyi laf yapan, çok da tatlı bir bebeksin ama gerçek bu.”

“O zaman ben de senin makinen olayım.” dedim. Bulaşıkları sudan geçiriyordum. “Dilek makinen benim… sadece dile. Yemin ederim mümkün kılarım… İnanmıyor musun?”

Mira Ablamın gözleri dolmuştu biraz. Köpüklü elleriyle arkadan sarıldı bana. Biraz boy atmıştım ama hala uzundu bana göre. “Çok tatlı bir dilek makinesisin. İnsanın sana inanası geliyor.” dedi.

“Jülide’yi seven herkesin toplamından fazla seviyorum seni Mira Abla. O yüzden bana güven…” dedim.

“Neyimi seviyorsun hiç anlamıyorum.” dedi. “İki yanımda gezdirdim. İki yanağından öptüm. Dümdüz, şişko bir kızım.”

“Sen Mira’sın… diğerleri değil.” dedim. Sessizlikle, kızarmış yanaklarla yanıtladı. Mira Abla beni hala pek ciddiye almıyordu. Gönlündeki sıkıntılara karşı ufak bir kalkan, güvenilecek tatlı bir limandım sadece. Fakat amacım, bunu görmesini sağlamaktı. Uzun vadede bir gün beni ciddiye alacağı bir gün gelecekti.

“Eee sen ne istiyorsun karşılığında.” dedi.

“Hm?” diye yanıtladım.

“Diğer kızlar dilek makinesine jeton atıyorlar, para, pul, şatafat… senin makinen ne istiyor?”

“Ben bedava makineyim.” dedim. “Sadece kendin ol, ara sıra da… sev beni. Biraz mutlu olsam, seni mutlu etmeye yeterim.”

Kocaman bir kahkaha attı buna.

Arkadaşları o geceden sonra fırsat buldukça gelip gitti. O yıl sonunda üniversite kazanıp dağıldı çoğu. Fakat Ayşe ve Jülide Marmara’yı, Mira Ablam da İstanbul Üniversitesini kazanmıştı. Onlar kalmayı sürdürdü. Ben de büyüdüm ve Jülide’nin dediği gibi… çocuk olmaktan çıktım iyice. Onlar Üniversitenin sonlarına yaklaşıyordu. Ben de 18 yaşına girdim. Lise’yi bitirmek üzere olan biriydim artık. Aynaya baktığımda artık farklı biri vardı… Tam da o yıl, her şey çok güzel bir şekilde değişmeye başladı…

← Önceki Hikaye
MİRA ABLA, KADINLAR VE BEN 1
Sonraki Hikaye →
MİRA ABLA, KADINLAR VE BEN 3
Yeni bir hikaye mi arıyorsun?

Yorum Yap

Yorumlar