← Ana Sayfaya Dön

BİR ORTA DÜNYA HİKAYESİ 6

📌 FANTASTİK

Birilerinin size güveniyor olması ağır bir yüktür. Hele bunu yerine getirebileceğinizden emin değilseniz. Ben eski sıradan bir Sudronlu bir çobandım. Şimdi de Nordon'da bir çiftçiyim. Olben bana, Nordon'un kurtuluşu için görevler vermişti. Ben de ona güveniyordum. Olben muhafız devriye görevinin bizim köyde olduğu günlerde mutlaka bize uğruyordu. Hatta fazla dikkat çekmemek için, bazen atını başka bir evin önüne bırakıp bize daha sonra geliyordu. Arten ve Maren ile de iyice kaynaşmışlardı artık. Özellikle Arten hayranlık duyuyordu Olben'e. Hatta Olben, bir takım kılıç hareketlerini benden önce Arten'e gösterdi. Aslında ben de çok beceriklice ve kuvvetli tutamadığım halde, Arten'in de kollarını güçlendirmesini söyledi. Arten'in kılıca böyle ilgi duymasına şaşırmıştım. Maren, Arten kadar ilgi duymuyordu. Sadece bizim ilgi duymamıza gururla bakıyordu.

Olben bizde kaldığı zaman, soğuk kış gecelerinin etkisiyle yan yana yatıyorduk. Genelde Olben’i en dışımıza alıyorduk, daha doğrusu o öyle istiyordu. Acil bir durum olursa hemen kalkarım düşüncesiyle. Nadiren ben Olben’le bizimkilerin arasında uyurdum. O zamanlarda Olben’e hayranlığımdan, ya da ilgimden ona doğru sarılıp uyuduğumu ve bir ihtimal onunla seks yapabileceğimi hayal ederdim. Maren ve Arten, benim kadınım gibi görünüyordu ama Olben’in yanında utanıyordum. Bir gece ben en iç taraftayken, Olben’in Arten’e ilgi gösterdiğini farkettim. Ateşin ışığıyla loş ışık vardı, detayları göremiyordum ama yanımda bir hareketlilik vardı. Olben ile Arten birbirlerine iyice sığışmışlardı. Acaba Olben mi, Arten’e yaklaşmıştı, yoksa Arten mi Olben’e. Önemi yoktu. Tabii elbiselerini çıkarmamışlardı ama birbirlerine dokunuyorlardı. Olben ya da Arten’den hangisinden daha çok şüpheleneceğimi bilemedim. Ertesi sabah Arten’in Olben’e hayran bakışını görünce çok kıskanmıştım.

Arten’in benim kadınım olduğunu Olben’e hissettirmek istiyordum. Ama bir yandan da Olben’e de hayran olmaya başlamıştım. Galiba ben ayran gönüllü idim. Maren ile Arten arasında bile seçim yapmakta zorlanırken, şimdi de Olben çıkmıştı karşıma. Olben ile Arten arasındaki yakınlaşmayı görünce Arten benim için daha kıymete binmişti. Çelişkili bir durumdaydım, Olben’in yanında Arten’e ilgi gösterme konusunda.

Olben, benim Ostronca öğrenmemi istiyordu. Nordonlular köydeki Ostronlu köylülerin geri dönmesini istediği için, onlarla konuşmuyorlardı. Ostronlular da kendilerine olan bu tavırdan dolayı Nordonluları sevmiyorlardı. Henüz bir kavga çıkmamıştı ama, her an çıkabilirdi de. Ben Olben'in isteği üzerine, köydeki Ostronlu bir aile ile yakınlaşmaya başladım. Ostronlular, benim onlara yakınlaşmama önce şüphe ile yaklaştılar. Ben de onların haklı şüpheleri ile orantılı olarak çekingendim. Sudronca'nın üstüne Nordonca öğrendiğim için, Ostronlularla hiç bir kelime bilmeden iletişim kurmanın yollarını biliyordum. Önce güven sağlamaya çalıştım ve evde Arten'in pişirdiği bir yemekten götürdüm. Bu jestime şaşırdılar, sonra beni evlerine aldılar. Kulübeleri tipik bir Nordon evi olmasına rağmen, yerleşimi hiç de bir Nordon evi gibi değildi. Evi perde ile önce ikiye bölmüşler, sonra da dıştaki kısmın bir bölümünü yine perde ile ayırmışlardı. Evde çeşitli yaşlarda üç çocuk vardı. Çocuklar nedense benim eve girişime çok sevindiler, ben de onlara gülümseyerek başlarını okşadım. İlk kelimeler tabii ki, en çok kullanılan eşyalar üzerinden el hareketleri ile eylemleri anlatma şeklinde oldu. Ostronlular bir sürü sorular soruyorlardı, ama henüz onların sorularını tam olarak anlayamıyordum. Anladığım kadarıyla, 'Burada nasıl yaşıyorsunuz, çok soğuk' gibi bir şeyler söylüyorlardı. Anladığım bazı soruları da yavaşça cevaplasam da, henüz onlar da beni anlamıyordu. Bir kaç hafta bu Ostronlu aileye gidip geldikçe, en azından anlaşacak kadar bir şeyler öğrenmiştim. Ev yerleşimi ve ısının korunması ile ilgili bildiğim kadarıyla onlara tavsiyelerde bulundum. En çok, çocukların perde arkasında kalmasıyla ilgili tedirginlik yaşadılar. Ben de en azından yatıncaya kadar, onlar da ateşin çevresinde kalsınlar, yatınca zaten yorganın altında ısınırlar diye tavsiyede bulundum. Sanırım ev mahremiyeti önemli idi onlar için. Benden Nordon'da neden Nordonlular kadar mahsul alamadıklarını sordular. Ben de geçiştirici cevaplar verdim. Ostronluların iyi mahsul alması, hem onların kalıcı olmalarını sağlayacaktı, hem de bizim vereceğimiz vergileri artıracaktı.

Olben'in bir sonraki devriye sırası bizim köye geldiğinde, yine bizim kulübeye uğradı gece. Ben Ostronca'yı bir Ostronlu ile anlaşacak kadar öğrendiğimi söyledim. Olben çok sevindi. Bana kılıçtan kısa ama, bir bıçaktan uzun bir kısa kılıç verdi. "Ostron'un demircilerine gideceksin ve bu kılıçtan bir kaç tane yaptıracaksın" diye talimat verdi. Yanımda bir eşeğin alacağı kadar erzak götürecek ve dikkat çekmeyecek sayıda kısa kılıç yaptırıp gelecektim. Dikkat çekmemek için, her seferinde birkaç adet olmak üzere, kısa kılıç satın alıp gelecektim. Zaten eşeğim de ancak o kadar erzak taşıyabilirdi. Bizim gibi eğitimsiz ve çelimsiz köylüler, ancak bu kısa kılıçları etkili kullanabilirlerdi, diye açıkladı Olben. Belki bu seneyi ve bir sonraki kışı hazırlık yaparak geçirecektik. Artık heyecanlanmaya başlamıştım. Arten kılıca olan ilgisini, örnek kısa kılıçla kendi kendine oynayarak da gösterdi. Maren gülümseyerek, bize güvenini gösterdi. O gece, Olben'in bir önceki ziyaretindeki geceden dolayı, hep birlikte seviştik. Ben sırayla yapmama rağmen, sadece Olben ve Arten ile beraber olabilmiştim. Arten'e sıra geldiğinde boşalmıştım. Onlar, benden sonra sevişmeye devam ettiler. Ben aralarında olmama rağmen, onları sadece seyrettim. Sonra, ben Arten ile uyudum, Olben de Maren ile uyudu.

Sabah, gizlediğimiz yerlerden iki çuval erzak yükledim eşeğime. Sonra Olben'in tarif ettiği yoldan Ostron'a doğru yola çıktım. Yollar hala karlıydı ve yolumu kaybetmemek için, dağların arasından, biraz nehir yolunu takip ederek, biraz da tepelere çıkarak, ileriyi gözleyerek ve tabii ki eşeğin gidebileceği patikalardan yol aldım. Yollar o kadar ıssız ama, ağaçlıklı ve çalılıklıydı. Dolayısıyla, yol alırken ne çok ilerisini, ne de çok gerisini göremeden gidiyordum. Olben, 'Yolda eğer Ostron muhafızına rastlarsan, Ostron'a biraz erzak götüreceğini söyle. Eğer dönüşte raslarsan, kısa kılıçları ağaç dalları arasına sakla, biraz yakacak topladığını söylersin' diye tembihledi. Neyse ki, hiç Ostron muhafızına rastlamamıştım. Olben, yolculuğumun gece yarısını geçebileceğini, o yüzden uygun bir yerde gece mola verecek şekilde bir yer arayabileceğimi söyledi. Dediği gibi, yanıma aldığım azıklarla hava kararıncaya kadar yol aldım. Geldiğim yol boyunca karlar kesilmemişti ve sığınabileceğim bir mağara veya kuru bir yer görünmüyordu. Hava kararınca, sığınacak yer bulmak artık iyice zordu. Yola devam etmek riskliydi, ayrıca eşeğin de dinlenmesi gerekirdi. Önce eşeği, bir yere bağlayarak, karanlık da olsa etrafı dolandım. Neyse ki, biraz uzak da olsa, yukarılarda küçük bir kuytu yer buldum. Üstünü dallarla kapatırsam, geceyi geçirecek hale getirebilirdim. Kuytuluğu eşeğin de gireceği şekilde, üstünü kapatarak hazırladım. Bir ateş yaktım, eşeği yanıma alarak, onun da ısısından faydalanırım diye düşündüm. Açık havada, belki soğuğun da etkisiyle fazla derin uyuyamadım, nitekim hava aydınlanmak üzereyken uyandım ve kalktım. Eşeği tekrar yükleyerek yola çıktım. Sabah hava pusluydu, hatta sisliydi. Gün ağarmasına rağmen, önümüzü göremiyorduk. Sanki bulutlar arasında yürüyorduk. Bu da beni oldukça geriyordu. Sanki başka bir dünyaya gidiyorduk.

Bir süre yol aldıktan sonra, sis azaldı. Sıcaklık biraz yükseldi, ama benim gerginliğim azalmadı. Demek ki, Ostron bu kadar uzak bir yerdeydi. Sudron'dan Nordon'a gelirken bile bu kadar gergin değildim. Belki de Ostronlular'dan korktuğum içindi. Sis tamamen dağıldığında, etraftaki ağaçlar da seyrekleşmişti ve önümüzü en azından görebiliyordum. Sonra birden yol aşağıya doğru eğimli hale gelmeye başladı. Daha sonra da sanki yol bitti, kendimi bir dağ yamacının kenarından geniş bir ovaya bakarken buldum. Demek Ostron böyle bir yerdi. Dağ yamacından inmek kolay görülmüyordu, hele bir eşekle. Patikaları gözümle süzdükten sonra, eşek ile yok alabileceğim bir yol seçtim ve oradan yürümeye başladım. Eşek geçecek kadar düzgün olan yol, sanki beni bir yerlere götürüyordu. Nitekim de öyle oldu. Birkaç saat sonra o yol beni, bir başka dağ yamacına götürdü. Karşımda geniş ve derin bir çukur ve o derin çukurun dışında, yine yamaç üzerine kurulmuş evler vardı. Bu insanlar bu kadar yüksek yamaçlara neden evlerini yapsınlar ki diye düşündüm. Sanırım, o derin çukur bir madendi ve o yamaçtaki evlerde de madenciler yaşıyorlardı.

Artık buraya kadar gelmişken diye düşünüp, tedirginliğim ve endişem azalmıştı. Artık akşama yaklaşmıştı. Sabahtan beri mola vermemiştim, bir an önce yolu tamamlamak için. Gözümle kestirdiğim bir yamaç evine doğru sürdüm eşeğimi. Uzaktan evlerde bir hareketlilik seziyordum. Sanırım, herkes gece evine çekilmeden önce hazırlıklarını yapıyordu. En az dikkat çekeceğim eve doğru yavaşça yürüdüm. Yamaç evinin kapısında bir Ostronlu adamla karşılaştım, ona Ostronca selam vererek gülümsedim. Benim, onun isli ve kara elbisesinin yanında nispeten temiz elbisemi görünce, Ostronca selam vermeme rağmen şaşırdı. Biraz şüphe ile benim yaklaşmamı bekledi. Ben tekrar Ostronca selamımı verdim. Beni iyice süzdükten sonra, o da Ostronca selamımı aldı. Ona Nordon'dan geldiğimi, oradaki Ostronluların burayı çok anlattığını, merak ettiğim için geldiğimi anlattım, ayaküstü. Ve de biraz belki size yardımı olur diye biraz erzak getirdim diye, eşeğimi gösterdim. Eşeğin yüklü olduğunu görünce, hemen beni yamaç evine davet etti. İçeride bir kadın ve ergen yaşlarında iki çocuk sanırım yemek ve ateş ile uğraşıyorlardı. Gördüğüm ev düzeni, Nordon'daki Ostronlu ailenin ev düzenine benziyordu. Yine perde ile ayrılmıştı ev. Beni bir köşeye oturttular. Adam birkaç kere daha girdi çıktı. En sonunda adam da, dışarı çıkmamak üzere eve girdi. Yemeğe davet ettiler. Gün boyunca aç yolculuk yaptığım için, daveti bekletmeden masaya oturup yemeye başladım. Birkaç lokma yedikten sonra, sohbet etmeye başladım. Benim kurt gibi aç halimle yemek yiyişime çocuklar gülerek seyretti. Sohbete önce Ostronca buraların Nordon'dan daha güzel olduğunu ve evlerini de beğendiğini söyleyerek başladım. "Evet, buraları güzeldir ama, madende saatlerce yerin altında çalışmak, hiç de öyle herkesin yapacağı bir şey değil" diye cevapladı adam. Çocukların ve kadının yüzlerindeki karadan, onların da madende çalıştığını anladım. Biraz onları anladığımı ve Nordon'daki zorlu kış ve çifçilik hayatından bahsederek, ortamı yumuşattım. Yemeğin sonunda artık meramımı anlattım. Ağaç kesmek için, uzun düz bıçağa ihtiyacım olduğunu, hatta bundan birkaç tane yaptırıp, Nordon'da satabileceğimi söyledim. Adam, bunu Ostronlu demircilerin yapabileceğini ve bunu yapacak bir demirci tanıdığını söyledi. Ben de "Ne kadar az bilen olursa daha iyi, yoksa Nordon'dan herkes gelir buraya. O yüzden, bence sen yaptır bu erzakla da sen yap ödemeyi. Kendi payını da alırsın" dedim. Adam, hiç böyle bir şey yapmadığı için önce tereddüte düştü. Sonra karısı ile bakıştıktan sonra, 'Tamam olur' dedi. Yemek sonrası yine benim aksak Ostronca'mla hem Nordon hayatını, hem de Ostron maden hayatını konuştuk. Sonra çocuklar perde arkasındaki yataklarına geçtiler.

Çocuklar ayrıldıktan sonra, adam beni yatacağım yeri gösterdi ama oraya zaten karısı yatmıştı bile. Ben titrek bir sesle, 'Ama orada karınız var' dedim. Kadın da bana gülümsüyordu bu arada, ve yüzünün karası hala duruyordu. Adam, “İkramımı alacak mısın?” diye sordu. Ben tabii anlamadım. Devam etti "Bizde Ostron'da uzun yoldan gelen misafirlerimize kadınlarımızı ikram ederiz. Ben de Nordon'a gelsem, sen ikram etmeyecek misin?" dedi. Sudron'da eğer kadın isterse beraber olurdu, Nordon'da hasat sonrası hafta etkinliği dışında böyle bir şey duymamıştım. Sudron’da ise yine kimsenin kimseye kadınını veya erkeğini “ikram” ettiğini duymamıştım. Misafir geldiğim Ostron evinde, biraz tedirginlikle "Tabii, eğer bir gün misafirim olursan, elbette" dedim, titrek bir sesle. Adam, sanki istemez gibi görünen halime şaşırmıştı. Galiba Ostronlular, başka tenlerin zevkini ancak uzak yerlere misafirliğe gittiklerinde tadabiliyorlardı. Kadın da kendisini beğenmediğimi düşünmüştü. Ateş kuvvetli yandığı için yeteri kadar ısınmıştı içerisi. Elbiselerimi çıkardım. Kadın da beni görüp, o da elbiselerini çıkardı. Adam da, bizi izleyebileceği bir yere geçip oturdu. Nedense kadından ziyade adama bakıyordum. Çünkü inanamıyordum, kadınını benimle paylaşmasına. Kadın fiziksel olarak da çalıştığı için diri bir vücuda sahipti, kumral saçları, parlak kahverengi gözleri, koyu pembe meme uçları ile büyükçe memelere sahipti. Amı, aynı Olben'inki ve onun söylediği gibi kılsızdı. Söylediği gibi, Ostronlu kadınlar demek ki, hep düzenli olarak alıyorlardı am kıllarını. Kadının yanına yatıp, sarıldım ve boynunu öpmeye başladım. Kadın sarılmamdan hoşlandı ve o da bana sarıldı. Sonra o kara çalınmış yüzünde, dudaklarını öptüm. Sanırım pek öpüşmek huyları değildi, biraz çekingen yaklaştı dudaklarını öpmeme. Hatta dilimi ağzına sokmama iğrendi nedense. Bu yüzden onu öpmeyi bırakıp, memelerini öpmeye başladım, o an kocasının bizi izlediğinin tekrar farkına vardım. Biraz duraklamama rağmen, memelerini avuçlayarak ve sıkarak öptüm ve hatta dişlerimle meme uçlarını hafifçe ısırarak öptüm. Yavaş yavaş inerek, kılsız amına götürdüm. Kadın sanki bunu bekliyordu. Demek ki, Nordon ve Sudron'dakilerin aksine burada kadınların amını yalıyorlardı. Daha önceki tecrübelerimi göstererek amını güzelce yaladım ve kadının ıslandığını fark ettim. Arada bir kadının yüzüne bakmak için başımı kaldırdığımda, kocasını da görüyor ve bir an tekrar tedirginliğim artıyordu. Kadın iyice ıslandıktan sonra artık kalkmış olan sikimi, amına doğru getirdim. Hızlıca içine girdim. Adamla göz göze geldik, adam gülümsüyordu. Sanki karısının sikilmesinden memnundu. Benden ziyade karısını izliyordu. Bu da, benim daha çok kadının zevk almasına odaklanmama sebep oluyordu. Çünkü işin tam ortasında adamın beni durdurup, ve belki de öldüreceğinden korktum. Burada adamın, sadece beni izliyor olması beni geriyordu. Kadın da gülümseyerek bana bakıyordu. Ben de adamı, orada olduğunu bildiğim halde, görmezden gelmeye çalışarak, kadına bakarak gidip gelmeye başladım. Tabii bu gerginlikten dolayı istemsiz olarak kısa süre boşaldım. Daha önceleri de erken boşaldığım olmuştu. Ancak hiç bu kadar beni gereni olmamıştı. Kadın ben boşaldıktan sonra sikimi eline aldı ve inceledi. Gururlandım. “Demek Sudronluların siki böyle oluyor” dedi. Korktum, benim Sudronlu olduğumu mu anlamıştı. Sonradan dilinin sürçtüğünü anlayınca rahatladım. Adam da gülümsüyordu. Kadın yavaşça yumuşamakta olan sikimi emdi. Sonra kalktım ve giyindim. Adam, gece de kadınla yatmamda ısrar etti. Gece uykumdan uyanıp, kocasının horultusu altında yorgan altında uzun uzun sikiştik. Bu sefer kadın daha çok mutlu oldu. İlk defa Sudron’da ve Nordon’da tabu olarak görülen oral seksi defalarca yapmış olmanın faydasını gördüm. Kadını sadece oral yaparak, daha bir iki saat önce spermlerimi doldurduğum amını yalayarak boşalttım. Kadın bu seferki sikişmemizin, kocasının izlemesi altında olmaması nedeniyle daha rahattı. Ama ikimiz de sessiz olmalıydık. O yüzden sikimi o ıslak ve sıcak amına sokarken de çok yavaştım. Ellerim gövdesinin iki yanında destek alarak ve yüzündeki o muhteşem şehveti görerek, kalçamı yukarı aşağıya kaykılıyordum. Sert ve uzun sikim sanki esneyerek vajinasında ileri geri hareket ediyordu. İkimiz de ses çıkaramamanın gerginliği ve heyecanı içindeydik. Adam bir iki saat önce karısını bana sunmuştu, ama şimdi onun bilgisi dışında karısını sikmeme nasıl tepki vereceğini bilemiyordum. Kadın da olumlu tepki vermeyeceğini biliyor olmalıydı ki, o da sessizdi. Sessiz olması onun zevk almıyor olduğu anlamına gelmiyordu. Loş ateş altındaki görebildiğim yüzü, tamamen bir şehvet ifadesiydi. Arada bir eğilip boynunu öpüyordum. Sikim sanki ıslak kınına girip çıkan bir kılıç gibiydi. Arada bir kocasına bakıyor, eğer horluyorsa yavaşlamadan devam ediyordum. Sanırım bu şekilde en uzun sekslerimden birini yaptım. Boşalım yanına uzandığımda kadının, bana şefkatle sarıldığını farkettim.

Sabah adam madene inmeden önce benim uzun bıçak işimi yapacak demirciyle görüşmeye gitti. Verdiğim örneği bırakmış, demirci şaşırmış bir köylünün böyle bir bıçak istemesine ama bir buçuk çuval için 3 bıçak yapabileceğini söylemiş. Böylece yarım çuval da madencinin olacaktı. Ben içimden sevindim. Dikkat çekmeyecek sayıdaydı. Her ay gelerek, üçer tane yaptırabilirdim. Bir gece daha kaldım, madencinin yamaç evinde. Yine adam kadınını bana bıraktı, ama bu sefer benden sonra o sikti karısını. Gece ise, kadın benimle uyudu.

Ertesi gün kısa kılıçlar hazır olunca sevinç ve heyecanla Nordon'a geri yola çıktım. Yolda, Olben'in tavsiyesi üzerine ağaç ve odun parçalarının arasına gizledim kısa kılıçları. Neyse ki, dönüş yolunda da herhangi bir muhafızla karşılaşmadım. İlk turumu yapmıştım. Arten ve Maren beni sevinçle karşıladılar. Uzun mücadelenin daha başındaydık ama sanki her şey beklediğimizden daha sorunsuz ilerliyordu. Bence şimdiye kadar sorun olmaması ileride daha büyük bedeller ödeyeceğimizin göstergesiydi.

Yorum Yap

Yorumlar