← Ana Sayfaya Dön

MARANGOZUN İNTİKAMI 3

📌 KLASİK

Sabah erkenden uyanıp, önce kahvemi içtikten sonra sabah sporumu yaptım. Bugün Cumartesiydi, bütün günüm boştu ve günümü Ceylin'in tasmasına ekleyeceğim yeni tasarımlara harcamayı planlıyordum. Hızlıca kahvaltımı bitirdikten sonra bilgisayarın başına geçtim. Önce e-postalarımı açtım; her sabah rutinimdi. Hocalarımız ödevlerimizi bu şekilde gönderiyordu. İlk başta "önemli" olarak nitelendirilen bir e-posta vardı. Projeyi gönderdiğim tıp şirketi, hafta sonu olmasına rağmen projemi değerlendirmiş ve mesai saatleri dışında olduğu için bolca özürlerini ileterek en kısa sürede benimle ve Melisa ile görüşmek istediklerini belirtmişlerdi. Şirketin binası en yakın büyük şehirdeydi, yaklaşık olarak 150 km yol demekti ama benim için hiçbir önemi yoktu. Ama Melisa'yı nasıl götüreceğime dair de bir fikrim yoktu. En iyisi onu aramak olacaktı.

Sabahın erken saatlerinde olmasına rağmen projenin önemini varsayarak Melisa'yı aramıştım. Bir süre çaldıktan sonra Melisa açtı. Sesi tedirgin geliyordu, hatta tedirginden çok nefes nefeseydi. Arkadan durmaksızın gelen robotik bir ses vardı: "bzzzzzz" Melisa: Sen-cer? Neden bu kadar erken saatte aradın? Bir sorun mu var? Sencer: Melisa, projemiz onaylandı. Acilen *++++ şehrine gitmemiz gerekiyor. Melisa: Ne pro— Ah (ince bir şekilde inlemişti)—jesi, Sencerrr..? Bzzz sesi hâlâ devam ediyordu. "Lan, yoksa..." diye düşündüm. Hemen bilgisayardan Melisa'nın telefonuna baktım. Kız benimle konuşurken arkadan porno izliyordu, hatta üstüne muhtemelen vibratörle kendini tatmin ediyordu. Sencer: Melisa, sesin iyi gelmiyor. Sonra aramamı ister misin? Melisa: YO-YOK İYİYİİİM. Pornoyu kapatmıştı ve benim konuşma ekranıma geri dönmüştü. Telefonuna beni "Gizemli Aşkım" olarak kaydetmişti. Melisa: Şehir, proje falan dedin... Yeni ödev mi göndermişler? Arkadan bzzz sesi devam ediyordu. Sencer: Dün konuştuğumuz projeyi gönderdim, onaylamışlar. Bizimle görüşmek istiyorlar, yola çıkmamız gerek. Bzz sesi durmuştu.

Melisa: NE DEMEK BİZİMLE! Sencer, senin projene ben neden çağrılıyorum!???

Sencer: Senin fikrin sayesinde geliştirdim. AtlasMedical'in CEO'sundan bizzat telefon aldım. Bizimle görüşmek istiyorlar, hatta otel ve uçak bileti rezerve edilmiş. Bu şansı kaçıramayız Melisa, milyonlar söz konusu. Hadi, hazırlan. Hemen çıkmamız gerek!

Melisa: SENCER, NE DİYORSUN! NASIL GİDEYİM BİR ANDA BAŞKA ŞEHRE! AİLEME NE DİYECEĞİM, CEYLIN’E NE DİYECEĞİM, SEZER BEY’E NE DİYECEĞİM!

"Hay sikeyim..." diye geçirdim içimden. Kendi başarımda bile yoluma çıkıyorlardı.

Sencer: Sen hazırlan, resmi şeyler giyin. 2 günlük de valiz hazırla, ben halledeceğim.

Melisa: Ama...

Sencer: AMASI OLMASIN MELİSA! SEN BİR KÖLE DEĞİL, BİR BİREYSİN! TAMAM, SENİN FİKRİNİ SORMADAN ADINI YAZDIM AMA EĞER GELMEZSEN, PROJEDEKİ HAKLARIN YÜZÜNDEN BEN DE ANLAŞMA YAPAMAYACAĞIM!

Melisa: Elimde değil...

Sencer: Hazırlan sadece, ben halledeceğim. Hemen resmi kıyafetlerimi giydim, elime bir evrak çantası alıp gerekli şeyleri ayarladıktan sonra Doluzengin Malikanesi'ne gittim.

Üç metreyi aşan duvarların etrafında dolaştıktan sonra sonunda malikanenin kapısına vardım. Altın rengine boyanmış çelik kapıların yanındaki ufak kulübeden yaşlıca bir adam çıktı.

Görevli: Randevunuz var mıydı efendim?

Sencer: Hayır, yok!

Görevli: Üzgünüm efendim, Sezer Bey oldukça yoğun. Randevusuz onunla görüşmeniz mümkün değil. İsterseniz gelecek ayın 17’si için randevu oluşturulması adına sekreterine ulaşabilirim.

Sencer: Buraya onun için gelmedim.

Görevli: Ah pardon efendim, siz Ceylin'in arkadaşlarından biri olmalısınız. Şu anda rahatsız edilmek istemiyor.

Sencer: Beyefendi, önce beni dinler misiniz? Buraya Melisa ile görüşmek için geldim.

Görevli: Remzi Bey’in kızı mı?

Sencer: Evet, o.

Görevli: Özel değilse onunla neden görüşmek istediğinizi sorabilir miyim? Doluzengin ailesinin bütün fertlerinin güvenliğinden sorumlu olarak bunu sormak zorundayım.

Göz devirip derin bir nefes verdim ve evrak çantasını açıp AtlasMedical'den gelen davet mektubunu gösterdim.

Görevli oldukça şaşırmıştı. Sonrasında, “Burada bekleyin efendim, birkaç telefon görüşmesi yapmam gerek.” dedikten sonra bana şüpheci bir şekilde bakarak telefonla görüşmesini bitirdiğinde kale kapısını andıran devasa çelik demir yığını gıcırdayarak açıldı. Görevli yanıma gelerek: Görevli: Beyefendi, buradan sola doğru ilerlemenizi isteyeceğim. Evin görevlilerinin kaldığı pansiyona yönlendirileceksiniz. Lütfen yolu takip edin ve talimatlara uyunuz.

Arabamla içeri girdim. Arazi o kadar büyüktü ki malikaneye gidebilmek için özel bir araç tahsis edilmişti. Ama ben kendi arabamla geldiğim için yolu takip edip sola döndüm. Bir gün buraya elimi kolumu sallayarak girmeyi ve o malikaneyi yakıp yıkmayı hayal ettim bir an. Ama şu an sakin kalmalıydım. Melisa’yı alıp buradan çıkıp gitmem gerekti, çünkü sinirlerime ne kadar hâkim olabileceğimden emin değildim.

Pansiyonlara vardığımda burası da malikanenin yavrusu gibiydi. Oldukça şık bir şekilde düzenlenmiş, beyaz mermerlerin güneşte ışıltısı antik Yunan parlamento binalarını andırıyordu. Sonrasında arabamdan indim ve yanımda damlayan goril benzeri görevliyi takip ettim. Beni bir odaya getirdi. Kapının kenarında “Remzi ----” yazıyordu. Bu adam Melisa'nın babası olmalıydı. İçeri girdim. İçeri girdiğimde stresten saçları ağarmış, göz altları torbalanmış, zayıfça bir adam gördüm. Beni baştan aşağı süzen delici bakışları olmasa bu adamın ölü olduğuna inanabilirdim.

Önündeki sandalyeleri gösterip: Remzi: Geç bakalım delikanlı. Kızımla görüşmek istiyormuşsun. Sebebini öğrenmek isterim.

Sencer: Remzi bey siz de bildiğiniz üzere kızınız bir dahi. Ondan bir proje hakkında yardım istemiştim. Onun sayesinde AtlasMedical'den onay aldık ve gerekli resmi işlerin yapılması için kızınızın da gelmesi şart. Sonuçta projede onun da adı geçiyor ve hak sahibi.

Remzi: Bak delikanlı, sana dürüst olacağım. Kızım oldukça zeki olmasına rağmen oldukça saftır. Bu duvarların ardında güven içerisinde büyüdü. Ne bürokrasi bilir, ne antlaşma koşulları. Melisa'nın adına bir projeden fesh edilme dilekçesi yazalım ve notere onaylatalım, senin de uğraşman gerekmez.

Sencer: Remzi bey, sanırım anlamadınız. Bahsettiğim proje bir okul projesi veya hobi değil. Milyonlardan bahsediyoruz.

Remzi bey şaşırmış ve bir kaşını kaldırmış bana bakıyordu.

Remzi: O zaman bir şartım var. Bizim ayarladığımız avukatlardan biri size eşlik edecek. Kızıma zarar gelecek hiçbir şeyi göze alamam.

Sencer: Tabii efendim, nasıl dilerse... Daha lafım bitmeden içeri Ceylin dalmış ve Remzi’ye bağırmaya başlamıştı.

Ceylin: PLATES HOCAM NEREDE KALDI? BABAM SİZE MİLYONLAR SAYARKEN SİZİN BİR İŞİ DÜZGÜN YAPMAMANIZ BENİ DELİRTİYOR!

Remzi: Ceylin hanım, hemen sorununuzla ilgileneceğim ama öncelikle misafirimizle ilgilenmem gerekiyor.

Ceylin beni fark ettiğinde rengi solmuş, ardından öfkeden kıpkırmızı olmuştu.

Ceylin: BU UCUBENİN NE İŞİ VAR BURADA?! BU NE CÜRRET? BENİMLE GÖRÜŞMEK İÇİN YİNE NE NUMARALAR ÇEKİYORSUN, ADİ KÖPEK?! Öfkem kalbime bıçaklar saplamaya başlamış, beynime kıvılcımlar saçmaya başlamıştı. Ellerim titremeye, dişimi sıkmaya başlamıştım. Kafamdan geçen şuydu: ÇAK YUMRUĞU SURATINA!

Ama hayır, yapmam gereken daha önemli şeyler vardı. Derin bir nefes alıp sakince konuştum. Sencer: Egonun seni bu kadar kör etmesine çok üzüldüm. İnanın bana, bin yıl geçse yine de yüzünü görmek için buraya kadar gelmezdim çünkü buna değmezsin.

Sözlerim hem Remzi beyi hem Ceylin’i şaşırtmıştı çünkü iki yıl boyunca ne olursa olsun Ceylin ile bir kez bile muhabbete girmemiş, ne kadar işkence çektirse bile bir kez olsun kendisine cevap vermemiştim. Ceylin’i delirten de buydu belki de... Remzi bey içinse durum bambaşkaydı. Ceylin dokunulmaz, hatta gözlerinin içine bile bakılamayacak biriydi. Bu idam sebebiydi resmen. Benim dik duruşum ve sözlerim onu şaşırttığı kadar endişelendirmişti de. Onun gözünde ben artık cesettim. Çünkü Ceylin beni öldürtecekti. Bunu Remzi de çok iyi biliyordu. Ceylin bir şeyler söylemeye yeltendi ama öfkeden konuşamadan ben devam ettim.

Sencer: Buraya Melisa için geldim. Büyük bir projeden onay aldık. Onunla beraber ------ şehrine gidecek, anlaşmamızı yapacağız. Ve sen de o kızın başarılarını uzaktan izlemekle yetineceksin.

Remzi beyin gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve endişesinden tek kelime edemiyordu. Çünkü hedef artık kendi kızıydı.

Ceylin sinirden köpürüp son raddeye gelmişti. Ceylin: BENİ EZİP MELİSA’YA DOKUNABİLECEĞİNİ SANIYORSAN YANILIYORSUN! HİÇBİR YERE GİDEMEZ! HİÇBİR ŞEY YAPAMAZSIN! SEN KİMSİN Kİ MELİSA’YI ZORLA BİR YERE GÖTÜREBİLECEĞİNİ ZANNEDİYORSUN?! KİM SENİN AŞAĞILIK YALANLARINA İNANIR Kİ?! Arkasından Melisa belirdi, ürkek ve zayıf bir sesle: Melisa: C-ceylin hanım doğru söylüyor. Davet mektubu burada... Melisa’nın elinden kağıdı hışımla aldı, inceledi. Ceylin: HAYIR! BABAMIN İZNİ OLMADAN KİMSE BURAYI TERK EDEMEZ! BUNU SEN DE BİLİYORSUN! Sencer: KÖLEN Mİ LAN BU İNSANLAR?! SENİN KISKANÇLIKTAN İNSANLARA DA MI ENGEL OLMAYA BAŞLADIN?! SANANE İNSANLARIN ÖZEL HAYATINDAN?! Ceylin köpürerek odayı terk etti. Remzi bey ne yapacağını bilemez halde Ceylin’in peşinden gitti. Odada Melisa ile yalnız kalmıştık. Melisa titriyor, utançtan ağlamak üzereydi. Ona yaklaştım. Sencer: Melisa... Melisa bir adım geri çekildi.

Melisa: Hiçbir şeyden haberin yok! HER ŞEYİ MAHVETTİN! HALLEDECEĞİM DEMİŞTİN! BU MUYDU HALLETME YÖNTEMİN?! BIRAK BAŞKA ŞEHRİ, SENİN YÜZÜNDEN OKULU BİLE UNUTMAK ZORUNDA KALACAĞIM!

Ağlayarak odayı terk etmiş, boş ofis odasında yalnız başıma kalmıştım. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilemedim. Odada beklemeye başlamıştım. Başımı avuçlarımın arasına alıp yere bakıyordum.

NE YAPTIM BEN? MELİSA HAKLIYDI... BEN DEFOLUP GİDECEK, O CEYLİN ZEBANİSİYLE BAŞ BAŞA KALACAKTI VE KIZIN HAYATINI BENİM YÜZÜMDEN ZİNDANA ÇEVİRECEKTİ...

Ardından o goril tipli eleman kapıda belirdi, gür bir sesle: ???: SEZER BEY SİZLE GÖRÜŞMEK İSTİYOR. BENİ TAKİP EDİN.

İçimden geçen tek şey bu oldu: Hassiktir ya... Ya beni tanırsa? Ya benim babamın oğlu olduğumu anlarsa? Hem beni öldürtür, hem de Melisa’yı öldürtürdü. Bu kadar ilerlemişken aceleciliğimden dolayı her şeyi bok etmiştim. Sakin olmalıydım, sakin olmalıydım... Bunu halledebilirim.

Malikane içi ulaşım için minik elektrikli arabalardan birine binmiştik. O goril arabaya bile zar zor sığıyordu ve beni ana malikaneye getirdi. Sonrasında beni granit yer döşemeler, pahalı tablolar arasında geçip altın varaklı devasa bir kapının önüne kadar getirdi. Kapı açıldığında içeride işlemeli maun bir masa duruyordu. Ne Sezer’in kırışık, yağlı, iğrenç suratı… Ne Ceylin’in babasına mızmızlanması… Ne de kenarda sessiz sessiz gözyaşı akıtan Melisa umurumdaydı. O maun masayı dünyada benden daha iyi bilen kimse yoktu. O masanın yapımı tam 370 saat sürdü. Altın işlemeleri, 8 çekmecesi, 1 tane gizli bölmesi vardı. İçinden elektrik kabloları geçmesine rağmen dışarıdan sanki 150 yıllık gibi görünmesi için özel bir teknikle eskitme yapılmıştı. Zımparalanma ve verniklenme süreci için 150 saat daha harcanmıştı. Her bir kıvrımı, işlemesi ve tesisatı tek bir kişi tarafından, otantikliği bozulmaması adına elle yapılmıştı. Değeri 150 bin dolardan fazlaydı. Zaten Sezer’e de 200 bin dolara satıldı. Ama marangoz sadece masa ve emeğini değil, sırasıyla dükkanını, canını ve ailesini de teslim etmişti. Babamın ellerinin o masa etrafında gezdiğini görür gibi olmuştum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, anksiyete krizi geçiriyorum sanmıştım. Öfkem diniyor zannettiğim her an başka bir detay, kanı beynime sıçratıyordu. Ama bir farklılık vardı… Bu öfkeyle odadaki herkesi kılıçtan geçirmem gerekirken inanılmaz bir sakinlik çöktü. Sakinlik değildi. Kalp atışım yavaşlamış, kanım buz gibi akmaya başlamıştı. Artık ölü bir adam haline gelmiştim. Beynim daha fazlasını kaldıramadığından dolayı hormonlarım birbirine karışmış olmalıydı. Ve o iğrenç adamın sesini duydum.

Sezer: Masam çok dikkatini çekti sanırım.

Bütün ciddiyetimle yaklaştım masaya, parmağımın eklemiyle tıkladım. Sencer: Güzel parça… Ahşap tasarımına ilgi duyarım, yan hobimdir. Maun sanırım ama makine bile değmeden işlemeler yapılmış gibi… İnanılmaz. Bunu yapan adamı bulsam, okulu bırakır çırağı olurdum.

Sezer: O kadar iyi parça he? Öyledir ama… Sizlere ömür, yapımcısı vefat edeli 10 yıldan fazla oluyor. Geriye de ne çırak bıraktı, ne varis. Bütün o hazinesi ve bilgisi kendisiyle mezara gitti ne yazık. Ondan daha iyisini hiç görmedim.

Normal bir ruh halinde olsam, bağıra bağıra ağlardım bu sözlere. Ama soğuk kanım hâlâ bütün vücudumun buz kesmesine sebep oluyordu.

Ceylin bir anda lafa girdi. — Siz ne saçmalıyorsunuz babacığım? Bu çocuk sınıfın ucubesi, şimdi de değerli Melisa'ma göz dikmiş, elimden almaya çalışıyor. Kurtul ondan!

Sözer, kendisine sarılmış kızının başını öperek, — Delikanlıyı bir dinleyelim. Benim karşıma çıkacak cesareti varsa, bir sebebi de vardır, dedi. Sencer konuşmaya başladı. — Sezer Bey... (Bu adı ağzıma aldığımda tükürme hissi doğuyordu. Öyle bir iğrenç tat bırakıyordu ki ağzımda...) Melisa ile bir proje geliştirdik ve bu projeyi AtlasMedical'e sunduk. Onay aldık. Melisa'yla oluşturduğumuz proje sayesinde yüzlerce kişinin hayatı kurtulabilir. Ama sözleşme koşullarının görüşülmesi için şehir dışına gitmemiz gerekiyor.

Sözer kaşlarını kaldırarak sordu: — Atlas Grubu’nun öve öve bitiremediği projenin sahibi sensin demek? Ve şimdi ikinci projeyi de ikinci kızım olarak gördüğüm Melisa ile yaptığını söylüyorsun?

başımı sallayarak cevapladım. — Aynen öyle efendim. Bunu gururla söylüyorum. Ceylin hemen araya girdi. — Baba, bu çocuk ucube! Melisa’yı yalnız başına gönderemezsin. Bu yılan bütün haklara çöker, onu kendisine benzetir! Güvenemezsin ona! Sezer, kızına dönerek sertçe konuştu. — İş konularında bana karışmaman gerektiğini daha önce de söyledim, prensesim. Melisa’ya dönerek sordu: — Kızım, senin bunda rızan var mı? Melisa sessizce başını sallamakla yetindi. Sezer devam etti: — O hâlde şartlarım şunlar: Melisa ile gidebilirsin ama bir avukatımız, görüşme saatinde Melisa’yı temsilen orada olacak. Onun haklarına zarar gelmesini istemem. Sencer: — Tabii ki, nasıl dilerseniz. Ceylin öfkeyle bağırdı: — Onu yalnız gönderemezsin! Sezer ikinci şartını söyledi: — İkinci şartım da Ceylin de sizinle gelecek. Ceylin ve ben aynı anda: — Nasıl yani?! dedik. Boğazımı temizleyerek tekrar konuşmaya başladım. Sencer: — Efendim, biliyorsunuz ki bu bir iş görüşmesi ve sözleşmede adı geçenlerin bulunduğu bir toplantı olması gerekiyor. Ceylin’in orada bulunması, bizim temsiliyetimiz için sizin gücünüzü gösterme aracı gibi görünecek. Projemize güveniyorum, buna gerek yoktur.

Sezer, hafifçe gülümseyerek cevapladı: — Kendine güvenin hoşuma gitti delikanlı. Ama Melisa ve Ceylin hep beraber büyüdüler. Eminim size bir otel ayarlanmıştır. Ceylin sizin için bir ekstra olmayacak, yalnızca eşlik edecek. Bu sıralar oldukça stresli. Sadece tatil yapacak. Onun için ayrı oda, ayrı uçak bileti ayarlayacağım. Görüşmeye ise sadece sen, Melisa ve avukatımız katılacaksınız.

Sencer: — Bunu kabul edemem. Ceylin’in orada olması, projemizi negatif etkileyebilir. Sezer bir kaşını kaldırarak bana, neden diye sordu. Sencer: — Alınmayın ama kızınız oldukça talepkâr olabiliyor. Melisa'nın ne kadar iyi kalpli biri olduğunu herkes biliyor. Yazılımımız ve projemizin üzerinden tekrar geçip sunuma hazırlanırken, emirler yağdıran bir gürültüyü kesinlikle istemiyorum.

Ceylin bağırarak tepki verdi: — Sen ne demeye çalışıyorsun?! Sezer, elini kaldırıp onu susturdu ve bana döndü: — Benim yanımda kızıma bu kadar yüksek tonda konuşabiliyorsan, oldukça cesur biri olmalısın.

Sencer: — Cesaretim yok denecek kadar azdır. Söz konusu olan projeyse, disiplin ve insanların hayatlarıysa, işin ciddiyeti benim cesaretimden çok daha öndedir.

Sezer: — Peki o hâlde... Eğer kızlarım sizin iş görüşmenizden dönüp sağ salim eve giriş yapana kadar Ceylin’in tek bir istekte bile bulunmayacağını garanti edersem, bu konuda anlaşabilir miyiz?

Ceylin: — Ama...

Sezer tekrar elini kaldırdı ve Ceylin sustu. İnanılmaz derecede kızgın görünüyordu.

Sencer: — Eve döndüğünde de, bu ayrıcalıktan dolayı Melisa’ya herhangi bir zarar gelmeyeceğine teminat verilirse, neden olmasın?

Ceylin: — Sen beni ne zannediyorsun?! Gözümü Sezer’in gözlerinden ayırmadan dikkatle cevabını bekliyordum.

Sezer: — Merak etme, bir şey olmayacağından bizzat ben emin olacağım. Sonuçta Melisa benim de kızım sayılır.

Sencer: — Peki o halde, şimdi gidip valizimi hazırlayıp eşyalarımı almam gerek. Sonrasında Melisa’yı buradan akşam 19.00 olmadan şahsi arabamla alıp havalimanına geçeceğiz. Ceylin Hanım’a yakışmaz, farkındayım ama dilerse o da benim arabamla gelebilir. Anlaştık varsayıyorum. Diyerek elimi uzattım.

Sezer elimi güçlü bir şekilde sıktı. Eğer çocukluğumdan beri elimi ağır işlerde kullanıp güçlendirmemiş olsaydım, bu sıkış kemiklerimde kırıklara ya da çatlaklara yol açardı. Ama tepki vermedim. Elimin nasırından dolayı fazla bir şey hissetmiyordum. Ama Sezer’in güçlü olduğu kesindi. Elimi bırakmadan, — Kızlarımın teline zarar gelirse... dedi usulca. — Aslanın ininden yavrusunu çalacak kadar aptal değilim, diye cevap verdim.

Sezer cevabımdan hoşlanmış olacak ki elini gevşetti. Bilmiyordu ki, aslanı da inini de yerle bir edecektim...

Melisa’ya göz kırpıp odadan çıktım. Arkadan Ceylin’in bağırmaları hâlâ duyuluyordu. Ama her Firavun’un bir Musa’sı olduğu gibi, Ceylin’in de sözünü geçiremediği birileri vardı.

Malikaneden ayrılıp arabama vardım. Biraz uzaklaşınca kalbimin hızlandığını hissedip kenara çektim. Bir sinir boşalması yaşıyordum. O soğukluk yerini terk etmişti; öfke tekrar tüm vücudumu ele geçirmişti. Direksiyona yumruk atıp bağırıyordum: — Seni de s*keyim, kızını da, zenginliğini de, masanı da! AĞĞAĞAĞAĞAĞAĞ! Sinir krizim ne kadar sürdü bilmiyorum. Ama sakinleştiğimi hissedince geri arabayı çalıştırdım. Eve doğru giderken gözlerimden yaşlar süzülüyordu. — Merak etme baba, intikamını alacağım. Kanın yerde kalmayacak...

Eve gidip toparlandım, duş alıp tıraş oldum. Üzerime daha gündelik kıyafetler giyip valizimi hazırladım. Arabama atlayıp malikanenin önüne gittim. Kapıda Melisa, ufak bir valiziyle ve yanında Remzi Bey vardı. Melisa için ön kapının kapısını açtım. O oturunca valizini almak için geri döndüm. Remzi Bey elimden tuttu: — Kızıma iyi bak oğul. O benim her şeyim. Kılına zarar gelmesin.

Sencer: — Merak etme Remzi Bey. Sağ salim geliriz. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamayacaksınız. Belki de bir daha asla çalışmak zorunda bile kalmayacaksınız. Sırtıma onaylarcasına hafifçe vurdu.

— Hadi, yolunuz açık olsun, dedikten sonra valizi arabamın arkasına kendi koydu. Bana izin vermedi. Sezer’in aksine, oldukça mütevazı ve iyi kalpli bir adamdı.

Arabaya bindiğimde Melisa yere bakıyordu. Melisa: — Teşekkür ederim. Bunların hiçbirine gerek yoktu. Beyaz elbisesi, inci küpeleri, beyaz teni ve yüzünün tatlılığını hiç bozmayan gözlükleriyle, sanki yanımda utangaç bir kız değil de bir melek oturuyordu.

Sencer: — Hepsi gerekti. Bu, özgürlüğünün ilk günü olacak ama kesinlikle sonu olmayacak. Merak etme, dedim ve arabayı çalıştırdım. Melisa aniden yanağımı öptü. Şaşkınca ona baktığımda, kırmızı kesilmişti ve diğer camdan dışarı bakıyordu. Endişesini gidermek için şaka yollu söyledim: — Bir dahakine haber et, sana dönük olayım. Dudaklarım yanağımı kıskandı.

Şok olmuş bir şekilde bana döndü. Kahkahama engel olamadım. O da önce biraz kızsa da, sonunda o da gülmeye başladı. Gülüşü öyle tatlıydı ki…

Sencer: “Bakıyorum da prenses hâlâ ortalarda yok. Sencer Karayolları kendisine büyük hizmetler sunacaktı, halbuki…”

Melisa kıkırdı: “Eşyalarını toparlayamamış. En son senin arabanın valizler için yeterli olmayacağını söylüyordu. Sezer Bey de özel jetini hazırlattı.”

Kaşlarımı kaldırıp, alayla: “Valizleri sığmaz mı? Bu araba 1 tona yakın yük taşıyabiliyor. Hem sadece hafta sonu için gidiyoruz. Kaç valize ihtiyacı olabilir ki? Valize bile gerek yok, kıyafetlerini değiştirmese de olurdu.”

Melisa: “Eh… bazı kızlar böyledir işte,” diye tekrar gülünce ben de ona eşlik ettim.

Yol boyunca muhabbetimiz sürdü. Melisa gerçekten neşeli ve espritüel biriydi. Utangaçlığını üzerinden attıktan sonra konuşmaları daha da keyifli hale gelmişti.

Havalimanına vardık, işlemleri halledip uçağa geçtik. Melisa pencere kenarına geçti, ama oldukça gergin duruyordu. Sencer: “İlk kez mi uçağa biniyorsun?” Melisa başını salladı: “Hayır ama korkumu bir türlü atlatamıyorum.”

Melisa’nın elini tuttum, usulca öperek sakinleştirmeye çalıştım. Gözlerini bana dikmiş şaşkın bakıyordu.

Sencer: “Merak etme tatlım, ben yanındayım. Sorun yok. Ben Sezer’le baş etmiş adamım, yerçekimi bana işlemez,” dedim. Hafifçe güldü. Göz göze bakışırken biraz daha rahatladığı belliydi. Sonra, onu biraz daha gülümsetmek için şakayla karışık: “Şu an yüzüm dönük. İstersen dudaklarımın yanağıma olan kıskançlığını bitirebilirsin,” dedim.

Bunu sadece gülsün diye söylemiştim, ama o sadece utandı. Gözleri gözlerimden yavaşça dudaklarıma kaydı… ve beni öptü. İlk anda şaşkınlıkla duraksadım. O da çekinerek: Melisa: “Ben… ben özür dilerim,” dedi. Ama cevabım gecikmedi; bu sefer ben dudaklarını öptüm. Bu nefes kesici an bir süre devam etti.

Ta ki hostesin boğaz temizleme sesiyle irkildik. Hostes: “Kemerlerinizi bağlamanızı rica edecektim.” Hemen toparlanıp kemerlerimizi taktık. Melisa utanmış bir şekilde dışarıyı izlemeye başladı ama elimi sıkıca tutmaya devam etti. Uçak kalkarken elimi biraz daha sıktıysa da, havalanınca rahatladı. Yine de gözleri camda, sessizce dışarıyı izliyordu. Bu haliyle bana inanılmaz masum ve tatlı gelmişti.

İçimden, “Acaba şu an beni kafasında ne tür fantezilere sokuyordur?” diye geçirip kıkırdadım. Zaten uçuş sadece 40 dakika sürecekti. Şu anda onun yanında olmak yeterince güzeldi. Ve içimde, bizi daha da güzel şeylerin beklediğine dair güçlü bir his vardı.

Yorum Yap

Yorumlar