İlk kadınım Elsi ile çocukluktan beri arkadaştım. Annelerimiz birbiriyle en yakın arkadaş olunca, genelde bizi de yanlarında götürdüklerinden, hep Elsi ile oynardım. En çok oynadığımız oyunlar çakıl taşı oyunları ve çubuk oyunları idi. Annelerimiz nehir kenarına temizlik ve yıkanma için götürdüğünde Elsi ile çıplak yüzmeye çalışır, her seferinde annelerimiz sudan çıkmamız için bağırırlardı. O zamanlardan, neden Elsi'nin bacak arasında kıllar yok, Elsi'nin annesinde ve benim annemin bacak arasında var diye merak ederdim. Tabii o kıllardan da korkardım nedense. Uzaktan böcek gibi gelirdi. Kadınların memeleri ise hoşuma giderdi. Özellikle koşuştururken hoplamalarına gülerdim.
Sudron kadınları, tek parça diz seviyesinde elbise giyerlerdi. İklim ılıman olduğu için, çok kalın elbiselere ihtiyaç olmazdı, bazen akşam serinliği için bir kat daha hırka, şal benzeri bir şey alırlardı üzerlerine. Kadınlar bellerine bir kuşak ya da omuzlarına bir kurdele ile elbiselerini süslerlerdi. Bazen saçlarına çiçek takarlardı. İç çamaşırı ise yoktu. Erkekler, ya kolsuz, ya da kısa kollu bir üst ile bol pantolon giyerlerdi. Pantolonları iple bele bağlanırdı. Yine erkeklerin de iç çamaşırı yoktu.
Elsi, çok oyunbaz bir kızdı çocukken. Bazen yeni oyunlar icat eder, sonra onu oynardık. Tabii oyunları o icat ettiği için, genelde o yenerdi. O zamanlarda, yaptığımız şeylerin cinsellikle ilgisi olduğunun farkına varmadan oynadığımız oyunlar da vardı. Mesela birbirimizin tuvaletini yaparken izler ve gülerdik birbirimize. Büyüklerimiz bize bir görev verdiyse, ikimiz beraber giderdik o görevi yapmaya. Biraz büyüdükten sonra Elsi benden uzaklaştı. O diğer kızlarla oynamaya başladı, ben de yaşıtım diğer erkeklerle. Yine de birbirimizi görüyorduk tabii ki.
8-10 yaşlarımdan sonra artık, babam beni hep yanında götürmeye başladı. Hayvanlarımızı otlatmaya, arkadaşlarıyla avlanmaya beni de götürürdü. Avlanmaya götürmeyi pek istemezdi, çünkü ben çocukken sessiz kalmayı beceremezdim ve avın kaçmasına sebep oluyordum. Babam, yine de benim bir erkek olarak bir şeyler öğrenmemi isterdi. Diğer erkeklerden daha önce ok atmayı öğrendim. Babam, yayı nasıl tutacağımı, nasıl hedefi izleyeceğimi ve nefes kontrolünü diğer yaşıtlarımdan daha erken öğretti. Ok atma konusunda başarılıydım da.
O yaşlarımda, annem başka bir erkeğe gitti ve birkaç gün sonra babamın yanına başka bir kadın geldi. Bu yeni gelen kadına da 'anne' dememi istemişti babam. Bu yeni gelen kadın da, daha önce annemin yaptığı görevleri yapıyordu. Evin düzenini sağlıyor, yemek hazırlıyor ve genelde sebze yetiştirmek de onun göreviydi, diğer Sudron kadınları gibi.
Sudron, ağırlıklı olarak koyun hayvancılığı yaptığı için, yaz aylarında koyunları yükseklere otlatmaya götürülür, 2 ay orada kalınırdı. Tabii orada çadır kurulurdu. Çadırda, çocuklarla yetişkinler birbirini görmesin diye çadır perde ile ikiye ayrılır, biz çocuklar perdenin diğer tarafında uyurduk. Perdenin diğer tarafında yetişkinler tabii ki, seks yaparlardı. Biz çocuklar tabii çok merak ederdik. Bir gece, perdeyi alttan hafiften kaldırarak izledim. Babam ve kadını çırılçıplaktı ve babam terli bir şekilde kadının üzerinde kalçasını indirip kaldırıyordu. Annemde kaldığım bir gece ise, aynı şekilde perdeyi kaldırıp baktığımda, annemin çıplak olarak diz üstünde adamın kalçasının üzerinde inip kalktığını gördüm. Bu görüntüler, benim için cinsellik adına ilk ciddi etkileşimlerdi.
Artık biraz daha büyümüştüm, vücudum da değişmeye başlamış sikimin üstünde ilk kıllar çıkmaya başlamıştı. Babam ve arkadaşları ile av amaçlı ama bazen av bahanesiyle gezintilerine her zamanki gibi katılıyordum. Bir gün babama sordum, yalnız kaldığım bir an, "Şey, baba.. Erkekler, kadınların bacak arasındaki orman gibi kılların arasına mı sokuyor penislerini" diye sordum. "Evet, oğlum. Senin de bir kadının olduğunda öğrenirsin" dedi. Merakla sormaya devam ettim, "Peki baba, onun altında bir delik daha var, oradan da oluyor mu?". Babam güldü, "Oğlum oradan bok geliyor, oradan yapar mısın?" dedi. Ben de, "Ama diğer yerden de çiş geliyor" deyince, "Sen çok yaramaz bir çocuksun" deyip kahkahayla gülerek saçımı karıştırıp okşadı.
Babamın, klanın diğer erkekleriyle gezileri eğlenceli geçiyordu. İddialaşmalar, güreşler, yarışlar olurdu. Nehir kenarına geldiklerinde de, herkes çıplak yüzer ve yıkanırdı. Ben de büyüklerin penislerine bakardım, benimki ile karşılaştırırdım. Arada bazıları ereksiyon olurdu, o zaman özellikle daha yaşlı olanlar onları azarlardı, "Ne o, bizi mi sikeceksin, delikanlı" derlerdi. Öyle ya da böyle, erkeklerin gezileri eğlenceli geçerdi. Gerçi yılda birkaç kere ve bir günlüğüne olurdu bu geziler.
Büyüdükten sonra hiç katılmadım ama, kadınlar da bu şekilde toplanıp nehre giderlerdi. Sadece yanlarından geçerken görmüştüm bir kere, beni gördükleri halde telaşlanmadılar. Bazıları nehre çıplak girmişti, bazıları nehir kenarında elbiselerini yıkıyordu. Bazıları da kenarda oturup sohbet ediyordu. Çıplak olanları, artık beni cinsel olarak uyarıyordu. Dikkatli bakmama rağmen etkilenmediler.
Artık tam ergen olduğumda, babam bana bir koyun verdi. Bunu, sana gelmek isteyen kadına vereceksin diye. Ve o koyuna özel olarak bakmamı istedi. Bu sırada, Elsi ilk adetini olalı bir süre olmuştu ve arada sırada yolda karşılaştığımızda selamlaşıyor ve birbirimize gülümsüyorduk. O da öğrenmişti, benim bir koyunum olduğunu. Bir gün koyunumu sevip, ona biraz ot verirken yanıma yaklaştı. "Bana bu koyunu verir misin?" dedi. Bunun anlamını biliyordum, ama bundan sonraki aşamanın ne olacağını bilmiyordum, yine de "Tabii ki, Elsi!" dedim ve ağzım kulaklarıma vardı. Önce anneme gittim söyledim. O da, istersem kendi evinde, istersem babamın evinde bir oda vereceğini ve artık, Elsi ile aynı odada kalabileceğimizi söyledi. Ben de annemin evinde istedim odamı. Annem, Elsi'nin annesine de haber verdi ve akşama kadar odamın hazırlıklarını yaptılar. Bir yatak ve birkaç parça eşya idi sadece.
Akşam Elsi bizim eve geldikten sonra havanın kararmasını bekledik. Yemek yerken bile ikimiz de heyecan ve utanarak birbirimize bakıyorduk. Hava iyice kararınca odamıza çekilmemize izin verdiler. Hemen elbiselerimizi çıkardık. Elsi çok değişmişti, tabii ben de. Yaklaşıp, memelerini elledim, gülümsedim. O da utanarak bana dokundu. Sonra onu yatağa yatırdım ve öpüşmeye başladık. Ellerim vücudunun üzerinde geziniyordu. Onun da elleri sırtımda geziniyordu. Sonra memelerini öptüm, avuçladım. Ve de, onun şaşkın bakışları altında amını öpmek için aşağıya indim. Sudron'da, çiş geldiği için oral seks ayıp karşılanırdı. Muhtemelen Elsi de annelerinden bunu öğrenmişti. Ben hep meraklı olduğum için, çekinmeden amını yalamaya başladım. Am kıllarını ve am dudaklarını ayırarak yaladım. Aslında merakımı yenmekti niyetim. Merakla inceledim, çok değişmişti. Uzaktan çok görmeme rağmen, ilk defa bu kadar yakından görüyordum ve inceleyerek yalıyordum. Dakikalarca yaladıktan sonra, yukarıya çıkıp sikimi amına soktum. Tabii bakire idik ikimiz de, birbirimize yakın sarılarak sikiştik. İçine boşaldıktan sonra, hemen sikimi çıkarıp baktım ne olduğuna. Bazı sabahlarda pantolonumu ıslatan şeyi, Elsi'nin amına boşalmıştım. Elsi gülümsüyordu. O da benim penisimi inceledi, henüz tam yumuşamamıştı. O gece çırılçıplak ama sarılarak uyuduk. İkimiz de rahatlamanın etkisiyle derin bir uyku çektik. Sabah Elsi, sabah ereksiyonuma çok şaşırdı. Biraz daha inceledi sikimi. Artık güneş doğduğu için seks yapamazdık. Çocuğumuz sakat olurdu, Sudron inancına göre. Ama ikimiz de çok istiyorduk. Yine akşamı bekleyecektik.
Böylece ilk aylarda, Elsi ve ben akşamı iple çekerek beraber, evin ve hayvanların işlerini yaptık. Her akşam, merakla ve keşfetmeye çalışarak sevişiyorduk. İkimiz de çok meraklıydık ve azgındık. Bazı geceler, uyanıp tekrar sikiştiğimiz de oluyordu. Bazen o üste çıkıyor, bazen ben üste çıkıyordum. Bazen yandan kaşık pozisyonunda yapıyor, bazen bacaklarını omzuma alıyor, bazen de o domalırken yapıyorduk. Onun hoşuna giden bir şey olursa, onu tekrar yapıyorduk. Bu ilk zamanlarda, kimin başlattığı önemli değildi, ikimiz de seksi istiyorduk.
Birlikteliğimizden bir iki hafta sonra, Elsi adet oldu. Gün içinde, altında iç çamaşırı olmadığı için, bacaklarından süzülen kanla anladık. Hemen Elsi, köydeki adetli kadınlar evine gitti. Burada kadınlar adet günleri boyunca kalırlar, kendi işlerini kendi görürler ama dışarıdan birşey lazım olursa, diğer kadınlar getirirdi. Bazıları 3 gün, bazıları 5 gün kalırdı. 7 gün kalan kadınlar da olurdu. Elsi'nin eve gelişini 5 gün boyunca dört gözle bekledim. Geldikten sonra yine kaldığımız yerden eskisi gibi, gece sikişmelerimize devam ettik.
Elsi, bir sene kadar sonra ilk çocuğumuzu doğurdu. Beraber bebeğimizle ilgilendik. Ben tabii daha çok ev dışındaki işlerle ilgileniyordum. Yine aramız çok iyi ve anlaşıyorduk. Bebek iki yaşına yaklaşırken, birden Elsi ayrılmak istediğini, çocukluktan beri tanıdığı tek erkek ben olduğumu ve başka erkeklerde de şansını denemek istediğini söyledi. Gitmek isteyene kal diyemezdim. Sudron kadınları bazen erkeğine bir şey söylemeden de gidebiliyordu. Sudron kadınları özgür yetiştiriliyordu. Elsi, benim çocukluk arkadaşım da olduğu için onun mutlu olması için gidebileceğini, mutsuz olursa ne olursa olsun dönebileceğini söyledim. Sarıldık birbirimize, son kez bir duygusal bir veda seksi yaptık.
Elsi'den sonraki kadınım, biraz orta yaşlıydı. Sudron'da anne ya da baba ortak bir kadın veya erkek beraber olamıyordu. Dolayısıyla, köyden seçeceğin zaman fazla seçenek olmuyordu. Diğer köylerden bazen kadın geliyor, bizden de giden oluyordu. Çok nadiren, Nordonlu kadın gelirdi. Onlar nedense kapışılırdı. Nordonlu kadınlar, Sudron'da kadınların özgür tavırlarını bilirlerdi, o yüzden dağlar aşıp gelenler olurdu. İkinci kadımım Rea, anaç bir kadındı ve genelde beni yönlendirirdi. O da zevk almasını ve vermesini bilirdi. O da ona oral yaptığımda şaşırmıştı. Hatta önce engellemeye çalışmıştı, sonra ben biraz diretince hoşlanmaya başlamış ve izin vermişti. Sonra da, bunu yaptığını kimseye söyleme diye diretmişti. Rea, sanırım 4-5 erkekle beraber olmuştur o zamana kadar. Kimsenin ona oral yapmamış olmasına şaşırmıştım. Demek ki, en meraklı benmişim köyde.
Evet, çok meraklıydım. Özellikle Rea'nın göt deliğine de meraklıydım. Oral yaparken orayı da yaladığımda şaşırıyor ama birşey demiyordu. Sudron'da kadınlar, eğer erkeği oradan girerse onu terkedebiliyor, zaten normalde de hiç bir sebep yokken ayrılabiliyorlardı, ve bunu köydeki diğer kadınlara söyledikleri zaman, erkeğe başka kadın gelmeyebiliyordu. En azından belli bir süre. O yüzden anal seks ciddi bir tabuydu. Ben ise meraklıydım. Bir gün, Rea'yı yüzükoyun yatırmışken anal denemek istedim, her şeyi göze alarak. Önce o, benim şaşırdığımı düşündü, eliyle normal yere götürdü sikimi, ben ısrarla göt deliğine götürünce tuhaf bir şekilde baktı bana. Ben göt deliğini ıslatarak ısrarla bastırdım, biraz güç de olsa içine girdim. Merak ettiğim yere girmiştim. Yavaş yavaş gidip gelerek boşaldım götüne. Sonra ikimiz yan yana uzandık ve hiç konuşmadık. Sabah acaba beni terkeder mi diye korktum. Ya diğer kadınlara söylerse diye çekiniyordum. Ertesi akşam yine normal bir şekilde yaptık. Rahatlamıştım, artık söylemezdi diğer kadınlara. Rea ile 5-6 yıl evli kaldık. Bu süre zarfında bana iki çocuk verdi. Benden ayrılıncaya kadar, birkaç kere daha anal yaptık. Her seferinde acaba bu sefer gider mi diye çekinerek yaptım. Neyse ki, bir şey demedi ve ben de ona saygılı ve yavaş bir şekilde yaklaştım. Rea, acaba daha önceden anal yapmış mıydı da izin verdi, ya da Rea bir şey demediyse Sudron'da başka erkekler kadınlarıyla böyle meraktan yapıyorlar mı, diye merak etmedim değil. Pek rahat konuşulamazdı bu konu.
Üçüncü kadınım, Sole, biraz daha orta yaşlıydı. Rea ile yakaladığım uyumu bununla da yaşayacağımı düşündüğüm için, genç bir kadın seçmemiştim. Hoş, Sudron'da kadınlar seçiyordu bir şekilde erkeğini. Nitekim Sole ile de uyumlu ve güzel bir beraberliğimiz vardı. Sole'nin 3-4 yaşlarında bir oğlu vardı, o da bizimle yaşıyordu. Sudron'da 5-6 yaşından büyük çocuklar, istediği yerde kalırlardı. İster babasında, ister annesinde, hatta başka akraba veya arkadaş evinde. Sole'nin çocuğuna da daha önce kendi çocuklarıma gösterdiğim ilgiyi gösterdim. Sole de buna karşılık, bana saygılı ve minnettardı.
Sudron'a yılda bir kaç kez, Ostron'dan tüccarlar gelirdi. Biz onlara, yün, yün eşyalar ve koyun derileri verirdik. Onlar da bize genelde metal eşyalar ve pamuk kumaşlar getirirdi. Ostronlu tüccarlar genelde kaba olurdu ve kadınlarımıza onlar istemediği halde taciz ederlerdi. Sudron klan şefimiz, ticaretin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için onlara bir şey söyleyemez, biz Ostronlulara tepki göstermeye çalıştığımızda ise, bizi engellerdi. Ostronlular genelde bir ya da iki gece kalırlar, onlara ziyafet verirdik. Her geldiklerinde, birkaç Sudronlu kadına tecavüz ettikleri ortaya çıkardı. Yine de klan şefimiz, ticaretin devam etmesi ve ihtiyacımız olan eşyaları almaya devam edebilmemiz için, buna ses çıkarmazdı. Gerçi klan şefinin bir yaptırım gücü yoktu, ona sadece saygı duyardık.
Ostronluların bir sonraki ziyaretinden önce, artık bende onlara karşı bir nefret olmaya başlamıştı. 'Ostronlular gelecek' dendiğinde, eskiden yeni eşyalar gelecek, yine ziyafet verilecek diye sevinirken, bu sefer gergindim. Kadınım Sole, bendeki bu gerginliğin farkındaydı. Ama ona da bahsetmiyordum, onun da etkilenmesini istemediğim için. Ostronlular'a verilen ziyafette, ben biraz hava almak ve Ostronlu kaba adamlardan biraz uzaklaşmak için dolaşmaya çıktım. Arka taraflarda, karanlıkların içinde bir hareket gördüm. Ostronlu bir adam, bir kadını sürükleyip götürmeye çalışıyordu, kadın da direniyordu. Hemen evime gidip, ok ve yayımı aldım. Ostronlu adamın, kadını götürmüş olabileceği yerlere baktım ve bir yerde buldum. Kadın halen direniyordu, ama nedense çığlık atmıyordu. Yine de adam kadını kontrol edemiyordu. Adam son çare olarak kılıcını çıkardı, muhtemelen kadını korkutmak için kılıcını kaldırdı. O anda ben okumu çıkarıp, hızla tam adamın bileğinden okla vurdum. Kılıç elinden düştü, bana doğru koşmaya başladı. O an ikinci oku tam boğazına attım. Bunun bir sonun başlangıcı olduğunu bilmiyordum. Kadın bana minnetle bakıp, köy merkezine ziyafetin olduğu yere gitti. Ben de ok ve yayımı eve bırakıp, hiç bir şey olmamış gibi ziyafete döndüm. Birkaç saat sonra yatma vakti gelince Ostronlular eksik adamı farkettiler. Ben de aramaya katılıyormuş gibi göründüm, sonunda arkalarda uzakta, bileğinden ve boğazından okla vurulmuş arkadaşlarını buldular. Köy çalkalandı. Adamlar hiddetlendi. Hemen bize saldırmaya başladılar, köyün erkekleri toplanıp kalan 6 Ostronlu'yu kontrol altına alabildi. Ostronlular, atlarına binip hınçla köyden çıktılar.
Birkaç hafta sonra, Ostronlular haber saldılar. Ya köyü boşaltırsınız, ya da erkeklerinizi öldürürüz, kadınlarınızı da köle yaparız dediler. Köy çalkalanmaya başlamıştı. Uzun yıllar barış içinde yaşadığımız için, av için kullandığımız oklardan başka savunma aracımız yoktu. Ostronlu atlılara karşı direnemezdik. Diğer köyler de, ilk olay bizde çıktığı için bize kızgındı. Bazıları, batıya denize doğru gitti. Denizden sonra gidecek bir yer yoktu. Kuzeyde Nordonlular, hem bizi sevmezdi, hem de iklimi bize göre değildi. Köyde nüfus yarıdan fazla azalmıştı. Ben kalanlardandım. Bir gün koyunları otlatmadan getirirken, köyde bir karmaşa gördüm. Ostronluların gelmiş olabileceğini düşünüyordum. Yanımda ok ve yay yoktu. Eve doğru yaklaştığımda atlıların bütün köyü yağmaladığını özellikle erkekleri öldürdüklerini, evleri ateşe verdiklerini gördüm. En azından kadınım, Sole'yi alır kaçarım diye eve doğru yürürken, Sole'nin evin önünde uzaktan gelen bir okla göğsünden vurulduğunu gördüm. Hemen yere yığıldı ve çığlık çığlığa nefes almaya başladı. Atlıların arasındaki kadınımla vedalaşamadan koşmaya başladım. Arada bir geriye, arkamdan gelen biri var mı diye bakıyordum. Yeterince uzaklaştıktan sonra artık yavaşladım. Geriye baktım, yamaçtan yanan köyümüzün dumanları uzaktan bile görülüyordu. Artık o güzel, barış dolu yıllar bitmişti.