← Ana Sayfaya Dön

İNGİLİZCE HOCASININ GENÇ SİKİCİSİ 1

📌 FANTEZİ

İngilizce Hocasının Genç Sikicisi B1

[İsimler, karakterler, mekânlar ve şehirler kurgu ürünüdür. Gelipte şu otelde mi geçti? Buranın müdürü mü? Gibi saçma ve uyduruk sorularla gelmeyiniz!]

Herkese merhaba, ben Hakan. 18 yaşında, lise son sınıf öğrencisiyim.

1.88 boyunda, orta yapılı, ela gözlü, hafif buğday tenli, hafif dalgalı saçları olan, başkalarına göre yakışıklı ama bana göre sıradan birisiyim. Kare çerçeve r.b marka gözlüklü, tarihten tutun çoğu konuya ilgisi olan birisiyim.

Burada anlatmak istediğim olay, yakın zamanda başımdan geçti.

Olay, kendimden 30 yaş büyük sınıf hocamla 15 tatil için gittiğimiz Antalya tatilinde başladı ve halen devam etmektedir.

Size, hemen hocamın dış görünüşünü anlatayım; kendisi 48 yaşında, 1.66 ya da 1.67 boyunda, ela gözlü, hafif kalın dudaklı, orta boy memeleri, uzun ama güzel bir burun yapısına, beli normal bir kadın beli gibi, götü yanlarına doğru büyük “hafif gurbetçi bavulu gibi” bacakları da orta yapılı “ne kalın, ne ince tam yerinde” bir kadındı.

Hocamı da anlattığıma göre, başlayalım. Iyi seyirler...

BÖLÜM 1 [TATİL BAŞLIYOR]

Günlerden cuma ve sabahı Mersin bu aylarda, yine olduğu gibi soğuk değil baya baya sıcaktı.

Yarın tatil olacak ve 15 tatil faslı başlayacaktı, geçen hafta verdiğimiz kararlar niteliğinde. Tatil Antalya'da hocamızın eskiden okuttuğu bir öğrencisinin, otelinde olacaktı.

Hepimiz, çoktan valizimizi hazırlamış ve evde hazır halde tutuyorduk. Biraz daha yürüdükten sonra okula varmıştım. Girişte bir kaç sınıf arkadaşlarımla karşılaşmıştım.

Hepimiz tatil faslından dolayı, yüzler gülüyor, sınav derdi de unutuluyordu.

Sınıfa girdiğimizde, herkes oteli araştırıp fotoğraflara bakıyordu. Ben sadece yerime geçmek istiyordum.

Arkadaşlarımın aralarından geçerek, yerime oturdum. Oturduktan 5 dakika sonra, zil çalmıştı. Hocamız 2 dakika içinde gelir, derse başlarız.

Bir süre geçtikten sonra, ingilizce hocamız Öznur gelmişti. Nedensizce her gördüğümde kalbimin attığı, bölümü iyi ki seçmişim dedirten, naif, seksi ve ateşli bir kadındı kendisini.

Öz: Eee, gençler heyecanlı mısınız? Çok güzel bir otel'de yapacağız tatili.

Sınıftan her bir ağızdan, ard arda “evet hocam” sesleri duyuluyordu.

Hoca bana kilitlenmiş gibi bakıyordu, ağzını açtı ve; Hakan sen heyecanlı değil misin?

“Y-yok! Yani heyecanlıyım ama nasıl olsa gidip, görüp yaşayacağız. Değil mi hocam?”

Öz: Aslında haklısın, güzel bir düşünce.

Yüzüme tatlı tatlı güldü ve arkasını dönüp, derse başladı. Dersi anlatırken hem tahtaya dönüyor örnekleri gösteriyor, hem de bize doğru dönüp ipuçlarını anlatıyordu.

Dersi dinlerken, arkasını döndüğünde kalçalarına bakmıyor değildim. Vurmalık, okşamlık ve ısırmalık bir kalça yapısı vardı aynı.

Gün böyle geçiyordu 6 saat İngilizce dersi vardı, dün tam 8 saatti. Bazı dil bölümü okuyan arkadaşlarımız varsa, anlar bizlerin derdini.

Ama benim için uzun zamandır dert değil, adeta zevk gibiydi. Tek kötü tarafı uzun süre aynı konuyu görmek bıkkınlık veriyordu. Tabii Öznur hariç, evime gelse anlatsa. Yine dinlerim!

Bir süre sonra gözlerim artık tamamen kalçasına kilitlenince, etrafımda ne var, ne yok tamamen unutuyordum.

Her ders böyle devam ediyordu bugün, arkasını döndüğü zaman gözlerim direk kalçalarına kayıyor, sikim zımba oluyordu.

Tenefüs zilleri çalınca sınıftan gidiyor, benim gözlerim kan ağlıyor gibi oluyordu. Fakat vakit hızlı geçiyordu.

Bir baktım saate, 11.59 bir dakika içinde tekrar gelirdi kesin. Dakik bir kadın olduğu için zamanı kaçırmaz.

Tam 12 olduğunda girdi kapıdan içeri rüzgar hafif esiyor, saçları uçuyordu.

Öz: Evet çocuklar, kaldığımız yerden devam edelim!

İçimden “olur, edelim hocam!” diyordum. Arkasını yine döndü ve özel notlarını bizlere, ince ayrıntıyla anlatmaya başladı.

Bir süre sonra sesi kafamdan çıktı gitti, sadece vücudunun kıvrımları ve güzelim kalçası kaldı önümde.

Her hareketinde kalçasının pozisyonu değişiyor. Bazen pantalonu, bu büyüklüğe dayanamayacak gibi oluyordu. Keşke dayanmasa...

Uzun bir süre sonra, ben böyle bakarken meğerse zil çalmıştı. Tam arkasını döndüğünde, gözlerim geçte olsa gözlerine gitmişti.

Ve kötü tarafı bana bakıyordu, acaba onun kalçasını izlediğimi farketti mi? Yoksa, sadece öylesine mi bakıyordu?

Galiba bunu öğrenemeyecektim, çünkü çantasını aldı çıktı gitti.

Suna'nın koluma vurmasıyla ona dönüp “ne oldu?” dedim, Suna bana gülerek tepki vermişti.

Su: Beyefendi öğle yemeği yiyeceğiz ya hani. O nedenle dokundum sana. Bizimle mi yiyeceksin yoksa evine mi gidip, yemek yiyip geleceksin?

“Ha doğru, yok yok! Siz yiyin ben eve gider orada yerim. Nasıl olsa benim evim, okula yakın kızım!”

Su: Sen bilirsin! Haydi kendine iyi bak öğleden sonra görüşürüz. :)

“Görüşürüz!”

Yavaşça çantamı toparladım ve sırtlanıp, sandalyemi düzeltip sınıftan çıktım. Aşağı indiğimde kapı yoğundu ama zor olsa da, çıktım.

Hemen ara mahalleye girdiğim gibi, evime doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. Yolda yürürken, arkamdan bir araba korna çalıyordu.

Biraz kenara geçtim ve araba'nın geçmesini bekledim. Araba geçmiyor ve hâlâ korna çalmaya devam ediyor.

Hiç arkama bakmıyordum, hatta kafamdan “geç git amk! Koca yol işte nasıl geçmiyorsan?” dedim.

Fakat kornaya basmaya devam edince, arkamı dönüp tam bağıracaktım ki, gördüğüm gibi hemen süt görmüş kedi gibi oldum.

Kornaya basan aslında Öznur'muş. Hemen yanına gidip “Hocam kusura bakmayın, siz olduğunuzu bilmiyordum! Yoksa bakardım yani!” diyerek ortamı yumuşattım.

Sert bir tavırla bana bakıyordu.

Öz: Evine mi gidiyorsun?

“Evet hocam, evime gidiyorum!”

Öz: İyi atla o zaman!

Sert biçimde söylediği için biraz tırstım açıkçası, bu sebeple hiç zorlamadan arabasına bindim.

Öz: Nerede evin?!

“****** mahallesi no:37 hocam.”

Öz: Tamamdır!

Yolda giderken ses çıkartmıyordum, ortam sessiz bir vahşi batı havası gibiydi. Tabi Öznur konu açasıya kadar.

Öz: Ee Hakan!

“Evet hocam.”

Öz: Dersleri iyi takip ediyorsun bakıyorumda, gözlerinden okunuyor.

Kafamı öne eğmiş ve biraz utanmıştım, acaba konu devamında nereye gidecekti böyle?

“Evet hocam, iyi anlatıyorsunuz teşekkür ederiz!”

Öz: Ne demek! Hep böyle dikkatlice dinleyeceksen, anlatmaya devam ederim.

“Nasıl hocam?”

Öz: Yok bir şey Hakan!

“Tamamdır hocam.”

Tekrar susmuş ve kafamı öne eğmiştim. Tam bu esnada Öznur yine konuşmaya başladı.

Öz: Evin burası galiba!

“Evet hocam.”

Öz: Kendine dikkat et, yarın otel'de görüşürüz!

“Hocam, öğleden sonra yine dersimiz var ama?

Öz: Şaka mı yapıyorsun Hakan! Derste söyledim ya? Öğleden sonra yokum son 2 saat. Evinize gidebilirsiniz dedim ya size!

Öz: Herhalde gözün ve kulakların başka yerdeydi!

“Pa-Pardon hocam, iyi günler! Tatilde görüşürüz!”

Hemen arabadan kendimi attığım gibi, arkama bakmadan evin kapısını açtığım gibi girdim ve kapıyı sertçe kapattım.

Galiba baktığımı gördü! Ya da görmedi? Allah'ım bilmiyorum... Umarım görmemiştir. Ama görmeseydi böyle konuşur muydu?

Ben böyle düşünürken, annem mutfaktan bana seslenmişti!

An: Hakan sen mi geldin oğlum?

Yüzümdeki terleri sildim ve tok bir ses tonuyla:

“E-evet annem ben geldim!”

Yavaşça içeri geçtim ve lavabo'ya gidip, ellerimi ve yüzümü yıkadım.

Sonra da çıktığım gibi masaya oturdum. Hızlı hızlı, yemeğimi yiyor yanında ayranımı içiyordum.

An: Dur yavaş ye! Boğulacaksın haa!

“Annem, zaman az olmasa yavaş yerim zaten. Ama zaman kısıtlı!”

Yemeği yedikten sonra kalktım ellerimi tekrar yıkadım ve dişlerimi fırçalayıp, çantamdan kitapları çıkardım ve fermuarı kapattığım gibi, evden çıktım.

[Okul faslını geçiyorum, klasik dersler işte yani]

Eve geldiğimde, kapıyı açtığım gibi direk odama gittim ve kıyafetlerimi çıkarıp, güzelce yıkandım.

Terden yapış yapış olan vücudum gitmiş, peri pak mı ne sikimse. Aynı öyle bir şey olmuştum.

Hemen salona üstümü giyindiğim gibi gittim, canım annem yine güzel bir şey pişiriyordu. Hemen arkasından sarıldım ve yanağından öptüm.

An: Çok mu özledin bakalım beni!

“N'apalım sen olmadan hayat geçmiyor!”

An: Bu gece otobüsün var daha hemen şimdiden beni özlüyorsan, Antalya'da ilk günden özlersin beni!

“Tabii ki özlerim ama malum hocamız ayarlamış bir tatil! Gelmiyorum demek olmaz, olamaz!”

An: Yavrucuğum ne olur, ne olmaz dikkat et. Antalya dibimizde ama gelmesi 1 saat, gitmesi 1 saat. Hayatta 1 dakika içinde bir sürü şey oluyor zaten, yani dikkat et!

“Tamam annem, sen merak etme!”

Babam da 5 dakika sonra eve gelmiş, hep beraber masaya oturmuştuk. Güzel sohbetler dönüyor, yüzümüzde güller açıyordu resmen!

Biraz daha sohbet ettikten sonra kalktım ve ailemle son kez konuşup, erkenden yattım. Geceleyin otobüs vardı zaten.

[Alarmla karışık Annesinin sesleri]

An: Oğlum! Oğlum! Oğluuuum!

“Hığğ?”

An: Haydi kalk canım! Otobüsüne yetişeceksin daha!

“Tamam annem, ta-tamam!”

Yavaşça yerimden kalkmış ve ışıktan dolayı, kısık gözlerle etrafa bakmaya başladım. Yavaş yavaş ortam netleşiyordu.

Sonunda kalktım ve hemen lavabo'ya gittiğim gibi, yüzümü soğuk suyla yıkadım ve havluyla kurutup çıktım.

Üstüme bir gömlek ve altıma da beyaz bir pantalon giydim. Spor ayakkabılarımı da giyip, elimde valizle dışarı çıktım, etraf karanlıktı hâlâ!

Hemen otogar'ın taksisini aradım ve bir tane araba yollamalarını istedim.

[10 dakika sonra]

Araba gelmiş ve valizi arkaya koymuştuk. Arabaya bindiğim gibi adam laf atmış ve kısa kısa, sohbet etmeye başlamıştık.

İyi bir adama benziyordu. Ailesini geçindirmeye çalışan bir babaydı! Aynı babam gibi...

Biraz daha sohbet ettikten sonra, bir baktım ki otogardayız. Zaman su gibi akıp geçmişti. Adama para uzattığımdaysa bana “Sen gençsin para sana lazım olur, özellikle bu şartlarda daha fazla lazım!” demişti.

Hem üzüldüm, hem de mutlu oldum. Adamın telefon numarasını aldım, belki bir iyiliğim dokunur diye.

Otogara girdiğimde her taraf tıklım tıklım doluydu, bir sürü benim gibi genç insanlar, ailelerine ya da tatil yapmaya gidiyordu.

Hemen bileti aldığım şirketin önüne geldim ve oradaki görevli ile konuştum. Görevli bana, otobüsüm peron 7 de olduğunu söyledi.

Peron 7'ye gittiğimde otobüs daha gelmemişti. 10 dakika bekledikten sonra uzaktan bir neoplan gelip hemen peron 7'ye yerleşti.

Muavine garanti olsun diye “Antalya'ya mı gidiyor?” dediğimde, bana kafasını salladı ve arkadan da şoför “evet kardeşim Antalya!” dedi.

Muavin bagajı açtı, inen yolcular bavullarını alırken ben de bavulumu koyması için uzattım. Aldığı gibi, hemen köşeye koydu.

Orta kapı dibimdeydi, zaten hemen dibinde olması lazımdı koltuğun.

20 saniye bakındıktan sonra koltuğu buldum ve oturdum. Önümdeki televizyonu açtım ve güzel bir film buldum. İzlemeye başladım.

Biraz izlemeye dalmışken, muavin gelip biletleri alıyordu. Bana yavaşça dokununca, kendime geldi ve bileti uzattım. Sonra tekrar filmi izlemeye döndüm.

Hava yavaştan ayarken, film artık bitmek üzereydi. Otobüsün şehre girerken çıkardığı hoş ses duyuluyor ve ben de duydukça, nedensiz mutlu oluyordum.

Otogar'a girdikten sonra, otobüs perona yerleşmeye başlamıştı. İnsanlar artık yavaştan kalkarken, ben de şimdiden kalkayım da, sona kalmayayım.

Yavaş adımlarla orta kapıdan çıktık, aşağı indiğim gibi hemen muavinin yanına gittim. Bütün bagaj'daki bavulları çıkartırken, arada benim bavulu da çıkarmıştı.

Bavulu aldığım gibi çıkışa gittim, kapıdan çıkarken bir tane adama sormuştum “(x) otele nasıl gidebilirim” diye.

Adam ileride duran araçları, işaret etti ve gitti.

İleride duran araçlara gittim ve durumu anlattım. Adam valizi arkaya koydu, ben de içeride koltuğa geçtim.

[40 dakika sonra]

Otelden içeri girdim ve girişte kadına durumu açıkladım. Kadın beni lobide bekleyen arkadaşlarımın, yanında beklememi belirtti.

Lobiye geldim ve bir kaç arkadaşımla karşılaştım. Biraz sarıldık ve nasılsın fasıllarını yaptıktan sonra, Öznur hoca arkadan ihtişamlı bir şekilde geldi ve hepimizle teker teker selamlaştı.

Tam bana elini uzattığında gözlerime dik dik baktı ve öyle tokalaştı.

Otel yöneticisi olan eski öğrencisi geldi ve hepimizle özel olarak ilgilenmek için, yanında bir kaç çalışanıyla bize oteli anlatmaya başladılar...

¦DEVAM EDECEK¦

Yorum Yap

Yorumlar