← Ana Sayfaya Dön

BİR ORTA DÜNYA HİKAYESİ 3

📌 FANTASTİK

Hasat zamanı benim için çok yorucu geçmişti. Maren ve Arten hamile oldukları için onları fazla yormak istemiyordum. Yine de, ellerinden geldikleri kadar yardımcı oldular. Kışı geçirecek kadar erzağımız olmuştu. Hayvanlar için, otlar toplayıp onları da kuruttuk. Nordon'da kış hazırlıkları nasıl yapılır bilmediğim için, hep Maren yardımcı oluyordu bana, ne yapmam gerektiği konusunda. Geçen kışa doğru eski erkeğiyle birlikte yapmışlardı hazırlıkları. Ben geçen sene kışın ortasına doğru gelmiştim. Yaptığımız bunca çalışma ve hazırlığa bakılırsa, Nordon'da hayat o kadar kolay değildi.

Akşamları yine Arten ve Maren ile birbirlerimize ateşin karşısında hikayeler anlatıyorduk. Maren Nordon'un efsanelerini anlatırdı, ben de Sudron'un masallarını. Nordon'un efsaneleri genelde sihir ve gizem üzerine idi. İnanılmaz hikayelerle, gündelik olayları anlatıyordu. Bazıları çok komik geliyordu ama hepsi çok ilginçti. Sudron masalları, genelde uzun uzun başlarına türlü olaylar gelen ve sonunda inanılmaz bir şekilde bunlardan kurtulan insanların hikayesi oluyordu. Tabii Sudron hikayelerinde de, inanılmaz yetenekleri olan insanlar vardı. Bu hikayeler de, hem Arten'in, hem Maren'in çok ilgisini çekiyordu. Aynı masalları, bir süre sonra değiştirerek veya aynı şekilde defalarca anlatırdım. Tabii Maren de aynı efsaneleri biraz değiştirerek anlatır dururdu.

Akşamları birbirimize hikayeler anlatmak dışındaki eğlencemiz seks yapmak oluyordu. Artık soğuk kış zamanları değildi. O yüzden çıplaklık konusunda daha rahattık. Hamileliklerinin ilerlemesi bizi durdurmuyordu. Hepimiz zevk alıyorduk ve zevk almak için yapıyorduk. Onlara bana oral yapmasını öğrettim. İlk başlarda çiş yapılan yer olduğu için tiksinç geliyordu ama yavaş yavaş alıştılar. Hatta dillerini ve gırtlaklarını kullanarak sikimin tamamını almayı öğrendiler ve bunu bir süre sonra oyun haline getirdiler. Tabii bunun onları oral olarak iyi bir şekilde tatmin etmemden kaynaklandığını söylememe gerek yok. Birbirlerini kıskanmasınlar diye, mümkün olduğunca biri uzaklardayken ya da uyurken beraber olurduk. Genellikle uykumdan fedakarlık ederdim. Hamile oldukları için daha nazik davranıyordum. Zaten gün içinde de, su getirmek, odun toplamak gibi genelde onların yaptığı işleri de ben yapar olmuştum. Dolayısıyla gün içinde aslında daha fazla yorulur olmuştum.

Kış bastırmaya başlayınca artık hamilelikleri ilerlemişti ve bizim de hazırlıklarımız bitmişti. Bende yorgunluk artıyordu ama, kışın sakinliğiyle kendime gelirim diye düşünüyordum. Maren'in anlattığı kadarıyla, bazı kışlar uzun sürünce veya yazın hasat yeterli olmayınca kışın sonlarında erzağı idareli kullandıkları için yarı aç yarı tok kış geçirdikleri çok olurmuş. Hatta hayvanlarından kışı atlatamayan da olurmuş. Genelde kıştan zayıflamış olarak çıkarlarmış. Bu sene hasatta vergi vermediğimiz için, geçen seneki gibi bir sorun yaşamayacağımızı söyledi Maren. Yine de geçen kışın ortasında geldiğim için kışın nasıl geçeceğinden bir fikrim yoktu.

Kışın tam ortasında, büyük bir kar yağdı. Sudron'da kar yağmazdı, ancak yükseklere yağardı, oraya da zaten sadece yazları giderdik. Karın yüksekliği bir metreyi geçti. Dışarıdaki tuvalete gidebilmek için bile, yüksek karların arasında yol açmak durumunda kaldım. Tabii, tuvaletin içini ve altını da temizledim. Her gün su getirmek için de dereye kadar, kar yığınlarının arasında cebelleştim. Bize daha önce anlatıldığı gibi Nordon, biz Sudronlulara göre değilmiş. Yine de hayatta kaldığım için mutluydum. Sonuçta iki tane kadınım vardı, doğurmak üzereydiler.

Tabii artık odun getirmek gibi gündelik işler bana kalmıştı. Maren daha “tecrübeli” bir hamile kadın olarak Arten’e kıyasla daha normal bir hayat sürmeye çalışıyordu. Ben ise ikisine de fazla iş vermemeye çalışıyordum. Maren yine yapılacak işleri organize ediyordu. Artık soğukta dışarıda daha fazla işim vardı.

Bir gün yakacak odun olmaya uygun ağaç bulmak için vadiden aşağılara kadar gitmek zorunda kalmıştım. Arten her ne kadar, her zamanki gibi benimle gelmek istese de izin vermedim. Aslında onunla eğlenceli geçiyordu. Onun için de zaman geçirmesine faydası olurdu. Ama kendini zorlamasını istemiyordum. Sonuçta benim bebeğimi taşıyordu. Yalnız olunca ne kadar uzağa gittiğimi farkedemedim. Dönüşte beni bir kurtun takip ettiğini ise hiç anlayamamıştım. Taa ki eve birkaç yüz metre yaklaşıncaya kadar. Kurt ise benden en fazla yüz metre uzağımdaydı. Hemen iple çektiğim odun kızağını bıraktım. Tabii baltamı da. Koşarak evin kapısına kadar koştum. Ne kadar hızlı koşarsam o kadar kayıyordum ve kurt da bana yaklaşıyordu. Kurt boy olarak benden kısaydı ama, sanki benden büyük gibiydi. Yakalanmamak için zig zag çizerek koştum. Kurtu da böyle biraz şaşırttım ama çok yaklaşmıştı. Evin kapısına geldiğimde paçamdan yakaladı, hatta dişini ayak bileğimde hissetmiştim. Ben hızla kapıyı açınca Maren ve Arten de bana, yani kapıya doğru geldiler. Kurdu eve sokacağımdan korktum. Öyle ya, sadece beni değil, Arten, Maren ve hatta evdeki hayvanlara da saldırabilirdi. Bir an kendimi feda etmeyi düşündüm. Maren çeviklikle beni çekti ve kapıyı çarptı. Kurdun kafası kapıya çarptı ve aslında önce sıkıştı. Sonra Arten de destek verip kapıyı kapattılar. Nefes nefese kalmıştım. Nefesim o kadar derinden geliyordu ki, sanki ciğerim yırtılıyordu. Sakinleşince kapının tahta aralıklarından baktım. Kurt hala dışarılardaydı. Arten arkamdan gelip bana sarıldı. Sanki o beni koruyacaktı. Ona karşı savunmasız görünmek istemiyordum. Maren de gelip başımı okşadı. İksine karşı da güçsüz ve savunmasız görünmüştüm. İşin aslı beni kurtarmışlardı.

Sudron’dan gelirken yay ve oklarımı getirmiştim. Ama oklarımı yolda avlanırken harcamıştım. Şimdi ya kendime ok yapacaktım, ya da ok bulacaktım. Vadide ok bulmamın imkanı yoktu. Dışarıya çıkıp ok yapılabilecek uygun dallar toplayabilirdim. Ama dal ile bitmiyordu ki. Okun delici olabilmesi için demir temren ucu olmalıydı. Bu kurdu temizlemem lazımdı. Yoksa eve hapis kalacaktık. Odun için, ve hatta tuvalet için bile rahatça çıkamazdık.

Maren ve Arten benim kadar endişeli değillerdi. Evin içinde çok arandım, yayıma uygun ok olabilecek çubuk. Eğri veya şekilsiz de olsa bir sürü değişik yerlerde bir şeyler buldum. Oturup onlara saatlerce şekil verdim. Bu arada Arten ve Maren gece uykularını partiler halinde uyudular. Ben ise herhalde oka benzer 8-10 tane çubuk hazırlayınca uyudum.

Sabah onlar da dışarıya çıkma konusunda tereddütlüydü. Bir iki günlük odunumuz vardı. Tuvalet işini elbette zorunda kalırsa evde yapardık ama, tabii ki yapmazdık. Oklarımı ve yayımı alıp kapıyı yavaşça açtım. Kurdu görmeyince rahatladım. Kapıdan uzaklaştım. Bütün gece bizi beklemiş olamazdı tabii ki. Maren ve Arten’e işaret ettim. İhtiyaçlarını görmek için sırayla tuvalete gittiler. Sonra ben ihtiyacımı gördüm. Rahatlamıştım. Galiba kurt gitmişti. Rahatça evden biraz daha uzaklaştım. Bakındım etrafa. Tam artık kurt yok diyecekken, Yan yamaçtan hızla aşağıya indiğini gördüm. Oklarımdan birini hemen yaya taktım. İlk atışım o kadar kötüydü ki, kurdu durdurmak bir yana tehlikeyi daha da yakınıma getirmişti. Arten çığlıkla beni çağırdı. İkinci oku hızla yaya gerdirdim. Kurt hareket halinde olduğu için tam hedef alamıyordum. Vuramayacağımı anlayınca nefesimi bırakıp, tekrar nefes alarak yayı gerdim. Arten’in çığlıklarını artık duymuyordum, konsantrasyondan. Ve oku bıraktım. Ok, kurdun ön sağ bacağına saplanır gibi oldu ve düştü. Demir temren ucu olmadığı için saplanmamıştı. Ama kurdu yaralamıştı. Tabii yavaşlattı kurdu. Ben hemen yeni ok aldım. Çektim yayı ve yine aynı bacağından vurdum. Ok yine saplanmadı, ama bacağını iyice sakatladı. Karların üzerine iz bıraktı. Benden korkmuştu. Sendeleye sendeleye uzaklaştı. Arten koşarak bana geldi ve sarıldı. Maren de arkasından geldi. Üçümüz sevinçle sarıldık.

O gece daha tutkulu bir seks yaptığımızı anlatmama gerek yok. Kendimi evin koruyucusu gibi hissetmiştim. Ve de erkeği.

Bir metre kar daha kalkmamıştı ki, önce Maren doğum yaptı. Sudron'da diğer kadınlar yardım ederdi doğuma. Burada doğum konusunda tecrübeli olan Maren vardı, Arten ise benim gibi ne yapacağını bilmiyordu. Marten'in küfürleri ve bize bağırmaları arasında, sıcak su ve havlu hazırlayarak, onun doğum yapmasına yardımcı olduk. Neyse ki sağlıklı bir oğlan çocuğu verdi bana. Önceki çocuklarım, muhtemelen Ostron istilasında ölmüşlerdi. Onlardan hiç haber yoktu. Sadece artık saldırıların durulduğunu biliyordum. Geri dönemezdim. Zaten , burada yeni bir düzen kurmuştum. İlk kez oğlum olmuş gibi sevindim. Maren'e ikimiz de rahat etmesi için yardımcı olduk. Bebeğimize ve annesine iyi bakıyorduk, elimizdeki imkanlarla.

Maren'den iki hafta kadar sonra, Arten doğum yaptı. Bu sefer, tecrübeli Maren yaptırdı doğumu ve Arten için zor olmasına rağmen, bizim için kolay oldu. En azından ne yapacağımızı biliyorduk. Arten de bana bir kız çocuğu verdi. Sudron'da da, Nordon'da da doğum esnasında bazen çocuk, hatta bazen anne ölüyordu. Bebeklerin beşte biri, 5-6 yaşına gelmeden ölürdü. Bu yüzden, bebeklere iyi bakmaya çalıştık. Zaten kardan çıkamıyorduk. Ben su almak için çıkıyordum ve tuvalet yolunu açık tutmaya çalışıyordum.

O kış doğumlardan sonra, evde gün aşırı bebek uyutma ve bebekleri emzirme ile geçti. Maren'e de, Arten'e de fazla yaklaşmadım. Sadece gece benimle uyurlarsa, bebekleri uyandırmadan yavaş tempoda sikişirdik bazen. Bu yavaş tempo sikişmeleri de sevmeye başladılar sonradan, çünkü daha uzun sürüyordu. Bazen biraz ara verip, sonra tekrar devam ediyorduk. Amlarının ıslaklığı durmuyordu. Uzun uzun, genelde kaşık pozisyonunda donlarını aşağıya sıyırıp sikiyordum onları.

Kış bittiğinde, erzaklarımız rahat yetmişti. Maren'in dediği gibi bu iki senede vergi vermediğimiz için yetiyordu erzak. Bahar gelince yine eski işlere geri döndük. Bu sefer artık Maren de, Arten de bebekleri bir yere bırakıp ya da onları uyutup bana yardımcı oluyorlardı.

Yaz akşamlarında, bebekler olmasına rağmen eski rutinimize dönmüştük. Her akşam sırayla biriyle, ateşin karşısında sikişiyorduk. Her gün farklı şeyler deniyor, hoşumuza giden bir şey olursa, onu tekrar yapıyorduk. Yine kıllı amlarını ayırarak, uzun uzun yalamam, çok hoşlarına gidiyordu. Onlar da artık benim sikimi güzelce emmeyi öğrenmişlerdi. Bebekler küçükken yaptığımız yavaş ve durarak sikişmeyi de bazen yapıyorduk, ama onlar da sert yapmamı isterlerdi genelde. Ritimli ve git gellerimin sesleri kulübede yankılanırken sikişirdik. Yavaş yavaş, tam çıplaklığa doğru alıştırıyordum onları. En azından sadece çorap kalsın dedikleri de oluyordu. Onlar da, ben de tabularımızı yavaş yavaş aşıyorduk. Ben de birkaç kere, gündüz sikişmiştim onlarla. Gerçi hızlıca ve tam soyunmadan olmuştu.

Hasat zamanı gelmişti yine, bu sene de yine geçen seneki kadar mahsul olmuştu. Yine kışı rahat geçireceğimizi düşünmeye başlamıştık. Maren ve Arten de bana hasatta yardım ediyordu. Bu sırada, iki atlı bize doğru yaklaştı. Ben geçen sene, yeni kralın başa geldiğini ve artık saldırıların durulduğunu öğrendiğimiz için, çok tedirgin olmadım. Ancak Maren ve Arten atlılardan çok korktular, ama kaçmadılar. Çünkü, eski krallarının muhafızları bazen beklenmedik zamanlarda evlere ziyaret eder ve vergi olarak hasatlarının yarısını almaya gelirmiş. Zaten atlıları uzaktan görünce Maren, "Vergiciler geliyor" diye bağırdı. Atlılar yaklaşınca, adamların Ostronlu olduklarını anladım. Hatta geçen sene, bizim Sudron'a gelen tüccarlardan ikisiydi. Beni tanıyacaklarını düşündüğüm için korkmaya başladım, çok yaklaştıkları için kaçmamın bir anlamı yoktu. Atlarıyla yakalarlardı beni. Atlılar iyice yaklaşınca önce selam verdiler, sonra burada ne kadar yeri ektiğimizi sordular. Bu arada atlılar dikkatle beni, Arten ve Maren'i süzüyorlardı. Sonra benim Sudronlu olup olmadığımı sordular. Ben, kendimden emin bir şekilde, "Hayır, Nordonlu'yum efendim" diye aksanlı bir Nordonca ile cevap verdim. "İlginç bir aksanın var delikanlı" dedi. Arten ve Maren tedirgindi, ben korktuğumu belli etmemeye çalışıyordum ama titreyen sesim buna engel oluyordu. Adamlar atlarından inmeden, etrafımızda dönüp duruyorlardı, tabii bu da bizi daha da geriyordu. Maren hemen onlara su veya yemek isteyip istemediklerini sordu. Adamlar kahkaha atarak, "Bizi iyi ağırlarsınız umarım, yoksa kralımız bizden sonra başkalarını da gönderir, onları da ağırlamak durumunda kalırsınız" dedi. Maren, zaten önceki kral döneminden biliyordu bunları. O yüzden, en tedirgin oydu aramızdaki. Ben ise, benim Sudronlu olduğumu anlayacaklarından korkuyordum. "İsterseniz şuradaki ağacın dibinde dinlenin, işimiz bitince sizi evimizde ağırlayalım" dedim. Adamlar gülerek, "Vaktimiz bol, henüz aç değiliz" diye cevap verdiler.

Akşama kadar, hasata devam ettik, tabii ki bütün işlerimiz bitmemişti daha. Sonra adamlar atlarıyla bizi arkamızdan yavaş yavaş takip ederken, evimize yürüdük. Adamlar, kendi aralarında Ostronca konuşup, kahkaha atıyorlardı. Eski tüccar oldukları için, hem Ostronca, hem Sudronca, hem de Nordonca biliyorlardı. Ben arada Sudronca kelime kaçırırdım konuşurken, onlarla konuşurken de kaçırırım diye korkuyordum. Zaten şüphelenmişlerdi, Sudronlu olmamdan.

Eve gelince, Maren ve Arten adamları içeriye aldılar. Ben su getirmek ve odun toplamak için onlardan ayrıldım. Eve her girişimde, adamların aynı Sudron'daki kadınlara davrandıkları gibi kaba davrandıklarını gördüm. İçimde hırs büyüyordu ve iki adam, üstelik ikisi de kılıçlı, onlarla tek başıma baş edemeyeceğimi düşündüğüm için çaresizdim. Maren hemen iki tavuk keserek onları pişirmeye başladı. Arten de onlara içki veriyordu. Benim içkiyle aram olmadığı için bizde yeteri kadar içki vardı. Adamlar içtikçe daha fazla kabalaşıyordu.

Maren sonunda yemeği hazırladıktan sonra, beraber yedik yemeği. Yemek yiyişleri tipik Ostronlu gibi kabaydı. Ben Sudronlu olduğum anlaşılmasın diye pek konuşmamaya çalışıyordum ama adamlarla göz göze geldiğimizde bana tuhaf bir şekilde bakıyorlardı. Geçen seneye göre biraz zayıflamış ve sakallarımı bir süredir kısaltmak dışında kesmiyordum. Biraz değişmiş olmam gerekiyordu, onlar için. Yine sordular benim için, Sudronlu olup olmadığımı. Bu sefer, Maren ve Arten ikisi de ısrarla buraya Nordon'dan geldiğimizi söylediler. Adamlar artık bu sefer, "Ne farkeder, Nordon da Sudron da bizim" deyip kahkahalar attılar. Sonra adamların anlattıklarından, Nordon'da Nordonlular azınlıkta kalmışlar, Sudron'da da yine Sudronlular azınlıkta kalmışlar.

Yemekten sonra Arten ve Maren'e sarılıp elleriye taciz etmeye devam ettiler. Maren ve Arten, işlerini yapma bahanesiyle arada bir onlardan ayrılıyorlardı. Ben ise, çaresiz fazla konuşmamaya gayret ederek onları izliyordum.

En son artık tacizleri iyice ilerletince Maren, Arten'e bebeklerle ilgilenmesini söyleyip iki adamın arasına oturdu. "Ben size yeterim" dedi, benimle göz göze gelerek. Kendisini feda edeceğinin işaretiydi bu. Sonra iki eliyle de adamların siklerini pantolonlarından çıkararak okşamaya başladı. Adamlar ilk hareketin kadından gelmesi nedeniyle çok hoşlarına gitti. Maren, bazen birine, bazen de diğerine bakarak siklerini okşuyordu. Arten uzaktan iki çocuğu da kucaklamış izliyordu. Daha sonra Marten birden birinin sikine doğru eğildi ve emmeye başladı. Ona öğrettiğim oralı onlarda yapıyordu. Adamlar çok şaşırdılar, kahkaha atmaya başladılar. Ne de olsa, ne Nordon'da, ne de Sudron'da oral yapmak pek yaygın değildi. Maren sırayla adamlara oral yaptı. İkisinin de sikini tamamen ağzına alabiliyordu ve onları da oldukça şaşırtıyordu. İkisinin de keyfi yerine gelmişti. Sonra bir tanesi Maren'in üstünü ve sonra altını çıkardı. Maren bizim sikişmelerimizde pek tamamen çıplak olmazdı. Adamlara izin verdi. Adamlar da sonra soyundu. Maren onlardan birini yatağımıza götürdü ve onun uzanmasını sağladı. Adamın üstüne çıkarak sikini amına yerleştirdi. Diğer adam bakıyordu, sırasını bekliyordu. Arten uzaktan, ben de tam karşılarından seyrediyordum. Maren arada bir bana bakarak, gülümsemeye çalışıyordu. Daha sonra ayakta onları izleyen diğer adam birden Maren'in arkasına geçti. Neden sırasını bekleyemediğini anlayamadım önce. Sonra sikini Maren'in arka deliğine sokmaya çalışınca, ne yapmak istediğini anladım. Maren daha önce hiç yapmamıştı ama adamlara karşı koyamıyordu da. Arkadaki adam, tükürükleyerek ve uğraşarak Maren'in arkasından girmeye çalıştı. Maren tedirgin bir şekilde duruyordu, artık fazla git gel yapmıyordu alttaki adamın üstünde. Sonunda arkadaki adam girdi Maren'in arka deliğine ve Maren çığlık attı. İki adam da kahkaha attılar. Bu şekilde ikisi Maren'in içine boşaldılar bir süre sonra. Sonra Maren yüzü kızarmış bir şekilde bana bakarak giyindi. Adamlar çok memnun olmuşlardı. Gece, onlara rahat yatakları verdik. Biz bebeklerle, üçümüz bir şekilde sığışarak uyuduk.

Sabah adamlar, bir ay sonra hasatın yarısını hesaplayarak, almaya geleceklerini söylediler ve ayrıldılar. Hasat tamamen bittiğinde, yarısını verdiğimizde kalanın bize kışı geçirmemize yetmeyeceğini düşünüyorduk. Maren bunları defalarca yaşamıştı. Ben ise olacakları tam olarak bilmiyordum ama, tedirgindim.

Adamlar gittikten sonra, Maren bana daha fazla yaklaşmaya başladı ve daha istekliydi. Ben ise, bizim için yaptığı fedakarlıktan dolayı minnettardım. Olanlar ilişkimizi öyle ya da böyle etkilememişti, hatta olumlu yönde etkilemişti. Zaten daha hiç onlarla anal yapmamıştım, o olaydan sonra da, en azından bu şekilde olacaksa yapma niyetim yoktu.

Bir ay sonra, adamlar bu sefer, erzakları alacakları yedek atla birlikte geldiler. Erzağımızın yarısını alınca, bu sefer bize ne kadar az kaldığı gözümle görünce ben de artık endişelenmeye başladım.

Maren'e, madem bu kış burada zor geçecek, Nordon'a kış gelmeden gidelim. Orada başka insanlar olacak, en azından erzağımız biterse birisinden yardım isteriz dedim. Önce istemedi, Ostronlular'dan çekiniyordu. Ben de, "Nordonlular da varmış, mutlaka seni tanıyorlardır. Hatta hayvanlarımızın birini veririz onlara, karşılığında erzak alırız. En azından kışı geçiririz." dedim. Düşününce onun da aklına yattı.

Önce keşif ziyareti yapacaktık, sonra eşyalarımızı yavaş yavaş taşıyacaktık. Maren ve ben, Nordon'un ne durumda olduğunu öğrenmek üzere vadiden aşağı yürümeye başladık.

Yorum Yap

Yorumlar