Bu sene turizm işinde çalışmayı düşünmüyordum aslında. İki sene yazları, otellerde animatör olarak çalışmıştım. Yorucu oluyordu ama bir yandan da eğleniyordum da. Sezon bittiğinde biraz para da biriktirmiş oluyordum. Biraz daha kalıcı iş peşinde olduğum için, eski çalıştığım yer beni çağırdı ama gitmedim. Sonra da, oteller filan açılmaya başladığı için herkes personelini almıştı aşağı yukarı. Bu sene turizmde çalışırsam ya otelde arka ofiste, ya da otellere hizmet veren firmalarda çalışırım demiştim, benim üniversiteden bir arkadaşa. Zaten o da, öyle otellere mal satan bir yerde çalışıyordu Antalya'da. Bu sene iş, beklediklerinden hızlı gitmiş ve yeni elemana ihtiyaç duymuşlar. Arkadaş da beni önermiş, "Patrona senden bahsettim, gelsin görüşelim, alabiliriz dedi" diye söyleyince atladım uçağa ve Antalya'ya gittim. Planımız Cuma günü patronuyla görüşecektim, arkadaş Cumartesi de çalışıyordu ama, hafta sonu onunla geçirecektim hafta sonunu. Olumlu veya olumsuz geçse de, sonra İstanbul'a dönecektim. Zaten işe başlayacaksam, kalacak şekilde gelmem lazımdı.
Neyse indim uçaktan, arkadaşı aradım açmadı telefonu. Daha doğrusu meşgule attı, toplantıdaymış. Ben de önüme bakmadan mesaj yazıyorum telefonla. Bagaj alımında panolarda yanlış bakmışım, bir hattın önünde duruyorum ve mesajımı yazıyorum, bir yandan da benim bagaj geldi mi ona bakıyorum. Bagaj hattı boşaldı, hala benim bagaj yok. Bu arada benimle birlikte yaşlı Alman olduğunu tahmin ettiğim çift bekliyor aynı hatta. Onlara sordum, "Sizinki de mi, çıkmadı" diye İngilizce olarak. Onlar Almanca cevap verince, Alman olduklarını anladım. Kolejde İngilizce okumama rağmen, ikinci dil Almanca olduğu için ortaokul seviyesinde Almancam vardı. Sonra animatör olarak çalıştırırken pratik Almanca göstermişlerdi, tabii günlük işleri görecek kadar. Olan azcık Almancamla konuşmaya başladık. "Aslında bu kadar gecikmez, içeride mi kaldı acaba" diye. Onlar da, İstanbul'u birkaç gün gezdikten sonra Antalya'da ev tutmuşlar oraya gideceklermiş. Nerede diye sordum, aksanlı bir şekilde "Muratpaşa" dediler. Sanki küçük bir yer Muratpaşa. Neyse evin resimlerini gösterdiler, cep telefonlarından. "İyi, güzelmiş. Yeri de iyi gözüküyor" filan dedim. Sevindiler. Nasıl gideriz diye sormaya başladılar. Arkadaş henüz cevap vermediği için, "Çıkışta yardımcı olabilirim. Hatta, beraber gideriz o tarafa kadar" dedim. İkisi de çok memnun oldu. Bu arada, ikisinin de boyu benden biraz uzun olduğu için, sanki onlar bana tepeden bakıyormuş gibiydi karşılıklı konuşurken. Yaşlarına göre kendilerine iyi bakmışlar gibi görünüyordu. İkisinin de omuzlarından yukarıda hafif yaşlılık kamburu vardı, o kadarı uzun süre bilgisayar başında çalışanlarda da olurdu. Kadın kilosunu yıllarca korumuş görünüyordu, şişkin yanakları göz kenarındaki ve boynundaki kırışıklara rağmen onu daha genç gösteriyordu. Adam ise kadından biraz daha uzun, saçlarının tepesi açılmış, kalın koyu sarı kaşları onu daha sinirli ve sert gösteriyordu. Zaten adam daha az konuşuyor, daha çok kadın konuşuyordu.
Tanıştık bu arada. Adamın adı Klaus imiş, yıllarca muhasebeci olarak çalışmış. Kadın ise Sabine, o da öğretmenlik yapmış. İkisi de emekli, adam 67 yaşında, kadın 65 yaşında. İspanya, İtalya, Yunanistan'a da çok gitmişler ama, Türkiye'de tatil yapmayı daha çok sevmişler. O yüzden bu sene daha uzun kalalım deyip, otelde kalmak yerine eşyalı bir ev tutmuşlar.
Konuşurken bagaja da bakıyorduk bu arada, bir türlü gelmiyordu. Sonunda tabelaya tekrar bakma gereği duydum. Meğer ben, bizden yarım saat önce inen İstanbul uçağının bagaj hattında duruyormuşum. Bizim Alman çift de, nasılsa aynı uçaktan indik diye benim peşimden gelmişler. Neyse iki hat ileride bizim bagajların dönüp durduğunu gördük ve rahatladık. Bagajları aldıktan sonra, çıkışta bir taksiye bindik beraber. Hesabım şehir merkezine onlarla geçmiş olmak, arkadaş arayınca da onunla buluşmaktı. Tabii arkadaştan hala haber yoktu.
Taksiciye Alman çiftin gösterdiği adrese tarif ettim. Vardığımız yerde, sanki ben kalacakmışım gibi o evin numarasını aradım. Emlakçı çıktı tahmin edebileceğim gibi. Sonra da, o evin başkasına verildiğini söyledi emlakçı. Fiyatını sordum, Almanların anlaştığı fiyatın iki katına başkasına vermiş. Almanlara anlattım olayı, nasıl olur bize ayırdığı evi başkasına verir, üstelik kapora vermiştik gibi bir şeyler anlattılar. Onlara Türkiye'deki emlakçıları ve fırsatçı ev sahiplerini anlatamadım tabii. Bir yanlışlık olmuştur deyip, ev sahibine ulaşmaya çalıştım. Sanki kendim kalacakmışım gibi. Nerede bulacağım. Neyse onlara, kiraların yükseldiğini muhtemelen bir şey yapamayacağımızı, ancak yeni ev, ya da isterlerse otel bakabileceğimizi söyledim. Onlar da aralarında konuştular, tabii Euro da yükselmişti. Başka bir ev bakabileceğimizi, yardımcı olup olamayacağımı rica ettiler. "Arkadaş arayacak, arkadaş arayıncaya kadar size yardımcı olurum" dedim.
Neyse bir yere gittik oturduk, tipik Alman gibi birer soğuk bira içtik. Ben de internetten bir yerler bakıyorum, plaja yakın olsun, eşyalı olsun, hatta havuzlu site olsun diye. Nasılsa bunlarda para var. Gösterdim birkaç tanesini, beğendiler. Gidip bakalım dediler. Biralarımızı içtikten sonra kalktık. Yine emlakçılar çıktı. Beni görünce vermek istemediler, Alman deyince hemen yüzleri güldü. İlk evi beğendi bizim Almanlar. Yine de biraz pazarlık yaptım emlakçı ile. Biraz mırın kırın etse de düştü biraz fiyatı. Almanlar, evin balkonundan kenardan da olsa deniz görmesini, eşyalı olmasını ve nispeten yeni bir ev olmasını beğendiler. Yerleştiler. Zaten birer büyük ve birer de küçük valizlerle gelmişlerdi. Ben hala arkadaşı arıyorum, meşgule atıyor, sonra da arayacağım diye mesajla cevap veriyordu.
Almanlarla evde biraz dinlendikten sonra yemeğe çıkalım dediler, öğleden sonra olmuştu. Yakınlardaki kebapçıya götürdüm. Pek bildiğim muhit olmamasına rağmen, nereden alışveriş yapabileceklerini, nerelerde yemek yiyebileceklerini gösterdim. Zaten internet çağında kendileri de öğrenirlerdi, ama yerlisi olarak daha doğru bilgi verebilirdim.
Yemekte biraz sohbet ettik. Yine adam pek konuşmuyordu. Kadına Almanya'da durumu sordum. Koronadan sonra biraz fiyat artışı olmuş ama öyle babalarının anlattığı İkinci Dünya Savaşı öncesi gibi bir durum yokmuş. Bizdeki enflasyonun yüzde yüz, hatta yüzde ikiyüz olduğunu söyleyince, çok şaşırdı. "Almanlar bizi kıskanıyormuş, öyle mi" diye sordum gülerek. O da espri olduğunu anladı, "Evet kıskanıyoruz. Keşke bizdeki iki milyondan fazla Türk kadar, Türkiye'de de Alman çalışsa" dedi. Ben de esprisine "Buyrun gelin" diyerek cevaplayarak devam ettim. "Çok isteriz de düzenimizi bozamıyoruz. Ancak tatillerde gelebiliyoruz" diye yine gülerek yanıtladı. Bu kadın da, bizim gurbetçilerin sözlerini ezberlemiş gibi geldi bana, neyse. İçimden iyi güldüm.
Bu yabancılarla pek siyaset konuşamıyorsun. Tatile gelmiş, belki o yüzden pek netameli konulara girmek istemiyorlar diyeceğim ama, bizim gurbetçilerle paso siyaset konuşuyoruz geldiklerinde. Onlar da tatile geliyorlar. Gerçi, biz konuşuyoruz da ne oluyor, herkes ezberlediği şeyi söylemeye devam ediyor. Galiba en iyisi bu Almanlar gibi yapmak, siyaseti boş vermek.
Antalya'nın sıcağı ilk gün onları iyi çarptı. O yüzden plaja gitmek istemediler o gün. Biraz alışveriş yapalım dediler. Ben arkadaştan cevap gelmediği için onlarla takılmaya devam ettim. Artık kanka gibi olduk, yaşlı çiftle. Adam da ısındı, bana espriler yapmaya başladı. Kadın espri yapmıyordu ama en azından adama göre daha sıcak davranıyordu. Şimdi adamla kanka olacaktık neredeyse.
Genelde plaj ve denizle ilgili giyim vs alışverişlerini yaptıktan sonra. Bir süpermarkete gittik. Evde pek yemek yapma niyetleri yoktu, o yüzden aburcubur ve bira aldılar daha çok. Ben akşama yaklaştıkça iyice geriliyordum, arkadaştan haber yoktu çünkü. Habire mesaj yazıyordu, "Bekle Erkan'cım" filan diye.
Neyse ben yine bu Alman çiftle takılıyorum. Aldıklarını eve bıraktıktan sonra çıktık, bir yerde oturduk. O sırada arkadaş aradı, sesini de yumuşatmış. Ben anladım bir hıyarlık olduğunu o ses tonundan. "Erkan'cım, patron bugün görüşemedi seninle ama. Birkaç hafta daha bakalım, sonra alabiliriz diyor" dedi. Hemen parladım tabii arkadaşa, "Senin yapacağın işi sikeyim Ferhat" dedim. Kapattım telefonu. Birine bozulduğumu anladı Klaus ile Sabine. Sormadılar bile ne oldu diye, biram bitmişti. Hemen yeni bira söylediler. Sanki anlamışlar gibi, "Bizimle kalabilirsin birkaç gün, eğer kalacak yer sorunun varsa" dediler. Almanları bilmeyenler anlamaz, bu onlar için büyük bir jest idi. Kabul ettim, İstanbul'dan o kadar yol gelmişim. Arkadaşa da tavır koydum. Birkaç gün takılayım bari dedim. Klaus biram gelince sırtıma vurduğunda hiçbir şey olmamış gibi gülümsedim, sohbetimize devam ettik.
Bu yaşlılarla takılmak biraz sıkıcı olabiliyor. Hep aynı yerde oturmayı tercih ediyorlar. Manzarası iyiyse, havası da güzelse onlar için yeterli. Onlarla takılırken hesap ödemiyordum, sabah onların işlerini görmekte yardımcı olduğum için biraz minnet duyuyorlardı. İlk oturduğumuz yerden kalkıp, sonra bir yerde yemek yedik. Sonra tekrar bu sefer sahile yakın bir yerde oturduk bir şeyler içtik. Onların içmesine yetişemiyordum, ama eşlik ediyordum onlara.
Akşam çok da geç olmayan makul bir saatte eve geçtik artık. Eve geldiğimizde ben ikili koltukta yatarım, onlar da yan odadaki ikili yatakta yatarlar diye düşünmüştüm. Evde kapılar açık soyunmaya başladılar. Tuvalet banyo beraberdi. Ben yatarken, üstümü değiştiririm diye düşünüyordum. Bir baktım, önce Klaus çıktı çıplak olarak yatak odasından. Uzun boyuyla çıplakken de heybetliydi. Koyu sarışın vücudunda, kıvırcık kıllar arasında inik siki dikkatimi çekti. Rahat bir şekilde tuvalete geçti. Arkasından Sabine çıktı. O da çıplaktı, beni gördü hiç rahatsız olmadı. Banyoya baktı, içeride Klaus'u görünce eli belinde bana doğru geldi. "Meşgul" dedi gülümseyerek. Ben de süzdüm, Sabine'nin vücudunu. Omuzları hafif düşük, kolları muntazam. Memeleri sarkmış, ama tenine göre daha koyu ama açık pembe meme uçları sertleşmişti. Daha aşağılara indiğimde, onun da Klaus gibi bacak arasının kıllı olduğunu gördüm. Zaten çalıştığım otelde, özellikle yaşlı Alman kadınların mayolarından taşan am kılları dikkatimi çekerdi. Hatta koltuk altı kıllarını da almazlardı. Nitekim, Sabine de aynı şekildeydi. Ben ikili koltukta otururken, o ayakta olduğu için göz hizam onun amına denk geliyordu. Haliyle karşılıklı diyaloğumuz sanki onun kıllı amına bakarken gerçekleşiyordu. Hiç oralı olmadı, galiba normal buldu onun çıplak vücudunu inceleyerek bakmamı. Klaus tuvaletten çıktıktan sonra, Sabine girdi. Klaus'a içtiği biraları tuvalete bıraktığı esprisini yaptım. O zaman, hemen yenisini doldurmak lazım diye, buzdolabından iki bira çıkardı. Ona eşlik etmek için ben de aldım. Sabine tuvaletten çıktıktan sonra, bana yeterli diye bira almadı. Onlar çıplak, ben giyinik tuhaf kaçıyordu. Ev sahibi onlardı ama, onlara uyacak değildim. Ben uçaktan indiğim şekilde olduğum için, tişört pantolonla idim. Biramı bitirdikten sonra benim de çişim geldi. O sırada onlar yatak odalarına geçmişler. Ben de salonda rahat giyinirim diyordum. Gerçi, üstümü çıkartıp, sadece tişörtümü değiştirecektim. Baksırımla yatmayı düşünüyordum. Gece giymek üzere üzerinde çizgi karakter olan beyaz tişört getirmiştim yanımda. Klima açık çarpabilirdi. Tam üstümü çıkardığımda, Sabine geldi salona. Kaslı değil, zayıf da değil düzgün bir vücudum vardı. Baklava desen olmasa da göbeğim yoktu. Spora düzenli gitmiyordum çünkü. Sabine dikkatle baktı bana, çıplak üstüm ve desenli baksırımla. Niye gelip bana baktığını da anlamadım başta. Meğer, ikili koltukta rahat edemezsin diye beni yatak odasına çağırıyormuş. Haksız değildi, kıvrılsam bile sabaha kadar belim tutulurdu. İki kişilik yatakta üç kişi de rahat olmazdı. Sabine ısrarla gelmemi istedi.
Odaya geçtiğimde, yatakta ikisi de uzanmışlardı. Kapı tarafında Klaus yattığı için, sanki bana o taraftan yer vermiş gibiydiler. Ben dolandım yatağı ve Sabine tarafından, Sabine'yi ortamıza alacak şekilde sığıştım. Bir erkek teni değsin istemedim yatarken tenime.
O gece tuhaf bir şekilde, hiç cinsel ima olmadı aramızda. Demek ki, hepimiz de yorgunduk. Ya da ilk hareketi benden beklediler, bilemiyorum. Gece yine de Sabine'ye birkaç kez sarılmış olarak uyandım ve haliyle sertleşmiştim, gece boyunca olağan bir şekilde. O şekilde uyandığımda ters dönüyor ve tekrar uykuya dalıyordum. Ve yine bir süre sonra Sabine'ye sarılmış olarak uyanıyordum. Sabah yine bir elim Sabine'nin memesinde uyandım. Sabine benden önce uyanmıştı, gülümsedi. "Gece yorgundun galiba" dedi. "Evet yorgundum ama, o kadar değildim" diye cevapladım. "Yorgun olmasan, yatmadan önce el atardın" dedi ima ile. Tabii o sıkışıklıkta, sabah ereksiyonumu da hissediyordu, baksırımın altındaki. "Ben varım diye yapamadıysanız" diyecek oldum. Sabine, "Kesinlikle öyle değil. Zaten günümüz değildi" dedi. "Günümüz mü?" diye sordum, ne anlamda söylediğini öğrenmek için. "Evet günümüz değildi. Artık haftada bir yapıyoruz, ve o da Cumartesi" diye açıkladı. "Bugün artık Cumartesi" diye gülümsedim. "Biz akşam yaparız" dedi gülümseyerek. Bu arada Klaus da oradan başını kaldırmış, bizi dinliyordu. Onun da sabah siki kalkmıştı ama sünnetsiz başı yana yatmış tam sertleşmiş gibi görünmüyordu. Elim hala Sabine'nin memesindeydi. O yumuşaklık oldukça rahatlatıcıydı. Ben memesini ellemeye devam edince, Sabine de elini sikime götürecek cesareti bulmuştu. Bir benim sikimi tuttu, baksırımın üstünden, bir de Klaus'un sikini. "Hmmm, seninki daha sert" dedi gülerek. "Kolay inmez" dedim iddialı bir şekilde. Sabine de, "Deneyebilirim" diyerek başını sikime doğru götürdü. Klaus ile gözgöze geldik. Klaus gayet rahattı, demek ki daha önce başkaları ile yaparken izlemişlerdi birbirlerini. Sabine gece için giydiğim tişörtü ve baksırımı çıkarmama yardım etti. Bacaklarımın arasında diz çöküp, sikimi emmeye başladı. Bir eliyle de güzelce kavrıyordu sikimi emerken. Onların aksine, ben sikimin etrafındaki kılları daha yeni almıştım. Hatta taşağımın etrafındakileri bile. Klaus'a baktım, o da sikini sıvazlıyordu. Sabine bir süre sonra elini bırakıp, sikimi tümüyle ağzına aldı. Ağzından sızan tükürükler çıplak ve kılsız taşaklarıma kadar ıslatıyordu. Sik emme konusunda oldukça deneyimli idi, Sabine. Neredeyse bıraksam ağzına boşalacaktım. O sıkılıncaya kadar sikimi emmesine yardım ettim. Arada kısa saçlarını okşayıp, yüzüne bakmaya çalışıyordum. Sikimi emerken burnundan aldığı nefes yetmiyor olacak ki, arada ağzını iyice açıp ağzından da nefes almaya çalışıyordu. Artık yorulunca yanıma uzandı. Klaus'un da hoşuna gitmiş gibiydi bizi izlemek. Siki daha da sertleşmişti ve eliyle sıvazlamaya devam ediyordu. Ben de direkt, Sabine'nin amına girmek yerine önce biraz yalayarak onu hazırlamak istedim. Boynundan başlayarak öperek, memelerine, oradan göbeği ve hızla amına doğru geldim. Dudaklarım ilk amının hizasına geldiğinde, am dudakları belirgin olmasına rağmen o kılların arasından nereden başlayacağımı bilemedim. Yaşına göre büyüyen am dudakları, o kıllar arasında bile belli değildi. Hemen elimle am dudaklarını ayırdım. Dilimi am dudakları arasına sokarak klitorisine doğru götürdüm. Önce yumuşak darbelerle dilimle klitorisine tatlı vuruşlar yaptım. Daha sonra o belirgin am dudaklarını tek tek, aşağıdan yukarıya yaladım. Sonra da dilimle siker gibi, amının içine sokup çıkardım. Baş parmağımla klitorisine baskı yaparken, diğer elimin işaret parmağını amına soktum. Bu arada vajinasının içinde sert bir nokta bulmaya çalıştım. İşte orası G noktası olmalıydı. İkinci parmağımı da sokarak G noktasına ve klitorisine aynı anda baskı uyguladım. Kadın sanki o yaşına kadar böyle bir duygu yaşamamıştı. İnliyor, kıvranıyor ve titriyordu. Klaus da şaşırdı, karısının bu haline. Artık sikimi sokmanın zamanı geldi diye düşündüm. Doğruldum ve kalçasının altına yastık koydum. Yine de ellerimle kalçasını kaldırdım. Sonra bir elimle sikimi tutarak içine girdim. Kadın klimanın altında terlemiş, yüzü kıpkırmızı olmuştu. Klaus ise en az onun kadar tahrik olmuş gibiydi. Önce yavaş gidip gelmeye başladım. Deneyimli amı gayet güzel kavrıyordu sikimi. Alıştıktan sonra yavaşça hızlandım. Artık sertçe çarptırıyordum. Taşaklarım her vuruşta sarsılıyordu. Aynı pozisyonda beş altı dakika gidip gelmişimdir. Sıkıldım sonra, onu domaltmaya karar verdim. Hemen işaretimle ve durmamla döndü. Başını yastığa gömdü ve kalçası dizlerinin üstünde dimdik yukarıdaydı. Arkadan daha rahat girdim amına. Ipıslaktı. Bu yaşta bu kadar ıslak olmasını beklemiyordum. Bu şekilde de sert bir şekilde beş altı dakika gidip geldim. Klaus, bir bana bir de karısı Sabine'ye bakıyordu. En son çıkıp, göt deliğine girmek istedim. Aslında hazırlık filan yapmamıştım. Baş parmağımı bastırıp, ima da etmemiştim. Tabii bastırınca irkildi. Hatta çığlık attı, henüz girmediği halde. "Hayır oradan değil!" diye bağırdı. Öyle kararlı bir sesti ki, ben de kuzu gibi diğer deliğe amına tekrar soktum. Hızlı çarptırarak gidip gelmeye devam ettim ve içine boşaldım.
Kadın döndüğünde yüzü kızarmış, saçının teri saç diplerini ıslatmış ve nefes nefeseydi. Çok memnun görünüyordu. Ben de beklediğimden daha fazla tatmin olmuştum. Bu yaşlı kadından böyle performans ve onunla yapacağım seksten böyle bir tatmin beklemiyordum. Kadın nefeslenirken, "Genç adam, bir daha oradan yapmak istediğinde önceden söyle" dedi. Ben de kendimi savunmak için, "Senin de isteyebileceğini düşündüm" dedim. Yine sanki öğretici tavırla konuşmaya devam etti. Uzun süre öğretmenlik yapmasının etkisi sanırım. "Seks pozitif bir kadın olmam, hatta kocamın yanında başkasıyla seks yapıyor olmam her şeyi yapacağım anlamına gelmez" dedi. Kadının bilinçli hali ilgimi çekmişti. Zaten olgun kadınlarda neyi ne zaman istediklerini bilmeleri, hep bana daha çekici gelmiştir. Yine merakla sordum, "Ne yani, hiç yapmadın mı oradan?". Konuşmamızı Klaus da merakla takip ediyordu. "Elbette, kırk kusur yıllık evlilikte birbirimizin isteklerini karşıladık. Tabii bu her zaman olan bir olay değildi" diye açıkladı. Ben de açık kapıyı görüp sordum, "Hmmm, o zaman bir sonrakinde deneyebilir miyiz?". Buna yine öğretmen tavrıyla cevapladı, "Galiba oradan da öğrenmek istiyorsun" dedi. Halbuki tecrübem vardı, söylemedim. Sabine, bu işte oldukça iyi olduğumu söylemeden geçemeyeceğini itiraf etti. Klaus da memnun görünüyordu. Çok uzanmadık yatakta seksten sonra. Üçümüz de çıplak bir şekilde kalkıp, kahvaltı hazırladık beraber. Kendim evde tek başıma bile pek nüdist takılmadığım için, bir garip hissettim onlarla çıplak kahvaltı yaparken.
Kahvaltıdan sonra, onları özel bir plaja götürdüm. Benim giriş paramı da ödediler. Bütün gün orada takıldık. Bazen beraber girdik, bazen ayrı ayrı. Klaus da kafa dengi birine benziyordu. Pek konuşmasa da. Tipik Alman'dı yani. Duygularını pek belli etmiyordu, fazla da ısınmıyordu insanlarla. Pek akşama gelmeden çıktık plajdan. Eşyalarımızı eve bıraktıktan sonra birer duş alıp, yemeğe çıktık. Yine evde son kişi duşunu alıp çıkana kadar nüdist takıldık. Ben en son duş alan olduğum için beni beklediler.
Akşam yemeğinde farklı bir yere gittik. Onlara ucuz geldi yemekler. Tabii Euro olarak kazanınca. Her zamanki gibi benim hesabımı da ödediler. Sonra yine sahile yakın bir yerde bir şeyler içtik. Onları şenlendiriyordum. Pek öyle sıkıcı siyaset konuları açmıyordum. O yüzden beni çok sevdiler.
Gece eve döndüğümüzde Klaus, yine birer bira açtı ikimize. Sabine sonradan katıldı bira içmeye bizimle. Aslında Klaus çok içmemişti bugün. Ben de onlara ayak uydurmuştum. Hatta ben de evde nüdist takılıyordum. Yatmaya yine yatak odasına geçtik. Sabine'yi yine ortamıza aldık. Ben hafiften Sabine'ye dokunur sonra sekse geçeriz diye düşünürken, benden önce Klaus başladı Sabine'yi ellemeye. Bu sefer Klaus'un siki daha bir sertleşmişti. Sonradan o gün için Viagra aldığını öğrendim. O gün daha az bira içmesi de ondanmış. Gayet etkili görünüyordu. Sabine Klaus'un dokunmalarına cevap veriyordu. Kısa sürede gözümün önünde sikişmeye başladılar. Sabine Klaus'u sikini eline aldı ve sıvazlamaya başladı. Klaus'un sünnet derisi sik başını kapatıp açıyordu. Sonra Sabinenin yüzüne göre küçük dudakları kapattı Klaus'un sik başını. Sikini sıvazlarken, başını emmeye devam etti. Klaus aynı benim yaptığım gibi Sabine'nin başını okşuyorsu siki emilirken. Sabine gayet arzulu bir şekilde emiyordu. Bir süre sikini gırtlağına kadar alarak emmeye devam etti. Sonra dizlerinin üzerinde doğrularak Klaus'a yaklaştı ve sikini eliyle tutarak üstüne oturdu. İnleyerek gidip gelmeye başladı. Ben sanki canlı porno izliyordum. Elimle sikimi bile tutmuyordum. Neredeyse onları seyrederken boşalacaktım. Sabine kalça hareketleriyle inip çıkıyordu. Klaus'un eli Sabine'nin vücudunun değişik yerlerinde geziniyordu. Sabine oldukça sesliydi ve sesli çığlık atıyordu. Bu benim pek alışkın olduğum bir şey değildi. Bu arada en az iki kere boşaldığını hissettim Sabine'nin. Klaus ise anın keyfini yaşıyordu. Sabah onun bizi izlediği şeyi şimdi kendi yapıyordu. Beklediğimden uzun süre sonra Klaus da boşaldı. Sabine yine nefes nefese yanıma uzandı. Ben acayip tahrip olmuş durumdaydım. Sabine'nin içine boşalmazsam, kendim mastürbasyon yapıp boşalacaktım neredeyse. Biraz nefeslenmesini bekledikten sonra, ben de elimi memelerine atarak ima ettim onu sikmek istediğimi. Klaus daha yeni boşalmıştı, yalayamazdım amını. Sevmezdim çünkü. O yüzden doğrudan sikimi amına doğru götürdüm. Sabine aslında biraz gevşemişti. Pek de istekli gibi değildi o yüzden. Yavaş başladım gidip gelmeye. Tepkisine baktım. Ona göre hızlandım. Tekrar havaya girmeye başlamıştı. Sırayla bir bacağını omzuma alıp, sertçe gidip geliyordum. Klaus'un spermleri Sabine'nin amını iyice ıslattığı için daha kaygandı. Benim için tuhaf bir histi. O yüzden, bu fırsatta sabah giremediğim götünden denemek istemiştim. Gidip gelirken açıkça sordum Sabine'ye, "Değişelim mi, öbür delikten gireyim mi?" dedim. "Sana söylemiştim, önceden haber vermen gerekirdi" diye cevapladı. "Ne için" dedim. "Temizlik için şapşal" dedi. "Benim için önemi yok" diye atıldım. Peki öyleyse deyip, domaldı. Kendi elini tükürükleyip götüne sürdü. Sikim zaten am suyu ve Klaus'un spermleri ile iyice ıslaktı, ben yine de tükürükledim. Klaus beni seyretmek için doğruldu. Biraz bastırdım, ilk girişte biraz zorlandım. Sabine ise hafif irkildi. Yavaşça gidip gelmeye başladım. Sabine yüzünü yastığa dayamış, inliyordu. Sabine'nin dediği kadar pek de temiz değildi. Ama yine de göt sikme hissi bana iyi gelmişti. Koku artmaya başlayınca boşalmak için acele ettim, biraz hızlandım ve boşaldım. Çıktıktan sonra biraz koku geldi ve sikimin çevresi biraz bokluydu. Sabine haklıymış, önceden temizlik gerekiyormuş. Biraz ayıp olsa da koşarak banyoya gittim. Ben sikimi sabunlayıp yıkarken, Sabine de çıkageldi. O da önce tuvalet kağıdıyla götünü sildi. Sonra banyoya girip yıkadı komple bacak arasını. Yatağa döndüğümde Klaus rahat bir şekilde sırtüstü uzanmıştı. Beni görünce, "Nasıl, memnun oldun mu?" diye sordu. Ben de, gülümseyerek "Çoook" dedim. O da "Ancak özel zamanlarda yaparız. Yapmadan önce de epey bir hazırlanır normalde" diye açıkladı. "Güzel bir cinsel hayat yaşamışsınız" dedim ben de. Klaus devam etti, "Birbirimizin ihtiyaçlarını karşılayamadığımızda başkalarıyla gidermesine izin verdik. Bu sayede kırk yılı geçse de hala birbirimize tutkuyla bağlıyız". Bu sırada Sabine girdi odaya, Klaus'a sevgi dolu öpücük koydu. Ben de Sabine'ye sordum, "Sert miydim?" diye, o da "Olması gerektiği kadar" diyerek pek de kötü olmadığını söylemiş oldu. Hepimiz de boşalmış olduğumuz için rahat uyuduk o gece.
Ertesi gün pazar, bizim için neredeyse bir önceki günün sabahı gibiydi. Sadece ilk sabahki gibi seks yapmamıştık. Ben onların üçüncüsü gibi yanlarında takılıyordum. Benim için bedava tatil gibiydi. Plajda da beraberdik. Ben yanımda bir şey getirmediğim için, denize girmediğimiz zamanlarda telefona bakıyordum habire. Bütün gün plajda olunca ve pazar kalabalığından dolayı, erken çıktık o gün. Artık onlar da çevreyi öğrenmişlerdi. Onlar yönlendiriyordu, şuraya gidelim filan diye. Ben onların seçtiği yere gidiyor, yine hesap ödemiyordum.
Yine pazar gecesi de sikiştik, ama sadece Sabine ve ben. Bu sefer daha yavaş gittim ve normal bitirdik. Bitirdikten sonra, Sabine üç gün üst üste çok yordu diye gülümsedi. Haklıydı, artık onun yaşı benim gibi değildi. Klaus ise artık şaka olarak mı, ben bitirdikten sonra kıçıma şaplak atıp, "İster misin?" diye ima etti. "Hayır kesinlikle" diye sert tepki verdim. O yüzden ısrar etmedi.
Pazartesi pek çok kişi için hafta başı ve çalışma günü olmasına rağmen, ben sanki tatildeymişim gibi rahat bir şekilde uyandım. Normalde iş görüşmesine gelip, iki gün tatil yapıp Pazartesi günü öğleden sonra da dönecektim. Biletimi de ona göre almıştım. Klaus ve Sabine ile iyi geçiyordu günlerim. İstersen daha kal deseler de, uzun süre kalmak pek de iyi olmazdı. Hem Klaus'un bende gözü vardı galiba. Sonunda götü kaptırmak da vardı.
Onlarla vedalaşıp ayrıldım sabah kahvaltıdan sonra. Ben onlara, onlar bana çok teşekkür etti. Uçakta eve dönerken düşündüm, harbi az kalsın Klaus'a kaptırıyorduk götü diye. Karısını siktim gözünün önünde, şimdi de sıra sende diyebilirdi. Sonra da şunu düşündüm, ben kurtardım ama memleketin götü sikiliyordu. Bir muhasebeci ve bir öğretmen emeklisi, Almanya'da bir iki ay böyle krallar gibi tatil yapabilir miydi? Neyse, ben her şeyi unutup normal hayata dönsem iyi olacaktı.